Cinsiyet değiştirerek erkek olan Rüzgar Erkoçlar, Ayşe Arman'a röportaj verdi. İşte o röportaj...
Karşımda pırıl pırıl bir genç adam duruyor. 27 yaşında ama çok daha genç görünüyor. Sesi erkeksi. Hafif sakalları var ama mis gibi tıraş olmuş. Sinek kaydı. Çok kibar.
Eski zaman erkekleri gibi. Sen oturmadan oturmuyor, sandalyeni çekiyor, siparişi o veriyor, centilmen bir erkek gibi.
Oturması, kalkması, beden dili ve yaydığı enerji tamamen erkeksi… Neredeyse onun bir zamanlar kadın bedeni içinde olduğuna inanasım gelmiyor. Farklı olduğunu hissettiğinde 5-6 yaşındaydı… Oyunculuğa başladığında 10…
Hissettiği gibi yaşamaya karar verdiğinde 26… Rüzgar Erkoçlar, eskiden bir kadın oyuncuyken, çok meşhur ve göz önünde değildi ama cinsiyet değiştirip erkek olduktan sonra ‘gereğinden’ fazla ünlü oldu. O günden beri de hayatı zorlaştı…
‘Zorlaştı’ ne kelime, okuyunca anlayacaksınız… Hayatı kaydı! Artık sokağa çıkamıyor, yürüyemiyor, çalışamıyor… Her yerde, herkes peşinde… İş bulamadığı için bir fırında çalışıyordu, orada da onu buldular, fotoğraflarını çektiler…
Oysa, o da ‘hürriyet’ istiyor… “Hürriyet benim” demek istiyor… Herkese hürriyet, Rüzgar’a da hürriyet!
Cinsiyetini değiştirdiğinde önüne bu kadar yokuş, bu kadar çok engel çıkabileceğini tahmin etmiş miydin? - Kolay olmayacağını tahmin ediyordum. Ama bu kadar zor olacağını bilmiyordum! Tamam anladık, çok örneği yok. Tanınan bir oyuncu, kadınken, üstelik güzel bir kadınken, erkek oluyor.
Fakat kimseye zarar vermiyor, bir suç işlemiyor, ayakkabı kutusunda para bulunmuyor, yolsuzluk yok, hırsızlık yok, ahlaksızlık yok… Nedir yani? Benim kararımdı, benim hayatımdı ama başıma gelmeyen kalmadı!
En başından anlatır mısın… -İnsanlar, kendilerini gündeme getirmek için beni kullandılar. Olan biten bu. O andan itibaren de hayatımın her alanına tecavüz edildi. Hiç kimseye ne ah ettim ne beddua. Ama beni gerçekten çok acıtmış iki insan var. Biri ameliyatımı yapan doktor, raporlarımı basına sızdırdı…
Diğeri? - “Öyle bir bomba patlatacağım ki, inanamayacaksınız!” türünden yayınlar yapan bir magazinci. Sosyal medyada yayın yapıyor. O da ününe ün katmak ya da takipçi sayısını arttırmak için beni harcadı. Her şey aslında bu iki insan yüzünden oldu.
Yoksa kimsenin Rüzgar Erkoçlar diye bir adamın varlığından bile haberi olmayacaktı. Zaten Nil’ken de ben, o kadar ünlü bir oyuncu değildim, kim niye uğraşsın benimle…
Cinsiyetini değiştirmeye karar verdiğinde, sen kendi iç dünyanda ne kadar zorlandın? -Esas bocalamayı kendi içimde yaşadım. Oyun içinde oyun. Yanlış bir bedene hapsolup kaldığını biliyorsun ama rol yapmak zorundasın. Fakat an geliyor ki, özüne ihanet edemiyorsun. Evet görüntüm kadındı ama hiçbir zaman kadın değildim.
Yani ben cinsiyet değiştirmedim. Zaten erkektim. Şimdi doğru bedendeyim. Şimdi aynadaki görüntüme bakınca “Oh be!” diyorum, “Budur işte, ben hep buydum!” Oyunculuk yaparken, işimi yapar evime dönerdim. Bir mekân çıkışında bir magazin muhabirinin beni kamerayla, fotoğraf makinesiyle çekmişliği yok. “Ünlü münlü” diyorlar ama ben çok ünlü de değildim.
