James Cameron geride bıraktığımız yüzyıla damgasını vuran Titanik’ten sonra, daha da göz kamaştırıcı bir filmle bu yüzyılı da fethetmek istiyor. 12 yıllık Avatar projesi bile onu tatmin etmemiş, şimdi gözü uzayda!
Yüzyılın en ‘hıt’ filmi ‘Tıtanıc’i yaptıktan sonra, Avatar’la ilgili beklentilerin yüksek olması sizi kokutmuş muydu?
Bu hem bir lanet, hem de şans. Sorunuz insanların algısını çok iyi yansıtıyor. “Bakalım bu sefer ne yaptı?” diye düşünüyorlar. İyi tarafı, olağanüstü bir şey yapabilmek için para toplayabilmiş olmam. ‘Titanik’in başarısı sayesinde, insanlar, çizgi romana ya da kitaba dayanmayan bir şey yapabileceğime güveniyor.
Bu bir devam filmi ya da yeniden yapım değil. Buna rağmen çok yüksek bütçeli özgün bir projeyi hayata geçirebildim. Evet, stüdyo tarafından böyle bir avantajı var ama ‘Titanik’ ve ‘Avatar’ tamamen farklı iki film. Bu yüzden sıfırdan başlayıp, seyirciyi etkilememiz gerekti.
Neden Avatar?
Battle Angel ve Avatar’ı aynı anda geliştiriyorduk. İkisini de yeniden tasarlayıp, yeniden yazdık. Sonuçta iş, yazı tura atmaya geldi. Soru şuydu: Battle Angel’ı mı test etsek, Avatar’ı mı? İki karakterin konuştuğu basit bir sahne çekmek istiyordum. Avatar’ın da ortasında böyle bir bölüm vardı. Testi yaptıktan sonra, bir Pandora ormanı yaratmanın ne kadar harika olacağını farkına vardık. Böylece ‘Avatar’a karar verdik.
Oyuncuları cesaretlendiriyorum
12 yıl bu proje için uğraştınız. Sizce bu bir tutku mu, yoksa takıntı mı?
Bence bir takıntı değil. Bir takıntım varsa o da dalmaktır. Film yapmak bir tutku. Benim tutkun olduğum şey, işin en iyileriyle çalışmak ve en iyi sonuçları elde etmek. Ekip halinde bir şey üretmek olağanüstüdür. Ben bunu öznel hikaye anlatıcısı bakış açısından görmüyorum. Sadece grubun başına geçmesi gereken kişiyim. En üst düzey sanatçılarla çalıştım. Her gün yeni bir şey öğrenmek müthiş bir keyif.
Ekibinizle çalışma sisteminiz nasıldır?
İnsanları yapabileceklerinin en iyisini yapmaya zorluyorum. Aktörlerin önüne fırsatlar koymayı severim. Onlara kendilerini deneyebilmeleri için mümkün olduğunca özgürlük tanırım. Provalarda onlardan alabileceğimiz en iyi performans için çok vakit harcarız. Oyuncularla çalışmak çok eğlenceli bir süreç. Onlara gidip şöyle dersiniz: “Evet, çocuklar, bugünkü sahnemiz ne?” Onların fikirleri vardır, sizin fikirleriniz vardır. Tasarım ekibiyle koordine olursunuz. Herkesi bir sanatçı olarak onurlandırmanız gerekir. Onlar için en iyi işleyen sistemi seçeriz. En iyi şekilde katkıda bulunmaları için cesaretlendiririz. Ben çekimlerde her şeyle teker teker ilgilenirim. Kamerayı kendim kullanırım, enerjim yüksektir.
Etrafta koşuştururum. Gerekiyorsa çok fazla tekrar yaparım. Ama rahatsız edici, zorlayıcı bir üslupla değil. Mesela Kubrick yüzlerce tekrar yapıp, oyuncuları yorarak psikolojik bir aydınlanmaya ulaşacağını düşünür. Ben öyle değilim. Daha çok “başka bir fikrin var mı?” diye soran bir tipim. Ne zaman iyi olduklarını bilen aktörlerle çalışmak harikadır. Mesela Sigourney (Weaver), bu filmde her karede biraz daha odaklandı, biraz daha oyunculuğunu inceltti. Tam bir teknisyen. Bir noktada onu durdurmam gerekti çünkü bıraksanız gidiyor! Muhteşem bir oyuncu ve bunu çok basitmiş gibi gösterebiliyor.
Film için mavi rengi seçmenizin özel bir sebebi var mı?
Benim favori rengim. Yeşil çok yorgun görünecekti. Kırmızı, pembe, kahverengi tonlarının hepsi de insan ırkı tarafından kapılmış durumda. Mor da bana hep ruhani şeyleri çağrıştırır. Böylece maviye karar verdim. Ama sadece mavi değiller. Çizgileri, kompleks desenleri var. Dokusu çok canlı. Altında kan dolaşımını hissedebiliyorsunuz. Bu paleti oturttuktan sonra, tüm karakterler bir anda canlandı. Renkleri, kuyrukları, kulakları onları insanlardan ayırıyor. Avatar setindeki klasik espri, “Mavi insanlar görüyorum”du.
