Yağmur Tanrısevsin, ‘Güneşi Beklerken’ dizisinde canlandırdığı Melis karakteriyle bizleri etkilemeyi ve geniş bir kitle edinmeyi başardı. Tanrısevsin ile dizi setinden oyuncu olmaya karar verme hikayesini Hafta Sonu’na anlattı.
Yağmur Tanrısevsin’i ‘Adını Feriha Koydum’ dizisiyle tanıdık. Genç ve güzel oyuncu, başarı grafiğini Kanal D’nin ‘Güneşi Beklerken’ dizisindeki Melis karakteriyle yükseltti.
Dizi, finaliyle sevenlerini çok üzse de Tanrısevsin’in adını bundan sonra da birçok projede duyacağımız ve konuşacağımız kesin...
İlk olarak ‘Güneşi Beklerken’ ile başlayalım; seti ben de ziyaret ettim, gerçekten de bahsedilen gibiymiş; herkes dost, hoşsohbet. Siz neler hissettiniz bu sette olmaktan dolayı?
Öncelikle şunu söylemeliyim; ailenizden çok, sette birlikte çalıştığınız insanları görüyorsunuz. Bu yüzden set ortamı, iş arkadaşlarınız sizin için çok önemli oluyor. Bizim setimizde herkes birbiriyle çok iyi anlaşıyordu. O kadar çok alıştık ki birbirimize, haftada bir gün repo oluyor, yani bir gün tatil... O gün bile toplanıp birlikte vakit geçiriyorduk. Eğlenceli geçiyordu çekimlerimiz, o yüzden çalışmaktan çok keyif alıyorduk.
‘Güneşi Beklerken’i izleyici için farklı kılan neydi sizce? Bence sıcak ve samimi olması baş sebeplerden biriydi... Setteki enerjimizi seyirciye aktarabiliyorduk. Yaşatmaya çalıştığımız hikaye yaşamımıza uzak değildi, seyircilerin izlerken kendinden bir şeyler bulabildiği bir hikaye... Herkes keyif alarak çalıştığı için ortaya güzel bir iş çıktı. Yaptığımız işin ilgi görmesi ve beğenilmesi bizi çok mutlu etti.
Melis karakteri çok beklenmedik tepkiler veriyordu. Örneğin babasının evlenmesine de tepki gösterir diye düşündük ama vermedi. Ya da bir yalan söylüyor, bunun vicdan azabını yaşıyor ama doğruyu da açıklamıyordu. Böyle bir karakteri canlandırmak nasıldı peki?
Gençlik demek kararsızlık demek, zaman zaman anlaşılmaz olmak demek... Melis genç bir kız ve yaşadığı sorunların uzantısında tutarsız tepkiler verebiliyordu, zor dönemlerden geçti, oldukça normal.
Melis’in yaşadığı blumia hastalığı vardı, bunun için altı kilo verdiğiniz doğru muydu? Evet. Blumia hastalığının Melis üzerinde inandırıcı olmasını istedim. Günlük diyet yemekleri gönderen bir şirketle anlaştım, bir süre diyet uyguladım, sonrasında yediklerime dikkat ederek sağlıklı bir şekilde altı kilo verdim.
Marmara Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nde öğrenciliğiniz devam ediyor. Neden seramik okumaya karar verdiniz? Evet, şu an dördüncü sınıf öğrencisiyim. Çekimlerin yoğunluğu nedeniyle yeteri kadar derslerime ağırlık veremedim ama fırsatım olduğunda atölyeye gidip serbest bir şekilde çalışabiliyorum ve bu beni çok dinlendiriyor.
Seramik bölümünde, kişinin tek bir alanda sınırlı tutulmaması ve farklı eser ortaya koyabiliyor olabilmesi beni cezbetti; bu yüzden bu branşı tercih ettim. Haya l gücünüzü kullanarak üç boyutlu bir eser ortaya çıkarabilmek gerçekten gurur verici bir duygu. Yakın zamanda sergi açmak gibi bir fikrim yok.
