Emre Aköz yazdı...
Öncelikle şunun bilinmesini isterim:
Zülfü Livaneli'nin hem senaryosunu yazdığı, hem de yönettiği 'Veda' adlı filmini görmeden önce medyada çıkan eleştirilerin hiçbirini okumadım.
Sadece gazete ve internet sitelerindeki ilgili başlıklar ister istemez gözüme çarptı; o kadar.
Eğer aşağıda yazdıklarımı, örneğin bir sinema eleştirmeni de dile getirdiyse, bilsin ki ondan almadım.
***
Mustafa Kemal Atatürk konusunun beni özellikle ilgilendirdiğini de biliyorsunuz.
Çünkü Kemalizm dediğimiz "otoriter ideoloji", Atatürk'ün yaşamının belli bir yorumuna dayanıyor.
Ben bilhassa otoriterliği yüzünden Kemalizm'e karşı olduğum için de Atatürk ile yakından ilgiliyim.
***
Gelelim filme...
'Veda' beni şaşırttı. Çünkü bildik klişelerle dolu bir Atatürk yüceltmesi bekliyordum. Ama gördüm ki Veda'nın birincil sorunu siyasi/ideolojik açısında yatmıyor.
Veda'yı kötü bir film yapan şey, Atatürk'ü abartması, eleştirilecek yönlerini göz ardı edip Mustafa Kemal'i insanüstü bir figür olarak göstermesi değil.
Veda'da çok temel bir eksiklik var: "Öyküleme".
Çocukluk arkadaşı ve yaveri Salih Bozok'un gözüyle Atatürk'ün anlatılması, filme öykülemeyi katmıyor.
"Öyküleme" başka bir şeydir.
Hiçbir kitap ya da film, bir hayatı baştan sona anlatamaz.
Çünkü böyle bir çaba, milyonlarca sayfa yazı, binlerce gün sürecek film demektir ki bunu yapmak pratik olarak mümkün değildir.
O halde ele alınan hayattan "bir öykü çıkarmak" gerekir.
Seyirciye (ya da roman okuruna) söz konusu hayattan çeşitli enstantaneler, mizansenler sunmakla öyküleme gerçekleşmiş olmaz.
Öykülemenin kendine has bir mantığı, işleyişi, tutarlılığı vardır. Öykülemenin yapısı, incelenen kişiyle değil; yazarla, senaristle ilgilidir.
Yani bir şizofren ya da tutarsız davranışları olan bir insan da, gayet mantıklı ve tutarlı biçimde anlatılır.
Veda'nın yaptığı ise Salih Bey'in ağzından anlatılan çeşitli olayların adeta skeç haline getirilmesinden ibaret.
***
Örneğin, Salih Bey, "Çanakkale'de vücuduna isabet eden şarapnel parçası Mustafa Kemal'i öldürebilirdi" diyor.
Sonra biz bu olayı, bir de görsel dilde izliyoruz. Yani ilkokulda öğrendiğimiz bir bilgi, bu kez de filmle sunuluyor.
İşte "skeç" ya da "mizansen" dediğim bu: Yönetmen ve senarist Zülfü Livaneli bize bir öykü anlatmıyor.
Resmi ideoloji tarafından milyon kere anlatılmış bir öyküyü, görsel hale getiriyor.
Kitaplarda okuduğumuz, 29 Ekim'lerde, 10 Kasım'larda duyduğunuz olayları bir de Livaneli'den izliyoruz.
***
Sadece Atatürk'ün değil, yaşamını az çok bildiğimiz herhangi bir insanın hayatı böyle (öyküleme yapmadan) anlatılmaz.
Eğer bir hayat, art arda dizilmiş skeçler halinde anlatılırsa, ortaya Veda'da olduğu gibi yavan, sıkıcı, bir şey söylemeyen bir film çıkar.
Fatih Sultan Mehmet... Enver Paşa... İbrahim Tatlıses... Abdullah Öcalan... Bu dediğim herkes için geçerli.
***
Halbuki Salih Bozok öyküleme açısından çok imkânlı bir karakter: Çünkü Selanik'ten çocukluk arkadaşı olduğu için, Atatürk'e "sen" diyebilen, yüzüne karşı Mustafa Kemal ile maytap geçen, ona iğneli laflar eden tek kişidir.
Ama Atatürk öldüğünde intihara kalkışan da yine aynı Salih Bey'dir.
Zihninde bir "öykü" olmadığı için, Livaneli o çok önemli Salih Bey figürünü bile kuşa çevirmiş; yazık etmiş.