Şimdiye kadar hep sert karakterleri canlandıran, Kurtlar Vadisi'ndeki Çakır ve Adanalı'daki Komiser Yavuz tiplemeleriyle, çok geniş bir hayran kitlesine ulaşan Oktay Kaynarca, ilk kez bir sitcom'la karşımızda. Artık evlerimizden içeri karısını 20'lik bir kızla aldatan ve sonra onunla evlenen “Kılıbık Nuri” olarak giriyor. Hayranları ve televizyon eleştirmenleri onu bu role yakıştırmıyor ama o “Risk aldım ve başardım” diyor. Kaynarca ile Çakır fenomeninden, evlilik ve aldatmaya
her telden konuştuk. Buyrun bakalım...
* Oyuncu olacağınızı anladığınız an hangisiydi?
Liseden önce değil bir kere... Lise yıllarında maceralı bir hayatım vardı. Biraz yaşadığım semtin (Üsküdar), biraz da ağır abi, amcalarımın etkisiyle siyasi hareketlerin içine girdim. Onlar gibi yaşamayı, onlar gibi oturup kalkmayı ezber ediyorduk. Bu nedenle lise uzadıkça uzadı. Hem okulu bitirmek, hem bu siyasi hareketlerden uzaklaşmak için Elazığ'a gittim. Orada okurken tiyatro kolunu seçtim. Sahneye çıkmak, başka kimliklere bürünmek o kadar hoşuma gitti ki “Ben bu işi yapacağım” dedim.
* Nereden nereye...
Öyle... Belki içimde hep bu vardı ama yaşantım nedeniyle ortaya çıkarabileceğim bir zemin yoktu. Hayatım boyunca okuldan nefret ettim.
Matematik, fen dediğinizde hâlâ kalbim sıkışır. Ama tiyatro saatini iple çekiyordum, ilk kez bir eğitimden zevk almıştım. O zaman işim bu olmalıydı. Liseyi bitirdim ve konservatuvarı kazandım. Çok büyük zevkle de okulumu bitirdim.
* Sizin o dönem hoca kadronuz da müthişmiş...
Evet. Konservatuvarın en muhteşem hocalarından eğitim aldım. Ahmet Levendoğlu, Yıldız Kenter, Haldun Dormen, Cüneyt Türel, Suat Özturna, Müjdat Gezen, Güngör Dilmen, Toron Karacaoğlu... Fikret Kuşkan, Ziya Kürküt, Jülide Kural da sınıf arkadaşımdı.
* Peki ailenizden “Tiyatrocu olup da ne yapacaksın?” diyenler çıktı mı?
Çıktı. Para kazanamayacağımı düşünüyorlardı. Öğrenciyken bir reklam filmi için seslendirme işi geldi. Hatta hiç unutmam Sinan Çetin çekiyordu filmi. O gün eve gidip kazandığım parayı gösterince ailem ikna oldu.
Erkekler heyecan duyguları eksilince aldatır
* Siz evliliğe nasıl bakıyorsunuz? Yaşınız da 46 galiba...
Annem gibi konuşmaya başladınız şimdi. İşin doğrusu hayat boyu evliliğe sıcak bakmadım. Etrafımda mutlu evlilik görmediğimden belki... Her evli çift bir noktada köşeye sıkışıyor, bir kaosun içine giriyor. Belki de özgürlük duygum bunun önüne geçti. Ama cesaret etmiş olmayı isterdim. En azından denemiş olurdum. Belki bir çocuğum olurdu. Çocuk isterdim açıkçası, hâlâ da çok istiyorum.
* Mutlu evliliğe inanmıyorsunuz o halde...
