Öykü Karayel, tatil öncesi InStyle’ın sorularını yanıtladı.
* Sanki her durumda sakinliğinizi koruyabilirmiş gibi duruyorsunuz. Hiç bağırıp çağırdığınız olmuyor mu? - Kontrolümü kaybettiğim durumlar nadir oluyor. Çocukken de böyleydi sanırım. Bunun hayat içinde avantajları oluyor zaman zaman. Fakat oyunculuk için aynı şeyi söyleyemeyeceğim.
Orası kontrollü bir şekilde kontrolünüzü kaybetmeniz gereken bir alan çünkü. Ben henüz işin o safhasında sınıfta kalıyorum, beceremiyorum daha... Orada sakinliği bir tarafa bırakmanız gerek sanırım.
* İkiz kardeş sahibi olmak dünyaya hazır bir arkadaşla gelmek gibi... Fiziksel özellikleriniz kadar karakter özellikleriniz de benziyor mu birbirinize? - Aynı söylediğiniz gibi, daha çok arkadaş ilişkisi var aramızda. İki farklı insanız, ama beğenilerimiz ve hayat anlayışımız çoğunlukla örtüşüyor.
Tabii ki sosyal çevremizin ortak olmasından kaynaklanıyor bu durum. Onun arkadaşları bir zaman sonra benim de arkadaşlarım oluyor, benim arkadaşlarım onun da arkadaşı.
İnsanlar başta bizi karıştırsa da ikimizi de tanıdıkça farklarımızı öğreniyorlar. “Senin koluna vurunca onun da canı acıyor mu?” diye sorarsanız, öyle bir şey yok.
* Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz? Küçük yaşta başlamak önemli mi size göre?
- Okul hayatı boyunca kafamda olan bir şeydi oyunculuk. Küçük yaşta mı başlamak gerekir bilmiyorum ama çocukluktaki o “oyun” hissini hatırlamak önemli olan sanırım. Evcilik oynarken de çok ciddiye alıyordum ben mesela. Yaptığım şeyi “mış” gibi yapmıyordum, gerçekten yapıyordum.
Büyüdükçe mantık, akıl devreye girdikçe “mış” gibi yapmaya çalışıyorsun. Çocuk oyuncuların iyi olmasının sebebi de bu galiba, ciddiye alıyorlar. Hepsi değil ama bazılarının yaptığı şeyi yemiyorum ben. Çünkü şimdi beş yaşındaki çocuğa bakıyorsunuz, üç çocuk annesi gibi konuşuyor.
* Sizi en çok neler gülümsetir? Beyazperdede en çok kimlere gülüyorsunuz? - Şener Şen. Adı gibi komik. Zerrin’e de (Tekindor) çok gülüyorum. Sahnelerine ayrı, kendine ayrı... Meryl Streep’e çok gülüyorum, ufak ufak şeylerine ama. Bir sahnede ayağıyla buzdolabını kapatıyor mesela ama öyle bir kapatıyor ki güldürüyor beni.
* “Kuzey Güney” kariyerinizde önemli bir adımdı. Nasıl bakıyorsunuz geçirdiğiniz bu iki seneye?
- Zordu. Ama çok şey öğrendim. Projeyle ilgili değildi bu zorluk, tamamen dizi dediğimiz şeyle, çalışma koşullarıyla ilgiliydi. Yoksa bulunduğum ekip anlamında çok şanslı görüyorum kendimi. Buradan başlamak çok güzel.
Sadece çok zor koşullar altında çalışıyor bu sektördeki insanlar. Hadi oyuncular için koşullar biraz daha iyice diyelim. Fakat geri kalan ekip; ışıkçısından reji asistanına, çaycısına, yönetmenine kadar gece-gündüz demeden çalışıyorlar. Çok zor.
* Cemre’yi sokakta gören teyzeler ne diyor? En çok size ne soruyorlar? - Cemre’nin seveni de var, sevmeyeni de. Benim en sevdiğim özelliği de bu galiba. Dizimizin senaristleri bu duyguyu vermeyi güzel başarıyor bence.
En azından kendi karakterim için bunu söyleyebilirim. Dizilerde görmeye alıştığımız saf kötü ya da saf iyi karakterler yerine normal insanı çok güzel yazıyorlar.
* İlk dizinizde başrol oynadınız. Bundan sonraki tekliflerin başrol olmaları sizin için önemli mi? - Öyle bir koşul olamaz. Hatta yan roller bana hep çok avantajlı gelmiştir. Çünkü daha özgürsünüz o rollerde. Başrolün daha keskin sınırları var. İkisi arasındaki tek fark bu olabilir, yoksa rol roldür, küçüğü büyüğü olmaz.
* Mutfakla aranız nasıl? Yemek yapar mısınız? - Yemek yaparım, severim değişik yemekler yapmayı. Dışarıda bir şey yiyip beğenmişimdir, hemen hemen tahmin ederim de içinde ne olduğunu ve sonra eve gider yaparım onu. Kötü denemelerim de olmuştur ama genelde tutturuyorum. Çok yemek programı izliyorum.
* Eğlence anlayışınız nasıldır? Arkadaşlarla evde toplanmayı mı, yoksa dışarıda eğlenmeyi mi tercih edersiniz? - Kırk yılda bir dışarı çıkıyorum. Genelde güzel sofralar kurup, evde toplaşırız.
* Cemre ile Kuzey aşkı gibi bir durumda kalsanız sizin tepkiniz ne olurdu? Cemre gibi ilk adımı atacak kadar cesur musunuz? - Çok zor bir durum. Bilemem başıma gelmeden. İlk adımı atacak kadar asil olsam keşke.
* Daha çok gençsiniz ama evlilik ve çocuk sahibi olma konusunda fikirleriniz neler? - Anne olmak için çok erken ama olur herhalde. Bir kere denemek lazım.
* Gardırobunuzu karıştırsak içinden en çok hangi giyim eşyası çıkar? - Ayakkabı, çanta, gözlük.
* Yaz tatiline giderken nasıl bir bavul hazırlarsınız, içinde mutlaka neler olur? - Eskiden hiç bilmezdim bavul hazırlamayı, ne bulursam koyardım. Şimdi sadece ihtiyacım neyse o kadar alıyorum yanıma. İçinde mutlaka diş fırçası olur.
* Oscar, Golden Globe gibi ödül törenlerinin kırmızı halılarını izliyor musunuz? - İşim yoksa izlerim. Biraz piyasa olayı ama yine de kim ne giymiş diye bakıyorsun. * Ailenizle mi yaşıyorsunuz? - Ayrı yaşıyorum 1,5 senedir. İnsanın kendi evinin olması güzel bir şey.
* Çalışmadığınız bir gününüzü evde nasıl geçirirsiniz? Neler yaparsınız? - Ev işi (gülümsüyor). Ne bileyim; belgesel izlerim. Bunun esprisi o kadar çok yapıldı ki izleyen varsa da artık çekiniyor söylemeye. Şaka-maka bazıları dizilerden daha sürükleyici oluyor. Bir şeyler seyrederek geçiriyorum günü.
Adamakıllı okumaya yazları başlıyorum. Çok yoğun çalışırken kitaba veremiyorum kendimi. Çünkü “iyi” bir kitap okurken yaşamaya başlıyorum orada anlatılanları.