TAYYİP BEY'İ OYNAMAK İSTERİM!

Ali Poyrazoğlu: Öldüğümde beni de Aziz Nesin gibi uğurlasınlar. Tantanasız. Mezar yerim belli olmasın, çiçek böcek olarak nasılsa yeniden dönerim..

TAYYİP BEY'İ OYNAMAK İSTERİM!

Bu hafta molayı tiyatro dünyasının ustalarından Ali Poyrazoğlu'yla verdik. Dünden bugüne, hüzünden neşeye her konuya daldık ve bakın daha neler neler konuştuk.

- Şunca yıldır pek çok rol, pek çok kompozisyon. Siyasilerden kimi oynamak istersiniz?
- Başbakan Tayyip Erdoğan'ı oynamak isterim.
- Neden Tayyip Bey?
- Çünkü çok ilginç bir kişilik, çok ilginç bir karakter.Geldiği yola bakarsan, çizgisine bakarsan kat ettiklerine, değişimine bakarsan, yaptığı işe bakarsan, bir ülkenin başbakanı. Ama kendisiyle baş başa kalmış, kendi özelindeki Tayyip Erdoğan'ı oynamak isterim. Kendisini sorgulayan kendi sorularına cevaplar arayan, ikilemlerini çelişkilerini çözmeye çalışan zaman zaman bulduğu cevapların takipçisi olan, zaman zaman koşullardan dolayı zorlukları tek çözmek durumunda kalan çok ilginç bir kişilik. Aslında bütün üst düzey siyaset adamları bunları yaşarlar. Tayyip Bey'in de inişleri çıkışları kendi içinden geçtiği dönem bir oyuncu için, oynamak için mükemmel bir durum.

- Geldiği nokta itibariyle yaşamı bir başarı öyküsü olarak da değerlendirilmez mi?
- Bir başarı öyküsüdür evet. Ama bu başarıyı nereye taşıyacağı, kendisini ve yönettiği partiyi nereye taşıyacağını ben değil bütün Türkiye merak ediyor şu anda.

- Sahnede birlikte oynamayı en çok istediğiniz kim?
- Elbette Yıldız Kenter'le aynı sahnede olabilmeyi çok isterdim. Konservatuardan hocam o benim. Daha o yıllarda hepimizin hayaliydi hocamızla oynamak. Bir defasında Arzu Tramvayı için teklif yaptı ama turnelerim vardı olmadı.