Bir de şimdi gör! Toplu taşımaya binemiyorum, sokakta yürüyemiyorum, herkes kadınken erkek olan Rüzgar’ı tanıdı, onlar için heyecan verici bir hikâye. Cep telefonunu suratıma dayıyorlar, ‘şak’ fotoğrafımı çekiyorlar. İzin almak filan yok. Hayvanat bahçesindeki fıstık atılan maymunlara döndüm. Anlamadıkları bir şey var…
Nedir? -Ben tek değilim, benim gibi başka insanlar da var bu dünyada. Ve bizi de bizi yargılayanları da aynı tanrı yarattı! Ben, kadın bedenine hapsolmuş bir erkektim. Şimdi de aynı insanım ama şimdi doğru bedendeyim. Memelerimden kurtuldum, kadın sesimden kurtuldum, artık tıraş oluyorum.
Kafesi kırıp özgürleşmek isterken, seni en çok korkutan şey neydi? -Ailemi üzmek. Çünkü taşıdığım soyad sadece bana ait değil, “Amaaan bu da benim seçimim, mecbur katlanacaklar!” diyemiyorum. Bütün bu süreç içinde, aileme de rahat vermediler. Fakat bir an geliyor ki, ne pahasına olursa olsun, inandığın hedefe doğru ilerliyorsun. Ben de öyle yaptım. Kararımdan dönmedim.
Hiçbir tereddüdün yoktu yani… -Olmaz mı? Vardı. Ama insan, özünden kaçamıyor! Ne var ki, bu dönüşüm süresince yalnızdım, ne yapıyorsan sen kendin yapıyorsun. Ben de her işimi kendim hallettim. Sadece dostlarım vardı yanımda.
Psikiyatriden tut da hormon tedavisinden ameliyata kadar yanımdaydılar. Fakat bu memlekette iş, cinsiyet değiştirmeye karar verip, operasyon geçirmekle bitmiyor, bu defa erkek olarak peşine düşüyorlar, Rüzgar’ın peşine düştüler...
Rüzgar olmak için ruhunu hazırlaman kaç yılını aldı? -O hazırdı zaten. Ben fiziksel değişikliği yaptım, ruh ve fizik birbirini tamamlardı. Ben kendimi daha çok sevebilmek için bunu yaptım. Seviyorum da… Çektiğim tüm acılara rağmen… Bunun heves, tercih, arayış filan olduğunu söyleyenlere de sadece gülüyorum. Deli miyim kendime bu kadar acı çektireyim? Böyle saçma şey olur mu!
Doktor gözetiminde geçen süre ne kadardı? -Aşağı yukarı iki yıl. Heyet raporunu zaten iki yılda alabiliyorsunuz. O arada, doktorlar sizi sürekli izliyor. Ve hormon tedavisi başlıyor...
Sonra kararını verdin ve memelerden kurtulma operasyonu geçirdin… -Ve o doktor gitti, benim bütün raporlarımı sosyal medyada birine sızdırdı.
Bir doktorun, insanı bu kadar zor duruma düşürmesi, kendini magazin dedikodusuna alet etmesi affedilir bir şey mi? -Asla! Sen gidiyorsun, hekim olarak ona güveniyorsun, kendini teslim ediyorsun ama o senin sırlarını herkesin gözünün önüne seriyor. Üstelik bunu yapan hekim, bir kadın.
Hani, “Kadınlar daha duyarlı olur” denir ya, artık nasıl bir duyarlılıksa! Hipokrat yemini diye bir şey var! Şu an Tabipler Odası tarafından kendisine verilmiş bir ceza var. Yaptığı şeyin, meslek etiğine uygun olmadığına dair elimde karar var...
Doktorun adını açıklamak ister misin? -O nasıl olsa, bu satırları okuyup utanacaktır, bu kadarı yeterli ona. Benim hayatımı mahvettiği gibi, benim de onun hayatını mahvetmem gerekmiyor. Kozlarımızı hukuken paylaşırız.
