Herkes onu sosyetenin ‘İzmirli güzeli’ olarak tanıdı.Otel sahibi Gökhan Çarmıklı’yla evli olan Siren Ertan ise tasarımlarıyla bilinmek istiyor ve adından söz ettirmeyi de başarıyor. Ertan, şıklığın püf noktalarını, 2009 modasını ve lenf kanseriyle mücadelesini anlattı.
Türk kadınının giyimini nasıl buluyorsunuz?
Toplumun genelindeki maddi yetersizlikler insanların giyimlerine istedikleri kadar özen göstermelerine imkan tanımıyor bence. Maddi imkanları daha geniş kesime baktığımızda ise çok şık ve dünya çapında giyinen hanımlara rastlıyoruz. Ama bazen fazla ihtiraslı ve aşırı özenilmiş görüntüler ‘zorlama’ izlenimi de verebiliyor.
Bu kışa damgasını vuran moda akımlarını, tasarımları nasıl buluyorsunuz?
40-50-60’ların ciddi, güçlü ve sofistike görüntüleri günümüzün modern yaklaşımıyla yorumlanmış karşımıza çıkarken, hemen yanında 70’lerin karmakarışık, uyumsuzluğun uyumunu anlatan, bohem görüntüleri, 80’lerin ‘rock’n roll’ tarzı da 2009 kışında yerini alıyor. Hatta tüm bunlara bir de ‘gotik’ eklenebiliyor! Bazı modacılar minimalist keskin hatlar ve geometrik şekiller kullanırken bazıları futuristik bilmeceler sunuyor, bazıları lüks emprime kumaşlarla ya da ‘patchwork’lerle hippi bir görüntüyü savunurlarken, bazıları da romantik ve cazibeli kadınlar yaratıyorlar. Feminen ve maskülen görünümün her ikisinin birden moda olması bence sezona harika bir lezzet katıyor. Kısacası herkesin zevkine uygun bir şeyler bulabileceği bu sezon çok eğlenceli!
Çok para harcamadan da şık olabilmek mümkün mü?
Tabii ki. Hele günümüzde her bütçeye uygun ürün ve malzeme bulmak mümkün. Size düşen en kaliteli olanları ya da duranları seçmektir.
Şıklığın marka giyinmekle bir ilgisi var mı?
Markalar kesinlikle gereklidir. Çünkü her tasarımcının yaratıcılığını paylaşabilirsiniz, ayrıca bu sektör dünyada milyonlarca insana istihdam sağlamaktadır. Ama ‘şık giyinmenin’ marka ve moda giyinmekle hiçbir alakası yok, sadece demode olmamanızı sağlar. Sezon modasını körü körüne uygulamak yerine, içinden kendinize en uygun ve yakışanları seçmenizi, hatta gardırobunuzdaki diğer eski parçalarla kombinlemenizi tavsiye ederim.
Kendi stilinizi nasl ortaya koyuyorsunuz?
Çocukluğumdan beri sadece içimden geldiği gibi ve eğlenmek için giyinirim. Çünkü giyinmek bana aynanın karşısında resim yapmak gibi gelir. Eskiden her istediğimi bulamazdım, artık kıyafetlerimin çoğunu kendim yaptığımdan böyle bir sorunum yok. Bir şeyler yaratan herkese hayranlık duyduğumdan o tasarımcıyı yansıtan, kendim yapmayacağım parçaları da satın alıyorum.
Yeni nesil olarak eski moda tasarımcıları veya couture ustaları için ne düşünüyorsunuz?
Canım Yıldırım Bey’im (Mayruk), sevgili Cengiz’ciğim (Abazoğlu), Onları zaten çok seviyordum işe başladıktan emektarlara olan saygım daha da arttı. Çünkü bu meslek çok zor ve meşakkatli...
İşinizi nasıl tanımlarsınız?
Mesleğimin bir sanat olduğunu düşünüyor, gurur duyuyorum. Tutku hissettiğim bir işim olmasının lüksünü yaşıyorum.
Size İzmir’in en şık kadını kim diye sorsam?
Gençlik yıllarımdan şıklığıyla aklımda kalan tek kişi var; o da halen çok sevdiğim Neşe Ablam! (Neşe Akgerman)
Türban sorunu konusunda ne düşünüyorsunuz?
Benim için ülkemdeki en öncelikli sorunlar; yoksulluk, terör ve dış politikadır.
Çalışma şekliniz nasıl?
Haute Couture’ü hiçbir şeye değişmem. Kumaş-malzeme alımından model tavsiyesi ve çizimine, provalardan teslimatlara kadar her aşamayla bizzat ilgilendiğim için randevuyla çalışmayı tercih ediyorum. Bu arada vakti olmayan ya da şehir dışından gelen müşterilerimiz için hazır kıyafetler de tasarlayıp atölyemde bulunduruyorum tabii ki.
Nelerden ilham alırsınız?
Tamamen müşterimin kendisinden ilham alırım. Bir tasarımcı olarak tasarımımla kendimi tatmin etmeyi değil, öncelikle müşterimi hayatında olabilecek en güzel ve en zarif haliyle göstermeyi hedeflerim. Bu nedenle kişiye odaklanırım. Vücut kusurlarını kamufle etmek gibi ayrıntılarla uğraşmak ve harikalar yaratmak beni ekstrem tasarımlar peşinde koşmaktan çok daha fazla heyecanlandırır. Mesleğimin bana kazandırdığı en önemli şey; müşteri olarak bana gelip artık çok iyi dostum olan insanların olmasıdır. İşime ve müşterilerime sevgim tasarımlarıma yansır.
