* Şuh bakışlar, şen kahkahalar, saçları savurmalar... Sanki annenin karnından artist olarak çıkmışsın. - Herhalde (gülüyor). Öyle meraklıydım ki o ışıltılı hayata, daha 7 yaşındayken merdivenlerin üzerine çıkar, saçlarımda örgülerle artist pozları verirdim. Ağaç yaşken eğildi diyorsun.
- O zamanlarda aklımda vardı ama artistlik hevesim asıl St.Pulcherie’de okurken başladı. * Okulun tiyatro kulübünde falan mıydın? - Yok canım. St. Pulcherie ve ardından gittiğim St. Michel katı okullardı ama oradaki yıllarım beni farklı etkiledi sanırım. Yeşilçam Sokağı’na giden yol bizim okulun oradan geçerdi. Kadir İnanır’dan Cüneyt Arkın’a kadar bütün artistleri okul yolunda görüp heyecanlanırdık. Gittiğim her yer yıldız kaynıyordu.
* Yeşilçam’a çıkan her sokağı dolaşıyordun herhalde. - Ne gerek var canım? Bizim ev de o zamanlar Beyoğlu’ndaydı. Bütün hayatım oralarda geçtiği için ister istemez karşılaşıyordum ünlülerle. Onlara çok özeniyordum. Sinemaya gittiğimde bir filmden çıkar diğerine girerdim.
* Afişlerde kendi isminin yazmasını hayal eden küçük kız. - Hem de nasıl. Ünlü olmayı kafaya koymuştum bir kere. Derken annemle birlikte o yarışma senin, bu yarışma benim dolaşmaya başladık.
* Bilgi yarışması mı? - Yok havuza atlama yarışması (gülüyor). Güzellik yarışması ayol. * Valide Hanım’la taç peşinde koştunuz desene. - Vallahi birinci olana kadar uğraştık. İki defa Türkiye Güzellik Yarışması’na girdim, sonra Saklambaç gazetesi ve Ses dergisinin müsabakalarına katıldım, hepsinde de annemin desteğini aldım.
* Peki ya Peder Bey ne diyordu bu işe? - Oooo, babam kıyameti koparıyordu. Üstelik tek kızdığı bu artist olma sevdam da değildi. * Başka neler yapıyordun adamı çileden çıkaran? - Mahallede kızlarla otururken görse bile beni yukarı çağırır, sonra da döverdi. Bir de o yetmezmiş gibi abim de çok sinirliydi. Allah’tan sonra yurtdışına okumaya gitti de kurtuldum. Ama asıl özgürlüğüme abim ve dayılarım evden ayrıldığında kavuştum.
* Ne çektin be babandan Oya? - Vallahi be İzzet! Rahmetli çok dayakçı bir adamdı. Gözümün önünde kaç kere annemin kafasını taşlara vurmuştur. Abimi de saatlerce bizim evin altındaki bodruma kilitlediğine şahit oldum.
* Mavi Sakal gibiymiş rahmetli. - “Kötü bir baba mıydı?” dersen, değildi. Beni kolejlerde, abimiyse yurtdışında okuttu. * Tuzu kuruydu galiba Peder Bey’in. - Memurluktan ayrılıp kahveciliğe başlamış. Para konusunda hiç sıkıntımız olmadı ama farzet ki evde etli bir yemek yapılıyor, etlerin en iyi parçaları hep babaya giderdi. Tam anlamıyla ataerkil bir aileydik anlayacağın.
* Yemekte aslan payını o alıyor ama sen de aslanlar gibi yarışmalardan vazgeçmiyorsun. Hadi babayı kafaya alıyorsun ama okuldan bir şey demiyorlar mıydı? - St. Michel’deyken Ses dergisinin yarışmasını kazanınca okula hayranlarımdan bir sürü mektup gelmeye başladı.
* İşin cılkı çıkıyor. - Hem de nasıl. Müdür çağırdı, “Ya okulu bitirir ya da artist ol” dedi. Okulu bitirdim bitirmesine de, ne oldu yani? * Diplomalı güzel olmuşsun fena mı? Ama Ses dergisinin yarışmasından Banu Alkan çekilmese, kazanamayıp diplomanla ortada kalacakmışsın rivayete göre.
