Tuğba Erbil yaşadıklarını Ayşe Arman'a anlattı..
Dün Ayşe Özyılmazel’in köşesinde Mehmet Ali Erbil’in eşi Tuğba Erbil’in boşanma dilekçesindeki talep ettiklerini okudum...
“Oha, ne oluyoruz!” dedim. Aşık oluyorsun, bir çocuk yapıyorsun, toplam 5 yıl evli kalıyorsun.Ondan sonra adam sana hayatının sonuna kadar bakıyor.Ve zengin bir kadın olarak yaşatıyor.İnsana absürd, haksızmış gibi geliyor.Ama hiçbir yargı tek taraflı olmamalı.Karşı tarafında anlatacakları var.Her ne kadar bugüne kadar hiç kimse ile konuşmadıysa da, ben ağzından girdim, burnundan çıktım... Anlattırdım... Mehmet Ali her yerde konuşuyordu, onun ne düşündüğünü, ne hissettiğini biliyorduk ama Tuğba Erbil’in kendini nasıl savunduğundan haberimiz yoktu... İşte burada...
Nedir bu başınıza gelenler?
- Sorma. Mehmet Ali’nin basınla arası çok iyi, herkesle konuştu, hâlâ da konuşuyor. Ben ise gazeteci filan tanımıyorum, kendimi savunmak gibi bir derdim de yok. Çünkü bir suçum yok. Ama o bir çok konuda haksız olduğu için, kendini aklamaya çalışıyor...
Evet ama dün dava dilekçeniz yayınlandı. İnsan taleplerinizi okuyunca, “Artık daha neler!” diyor...
- O zaman en baştan anlatayım: Üç ay önce boşanmak istedim. Sessiz sedasız. Gazeteler ayrılıyorlar haberi yaptılar, yalanladım. “Aldatıldım” feryatları koparan kadın olmayı kendime yediremedim. Adamın her evliliği böyle bitmiş, bir kere daha mı, onun yerine ben utandım. Çocuğumu da düşündüm, “Anlaşarak boşanalım” dedim. Kabûl etmedi. İş, bu noktalara geldi. Şimdi Mehmet Ali’yi susturabilene aşk olsun. Ben hâlâ eşiyim, çocuğunun annesiyim, “Şu kadar nafaka istiyor, tazminat istiyor” demek bana çirkin geliyor, hiç ona yakışmıyor.
Beni paragöz bir kadın gibi göstermek istiyor
İyi ama siz de istiyorsunuz!
- Bunları, kamuoyu bana tavır alsın diye yapıyor. Beni aç gözlü, paragöz bir kadın olarak yansıtmanın derdinde. Ondan para sızdırmaya çalışan genç eş...
Ayıptır söylemesi, öyle duruyorsunuz... Peki doğru değil mi?
- Çok üzülüyorum bunlara! Evden çıkan benim. Benim bildiğim, aldatan adam, ceketini alır gider! Bizde öyle olmadı. Mehmet Ali, “Ben düzenimi bozamam” dedi. Ben üç buçuk yaşında çocukla kiralık eve çıktım. Çocuğun yatağı bile yok, benimle yatıyor. Kimse de sormuyor, bu kadın neden kiralık ev tutuyor diye. Millet, daha çok kiralık evin bedeliyle ilgili. Merak ediyorlarsa, o 7 bin lirayı ben ödüyorum. İnsanları anlamıyorum, ne istiyorlar? Çocuğumu alıp Ankara’da ailemin yanına mı döneyim? Bu mu? Ya da 3 bin liralık ev mi tutayım? Ayrıca ben bekarken de ablamla Ulus’ta oturuyordum. Mağdur olup sokaklara düşsem, mutlu mu olacaklar?
Ben talep etmiyorum, kanun ‘Malın yarısı eşindir’ diyor
Peki oğlunuz için aylık 7 bin 500, kendiniz için de 30 bin lira nafaka istediğiniz doğru mu?
- Ben belirlemedim bu miktarı. Avukatım istedi. “Bu, bir prosedür” dedi, bu para verilecek diye bir şey de yok. Mahkeme karar verecek. Mehmet Ali’nin benimle evlenmeden önce iki tane evi varmış, benimle evlendikten sonra 15 olmuş. Bütün bu evlerin bedeli 30 milyon liraysa, yeni kanun, “Evlendikten sonra edinilen malların yarısı eşindir” diyor. Bunu talep eden ben değilim ki, kanun böyle öngörüyor. Aksine ben baştan anlaşmak istedim, o istemiyor, adam ayrılmak istemiyor. Avukatıma da, “Tazminat istemeyelim” dedim “Ama yaşadığın durumda tazminat istenmesi gerekir” dedi. Bu şuna benziyor, kredi kartlarım iptal oldu, Mehmet Ali aradı dedi ki, “Tuğbacım, ben yapmadım, avukatım yaptı, prosedür gereğiymiş.” O zaman benimki de prosedür gereği...
Kaç yıl evli kaldınız?
- 5.
Allah aşkına 5 yıl uzun bir süre mi? Bu adam 53 yaşında. Sizinle de Mehmet Ali Erbil sizinle olmadı. Çok şey talep ettiğinizi düşünmüyor musunuz?