E çünkü yeni dünya düzeni insanları bir arada tutmak üzerine kurulu değil. Eskiden evlilikler sürüyordu, çünkü dünya büyüktü. İletişim olanakları bu kadar çok değildi. Bu büyük dünyada eşler birbirlerine sarılarak tutunuyorlardı. Küçük dünya içerisinde sürekli dip dibe, kıç kıça yaşama duygusu insanlara uzak artık... Ne kadar iyi niyetle başlasanız da ilişkiye, bir süre sonra bıkıyorsunuz. Çok sevdiğim bir insanla, bu duygu boyutuna ulaşmak istemem açıkçası... Bu da korkutuyor.
* Üzerinde bu kadar düşünmemek gerekiyor belki de...
Evlilik askerlik gibi, erken yapılması gereken bir şey. Yaş ilerledikçe, hele de kendi düzeninizi kurunca iyice zor oluyor. Bu yaşımdan sonra aşk benim karşıma öyle bir aurayla, öyle bir enerjiyle geliyor olması lazım ki, evliliğe teslim olayım.
* Kadınlar sizin hayatınızda bir misafir sanatçı o halde...
Yok. Öyle bakmıyorum. Hep uzun süreli ilişkilerim oldu benim.
* Şu anda sevgiliniz var mı?
Var gibi, olacak gibi... Ne olacağı belli değil daha... Her şeyin hayırlısı...
* Çapkın olduğunuzu söylüyorsunuz. Peki hiç aldattınız mı?
Bu soru, bir erkeğe de, bir kadına da sorulmamalı... Ne diyeyim şimdi. Ama çapkın olduğumu hep söylüyorum. O çapkınlığım hayata karşıdır. Hayatla her daim flört ederim. Yan arabadan küçük bir çocuk el salladığında, ona göz kırpmak, onun da havalara sıçraması bir flörttür. Bu flört duygusunu kaybederseniz, siz de kaybolursunuz.
* Erkekler neden aldatır peki, soruyu öyle değiştireyim?
Heyecan duygusu eksilince, yerini başka bir heyecana bırakmak istiyor. Kadınlar da yapıyor bunu! Kimse yalan söylemesin. Ama şu var. Kadınlar daha güçlü olduğu için bu duygularıyla mücadele edebiliyorlar. Erkekler maalesef zayıf olduğu için bu işin üstesinden gelemiyorlar.
* Yazık... Öyle bir anlattınız ki neredeyse aldatan erkeklere üzüleceğim.
Vallahi, erkekler bu durumları yönetemiyor, saklayamıyor da... Onların başına patlıyor. Bak Nuri'ye mesela... Çok zavallı bir adam. Çok puşt ama zavallı! Hayatı boyunca iki kadın arasında kalacak, sürekli üzülecek ve kafası karışacak. Memleketin yüzde 80'i Nuri, ben söyleyeyim. Biz de bu trajediden komedi çıkartmaya çalışıyoruz işte.
Kurtlar Vadisi'ndeki başarımın unutulmasını istemem
* Vikipedi'deki biyografinizde bile sizin için “Kurtlar Vadisi dizisinde canlandırdığı Süleyman Çakır rolüyle ününe ün kattı. Karşısına çıkan Halit adlı karakterin sıktığı kurşunla ölmüştür” yazıyor.
Ya bu Kurtlar Vadisi macerası, galiba hayat boyu peşimden gelecek. Dizi başarılı oldu, çünkü türünün ilk örneklerinden biriydi. Türkiye'nin yakın siyasi geçmişi ile ilgili önemli ipuçları veriyordu. Çok iyi yazılmış bir senaryoydu. Orta Doğu ve Uzak Doğu'da da büyük ses getirdi. Öykünün oluşturulma aşamasından beri işin içindeydim, Osman Sınav'la birlikte... Oynadığım rolü unutturmak gibi bir derdim yok. Hâlâ bu kadar konuşuluyorsa, bu benim başarımdır. Niye unutulsun ki...
* Sosyolojik olarak konuya yaklaşırsanız, bu rol niye bu kadar fenomen oldu?