- Yok, o külliyen yalan. Banu yarışmadan falan çekilmediği gibi ilk üçe de giremedi. O zaman da böyle kaprisliydi. Ben de okuldan çıkmış, annesinin elinden tutup üniformasıyla yarışmaya gitmiş bir kızdım. O halde bile çok güzeldim.
* Eğri oturup doğru konuşalım, hırslı olduğun malum ama hiç öyle bazıları gibi “şöhret patlaması” yaşamadın. - Türker İnanoğlu olmasa Filiz Akın, Rüçhan Adlı olmasa Türkan Şoray olur muydu? * Ne alakası var şimdi? - Eski starların arkasında onları kollayan bir erkek olurdu. Benimse birlikte olduğum adamlar aşağıya çektiler kariyerimi.
* Her başarılı aktrisin arkasında bir erkek mi olmalı yani? - O zamanlar öyleydi. Ayrıca şöhret olmayı sevmeme rağmen magazinle yaşamayı sevemedim bir türlü. Gittiğim yerde kameralar hep bana dönsün istedim belki ama gazetecilerle arkadaşlık etmedim.
* Yanlış hatırlamıyorsam senin de arkanda İbrahim Mertoğlu vardı. - Yahu İbrahim’i İbrahim yapan benim, hiçbir projesinde yer aldın mı diye sorsana? * Peki soruyorum. - İbrahim diğer saydığım isimler gibi değildi, benim için hiç proje üretmedi. Bu arada Türkan Şoray’ın hayatını anlattığı kitapta Rüçhan Adlı’dan hiç bahsedilmemesine bozuldum açıkçası.
* Neden? - Çünkü çok ayıp, Türkan Hanım’da bu kadar emeği olan bir adama büyük saygısızlık. Eğer Rüçhan Adlı olmasa bugün Türkan Şoray olmazdı. Adam bütün senaryoları önceden okurdu. Mesela kombinezonlu bir sahne mi var senaryoda, o sayfaya “Size artık böyle sahneler yakışmıyor kraliçem” diye bir not iliştirip yanında çiçekle Türkan Şoray’a gönderirmiş
* Niye adı geçmiyor sence kitapta? - Belki de Türkan Hanım, oturduğu evi Rüçhan Adlı kendisine bırakmadığı için kızmıştır.
* Aşk meşk durumları ne alemdeydi oyunculuğa ilk başladığın dönemlerde? - Çiçeği burnunda bir oyuncuyken, çok genç yaşta Haluk Ulusoy’la bir evlilik yaptım. * Nasıl tanışmıştınız? - 1978’in şubat ayında, Müslüm Gürses ve Suzan Avcı ile Ulusoy tesislerinde bir film çektiğim sırada görüp kafaya takmış beni. Sonra Suzan Avcı’yı aracı yaptı tanıştık işte.
* Baban sevinmiştir kızı evinin kadını olacak diye. - Yok canım, iki tarafın ailesi de karşıydı bu işe. Onun ailesinden tehditler başladı. O arada Ferdi Tayfur ile bir filme başlayacağız, bu kıskanıyor; tutturmuş “Filmde oynama, evlenelim” diye. Annem de benim nüfus kağıdını saklamış.
* Hoppala, o niye? - Herhalde aklında başka bir şey vardı, istemiyordu evlenmemi. Bu arada Haluk, Erzincan’dan yeniden nüfusumu çıkarmış. Bir gün kuaförümün kapısına elinde nüfus kağıdımla geldi, “Hemen evleniyoruz” dedi. Biz de tuttuk Sarıyer Nikah Dairesi’nin yolunu. Nikah şahidim kimdi bir bilsen. * Suzan Avcı mı? - Yok ayol, nikah dairesinin kapıcısı.
Ne kadar sürdü bu peri masalı gibi başlayan evlilik? - Bir seneye yakın sürdü ama tam bir kabustu. İşlerime dahi engel oldular. Mesela Kadir İnanır onların aile dostu olduğu için beni hiçbir filminde oynatmadı.
