‘Melekler Korusun’la girdi hayatımıza. Evimizin sevimli, güzel kızı olarak benimsedik onu hepimiz.
Ekranda geçirdiği zaman içinde evrildi, güzelleşti, büyüdü…
Özge Özpirinçci’nin değişen, dönüşen hayatına ve bu ay vizyona girecek filmi ‘Karışık Kaset’e daha yakından baktık.
Özprinççi ELELE Dergisi’nin yeni sayısına konuştu ve çok çarpıcı pozlar verdi...
Hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz şu anda? Hayatım günden güne açık pembeye doğru gidiyor. Zor bir dönem geçirdim. Her şey üst üste gelirken artık dayanamayacağını düşünürsün ve sonra bir anda aslında yaşadığın her şeyin bir nedenden dolayı olduğunu ve seni daha umut dolu bir noktaya taşıdığını görürsün…
İşte tam böyle oldu. Elbette dünyanın ve ülkenin gündemine baktığınızda bizim için umut ekmek kırıntısı gibi şu anda ama yakınımdaki insanlarla olan iletişimimi, hayata bakış açımı ve yaşama sevincimi etkileyen şeyler bunlar değil.
Yani beni ve çevremdeki insanları umutsuz yapması gerekirken bizi daha güçlü kılıyor, savaşçı ruhumuzu perçinliyor.
Kendiniz için en çok neler yapıyorsunuz bu aralar? Spora kafayı takmış durumdayım. Pilates yapıyorum, koşuyorum, yürüyorum, bisiklete biniyorum, hafta sonu nereye kaçıp at binebilirim diye araştırıyorum, uzun zamandır okumak istediğim ya da izlemek istediğim kitaplara, filmlere, aileme vakit ayırıyorum. Yeni projeler safhasındayım.
Geriye dönüp baktığınızda ‘keşke’ler mi taşıyorsunuz yoksa her şey bir deneyim mi? Kesinlikle birer deneyim. Benim ‘keşke’lerim kısa vadeli oluyor. Mesela bir şeyi yapıyorum sonra ‘keşke yapmasaydım’ diyorum ama sonunda ‘iyi ki yapmışım’a geliyorum.
O aradaki süreçte verdiğim kararla, durumla ilgili bir duygu hissetmiyorum. ‘Keşke yapsaydım’ demek bana göre değil. Bunu diyeceğime mutlaka onu yaparım. O yüzden geçmişe baktığımda ‘keşke’lerden ziyade hep ‘iyi ki’ler görüyorum.
Zamanın size öğrettiği en değerli şey ne? Sabretmek. Çünkü ben gerçekten sabır konusunda çok özürlü bir insanım. Sabretmek, sabırlı olmak... Hiç sahip olmadığım bir erdem ve evet, bence gerçekten sabır bir erdem.
Kahve içmenizden sokakta yürümenize kadar her şeyiniz haber oluyor. Bu durum sizi yoruyor mu? Evet. Benim hayatım basına neden bu kadar enteresan görünüyor bilmiyorum. Arnavutköy’de kahve içmemin neresi haber? Magazin seviyesi artık bu mu?
Her adımı, her söylemimi, yaptığım her şeyi dikkatli yapmak zorunda kalıyorum. Bu çok yorucu ve mesai isteyen bir durum. İnsanı kısıtlıyor. Bir yandan oyuncusun, mentalite olarak çok özgür olman gerekirken bir anda kendini kısıtlıyorsun, kapatıyorsun, kapana kısılmış hissediyorsun.
İnsanların yaşadıklarınız üzerinden sürekli bir şeyler söylemesi ne kadar umurunuzda? Bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye...
Yoksa herkes, her şeyle ilgili yorum yapma hakkına sahip. Bunun adı 2014 Türkiye’sinde hala sahibiz diye umut ettiğim konuşma özgürlüğü. Gerçekten herkes istediğini söyleyebilir, istediğini söylüyor da ama benim için önemli olan benim değer verdiğim insanların söyledikleri.
