ŞARKI YAZMAK BİR KADINA KUR YAPMAKTAN DAHA ZEVKLİ

Beste fabrikatörü ünlü şarkıcı Serdar Ortaç "Aşk önemsiz" dedi ve ekledi: Şarkılarımda iki satır yazıyorum, yaşayamadığım şeyleri dokuyorum. Şarkı yazmak kur yapmaktan daha zevkli bir şey

ŞARKI YAZMAK BİR KADINA KUR YAPMAKTAN DAHA ZEVKLİ

TRT 1'de yayınlanan 'Zirvedekiler' programına ünlü şarkıcı Serdar Ortaç konuk oldu. Ortaç programda çocukluğunu, müziğe nasıl başladığını, babasıyla ilişkisini ve aşk hakkındaki düşüncelerini anlattı.

Çocukluğumda tek hatırladığım; babamın eve çikolatalarla ve oyuncaklarla gelişidir. Ama işkolik biriydi, onu haftanın altı günü göremezdim. Babamın banyo kadar bir torna tezgahı vardı. O tezgah sonra fabrika oldu.

SU VE SİMİT SATTIM
Tüm işçiler giderdi, babam geç vakitlere kadar tezgahlardaki metal kırıntılarını temizletirdi. Beni çok çalıştırırdı. Bu arada o yıllarda kuyruklar olurdu; yağ, tüp bulunmazdı. Ben o kuyruklarda simit ve su satardım. Ama babam paramı elimden alır, sadece yüzdesini verirdi. "İki simit parası senin, 12 simit parası da şirketin olacak" derdi. Ortada şirket filan yok tabii... Babam tutumlu olmayı öğretmeye çalışıyordu. İyi ki de yapmış, şu an hiç sıkıntım yok!

Babam 10 yaşındayken, beni türkü barlara götürmeye başladı ve bana müzik sevgisini aşıladı. Ama onun isteği üzerine torna bölümünü bitirdim. Hayali beni atölyenin başına koymaktı. Ama bir süre çalıştıktan sonra "Bu iş bana göre değil!" dedim. Tek çarem üniversiteyi kazanmaktı. Allah da yardım etti ve Bilkent Üniversitesi Amerikan Filolojisi'ni kazandım. İki sene devam ettim ama olmadı, ayrıldım.

Üniversiteyi kazanmadan önceki sene, babamın yanında çalışırken sürekli melodiler geliyordu kulağıma... Müzik eğitimim yoktu, nota bilmiyordum nasıl oluyordu bilmiyorum ama beste yapmaya başlamıştım. Bu mırıldanmaların birinde 'Karabiberim' çıktı. Ama o zamanlar sesime güvenmiyordum. Hakikaten güvenilecek bir sesim de yoktu, incecikti. Kendimi dinlemeye tahammül edemiyordum.

Müzikle yolumun kesişmesi için bir radyoya DJ olarak girdim. Bir gün programıma Ebru Gündeş'i davet etmiştim. Reklam arasında, "Ebru Hanım, ben beste yapıyorum, dinler misiniz?" dedim. Ebru dinledikten sonra çok beğendi ve beni prodöktür Koral Sarıtaş'la tanıştırdı. Hemen albüm kararı alındı. Özkan Turgay'ın stüdyosuna gittim ama Özkan Hoca gelmedi. Beni bir korku sardı. Şarkının kayıtlarını kendim yaptım. Şarkıya başlamadan önce kayda basıp, sonra odaya koşup 'Karabiberim'i söylüyordum. Detone olursam, koşup 'dur' tuşuna basıp, tekrar içeri koşar, şarkıma devam ederdim. Bu albüm 15 günde korsanıyla beraber üç milyon sattı.

O albüm benim için çok önemliydi. Annemin dizine yatıp dert yanardım. Amacım evden kaçıp, üç odalı bir evde aile yaşantısından kurtulabilmekti. Tek tutunabileceğim dal müzikti. O yüzden para kazanmam lazımdı.

AŞKIN HİÇ ÖNEMİ YOK
Albüm çıkalı 20 gün olmuştu, bir lisenin önünden arabayla geçiyordum. Kırmızı ışıkta durdum. Öğrenciler, Serdar Ortaç diye koşmaya başladı. Camdan çekenler, öpenler... Eve gittiğimde uzun süre 'Bana ne oldu?' diye aynaya baktım.

Şöhretin bedeli çok ağır, bir insanın taşıyamayacağı kadar ağır. Sevilir hiçbir yanı yok! Bu ağırlığın en güzel tarafı başarıdan aldığın haz! Yani kendini bir şey zannedebilmek! Yoksa yaşadığım hüsran, bu 1.65 boyunda, 65 kilo ağırlığındaki bir adamın taşıyabileceği yük değil!

Aşk çok önemsiz benim için... Şarkılarımda iki satır bir şey yazıyorum, yaşayamadığım şeyleri dokuyorum ve rahatlıyorum. Bir kadına kur yapmaktan daha zevkli şarkı yazmak. Reddedilme riskin var, kimyan tutmayabilir, evlenip boşanabilirsin. Ama şarkı yazarken hiç risk yok! Aşk bana göre çaresizlerin işi...

Magazin basınından en çok darbe yiyen benim! Cinselliğimle, yaşam tarzımla, sesimin tonuyla dalga geçtiler. Yemediğim hakaret kalmadı.