Oyunculuğa yoğunlaşmış durumdayım. Şu an sadece yakın çevreme hediye etmek için bazı çalışmalar yapıyorum. Ama sosyal sorumluluk projesi kapsamında, seramik ve heykel çalışması yapabilmeyi çok arzu ediyorum.
Peki İstanbul’a ilk geldiğinizde ne hissetmiştiniz? Gözünüzü korkutmuş muydu? İstanbul’dan kim korkmaz ki? İlk geldiğimde tanıdığım kimse yoktu, her şeye sıfırdan başlıyordum. Kendimi çok yalnız hissetmiştim ama uyumlu bir yapım olduğu için adapte olma konusunda hiç zorlanmadım. Huzurlu ve mutlu yaşayabiliyorum bu şehirde.
Şu an Mersin’i özlüyor musunuz? Tabii ki özlüyorum ama daha çok ailemi özlüyorum; hepsi Mersin’de yaşıyorlar. Bu ara yoğun çalıştığım için yanlarına gidemiyorum, bu yüzden onlar beni görmek için geliyorlar.
Oyuncu olmakla ilgili ilk ne zaman hayal kurmaya başladınız? Çocukken de oyuncu olmayı düşler miydiniz? Ve bu yolda neler yaptınız?
İlkokul üçüncü sınıfta başrolde oynadığım bir oyun vardı, yıl sonunda sergilendiğinde çok tebrik almıştım. “Bu kadar insan şu an beni izliyor ve beğeniyorsa, ben bu işte başarılı olurum” diye düşünmüştüm ve sonra oyunculuk hayalleri kurmaya başladım. Mersin’de yaşıyordum ve şehrin olanakları benim hayallerim için oldukça sınırlıydı. İstanbul’da yapmak istediklerinizle ilgili o kadar çok seçeneğiniz var ki... Buraya yerleşmek oyunculuk acısından beni özgürleştirdi.
Üniversite için İstanbul’a geldiğim ilk yıl, okulla birlikte oyunculuk için en iyi nerelerde eğitim alabilirim, nasıl bir çalışma ortamı yaratırım, ne gibi eksiklerim var, bunları araştırıp keşfetmekle geçti.
Sonra eğitimlere başladım, ajansa kayıt oldum ve ilk işime başladım. Tabii ki birçok eksiğim vardı ama kendini geliştirmenin en güzel yolu sette çalışmakmış, bunu anladım. Zamanla yaptığım hataların farkına vardım ve bir sonraki işim için daha çok çalıştım. Bu, benim için böyle bir zincir olarak devam edecek...
İlk diziniz ‘Adını Feriha Koydum’ da çok başarılıydı, şimdi ‘Güneşi Beklerken’ de başarılı oldu. Kendinizi genel olarak şanslı bulur musunuz ya da şansa inanır mısınız?
Şansa inanıyorum evet çünkü attığınız birçok adımda o kadar çok rakibiniz var ki, onların içinden seçilmek ya da karaktere uygun olmanız bir şans. ™ansın başarıyla birlikte geldiğini düşünüyorum, elinizden gelen her şeyi yaptıktan sonra şansa bırakmak gerekiyor.
Eğer çabalayıp sonucunu alamazsam şanssız olduğumu düşünürüm ama attığım diğer adımda şans yine beni bulacaktır, bundan eminim. Oturduğunuz yerden şansı beklerseniz sizi bulma ihtimali çok zor. Kısaca şanslı olduğuma inanırım ama hiçbir zaman işimi şansa bırakmam...
Set ve okul dışında neler yapmaktan keyif alırsınız, hobileriniz var mı? Fırsat buldukça spor yapıyorum, daha önceleri bir süre boks dersi almıştım. Yoğunluk yüzünden ara verdim ama tekrar başlamayı düşünüyorum. Bu arada tenis öğreniyorum ve çok keyif alıyorum.