Yoksa herkes seni yıkmaya çalışıyor. İşin komik tarafı insanlar beni çok iyi tanıdığını zannediyor ama benimle ilgili hiçbir şey bilmiyorlar. Ben onların televizyonda, sinemada gördüğü kadarım.
Bir eleştiri yapmadan önce bir kere daha düşünseler keşke. Senin hiç tanımadığın biri seninle ilgili saptamalarda bulunsa ve bunlar senin hayat görüşünle tamamen zıt olsa sen ne hissederdin? Çok basit bir şey istediğim; empati.
Peki sizin yaptığınız tüm yapıcı açıklamalara rağmen, Twitter’da gündem oldunuz. Bir mağdur kadın portresi çiziliyor… Çok enteresan bir durum aslında bana da arkadaşlarım söyledi ‘Kızım Twitter’da gündem olmuşsun’ diye. ‘Ne oldu yine!’ diye panik oldum birden.
Gerçekten benim için önem taşımayan durumlar bunlar ama karşılıklı saygı duymak gerekiyor. Ben bu saygıyı duyuyorum ve bu konuyla ilgili hiçbir şey konuşmamayı tercih ediyorum artık. Ne söylesem yanlış anlaşılıyor.
SABIRSIZIM Ben gerçekten sabır konusunda çok özürlü bir insanım. Sabretmek, sabırlı olmak... Hiç sahip olmadığım bir erdem.
İçinizde kalan bir aşk var mı? Küçüklüğümden beri hoşlanıyorsam hoşlandığım çocuğa bunu net belli edebilen tiplerdendim. Ama biri kaldı. 10 sene önce falandı...
Bir arkadaşımın arkadaşıydı ve yurt dışındaydım o zamanlar. İki günlüğüne gelmiştim sonra tekrar bir kurs için iki hafta yurt dışına çıkacaktım. Çocuğu gördüm, beğendim ve o gün çok çirkindim, ergen çirkinliğinde!
Arkadaşıma “Çok beğendim bu çocuk senin arkadaşın mı?” diye sordum, tanıştık sohbet ettik sonra o “Ben Özge’den vazgeçtim” demiş. Hiçbir şey yaşamadık.
Bu benim içime bir oturdu anlatamam! Şu anda pişman mı acaba bir sorsun kendine. O gerçekten aklımda kalan anılarımdan biri oldu.
Aşk nerede? Aşk her yerde.
Size yakın mı uzak mı? Bence aşk her zaman, her durumda en yakınında tutman gereken duygu. O da olmazsa vay halimize! O kadar güzel bir duygu ki aşk. Bir yandan her şeyi anlamsız yapıyor, diğer yandan her şeyi anlamlı kılıyor.
Aşkla kolayca yüz göz olabilen bir tip misiniz? Aşkı sadece karşı cinse hissedilen duygu olarak kısıtlamıyorum aslında. Mesela şu anda içtiğimiz kokteyle de aşığım. O yüzden röportaj için buraya gelmek istedim.
Benim için aşk duygusu öyle tek bir kalıba sığdırılabilecek bir şey değil. Bazı insanların uyuz olduğu tipleme vardır ya, sabahları uyandığında etrafa neşe saçan, yeni bir güne uyandığı için mutlu olan, işte ben o insanım.
Yaşamaya aşığım. Gece ne yaşarsam yaşayayım sabah kalktığımda “Oh be sağlıklıyım, mutluyum” derim. Şükretmeyi annemden öğrendim.
Sinirlendiğinizde sakinleşmek için ne yaparsınız? Kesinlikle konuşmayı denerim ama karşımdaki hiçbir şekilde diyalog kuramıyorsa, ağlayarak uzaklaşırım. Üzüldüğümde değil, sinirlendiğimde ağlarım.