Hürriyet'ten Cengiz Semercioğlu Şeref Meselesi”nin son set gününe gitti ve Kerem ve Şükrü’yle saatlerce muhabbet etti. Cengiz Semercioğlu o anları Kelebek için kaleme aldı.. İşte Semercioğlu'nun kaleminden Şeref Meselesi...
* Nasıl geçti 26 bölüm, 40’a yakın hafta? - Şükrü: Bana hem insan hem kariyer olarak çok şey katan bir proje oldu, iyi ki yapmışım.
Kerem: Ben üzgünüm... Bir karaktere, bir dünyaya alışıyorsun. Altan Hoca’yla daha önce “Güneşi Beklerken”de çalışmıştık, onun kurduğu dünya etkileyici oluyor, o yüzden bırakıp gitmek çok üzüyor beni... Buradaki arkadaşlarımdan, ekipten ayrılmak da zor...
* Bugün son sahneyi çekiyorsunuz ve bu bir çatışma sahnesi... Sonunda da ikinizden biri ölecek. Ne diyorsunuz?.. - Kerem: Tabii ki hangimizin öleceğini seyirci merak ediyor.
* Ben kimin öleceğini bildiğim için sormayacağım. - Şükrü: Aslında 25 bölümdür tırmanan heyecanın çözüm bulacağı sahne bu... O yüzden kimin öleceğini de herkes merak ediyor...
Sence kim ölmeli peki bu dizinin finalinde? - Kerem: Bence ben ölmeliyim, Yiğit (Kerem) ölmeli. - Şükrü: Bana kalırsa da ben ölmeliyim, Emir yani...
* Böyle bir sahneye hazırlanmak zor mu? Geldiğimde karavanda yüksek sesle müzik dinliyordun... - Kerem: Bu final sahnesinin stresi günler öncesinden başladı bende... Bu tür sahnelerde müzik yardım ediyor konsantre olmama, o yüzden müzik dinlerim. Ama en büyük yardım karşındaki oyuncudan geliyor, rol arkadaşın iyi bir oyun veriyorsa en önemlisi budur. Şükrü de bunu fazlasıyla yapan bir oyuncu...
Bugüne kadar kaç kişi gömdünüz dizide? Şükrü: Önce dede, sonra baba, anne, Sadullah, Sibel, Nihat, Namık... Epey bir kişiyi gömmüşüz biz ya...
Orijinal diziyi izlediniz mi projeye başlamadan önce? - Şükrü: Bu tür uyarlama işler, oyuncular açısından bir tuzağı da beraberinde getiriyor. Orijinal işin etkisinde kalma tuzağı bu... O yüzden, bir fikrim olsun diyerek orijinal dizinin sadece bir bölümünü izledim. Oradaki Emir karakteriyle benim canlandırdığım Emir arasında dağlar kadar fark var.
- Kerem: Coğrafya ve kültür değiştikten sonra her şey değişiyor. Onların yaptıklarıyla bizim yaptıklarımız bambaşka diziler... Sonuçta her şey senaryoya bağlı, orada bir dünya kuruluyor. Bence biz daha güzelini yaptık...
Unutamadığınız bir sahne var mı? - Şükrü: Benim dizimi, senin şakağını vurduğun sahneyi anlatalım mı? - Kerem: İkimizin da hastanelik olduğu sahne (gülüyor)...
- Şükrü: Benim kabzımallığım tabi... Bir gün karşılıklı kavga dövüş sahnemiz var. Kendi dizkapağımı yanlışlıkla masaya vurdum, neredeyse kırıyordum. Birkaç gün yürüyemedim.
* Provada mı, kayıtta mı oldu mu? - Kerem: Hem prova hem kayıtta, garip bir gündü... Şükrü’nün dizi provada, benim şakağım kayıtta oldu...
- Şükrü: Boğuştuğumuz bir sahne var, ben dengemi mi kaybettim ne, dizkapağımla Kerem’in suratına vurdum yanlışlıkla...
- Kerem: Tam çene kısmıma, ki ben çenemi kırmıştım seneler evvel... O yüzden başım dönmeye başladı, baş ağrım tuttu...