* Okulda Charles Aznavour dinlemeye alışan kız Ferdi Tayfur’un karşısına geçmeyi yadırgamadı mı gerçekten? - Ayol ölüyordum film artisti olmak için nesini yadırgayayım? Ayrıca hep söylerim, Ferdi Tayfur’un o zamanki şöhretini ne İbrahim Tatlıses, ne Orhan Gencebay yakalamıştır. Film çekerken setin dışında izdiham olurdu, Ferdi bir elini kaldırırdı, ortalık ayağa kalkardı. Ben hayatımda böyle bir şey görmedim.
* Sonunda artist olunca, evdekiler ayak uydurabildi mi yeni yaşantına? - Ay sorma, babamdan çektiğim yetmezmiş gibi, Kör İbrahim diye sapık bir amcam vardı. * Sapık mı? Hitchcock’un “Sapık”ı gibi mi?
Bırak dalga geçmeyi. Sivri burunlu ayakkabılarının arkasına basarak yürürdü. Adam, “Erzincan’dan artist mi çıkar?” diye senelerce peşime düştü. Yakalarsa vuracakmış beni güya. * Artist olmak için ölümü bile göze aldın demek. - Vallahi az kalsın gidiyordum. Sonradan öğrendim ki beni uzunca bir süre bulamamış, bulduğunda da annem mani olmuş.
* Jönlerden sana hiç abayı yakan oldu mu? - Çok aşık olan vardı ama şimdi isim vermek istemem, evli evinde köylü köyünde artık. * Bırak Hipokrat Yemini etmiş gibi konuşmayı, veriver bir isim.
- İlla söyleteceksin yani. Rahmetli Müslüm Gürses bana çok aşıktı. Film setinde benim peşimi hiç bırakmazdı. Hatta Muhterem Nur’la, birlikte oynadığımız bir filmde tanıştılar. Benden ümidi kesince Muhterem’e ilgisi arttı haliyle. İyi ki tanışmışlar, onlarınki gibi aşk zor bulunur. Neyse konuyu kapatalım, ölünün arkasından fazla konuşmayalım.
* Ses dergisinden önce Milliyet gazetesinin Türkiye Güzellik Yarışması’na girmişsin. - Süperdim o zaman... Boy 1.67, kilo 57; göğüs 91, bel 60, kalça 91. * 90-60-90’a ramak kalmış. Jüride kimler vardı hatırlıyor musun?
- Kadir İnanır, Halit Refiğ, Necla Nazır. Bir de rahmetli Abdi İpekçi’yi hatırlıyorum, çünkü kızı Nükhet (İpekçi) bizim sınıftaki en yakın arkadaşımdı. * Bu yüzden Abdi Bey’den torpil bekliyorsun. - Beklemez miyim? Nükhet’le öyle can ciğeriz ki, hatıra defterine “Cumartesi pazar günlerinden nefret ediyorum çünkü Oya’yla ayrı kalacağım” diye yazardı. O gece heyecandan dizlerim titreye titreye çıktım sahneye.
* Torpil varken o kadar heyecanlanmaya ne lüzum var? - Torpil morpil yok canım. Rahmetli bakmadı gözümün yaşına. Kazanamayınca müthiş bozuldum. * Abdi Bey astığım astık, kestiğim kestik bir tip miydi?
Yok, kızına çok düşkündü. Düşün ne kadar önemli adammış ki, Abdi İpekçi’nin kızı diye Nükhet’e Fransız hocalar bile ayrı bir ihtimam gösterirlerdi. Ben o zamanlar bu kadar büyük bir gazeteci olduğunu bilmezdim. Nükhet çok sevilen ve şımartılan bir kızdı.
* Abdi İpekçi öldürüldüğünde baş sağlığına gittin mi Nükhet Hanım’a? - Tabii gittim ama okuldan sonra dostluklar eskisi gibi devam etmiyor, çünkü büyüyorsun. Okuldaki arkadaşlarımdan pek çoğu ile dostluğum bitti. Bir de içlerinden imrenseler bile, kıskançlıktan artist olana hoş gözlerle bakmıyorlardı o zamanlar.