TİYATROCULARIN MİLLİ TAKIMI
- Tiyatrocuların milli takımı kursanız, herkesi aynı sahnede görsek ne müthiş olur? - Öyle bir projem vardı. Gülriz Sururi- Engin Cezzar, Yıldız-Müşfik Kenter, Şükran Güngör, Gönül Ülkü- Gazanfer Özcan, Nejat Uygur ve ben. Ayrıca Şehir ve Devlet Tiyatroları'ndan uygun görülen ikişer isim. 'Uzakta Piyano Sesleri' adlı çok da güzel bir oyun bulmuştum. Orada Moskova Sanat Tiyatrosu'nun bir turnesi anlatılırdı. Anton Çehov ve karısı, Maksim Gorki, Stanislawski, Dancenko gibi karakterler vardı. Yıldız Kenter'in evinde toplandık ama kiminin işi çıktı, kiminin kaprisi tuttu kiminin kolektif oyun kavramını sindiremediği anlaşıldı. Ama Gazanfer Özcan ve Nejat Uygur'un tavrı muhteşemdi.
- Neydi? - İkisi de ayağa kalkıp; 'Biz bu projede olmak istiyoruz.
Hem de figüran olarak oynamaya talibiz. Yeter ki bu gerçekleşsin' dediler ama olmadı. Kızdım, 'yahu ölüp gideceğiz iyi bir şeyler bırakalım ardımızda. Hep birlikte seyretsinler, filmi çekilsin, gelecek kuşaklar da izlensin' dedim ama nafile.
-Ölüp gideceğiz demişken, Allah gecinden versin ama nereye gömülmek istersin? - Nereden çıktı şimdi oğlum bu soru? - Hiiç çıkıntılık olsun diye sordum - Aziz Nesin'in yaptığı çok afili bir tavırdı diye düşünüyorum.
Beni de öyle uğurlasınlar isterim. Tantanasız.
Mezar yerim belli bile olmasın, çiçek böcek olarak nasılsa yeniden dönerim.
- Bir defasında 'lunapark gibi adamım. Atlı karıncadan in, bugi bugiye bin, dönme dolaptan fırla, çarpışan otomobillere kurul' demiştin.
- Koltuğumda çok karpuz var çünkü. Tiyatro, sinema, televizyon, radyo, dublaj, gazetecilik, yaşam koçluğu, eğitmenlik. Renkli, heyecanlı, coşkulu algılar, karşılar öyle yaşamaya çalışırım.
- Bu kadar çalışma bir dolu da hata getirir değil mi? - Evet ama ben hatalarımın üniversitesinden mezun oldum. Yaptığın her hata seni motive eder. Hatalarını zehir ederek yaşarsan ölürsün ama panzehir yaparsan hayata döner, daha kuvvetli yaşarsın.
- Sanat galaksisinde samanyolu kadrosundansınız.
- Öyle sayılır. Konservatuarda bizim kuşağın yıldızlar topluluğu olduğu söylenir hep. Hülya Koçyiğit, Müjdat Gezen, Erdal Özyağcılar, Mustafa Alabora, Savaş Dinçel, Salih Güney, Mete Sezer. Biz o dönemin figüranlarıydık düşünsene. Çünkü öğrenciyken de sahnedeydik.
Bizim hocalarımız şimdikiler gibi okuldakilerin sahnede olmasını yasaklayıp engellemezdi.
- Kimdi o hocalar? - Hocalar muhteşem isimlerdi. Melih Cevdet, Sabahattin Kudret Aksel, Ahmet Kutsi Tecer, Ercüment Behzat Lav, Yıldız Kenter, Semih Mısırlı.
- Fatsa'da çocukluk yıllarında 'gavur' diye peşinizden koşarlarmış arkadaşlarınız.
- Annemler Kafkas göçmeni. Çok iyi Rusça, Fransızca bilirdi. Bir de hoca tuttulardı bana. Fransızca şiirler okuyarak, edebiyatla büyüdüm. Oysa o sırada sokaklarda sürtmek istiyordum. Çok kavgacıydım. Kafalar gözler yarılırdı mütemadiyen. Orada haşarı hayat varken gir eve Fransızca öğren. Çocuklar yabancı dil konuştuğumuz için 'gavur aile' takmıştı adımızı.
- 'Aile bir kazadır' lafı ettiniz az önce.
- Öyledir. 'Family is accident' derler. Aile bir kazadır.
Daha ilk yıllarından önce ailen başlar 'Yapma, etme, dokunma, değiştirme' diye. Sonra sokakta, okulda, işte her yerde devam eder. Ezberi bozma, düzeni koru diyerek binerler tepene. İçine çiviler çakarlar. Oysa değiştirmek, yaratmak, yerine yenisini koymaktır aslolan.
Hepimiz daha çocukken içimize çakılan bu çivileri çıkarmakla ömür tüketiriz. Bazıları da tek çivi sökemiyor...
Onları da hep kımıltısız görürsün. Böyle durgun donuk bakarlar hayata. Depresyona girer bir türlü çıkamazlar.
Depresyon bir meslek değildir yahu.
- Bunca bohem görüntünün ardında tiyatro ciddi bir iş disiplinli bir iş.
- Tiyatronun askerlik gibi katı kuralları bile vardır.
Mesela oyundan önce asla alkol alınmaz. Sadece kuliste değil, o gün bir başka yerde de içemez oyuncu. Bu kural Darülbedayi zamanında konmuş hâlâ herkes riayet eder. Ben günde 2.5 saat yüzüyorum, spor yapıyorum.
Çünkü 3 bin kişinin önünde çıkacağım, kolay mı onlarla yüz yüze görüşmek? Formda olmalısın.
- Seni yıllardır tanırım bir anın bir anına uymaz be abi.
- Herkesin içinde 2 kurt var; biri doymak bilmez, kindar, vahşi, hoyrat, intikamcı. Diğeri ise sakin, derin bakan, izleyen, doğadaki özgürlüğün tadını çıkaran.
Bunlardan hangisine daha yatkın olacağımız içimizdeki hangi kurdu besleyeceğimize bağlı. Ben bazen sakin bir kurdum bazen de...