Hürriyet Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, 'Süper Final' finalini yönetecek olan FIFA kokartlı hakemimiz Cüneyt Çakır'ın hayat öyküsünü kaleme aldı
Çamurda pırlanta
Perihan Abla’nın çekildiği muhitte doğdu, Kuzguncuk’ta. 10 yaşında futbola başladı, Kartalspor’da.
Forvet oynamayı, çalım atmayı seviyor, stili Şeytan Rıdvan’a benzediği için, Rado lakabıyla tanınıyordu. Minikler liginde İstanbul şampiyonu oldu, Fenerbahçe’yi yendiler, golü o attı. Düştü bi gün, kolu kırıldı, iyileşip döndüğünde antrenörü defansa koydu, morali bozuldu, çıkardı futbolcu formasını, babası gibi, hakem gömleği giydi. 17 yaşında.
Reşit bile değildi. Gençleştirme projesi kapsamında, ailesinin izniyle, ilklerden biriydi. Asistan hocası, babasıydı. Birinci hocası ise doktor-hakem Ahmet Çakar’ın, doktor-hakem babası Mustafa Çakar’dı. Bu arada, Kocaeli Üniversitesi’ni kazandı, işletme diploması aldı.
Annesi, Vildan Hanım... “Evdeki yan hakem” desek, yanlış olmaz. 90’larda, Kuşadası’ndaki seminerde, hakem eşlerine verilen kursa katıldı. Her hafta maç, sürekli kamp, devamlı futbol muhabbeti, nasıl katlanılır? Fedakârlığın psikolojisi... Bunların eğitimini aldı. Senelerce eşinin ve oğlunun bavulunu hazırladı, en sıkkın anında bile, güler yüzle uğurladı, güler yüzle karşıladı. Hayatı mecburen futbol olduğu için, FIFA kokartlılar kadar oyun kurallarına hâkim.
Eşi, Gamze... 7 senedir evliler ama, yazlıktan, çocukluk aşkı, 16 yaşından beri, el ele büyüdüler. Bandırmalı, üniversiteyi kazanıp, İstanbul’a geldi, işletmeci. Maç biter bitmez aradığı, ilk kişi. Eve döner dönmez, oturup, yönettiği maçı seyrederler. Asla, eşinin düdük çaldığı maça gitmez. Çünkü, küfür... Maalesef, bu memlekette, hakemlerin “insan” olduğu unutulduğu gibi, hakem eşlerinin de “insan” olduğu hatırlanmaz. Halbuki, bugün ulaştığı zirveyi Gamze’ye borçluyuz. Ne bayramları var, ne tatilleri, sadece özveri var. Henüz çocukları yok.
Kız kardeşi, Fatma... Galatasaray Üniversitesi mezunu, Yeditepe Üniversitesi’nde reklam üzerine yüksek lisans yapıyor. Maçlardan önce ve sonra, mutlaka, kız kardeşinin fikrini sorar, özellikle, hakem-futbolcu diyalogları hakkındaki gözlemlerine çok önem verir.
Sigorta acentesi var. Maç, kamp, idman, seyahat, seminer, vakti yok. İşi, ortağının üstüne yıkmış vaziyette... Üstelik, kendisiyle beraber, ortağının da ekmeğiyle oynuyor, para kazanmasını engelliyor! Çünkü, herhangi bir
kulüple alakası olan müşteriyi kabul etmiyor, kusura bakmayın, başka acenteye gidin diyor. Adam gibi
adam olunca, işte böyle oluyor.
Evinde ve işyerinde kayıt cihazı var, Avrupa’daki tüm maçları kaydediyor, her gün en az iki maç seyrediyor, kararları örnekliyor, ekibine seyrettiriyor. Çocukluk tutkusu bu... Tek kanallı TRT döneminde, babasının yönettiği maçları videoyla, beta kasete kaydeder, o zamanlar cep telefonu yok, babası soyunma odasına iner inmez, stadı arar, kararları doğru verip vermediği konusunda yorum yapardı. Hatta, babasının arkadaşı öbür hakemler, bu özelliğini bildikleri için, mutlaka kaydetmiştir diye düşünerek, maç biter bitmez, onu arayıp, pozisyonları sorarlardı. 80’lerden günümüze kadar, tüm spor programlarının arşivi var evinde.
Ortaokul ve lisedeyken, İngilizce derslerine beden eğitimi öğretmenleri girmişti! Buna rağmen, iyi derecede İngilizce biliyor. Çabaladı çünkü... İngiltere’ye dil eğitimine gitti.
Fit... Boğazına dikkat ediyor.
Olimpiyata katılacak atlet gibi çalışıyor. Saat gibi. Gece hayatı yok. Yazıyı bitirince internete girin lütfen, maçlardan başka fotoğrafını bulamazsınız. Sinema seviyor, tiyatroya gidiyor, sadece eşi ve yakın arkadaşlarıyla... Özel hayatını, özel yaşıyor.
Rock müzik dinliyor. Favorileri, Amerikalı heavy metal grubu Manowar’la, İrlandalı alternatif rock grubu The Cranberries... Soyunma odasında hazırlanırken bile, kulaklığında.
Her akşam bir-iki saatini kitap okumaya ayırıyor. Yaşar Kemal ve Hikmet Temel Akarsu’yu beğeniyor. Ancak, kelimenin tam manasıyla, Stephan King hayranı.
Gerilim-korku yani.
Derbi gibi!
Tam onun kalemi.
Evet, Cüneyt Çakır o.
Tarihi günün hakemi.
Tel tel dökülen Türk futbolunu, Avrupa Şampiyonası’nda, Dünya Kupası’nda temsil edecek olan... Haçlı zihniyeti var, lobimiz yok palavralarını yırtıp atan... Henüz sadece 35 yaşındayken, mesleğe yeni başlayan gençlere, demek ki başarabilirmişiz diye rol model olan... Başkası olsa, havasından geçilmezken, sakin, saygılı, düzgün kalmayı başaran... En başta, babası Serdar Çakır, Türkiye’yi onurlandıran hakem.
a’dan z’ye çamura bulanmış sahalarımızda, pırıl pırıl bir o kaldı... Hayırlısıyla onu da yarın linç ettik miydi kardeşim, sen sağ ben selamet!