- Ben kendim için bir şey istemiyorum ki. Oturacağımız bir ev Ali Sadri’nin üzerine olacak, bir tane de kira geliri olan ev, o da Ali Sadri’nin üzerine, intifa hakkı bende. Bir de yazlık evimiz var, o zaten benim üzerimeydi.
Ben anlatmayınca o kaleyi boş buluyor
Yalıkavak’taki yazlık ev değil mi, değeri 1.5 milyon olan...
- Ne alakası var? O kadar paraya ev mi var? Zaten Mehmet Ali onu da yarıda bıraktığı için ben ödüyorum. Kendimi haklı göstermeye çalışmıyorum, kendimi anlatmak bile istemiyorum. Yaşadığım aldatılma şeklini de paylaşmak istemiyorum. Zaten biz ne konuşuyoruz burada? Bir boşanma davasını değil mi? Neden peki? Bir sebebi olması lazım değil mi? Ben neden ayrılmak istiyorum? Çünkü beni aldattı. Hem de defalarca. Kurcalamasam ortaya çıkmayacaktı. Ama kurcaladım. Önce inkâr etti, sonra kabûl etmek zorunda kaldı. Ama basına, “Hayır, öyle bir şey yok” diyor. Mecbur muyuz biz, bizi sürekli aldatan adamlara “Tamam canım” demeye? Demedim. Demeyeceğim. Benim ne yaşadığımı kim nasıl bilebilir ki beni yargılıyorlar? Kimse hiç bir şey bilmiyor. Çünkü ben çıkıp anlatmıyorum. Ben anlatmayınca da o, kaleyi boş buluyor. Diyor ki, “Hazım Körmükçü’nün eşi neden bu kadar istemiyor?” Sen onunla bir misin! Yaşananlar aynı mı? Hem sen bir gecede 100 bin lira kaybediyorsun kumarda. Kimse yazmıyor bunları. Her gece kumarda 100 bin lira kaybeden adamın, ayda çocuğuna ve karısına 40 bin lira vermesi çok mu?
Erkek her şeyi yapacak kadın af mı edecek
SİZİN durumunuz da biraz tuhaf değil mi? Bir adamdan çocuk yapıyorsunuz, toplam 5 sene evli kalıyorsunuz... Ve o hayatının sonuna kadar o size bakmak mecburiyetinde...
- Ben böyle bir şey istemiyorum. Sadece yasal haklarımı talep ediyorum. O zaman ben de size şunu soruyorum: Bu kadar malı mülkü olan adam, çocuğunun hayatını garanti etmesin de kumarda mı yesin?
Benim anladığım kadarıyla, Mehmet Ali Erbil, “Bu talepler fazla” diyor ve ekliyor, “Ayrıldığım bütün karılarıma çocuklarıma destek oluyorum...”
- Çünkü arıyorlar, ağlıyorlar! Mehmet Ali, kadınlar ona bağımlı olsun istiyor. Benim reddettiğim bu! Bu yasa, “Eşine destek olmuşsan, motivasyon vermişsen, evdeki işleri düzenlemişsen, huzurlu ortam yaratmışsan, kolektif bir çalışma içine girmişsin, malların yarısı senindir” diyor. Ben de bunları yaptım. Ama işsiz güçsüz bir kadın değilim, 7.5 aylık hamileliğime kadar çalışıyordum, geçen sene de bir sezon televizyon programı yaptım...
Bu adama nasıl güveneyim
Ayşe Özyılmazel hiç çalışmadığınızı yazmış...
- Evet Ayşe’nin annesi avukatımı arayıp, “Mehmet Ali gazetecileri toplamış anlatıyor, ağlıyor, dikkatli olun” diyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Ayşe de beni aradı “Konuşalım” dedi. Ben konuşmadım. Mehmet Ali, bana yaşattığı travmanın bedelini, kaç para verirse versin ödeyemez. Anlatmıyorum diye haksız görünüyorum. Tekrar ediyorum kendim için istemiyorum, çocuğum için istiyorum. Çocuğum ileride ya derse “Sen neden benim haklarıma sahip çıkmadın?” diye. Ne cevap vereceğim?
Karşınızdaki adam da onun babası...
- Olur mu canım nasıl güvenebilirim bu adama, her gece kumar oynayan adama...
O zaman soruyorum: Mal, en baştan belli değil miydi? Siz bu adamın böyle biri olduğunu bilmiyor muydunuz? Türkiye’de bilmeyen mi Mehmet Ali Erbil’in kadınlara ve kumara olan zaafını?
- Evet belliydi. Ama ben, aşkımız bunu da aşar zannettim. Olmadı. Fakat beni yanlış anlıyorsun, şikayet etmiyorum. Belki de sorunum, güçlü duruyor olmam. Mağdur olup ağlasaydım, “Biliyor musun beni kiminle aldatmış deseydim?”, o zaman daha anlayışla karşılardı insanlar beni. Erkek her şeyi yapacak, kadın affedecek, kadının hiçbir hakkı yok! Ya giden gençliğim, emeğim ne olacak? Parayla ödenir mi bunlar? Bu sözünü ettiğimiz şeyler, kadın haklarıyla ilgili. Ben, doğrudur yanlıştır demiyorum. Yasa bana, “Bu son 5 yılda kazandığı her şeye ortaksın” diyor, e o zaman, ben de hakkımı arıyorum. Bunun neresi yanlış?