Biraz Türk erkeğini temsil ediyor. Mutlaka ailemizin içinde Çakır gibi bir adam vardır. Hem sert hem yumuşak, esprili, mert, gözüpek, arkadaş canlısı, ailesine düşkün, çocukları için oturup ağlayabilen, yeri geldiğinde de uğruna inandığı şeyler için adam öldürebilen bir tip. Bunları her biri uç karakter özellikleri...
* O dönem sizi örnek alan çok genç oldu. Bir dönem ortada beli silahlı küçük mafyalar dolaşmaya başladı.
Lübnan'da da aynı etkiyi yarattı. Bunun üzerinde oturup düşünmek lazım tabii. Bölgenin gerçeği bu.
* Gıyabında cenaze namazı kılınan tek ünlü sizsinizdir herhalde... Seyirci uzun dizilerin karşısında hipnotize mi oluyor acaba?
Gülmüştüm tabii o zaman. Aslında seyirci öldüğümü düşünmeyecek kadar zeki. Bizim tarafımızdan böyle anlaşılacağını düşünecek kadar da zeki.
* Tamam da şu sıralar “Öyle bir Geçer Zaman ki”de Caroline rolünü oynayan Wilma Elles ve “Fatmagül'ün Suçu Ne” dizisinde Fatmagül'ün yengesini oynayan Esra Dermancıoğlu toplum içinde sık sık kötü bakışlara maruz kaldıklarını belirtiyor.
Birçok insanın tek eğlencesi televizyon. Başka bir şeye ayıracak bütçeleri yok zaten. Dizi karakterleri aile bireyi gibi oluyor. Eğitimle ilgili bir sorun bu... Yıllar önce de Nuri Alço'nun, Erol Taş'ın başına gelirdi. Hatta Erol Taş “Bana taş attıklarını zannedenler, aslında ekmeğimi atıyor. Demek işimde çok iyiyim” derdi. Yine de çok uç örnekler yaşandığını zannetmiyorum.
Hayattaki tek pişmanlığım 'Çakır öldükten' sonra albüm çıkartmak oldu
* Uzun zaman Çakır rolünden ekmek yediğinizi, hatta türkü ve şiir albümünü de
o hayran kitleye hitap ettiği için çıkarttığınızı söyleyenler var. Ne diyeceksiniz?
Bu lafta bir haklılık payı var. Şimdiki aklım olsa o albümü yapmazdım. Çakır karakteri ortadan kalktıktan sonra insanlar bir beklenti içine girdi. “Ya bir şey yapsan da, bizde bu kalsa...” diyenler oldu. Ben de türküleri, şiiri çok seviyorum. Apar topar böyle bir şey çıkarttık. Yeteri kadar hazırlanmadan yaptığım bir işti. Hayatımdaki tek pişmanlık budur. Ama “ekmek yemek” yaklaşımı doğru değil. Benim hakkımda o kadar çok yazılan, söylenen şey var ki... Her denilene dönüp bakmak beni aşağı çeker.
* Çok dolusunuz galiba bu konuda...
E öyle... Bizi eleştiren, olur olmaz yaftalar yapıştıran gazetecilerin kendilerini de eğitmesi gerektiğini düşünüyorum. Mesela Nuri rolü için adam tutmuş “Bence Oktay bu role yakışmamış” yazmış. Sen kimsin ki “sence” olsun! Be Allah'ın kulu... Ben oyuncuyum, işim bu. Kafama yatan her rolde oynarım. Hayat boyu mafya oynayacak değilim ya... Tam tersi bir rolle ortaya çıkmaya cesaret edip üstelik de karakteri sevdirmişsem bu benim başarımdır. Böyle yorumlar izleyiciyi kısıtlar, köşeye sıkıştırır. Bir de parayı bize hakaretten kazanıyorlar ya, ona deli oluyorum.