Mars kamerasının yatırımcısıyım
10 yıl önce de 3D teknolojisinin öneminden bahsediyordunuz. O zamanlar bunu kavramanızı sağlayan şey ne oldu?
İki şey: Kamera sistemleriyle çalışan biri olarak, eski modelleri kullanmanın anlamsızlığını farkına varmam. İkincisi de Dijital teknolojinin maliyeti azaltması ve 3D’ye geçişin kolaylaşması. Bu noktada, ileri gidebilecekken neden geri gidelim? Bu benim için doğal bir ikinci adımdı. Avatar’ı yapma nedenlerimden biri de sinema salonlarının 3D teknolojisine yeterince hızlı geçmemesiydi. Onları filmimi oynatmak ve seyirciyi etkilemek için kendilerini geliştirmeye itmek istedim.
Avatar’ın bu kadar uzun sürmesini bekliyor muydunuz?
‘Titanik’ iki yıl sürdüyse, ‘Avatar’ iki buçuk yıl sürer diye düşünüyordum. Ama ilk bir buçuk yıl teknik ekipmanı toparlamakla geçti. Tasarım süreci de bir o kadar sürdü.
Hayallerinizden birinin bir uzay istasyonunda film çekmek olduğunu söylemiştiniz. Bunu gerçekleştirebilecek misiniz?
Belki. NASA’nın durumu şu anda eskisinden çok farklı. Bir sonraki istikamet ay. Ben de aya gitmiyorum. Ama hâlâ uzay projelerini destekliyorum. Mars’a gidecek kameranın yatırımcılarından biriyim. Fakat o proje de 2011’e ertelendi. Ama sorunuza dönersek, uzay turisti gibi anlamsızca hareket etmek istemiyorum. Uzayda yaşamak ve çalışmakla ilgili üç boyutlu bir film yapmak istiyordum. Orada bir ay kalmak niyetindeydim. Bunu yapma fırsatım da vardı ama tam Rusya’ya 18 aylık eğitim için gitmek üzereyken 11 Eylül’ü yaşadık. Ben de beklemeye karar verdim. Şimdi Rusya’ya gitmek istemiyorum. Şu anda uygun ortam yok.
ZOE SALDANA “ZAYIF OYUNCU JAMES’İ KALDIRAMAZ
James Cameron’la çalışmak nasıldı? Onunla ilgili çok ürkütücü hikayeler duyuyoruz.
Kimsenin düşüncesini küçümsemiyorum ama eğer zayıfsanız onunla çalışmayı kaldıramazsınız. O çok güçlü bir insan. Tutkulu, istekli... Ayrıntılara çok dikkat ediyor. Mükemmeliyetçi. Ben de kolay biri değilim.
Ama o patronluk taslayan bir yönetmen değil. Size istediği şeyi göstererek anlatıyor. Cesaretlendiriyor. Ona çok saygı duyuyorum. Eğer dayanabilirseniz James’le çalışmak çok eğlenceli bir tecrübe.
‘Motion capture’ teknolojisiyle çalışmak nasıldı? Birçok insan bunun özgür hissettirdiğini söylüyor.
Muhteşemdi. Çocukça oyun oynamanın ne demek olduğunu unuttuk hepimiz. Dünyadan kopup, sadece tüm masumiyetiyle oyun oynamak... Motion capture, ışık, saç ve makyaj gibi şeylerle kısıtlanmadan size bu özgürlüğü veriyor. Sadece karekterinizle baş başasınız. Durup, poz verip uzaklara bakmanıza gerek yok. Etrafınız referans kameralarıyla dolu, o yüzden tek yapmanız gereken rolünüzü iyi yapmak.
James buna ‘performans yakalama’ diyor.
Peki, film için gerekli olan fiziksel yeteneklerinizi nasıl geliştirdiniz?
Çok eğlenceliydi. İlk senaryoyu okuduğumda bunun kolay olmayacağını anladım. O yüzden hemen çalışmaya başlamak istedim. O kuyruğu nasıl kullanacağımı öğrenmeliydim! Ellerini de bizim gibi kullanmıyorlar. O yüzden özel bir koçla çalıştık. Altı ay boyunca o ırkın hareketlerini kapabilmek için çalıştım. Binicilik, okçuluk ve dövüş sporlarıyla ilgili haftanın altı günü özel bir eğitim aldım.
JAMES CAMERON FİLMOGRAFİ
1984 Terminatör 78,371,200 $
1986 Aliens 131,060,248 $
1989 The Abyss 90,000,098 $
1991 Terminatör 2 519,843,345 $
1994 True Lies 378,882,411 $
1997 Titanik 1,842,879,955 $
2003 Ghosts of the Abyss 22,141,539 $
2005 Aliens of the Deep 12,770,637 $
2009 Avatar 1,424,649,678 $