"İtirazım Var" filminin başrol oyuncuları Serkan Keskin ve Hazal Kaya, Hürriyet Cumartesi'den Hakan Gence'ye konuştu. İşte o röportaj...
Onur Ünlü’nün bu hafta vizyona giren yeni filmi ‘İtirazım Var’da Serkan Keskin, eski boksör olan sıradışı bir imamı, Hazal Kaya da onun kızını canlandırıyor. İkiliyle boks ringinde buluştuk.
Serkan Keskin Canlandırdığınız Selman karakteri antropoloji mezunu, bağlama çalan, santranç oynayan, boks yapan, dedektifliğe soyunan bir imam. Biraz da çatlak... -Fazlasıyla çatlak. Değişik ve kırık bir kafası var.
Size benziyor mu? - Selman karakteri hayatı farklı bir yerden yaşıyor. Ben onun kadar cesur olmayabilirim. Ama imam olsam ben de kızının heykel okumasına izin veren bir imam olurdum.
İmam Selman karakteri için bir imamın yanında staj yaptınız mı? - Hayır. Aslında Selman’ı filmde imam yönüyle görmüyoruz. Bu yüzden önce mesleğiyle değil insan yanıyla ilgilendim. Eski bir boksör olduğu için boks eğitimi aldım. Bir yandan bağlama derslerine gittim.
Selman küfür de ediyor, bir imam küfreder mi? - Bu kurmaca bir hikâye. Ayrıca bir babanın kızı kaçırılsa ve kızını kaçıran adam onu aradığında camide olsa bunun farkında olmaz. Bu tamamen çaresizliğinizle ilgili bir şey. Tabii birilerine ters gelebilir, birileri bu durumdan mustarip olabilir. Yalnız biz kimseyi incitecek bir şey yapmadık.
Filmde camide vurulan adam tefeci çıkıyor, bir kadın aynı anda birden fazla adamı idare ediyor, çocuk istismarı yapılıyor. İnsanlar bu kadar kirlendi mi? - İnsanlık bence hep kirliydi. Ama artık teknoloji ilerledi ve her şeyi daha çok duyup görüyoruz.
Sadece gülmeyi mi vaat ediyor bu film? -Film insanların sadece iki saat iyi zaman geçireceği bir film olmanın ötesinde. Bir derdi var. Belki yarım ağız gülümseyerek izleyeceksiniz ama çıktığınızda bir şeyleri sorgulacaksınız ve fikirleriniz değişecek. Zaten bu yüzden film yapıyoruz.
Televizyondaki son işiniz Leyla ile Mecnun oldukça iyi giderken, yaşanan siyasi olaylar yüzünden yayından kalktı. Olanlara kırıldınız mı? - Leyla ile Mecnun’da kötü bir şey yapmadık, bu yüzden kırgınlığım var.
Sanata inancınızı kaybettiniz mi? -Hayır. Dünya kurulduğundan beri her zaman sanat bunu yaşamıştır. Ama güçlüdür. Savaşların karşısında da olayların karşısında da hep varolmayı başarmıştır.
Hazal Kaya Aşk üzerine büyük yorumlar yapamam Filmin adından yola çıkarsak sizin hayatta nelere itirazınız var? - İtirazımız olamayacak bir dünyada yaşamıyoruz.
Zeynep ve babası Selman Bulut’un ilginç bir baba kız ilişkisi var. İmam bir baba, heykel okuyan bir kız çocuğu. Üstelik babasına rağmen erkek arkadaşıyla yaşıyor... Sizce o dünyalarda bu kadar rahat ilişkiler gerçekten yaşanıyor mu?
- Bu sorunun tek sebebi bu dünyalara uzaktan yargılayarak bakmamız. Mesela ‘din adamı ve heykel okuyan kızı’ dediğimizde olaya başka bir yerden bakıyoruz. Bu yüzden isimlerin başına konan sıfatlar ve meslekleri benim için çok önemli değil.
Aşk, Zeynep karakterinin etrafında olanları göremeyecek kadar gözünü karartıyor. Aşkın sizin üstünüzde de öyle bir etkisi var mı? - Aşkın hormonal bir durum olduğu söyleniyor öyle bir etkisi olabilir. Herhalde dizi karakterlerinden dolayı bana sürekli aşkla ilgili sorular soruluyor ama emin ol aşk üzerine büyük yorumlar yapabilecek biri değilim.
Anne babanız avukat. İki hukukçunun yanında büyümek hayatınıza ne kattı? - Hukuk ve adalet algısı önemli. Avukatlar arasında büyümenin bu açıdan çok faydasını, bir o kadar zararını gördüm. Tabii avukat kızı olmanın konuşmanıza da büyük etkisi oluyor.
Genelde canlandırdığınız karakterler saf ve iyi aile kızları. Bu sizin tercihiniz mi, yoksa böyle geldi böyle mi gidiyor? - Özellikle ekranda saf ve iyi kız rolleri benimle ilgili risksiz bir alan. Ama ben o alandan çıkıp riskli alanda da bir şeyler yapmak istiyorum. Ayrıca canlandırdığım rolleri sadece iyi aile kızı olarak düşünmemek de gerekiyor. Bütün rollerin içinde farklı farklı bin katmanı var.
Peki bu görünen cici kızın içinde hiç mi karanlık veya çılgın bir taraf yok? - Olmaz olur mu? İnsanız ve bin tane özelliğimiz var. Bu mesleği yapmasam emin ol daha çok dövmem olurdu. Ayrıca yalnız seyahate bayılırım. Hatta ilk kez 15 yaşımda ailem olmadan İtalya’ya dil öğrenmeye gitmiştim.
Siz hayata da öyle erken atılmışsınız. 16 yaşında oyunculuğa başladınız. O yaşta derdiniz neydi? - Ben de bilmiyorum. Annem “Üniversiteyi bitir rahat bir gençlik geçir, bu sorumluluğu sonra alırsın” derdi. Ama ben sekiz aylığım. Herhalde oradan gelen bir aceleciliğim var. Eğer şimdiki aklım olsa üniversiteyi bitirdikten sonra oyunculuk yapardım.
O yaşta şöhret olmayı nasıl çözüp içselleştirdiniz? - Eskiden şöhret kavramına daha tepkisel yaklaşıyordum. Mesela günlük hayatımda kirli converse giymeyi çok seviyorum, tanıtım çekimlerine de öyle giderdim.
“İşim gereği kırmızı halıda ya da dergi çekimlerinde görünen kadın ben değilim, benim bir özel hayatım var” diye düşünüyordum. Bu sayede de ‘şöhret bunalımı’ denen şeye girmeden onu atlattım. Tabii ki ailemin de, mahallede büyümüş olmanın da bu süreçte bana büyük faydası oldu.
Oyuncuysanız biraz da özenli olmanız gerekmiyor mu? - Ben kıyafetimle örnek olacak bir trendsetter değilim ki! Özel hayatımda daha rahat giyinmekten hoşlanıyorum.
Ama artık o ayakkabılar ayağınızda yok. Varolan düzene siz de mi alıştınız? - Röportaj fotoğraf çekimi için giyiniyorum tabii ki biraz da sizin zorunuzla. Zorluyorsunuz ben de topuklu giyiyorum, ne yapayım? Açıkçası bu durumla da çok eğleniyorum.