Kadın hayranım pek yok
Rahmetli Sadri Alışık bir keresinde demişti ki “Bir ülkede oyuncu olarak kabul görmenin en güzel örneği izleyicinin seni aileden biri gibi görmesidir. Bir gün Roman bir genç bana sarıldı ve “Abem... Benim karı sana bayılır be!” dedi. Hayranlarım da beni aileden görür. Çoluklarını, çocuklarını arabadan indirir, boynuma atlar. Asla rahatsız edici değiller. Bu sevgi beni mutlu ediyor. Kadın hayranım pek yok. Hiç aşk filminde oynamadığım ya da jön olmadığım için belki de...
Hayranlarımın protestosu hoşuma gidiyor
* İyi şeyler de yazılıyordur ama... Buna alışık olmak lazım değil mi?
Annem de aynı fikirde. “Evladım bu işe girdiysen, bunları göze almış olman gerekirdi” diyor. Ama yazılanların yüzde 90'ı kötü, hakaret içerikli ya da yalan. Buna çok üzülüyorum işte... Bu iş biraz moral işi... Magazin basınında bir değişim yaşanmasının artık vakti gelmedi mi? Kimse de “Bu adam böyle bir rolle risk aldı ve tutturdu. Helal olsun!” yazmıyor.
* Hayranlarınız da “Yakışmadı, kılıbık oldu” diye sizi protesto ediyor.
Onlar diyebilir. O hoşuma gidiyor. Başarılı olmuşum demek ki... Yaratmak istediğim karakter o zaten. Yarın bir gün Hitler'i oynarsam, nefret ettirmek için oynarım.
* Peki bir kadın rolünde ya da gay rolünde oynar mısınız? Biraz sert mizaçlı bir tipsiniz ya...
Niye oynamayayım? Tootsie diye bir film var. Böyle bir rolü hangi oyuncu oynamak istemez. Örümcek Kadının Öpücüğü filminde William Hurt olağanüstü bir eşcinsel performansı sergilemiş. Sersem olmak lazım reddetmek için... Ben oyuncuyum. Üstelik elini kolunu sallayarak oyuncu olanlardan değilim. 4 yıl konservatuvar okudum, 2 yıl master yaptım.
40 yaşındaki bir adam 20 yaşındaki bir kızla tabii ki anlaşabilir!
* Size göre 20 yaşındaki kızla 40 yaşında bir adam anlaşabilir mi?
Anlaşır tabii... Günümüz dünyasında yaş mevhumu yok. 20'den sonra artık herkes aynı yaşta. Sadece ilişki uzun vadeye yayılırsa ileride fiziksel sorun çıkmaya başlayacaktır.
* Bir de kadınlar şarap gibidir. Yıllar geçtikçe güzelleşir.
Bence doğa kadınlara daha insafsız davranıyor. Şimdi terbiyesizlik olacak ama benim yaşımda bir kadınla beni yan yana koyduğunuz zaman epey farklı duruyoruz. Tabii istisnalar var. Bu arada kendinden 10-15 yaş küçük erkeklerle evlenen kadınlar da var. Hiçbirini yadırgamamak, yargılamamak gerekiyor.
* Eskilerin “40'ından sonra azanı teneşir paklar” lafı vardı. Ne komik kaldı değil mi bu laf?
E komik tabii. Eskiden insan ömrü kısaymış. Genç denince 15-20 yaşlar kastedilirmiş. Kişilerin bu düşüncelerle toplum dışı bırakılması bana acımasız geliyor.
* Dizinizde de kadınlar Nuri'ye sinir oluyor.
Evet bir kadın ittifakı var orada. Zaten bu bir kadın dizisi... Kadınlar izliyor daha çok. Çünkü bir gün kendi başlarına da böyle bir şey gelebileceği telaşındalar.
* Sizde 40 yaş sendromu oldu mu? Genç kızlar, kırmızı arabalar...
Vallahi olduysa da farkında değilim. Evli olmadığım için zor durumda kaldığım bir şey yaşamadım. Ev, araba sık değiştiririm, sıkılırım çünkü... Bir tanesi dışında kız arkadaşlarım hep benden küçük olmuştur.
Pazar Vatan