Tasarımcı olarak kendinizi nerede görüyorsunuz?
Aldığım tepkilerden rahatlıkla şunu söyleyebilirim; artık yeryüzündeki her kadının gardırobunda benden bir parça olmasını arzu edeceği bir noktadayım. Kendim olabilirim ama işimde mütevazı değilim!
Bu konuda pek soru sorulmasını istemiyorsunuz ama iki önce lenf kanseri teşhisiyle tedavi görmüştünüz. Şimdi sağlığınız nasıl?
İyiyim, kanser temizlendi, ancak tekrarlama riski olduğu için düzenli kontrol ediliyorum. Sadece tedavinin yan etkilerinin doğal yansımasından ve cerrah hatalarından dolayı bazı sorunlarım var. Ama sorun değil; ölümden başka her şey geçer.
Bu kadar işkolik olmak nasıl bir şey? Eşiniz bu duruma ne diyor?
Haftada 6 gün, saat 19.30’a kadar çalışırım. Her zaman iş düşünürüm, herkesle iş konuşmayı çok severim çünkü her an yeni bir şeyler öğrenebilirsiniz. Evde çok sevdiğim eşim olmasa işten eve hiç gitmezdim herhalde. Ama evliliğime olan sorumluluğum her şeyden önce geldiği için de işimde büyümeye gitmiyorum. Ben seçimimi baştan yaptım. Hayatım önce Gökhan, sonra işim ve her şeydir. Birbirimize karşı sevgimiz ve gönül bağımız buna değer.
Siz yeni sezonda neler hazırlıyorsunuz?
Gündüz için öncelikle bol pantolonlar, kalem etekler, çeşitli ayrıntılarla şıklık kazanmış beyaz-ekru bluzlar ve gömlekler. Siyah elbiselerim bu sezon da kadınların kurtarıcıları olmaya devam edecek. Üstelik tüm bu giysileri sadece aksesuvarlarınızla oynayarak günden geceye taşımanız da mümkün. Geceleri ise zengin işlemelerimin süslediği ve ince bir dikiş ustalığı içeren “red carpet” elbiselerime devam ediyorum. 2009’da renk tercihlerim daha çok siyah, beyaz, gri, mürdüm, lacivert, bejden acı kahveye tüm toprak tonları, canlı renklerde kırmızı, mor, gece mavisi ve pastel renklerden yana.
Sizin için en önemli başarı nedir?
Gittikçe daha iyi bir insan olmak.
Sivil toplum kuruluşlarında yoğun olarak çalışıyorsunuz. Peki politikaya girmeyi de düşünüyor musunuz?
Bütün çocukluğum boyunca politikacı olmak üzere büyüdüm. Ama aklımın başıma geldiği yaşlarda gördüm ki Türkiye’de eşitlik anlayışı, insan hakları yeterli değil. Bunu anladığımda büyük hayal kırıklığı yaşadım ve politikadan uzaklaştım. Politika yerine sivil toplum kuruluşlarında görev alıyorum ve elimden geldiğince sosyal yardım çalışmalarına katılıyorum. Bunlar benim hayatımın bir parçası. Dünyada yalnız yaşamıyorum, sorumluluğum var ve bunun bilincindeyim.
Çeşme’deki oteliniz geçen yazın en konuşulan otellerinden biriydi. Sizin de projeye katkınız oldu mu?
Gerçekten de rüya gibi bir proje. Çoğu satılan 43 rezidans, 12 odalı butik otel, plaj, spa ve restoranttan oluşuyor. Bence Türkiye’nin en güzel otel odaları, düşünsenize kumsala ve denize açılıyor. Bu proje tamamen eşimin ve ortaklarının Çeşme’ye olan sevgilerinden yapıldı. Tüm zevk onlara, özellikle de inşaatını yapan ve iç dekorasyonuyla da bizzat ilgilenen eşime ait. Ben oyumu projenin yapılmamasından yana kullanmıştım. Ama dediğim gibi eşim gerçekten Çeşme’ye aşık ve hak ettiği yeri bulması için çok uğraşıyor. En büyük üzüntüsü bu kadar değerli bir yerde kış aylarında kimsenin yaşamaması. Bunun için çabası takdire şayan. Sık gidemiyorum, kendimize ayırdığımız evi bile henüz döşemedim. Bana düşen ise binadaki bazı aksesuarları seçmek ve gelen misafirleri ağırlamak oluyor.
Şık giyinmenin püf noktalar size göre neler?
Bence şıklık öncelikle yerine göre giyinme becerisini ve zevk sahibi olmayı gerektirir. Daha sonra ise ’iyi giyinme’nin şifrelerini uygulamalısınız. Yani rengiyle, dokusuyla, kalıbıyla size en uygun, proporsyonlarınız göz önünde bulundurulmuş, kusurlarınızı örtüp güzel yanlarınızı ortaya çıkaran kıyafetler seçmelisiniz.
Şıklık için çok basit bir öneri istesek?
Rafine bir şıklık için; saçınız, makyajınız, kıyafetiniz ve mücevherinizden, sadece bir tanesi bilemediniz iki tanesinin çok gösterişli olmasını tavsiye ederim.
pazarvatan