- Şükrü: Ben tabii yerin dibindeyim, özürler falan... O da biliyor tabii isteyerek yapmadığımı ama çok kötü hissetmiştim kendimi.
Çeneni nasıl kırmıştın sen yıllar önce? - Kerem: Hipoglisemi var bende, düşmüştüm.
Düştün ve çeneni kırdın... - Kerem: Hem de Hollywood’daki Yıldızlar Yolu’nda... Hani o oyuncuların isimlerinin yazılı olduğu yıldızların çakıldığı yol, tam orada... Belki hiçbir zaman orada bir yıldızım olmayacak ama kanım oraya çoktan işlendi (gülüyor).
* Bu sezon ikiniz için de çok iyi geçti... Dizi dışında biriniz Özcan Deniz’in, biriniz Çağan Irmak’ın filminde oynadınız. Onlar da sezonun en iyi filmleri arasında... Diziden daha mı keyifli sinema yapmak?
Şükrü: Şöyle bir gerçek var şimdi... Dizi sizi sektöre tanıtan bir mecra oluyor. Diziyle “Ben buradayım” diyorsun, her hafta ekrandasın, her hafta insanların evine misafir oluyorsun. O misafirlikte düzgün davranman lazım ki sonraki hafta yeniden buyur etsinler seni...
Dizi daha stratejik bir alan; 3-4 hafta sonra başına neyin geleceğini, reytingin hikayeyi nasıl etkileyeceğini biz de bilmiyoruz. Dizide antrenmanlı olman, sinema ve tiyatrodan ne kadar beslendiğine bağlı... Sinemanın ise başı ve sonu belli, manevra kabiliyeti sende... Orada ister istemez daha yaratıcı, daha hazırlanabilir oluyorsun role... Birbirlerini besliyorlar. Ama bana oyunculuğunu geliştirmek için ne yapıyorsun diyorlar, tiyatro yapıyorum diyorum. O beni çok besleyen bir durum...
* Pek çok oyuncu dizi setleri yoğun bahanesiyle tiyatroya zaman ayırmıyor, bravo sana valla... - Şükrü: Onu yapmak bana iyi geliyor... Benim için amaç popüler olmak, ünlü olmak, star olmak değil, ben iyi bir oyuncu olmak istiyorum. Ünlü olmak aslında sonuç, ben oraya gideceksem bu iyi bir oyuncu olarak olsun...
Senin var mı tiyatro niyetin Kerem? - Kerem: Geçmişte Boston’da var, Los Angeles’ta var, Teksas’ta var. Burada da niyetim var, bazı yönetmenlerle birkaç kez konuştuk hatta... Öncelikle hakkını verebilecek miyim diye düşünüyorum. Tiyatroda yüzde 100’ünü vermezsen, montaj seni kurtaramaz.
- Şükrü: Bu arada biz eğitimlerde Eric Morris’in yöntemini uygulamaya çalışıyoruz, Kerem direkt Eric Morris’in öğrencisi. Bu bambaşka bir mertebe... Benim olmak istediğim yer...
Çağan’ın filmindeki, yani “Unutursam Fısılda”daki performansın çok beğenildi Kerem... - Kerem: Harika bir tecrübeydi. O filmi taşıyan kişiler Farah’dı (Zeynep Abdullah), Işıl Abla’ydı (Yücesoy), Hümeyra’ydı... Onların yanında biz üzerimize düşeni yaptık, çıktık.
Yaklaşık 40 haftadır aynı settesiniz. Birbirinizin en karakteristik “set huyları”nı anlatsanıza... - Kerem: Şükrü her yerde uyur... Ama lafın gelişi söylemiyorum, her yerde uyur. Dağın tepesinde olalım, bir taş bulup orada uyur.
- Şükrü: Tempo bu kadar yorucu olunca her yerde uyumayı öğreniyor işte insan... Kerem’e gelince... Kahveyi sade içer, çayı ise tatlandırıcılı ve limonlu... “Kerem çayı”dır onunkinin adı... Benim de bitki çaylarım var. 6 yıl önce bir hastalık geçirdim, lenfomaya çevirecekti. Ondan sonra daha dikkat etmeye başladım. Sürekli bitki çayları var çantamda.