Sonra o doktor gitti Posta gazetesine röportaj verdi… -Ya evet, bir de öyle bir şey oldu. O sırada da benim damarım kesildiği için, kanamam vardı, doktor doktor geziyordum. Hâlâ sol kolumda hissizlik ve damarımda sorun var. Benden sonra ameliyat olan bir başka arkadaşımın da artık göğüs ucu yok. Yine aynı kadın yaptı ameliyatı.
Benim esas derdim şu: Beni bu halimle görseniz, “Aaa bu Nil!” der misiniz? Hayır. Ahlaklı davransaydı, dedikoducu bir kadın gibi, ona buna anlatmasaydı, ben Rüzgar olarak hayatıma huzurlu bir şekilde devam edecektim. Bu kadar afişe olmayacaktım, affedemediğim nokta bu. Artık bir hayatım yok, işe gidemiyorum, çalışamıyorum, sokağa çıkamıyorum…
Peki bana röportaj verdiğine de pişman mısın? -Hayır. Raporlar sızdırılmasaydı ben zaten o röportajı vermeyecektim. Fakat basın, hep peşimdeydi. Telefonlar susmuyordu. Kapımın önünde, evimin önünde, arkadaşlarımın evinin önünde… Konuşmak zorunda kaldım. Beni anlayabilecek biriyle konuşmak istedim…
Peki, röportajdan sonra… -Bu sefer de “Niye ona veriyorsun, bize vermiyorsun?” düşmanlığı başladı. “Biz ne çıkarabiliriz bu hikâyeden?” Ben bir daha hiç konuşmadım. Daha da sinir oldular. Sonrasında hayatım kâbusa döndü. Her yerde izlemeye başladılar… ..
Oysa benim de, kendime yeni bir hayat kurabilmek için herkes gibi çalışmam gerekiyordu. Peki nerede çalışayım? Sokakta bile yürüyemiyorum ki. Fırında iş bulmuşum, oraya bile gidemiyorum. Bitmez tükenmez bir taciz. Benim kızdığım nokta şu: Nil’ken oyunculuk yapıyordum. Şimdi ben sıradan bir insanım. Düşün yakamdan. Ben hayatımı yaşamak istiyorum ve hayatım satılık değil.
Fırındaki fotoğrafları nasıl çektiler? -Dört erkek gördüm. Baktık uzaktan sırıtıyorlar. Ben de yerleri pas pas yapıyordum. Gazeteci olduklarını hissettim. Kendilerine ait bir vücut dilleri oluyor. Ellerinde objektif görmedim başta. Hatta, patronuma söyledim. “Yok canım, nerden çıkarıyorsun?” dedi.
İşime devam ettim, kafamı kaldırdım, flaşla göz göze geldim. Sonra arka tarafa gittim, içeride ustamız vardı. Tadilat aşamasında olduğumuz için elinde çekiçle çıkmış. Başlık olarak ‘Çekiçli tehdit’ demişler halbuki ustanın dediği tek şey “Lütfen fotoğraf çekmeyin!”di. Ertesi gün rahat bırakmadılar. Hâlâ dükkâna gelmeye devam ediyorlar...
Eskiden ailene destek olabiliyordun, peki ya şimdi? -Evet, elime geçeni paylaşıyordum. Ailemde sağlık sorunları yaşayanlar var. Sonuçta orta halli emekli bir babanın çocuğuyum. Ama şimdi kendime bile yardım edemeyecek durumdayım. Bir iki iş teklifi var, biri bir televizyon programında prodüksiyon işi, diğeri yine bir pastacılık işi. Eğitim de vermek istiyorlar. Bakalım…
Nasıl bir hayat kurdun kendine? -Çok yakın bir arkadaşımla yaşıyorum. Haftada birkaç gün ailemin yanına gidiyorum. Bilmeyen kalmadı galiba, bir de bir fırında çalışıyordum
O işi nasıl bulmuştun? -İşsizken bir gün önünden geçerken, baktım fırının camında “Eleman aranıyor” yazıyor. Beni cezbeden de, üretim kısmı için birini arıyor olmalarıydı. Çünkü üretmeyi, yeni şeyler yaratmayı seviyorum. Patron, “O iş ağır!” dedi.