* Başka kimler dahildi okuldaki “çetene”? - Ceylan Pirinççioğlu ve Sibel Çarmıklı samimi arkadaşlarımdı. Sibel çok akıllıydı, tam inek denilebilecek bir talebeydi. Bütün kopyaları ondan çekmeye çalışırdım ama o göstermez “Sen de çalışsaydın” derdi. Bunun haricinde Candan Kıramer, Berna Gürel ve tabii ki Nükhet en yakınlarımdı.
* Nasıl bir erkek mutlu eder seni? - Setten eve geç saatte dönsem bile beni bekleyen; “Hoş geldin karıcığım, bir sıcak çay içer misin?” diyen bir adam istedim hep. * Var mı öyle adam etrafta?
- Neredeee... Zaten ünü aşka tercih ettim ben galiba. Normal bir hayatı olan adam çekmez bunu. Mesela dört ay Gelibolu’da bir dizi çektim, kim bekler seni o kadar süre? Haaa, adam evde oturur, masraflarını karşılarsın, belki o zaman olur. Ama ben böyle ilişkileri sevmediğim için aşkı da bulamıyorum.
* İlla paralı bir erkek istiyorsun? - Yooo, belki beş parasız birini de sevebilirim ama adam benim paramı kabul ederse ona saygı duyamam. Bir gün bunu Bülent’e (Ersoy) söyledim, o da “Çok haklısın” dedi.
Sana hak vermiş ama boşuna dememişler, “Öğretmenin dediğini yap, yaptığını yapma” diye... - Olay parada değil, sana saygı duymasında. Seni yurtdışına götüremese bile, yediğin bir yemeğin, içtiğin bir çayın parasını ödemeli. Bülent de o saygıyı arıyor hep. Benim bu camiadaki en yakın arkadaşımdır o.
* Ama küse barışa fermuar gibi olmuş ilişkiniz artık. - Eee, bazen anlaşamıyoruz işte. Artık bu yaştan sonra da bu küsmelere bir son vermek lazım. Geçen gün üçümüz Nur’da (Yerlitaş) oturuyorduk, “Sonunda hepimiz aynı evde yaşayacağız herhalde” dedik.
* Altın Kızlar’ın yerli versiyonu... - Sorma ama bunları giriş katına yerleştirmem lazım. İkisi de ne asansöre binmeyi sever ne de merdiven çıkmayı.
* Ya aynı evin içinde de devam ederse küslükler? - Bülent ile aramızda öyle sorunlar olmaz. Hatta bu çocukla ilişkisine karışmasam, bizim hiçbir tartışmamız olmayacak. Avrupa’ya gideriz, alışverişe çıkarız, çok eğleniriz birlikte.
* Diva ile alışveriş de başlı başına bir seremoni olsa gerek. - Hem de nasıl. Bir defasında Paris’te o dükkan senin bu dükkan benim derken çıldırttı bizi. Bir de onun yemek yemek istediği yere gitmezsen küser insana. Ben o gece Pizza Pino’da bir iki dilim pizza yemek istedim, bu tutturdu başka yere gidelim diye. Dedim ki “Sen ne yersen ye, ben gidiyorum”...
* Bülent Hanım’a posta koymak ha... Burnundan fitil fitil getirmiştir artık bunu. - Yok, gittik Champ Elysees’ye, Bülent de kös kös geldi peşimizden. Pizza Pino’nun önünde tenteler var, elektrikli sobalarla ısıtıyorlar, yağmur da yağıyordu. Seninki uyumaya başlamaz mı? * Eee sonra? - Bülent horlamaya, biz de gülmeye devam ettik.
* Biricik oğlun Gurur neler yapıyor bugünlerde? - Gurur çok yakışıklı gerçekten. İki yıldır oyuncu olmak için ders alıyor. Belki Kıvanç (Tatlıtuğ), Kenan (İmirzalıoğlu), Mehmet (Günsür) ondan daha hoş olabilir ama Gurur da ilk 10’a girer kesinlikle.
* Yeni oyunculardan kimleri beğeniyorsun? - Fanatik bir Kıvanç (Tatlıtuğ) hastasıyım. Dünyadaki en yakışıklı erkek kim diye sorsalar “Kıvaaaanç” diye bağırırım. Baby face seviyorum herhalde. Senelerce de Tarık Akan hayranıydım.