Organik meselesine de o hastalıktan sonra kafayı çok taktım. Bütün arkadaşlarım organik meselesini bana sorar. Kerem bir ortama geldiği zaman oranın enerjisi değişir. En çok kullandığı kelime de “Yo... yo...”dur. Ya İngilizce küfür eder ya da “yo yo” der. (Kahkahalar)
Bugün setin son günü... Bundan sonra ne yapacaksınız, yaz planları neler? - Şükrü: 21 aydır tatil yapmıyorum ben... “Benim Hala Umudum Var” bitti, tiyatro devam ediyordu, o arada “Çalıkuşu”na konuk oyuncu oldum. O bitti Özcan’ın filmi başladı. O bitti “Şeref Meselesi” başladı. Hesapladım, 21 ay olmuş, hakikaten tatile ihtiyacım var. Ama yine çok fazla tatil yapamayacağım.
Neden, sinema filmi mi var? - Şükrü: Evet, Andaç Haznedaroğlu’nun bir filmi var, onun hazırlıklarına başlayacağım. Hande Doğandemir’le birlikte oynayacağız.
Eylüle yeni dizi var mı peki, yoksa biraz ara mı vereceksin? - Şükrü: Ara vereceğim demek hepimiz için büyük lüks. Doğru proje gelir, bu akşam da yeni diziye başlarsın, gelmezse ara verirsin.
* Nasıl bir tatil planlıyorsun? - Şükrü: Ne hissedersem onu yaşayacağım. Bu arada Kerem’le bir Amerika yapacağız, o kesin.
Kerem ev sahibi olarak gezdirir seni artık... - Şükrü: Aynen öyle olacak. Amerika’da Kerem’e emanetim. - Kerem: Önce Teksas yapacağız, sonra Los Angeles, Las Vegas. New Orleans falan da yaparız.
Sende yeni proje var mı Kerem? - Kerem: 27 Mayıs’ta Amerika’ya gitmem lazım. Birkaç yönetmen ve yapımcıyla çok önemli toplantılarım var.
* Dizi mi yoksa film için mi? - Kerem: Ağırlıkla dizi... Birkaç iş var ama şimdi çok ipucu veremiyorum.
* Şöhret ve başarı, hayatınızda neleri değiştirdi? - Kerem: Sonuçta hayatta kalabilmek ve yaşayabilmek için para kazanman lazım. Ben bunu oynculukla yapmak istedim, hedef şöhret değildi. Dolayısıyla hayatım çok fazla değişmedi. Evet, artık tuvalet temizlememe gerek kalmadı, şoförlük yapmama gerek kalmadı. Zamanında bunları yapmıştım, şimdi yapmıyorum, tek değişen bunlar hayatımda
- Şükrü: Ben “Oyuncu olmak istiyorum” diyenlere soruyorum: “Gerçekten oyuncu mu, yoksa ünlü olmak mı istiyorsun?” Benim bir derdim, davam var; iyi oynamak... Bu bir yol ve ölene kadar devam edecek.
Boş zamanlarınızda ne yaparsınız, hobileriniz nedir? - Kerem: Arkadaşlar, spor, mangal... Öyle partiliyim, sabahlara kadar eğleneyim falan yok bende. Kendi dünyamda mutluyum...
- Şükrü: Davul, perküsyon çalmayı seviyorum. Diziden fırsat bulamamıştım, şimdi yeniden başlayacağım. Kitap okumak, sinemaya gitmek, seyahat etmek sevdiğim şeyler... En büyük hedefim dünyanın her yerini görmek...
Kız arkadaşla aynı sette olmak zor mu kolay mı Şükrü? - Şükrü: Bizim Şükran’la (Ovalı) ilişkimiz çok güzel, çok özel. Oyunculuk konuştuğum, fikirlerine ve eleştirilerine güvendiğim bir insan. Onunla aynı sette olmak benim için büyük şans.