“Yaparım” dedim, “Un çuvalı da taşırım, n’olacak!” Patron da dünya iyisi bir insan. Benim oyuncu olduğumu filan da bilmiyordu. Hikâyemi de bilmiyordu. Başladım çalışmaya. Gazeteciler yeniden hayatıma dalıncaya kadar da gayet mutluydum…
Ne iş yapıyordun orada? -Aile gibiydik. Her şeye yetişiyordum. Pişiriyordum da kasaya da bakıyordum, temizlik de yapıyordum. Dükkânın sorumlusu gibi bir şeydim. Patronum bana çok destek oldu, hep yanımda oldu. Onun hakkını da ödeyemem. Ama artık oraya da gidemiyorum, adamcağızı da taciz ediyorlar. Onun ağzından bir cümle almak istiyorlar, fotoğrafını çekmek istiyorlar…
Savcılıktan “Fotoğrafı çekilemez” kâğıdını aldın mı kendine gerçekten? -Evet. İşler artık iyice çığırından çıkmıştı. Aldım. Adli süreçle uğraşırken, haklarının ne olduğunu öğreniyorsun, başvuruda bulundum, gerekçeli kararı aldım.
Artık izinsiz fotoğrafını çeken suç mu işlemiş oluyor? -Aynen. Peki bu engeller mi onları? Hayır. Ama var böyle bir kararırım. Ben şu an basınla ilgili bir işin içinde değilim. Sektörün içinde bir iş yaparsam, onlar “tanınmış” birini görüntülüyor oluyorlar, buna hakları var. Ama şu anda ben sıradan bir insanım.
Bir başka sinirime dokunan şey, ben artık Rüzgar’ım, Nil yok, öldü! Nasıl bir zihniyettir ki hâlâ Nil’in bikinili fotoğraflarını koyuyorsun? Yetmedi mi, öyleydi, böyle oldu haberleri. Onu yaptın defalarca, sonra fırınıma geldin, izinsiz çektin, evimin önünde bekliyorsun. Bir evime girmedikleri kaldı!
Mavi kimlik alabildin mi? -Hayır, henüz değil. Bir sürü hukuki engelle karşılaşıyorum. Benim durumumdaki arkadaşlarım aldı, hatta bir tanesi evlendi ama benim işlerimi zorlaştırıyorlar.
Neden? -Rüzgar olduğum için! Hakkımda haber yapılır, adları geçer diye bulaşmak istemiyorlar. Herkes için kolay işleyen süreç, benim için çok ağır işliyor…
Artık bir erkek olarak, eski kadın halini beğeniyor musun? -İlk zamanlarda o eski resimlerime gazetelerde yayımlanınca bakabiliyordum. Artık tahammülüm yok. “Kim bu ya” diyorum!
Sakallar çıkınca insan ne kadar heyecanlanıyor? -Çoook. Hayatımın en mutlu günlerinden biriydi aynaya bakıp sakalımın çıktığını gördüğüm gün! Buraya gelmeden önce de tıraş oldum zaten…
Hormon tedavisinin yan etkileri var mı? -Alışma sürecinde kontrolde oluyorsunuz. 3-6 ve 9 ayda bir testlerinizi yaptırmanız gerekiyor. Vücutta kanama olabiliyor. Zor bir süreç yani. Bir tek operasyonla biten bir şey değil. Hormon tedavisi başlamadan önce de soruyorlar adama, “Hazır mısın?” diye.
Çünkü o da günlük gülistanlık bir süreç değil. Kendini hazırlayamadıysan, kaldıramıyorsun. Ama içinde bir erkek varsa, hormon aldığın zaman yan etkisi olmuyor, bütün hissediyorsun, “İşte budur!” diyorsun.
Elinde olsa bu ülkeden gitmek ister misin? -Evet. Kesinlikle. Beni tanımayacakları, huzurlu bir yere...
Hıncal Uluç, “Rüzgar’ın yapması gereken, basından kaçmayıp anlatması, o zaman rahat bırakırlar” dedi… Sen ne düşünüyorsun bu konuda? -Hiç zannetmiyorum. Bu sefer cinsiyet bitecek, oraya gitti, buraya gitti, kız arkadaşıydı, küstü, barıştı başlayacak.