* Kıvanç artık baby face’den çok haşin bakışlı bir delikanlı... - Şimdi değil ama ben onu “Aşk-ı Memnu”da sevdim. Sevdim derken böyle abla gibi, şefkatli... Bu yılın başında aynı sitede oturuyorduk, hayranlığım gitmesin diye çok samimi olmayı istemedim. * “Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli” mi diyorsun?
- Hem öyle olunca daha rahat gözünde büyütebilirsin, hayranlığın artar. Sevim de bayılır bu arada Kıvanç’a. * Aman Orhan Baba duymasın. - Yok o hiç kıskanmaz. “Sevim Hanım bana bir çizgi çizdi, onun dışına çıkmadım hiç” der hâlâ. Mesela Sevim ile koyun koyuna yatsınlar diye Ulus Mezarlığı’nda ikisine yer almış.
* Ne aşk be! - Başbakanlarla, cumhurbaşkanlarıyla görüşen bir insan Orhan Gencebay. Hiçbir arabeskçi gelemedi bu noktalara. Böyle bir adamın her türlü lüksünü karşılıyor, itibarını yükseltiyor Sevim. * Kavga ederler mi çok?
- Hem de nasıl. Ama iki dakika sonra yine karısını metheder. Öyledir Orhan Baba. * Bir sürü spekülasyon var Orhan Baba’nın sağlığıyla ilgili. - Kalp ritminde bozukluk var. Allah uzun ömürler versin ama sık sık hastaneye taşınıyoruz.
* Bülent Ersoy’la arkadaşlığınız ne kadar eskiye dayanıyor? - Çooook. Düşünsene Bülent’in sahne yasağının kaldırılacağı gece bizim evdeydik. Özal bunun yasağını kaldırmış, ertesi gün Hürriyet’te haberi çıkacakmış. Bizde bir heyecan, bir heyecan... Ne yapsak uyku tutmuyor. Sabaha karşı kalktık, Taksim’de Kızılkayalar’da hamburger yiyip gazetelerin erken baskısını bekledik...
İlişkileri konusunda divaya öğüt veriyor musun? - Ayol Bülent kimsenin öğüdünü dinler mi? Konuşursun gider yine bildiğini yapar o.* Gelelim diğer Altın Kız’a... Nur (Yerlitaş) ile de sık sık birbirinize giriyorsunuz. - Nur benim Bülent’ten de eski arkadaşımdır ama o da bazen küser bana. Kötü günlerinde hep yanındaydım.
* 10 kilo kalkan yenilen günlerde de bir aradasınız anladığım kadarıyla. - Yahu Bülent’in eli boldur, almış 10 kilo balığı gelmiş Nur’a. Yediysek 2 kilo yemişizdir. Nesini haber yaptılar bunu anlamadım. * İki esmerin dışında bir de sarışın kankanla görüyoruz seni. Sevim Emre ile aranız nasıl?
- Sevim’i çok severim ama o beni daha çok sever. O da alışveriş manyağı. Bu yaz Bodrum’da her gece dışarıdaydık, sanırsın Cannes’da çarşıya çıkıyoruz. Bütün takıcıları tek tek dolaşır. * Peki ya Orhan baba? - O asla gelmez bizimle, orada bir kahvede takılır.
* Sinemada hangi filmle şeytanın bacağını kırdın? - Sinema filmlerine başlar başlamaz halk beni sevdi. Bir de çok uğurluydum. Seks furyası yeni bitmişti o dönemde, şarkıcı filmlerinin vazgeçilmez kadın oyuncularından biri olmuştum. Ama en sevdiğim filmim “Neşeli Günler”dir; bin kere oynasa bin kere seyrederim.
* Fransız ekolünden ara-besk ekolüne yatay geçiş kültür şoku yaratmadı mı? - Daha ilk filmimi çekerken “Bu işi yapamayacağım” dedim. Sabahın köründe gidiyorsun, gece yarılarına kadar çalışıyorsun. Bir de o zamanların prodüktörleri ile aramızda kültür farkları vardı. Ama sinemayı sevdiğim için hepsine ayak uydurdum.