Evlenip, çoluğa çocuğa karışıp normal bir hayat mı sürmek istiyorsun? -Anne olmak, evleneceğim insanın en doğal hakkı. Ben de ileride baba olayım isterim. Ama şu anda henüz erken, insanlar peşimdeyken, böyle bir sorumluluk yüklenemem. Şu anda benim hayatım elimden alınmış durumda.
Sen kendine kahramanlık atfediyor musun? Öncü gibi hissediyor musun? -Yok, hayır. Keşke… Ama ben şu anda kendi hayatıma sahip çıkamıyorum, kahramanlık yapacak durumda değilim…
İçinde, o eski kadından kalmış herhangi bir şey var mı? -Hayır. Hiçbir zaman içimde bir kadın olmadı!
Annen seni görünce ne yapıyor? -“Ay bu hafta da gözüme bir değişik geldin!” diyor. Hareketlerim değişmedi, konuşmam değişmedi. Değişen sadece ses tonum ve görüntüm. Uzun süre görüşmezsek, karşılaştığımızda önce biraz yadırgıyor ama hemen sarılıveriyor. Gerçi eskiden ana-kız birlikte uyurduk, şimdi öyle bir şey olmuyor, “Allah rahatlık versin” deyip yatmaya, gidiyor.
Sana acıyanlar var mı? -Hiç öyle düşünmedim. Hepimiz Allah’ın yansımasıyız. Bana acıyan, kendine acıyordur…
Şükrediyor musun? -Evet yaşadığım her şeye rağmen şükrediyorum. Kafamı yastığa koyduğumda, “Pişmanım” ya da “Bunu yapmasaydım” diyebileceğim hiçbir şey yok.
Kadın olarak devam etseydin ama lezbiyen olsaydın… -(Gülüyor) İşim çok daha rahat olurdu. Birkaç evim, arabam olurdu. Ama ben, kadın bedeninde yaşayamadım. Lezbiyenlerin bedenleriyle bir sorunu yok. Benim vardı. İçimde azıcık dahi kadınsılığa ait bir duygu olsaydı zaten cinsiyetimi değiştiremezdim. Çirkin de değilim, iyi de para kazanıyordum. Bu hayatı elinin tersiyle itebilmesi için insanın manyak olması lazım…
Sevgilin peki? -O kadar güçlü bir kadın ki, bana evrenden yollanmış bir armağan! Kalbinin temizliği, bunca zaman yanımda olması, bana hep destek olması… Bu kadar zorluğa rağmen hiç ayrılmadık, aksine daha da yakınlaştık. İşini kaybetme pahasına elimi tutabiliyorsa ben o kadına saygı duyarım… Duyuyorum da…
“Ben Rüzgar’ın kız arkadaşıyım” diyor mu, yoksa gizliyor mu? -Hiçbir zaman gizlemedi, gizlemiyor…
Hastanede yaşadıkların… -O da ayrı bir dert! Heyet raporu konusunda bilgisizler. Mahkemenin, Adli Tıp’tan istediği bir rapor var. “Üreme kabiliyetinden yoksun mu? Değil mi?” Bir ay boyunca Çapa’da bildiğin süründük. Oradan oraya gitmeler. Heyet Raporu’nu almışım ama yetmiyor, tekrardan iki senelik süreci yeniden yaşatıyorlar.
Tekrar ürolojiye, tekrar kadın doğuma, testler yapılıyor. Hâlâ bu görüntüme ve üremeden yoksun olmama rağmen, olumsuz rapor veriyorlar. E hakim de, o zaman, sana o mavi nüfus kâğıdını vermiyor. Bu nasıl iş anlamak mümkün değil, bunca acıyı, bunca sıkıntıyı zevk için çekmiş olamam ya!
Kanunda, dört madde var. Birincisi 18 yaşından büyük olman gerekiyor, ikincisi transseksüel yapıda olman gerekiyor, üçüncüsü evlenmemiş olman gerekiyor, dördüncüsü de tamamen üremeden yoksun olman gerekiyor. Ben bu dört maddeye de uyuyorum ama mavi kimliği alamıyorum.