Oğuzhan Koç, Ferhat Göçer’e verdiği “Gül ki Sevgilim” ve ardından Gülben Ergen’le seslendirdiği “Giden Günlerim Oldu” şarkılarıyla hepimizde bir albüm beklentisi yaratmıştı. Beklenti 2009’da başladı ama albüm 2013 sonunda geldi. “Ben Hala Rüyada” adlı ilk solo çalışmasını kısa süre önce çıkaran Koç’la buluştuk, hayatında kısa ama etkili ve kahkaha dolu bir yolculuk yaptık.
Bu albümü 2009 yılından bu yana beklemiyor muyuz? - Bekliyor musunuz gerçekten? (Gülüyor) “Çok Güzel Hareketler Bunlar” devam ederken çıkıp şarkı söylemem mümkün değildi. O dönem sinemaya bile gidemiyordum.
Skeçler için yazdıkların vardı ama... - Onlar da daha önce yazılmışlardı. O süreçte başka hiçbir şey yapamadım. Arada yarım yamalak bir şeyler yazıp kenara attım, belki ileride bunlardan bir şey olur dedim. O gün, bugünmüş.
Müziğe hep mi ilgin vardı? - Tabii... Küçüklüğümden beri hep “şarkıcı olacağım”, “müzisyen olacağım” derdim. Asıl oyunculuk falan yoktu aklımda.
Sonra? - Rüzgâr öyle esti. Eser (Yenenler) girdi BKM’ye. Sonra ben. Sonra Yılmaz Erdoğan, Mutfak derken bir şeyler yazdık, baktık insanlar gülüyor. Bir baktık televizyon programı oldu, bir anda şarkı söyleyen oyuncu oldum. Aslında hep müzisyendim. İstanbul’a da müzik yapmaya gelmiştim.
O hikâye nasıl gelişti peki? Bavulunu kaptın, taşı toprağı altın İstanbul’a mı geldin? - Biz Eser’le ortaokuldan beri arkadaşız. O İstanbul’u kazandı. Ben bir yaş küçük olduğumdan bir sene sonra ÖSS’ye girdim. Ama İstanbul’u kazanamadım.
Talihsizlik olmuş. - Öyle... Ben İzmir’i kazandım. Orada bir yıl okudum, baktım olacak gibi değil, okulu bırakıp İstanbul’a yerleştim. İstanbul’da bir daha ÖSS’ye hazırlandım. Tek başıma dershaneye gidiyordum.
O sırada Eser’in yanında mı kalıyordun? - Evet. Evde üç kişiyiz, onlar üniversiteye gidiyordu ben dershaneye. Çok ezik bir seneydi o. Çok acılar çektim (gülüyor)...
Evde ne yiyordunuz? Makarna mı? - Makarna, tost... Bir de pizzacının çok ucuz bir menüsü vardı, bir dilim pizzayla yanık tavuklar yiyorduk. Bir de altı yumurta kırıyorsun, bulamaç yapıp yiyorsun.
Sonra? - Sonunda İstanbul Üniversitesi’ni kazandım. Bir yandan da müzik grubu kurduk, Taksim’de Irish Pub’da falan çalıyorduk. Çok fazla grup kurduk aslında, saçma sapan isimlerle. Bir grubumuzun adı Dejavu’ydu.
Sonra adı Dejavu olan albümlü bir grup çıktı. “N’apıyoruz çakma grup gibi” deyip grubun adını afişlerden sildirmiştik (gülüyor). Bursa’dayken Coverma isimli bir grubumuz vardı. Hep böyle üçüncü sınıf yaratıcılığa sahip grup isimlerimiz oldu. Zaten o yüzden tutmadı o grup, dağıldık.
Kendi şarkılarını çalıyor muydun o dönem? - Millet barda bilmediği bir şarkı duyunca durup bakar ya, biz de gitmesinler diye bilinen şarkıları çalıyorduk.
Ne çalıyordunuz o zaman? Türkçe pop? - Türkçe pop da çalıyorduk, Duman da, Mirkelam da, Red Hot Chili Peppers da... Ortaya yanar döner karışık. Oradaki kuzu işti Red Hot Chili Peppers. Diğerleri kebap gibi. Hepsini de bayıla bayıla dinlerim hâlâ...
Türkçe pop demek... - Öyle deme... “Oraya gitmeyelim ya, orada Türkçe çalıyor” diyen tiplerin Türkçe müzik çalınca kendini kaybedip bir eğlenmesi var... Onu kabul edelim. Herkes Türkçe şarkılarda daha çok eğleniyor. Bu albüm de buna bir başkaldırıdır (gülüyor).
İstanbul’a müzik yapmaya geldin ama bir türlü olmadı. Ne kadar bekledin bunun için? - 2005’te İstanbul’a geldim, albüm 2013’te çıkabildi işte... 8 yılın 4’ü müzik yapalım, grup kuralım, üniversiteyi kazanayım, dur okula da gideyim derken geçti. Diğer 4 yılı da BKM ve “Çok Güzel Hareketler Bunlar”la... Anca fırsat buldum. 1,5 yıldır da bu albüm üzerine çalışıyordum.
Gülben Ergen’le yaptığın düet sonrasında işler birden açılmadı mı? - Açılmaz mı? O sırada hemen gel albümü patlatalım dediler ama şarkı yoktu. Albüm yapalım da ne yapalım? “Bir tane ondan şarkı alırız, bir tane bundan. Bir de cover yaparız” dendi. O telaşa girmek istemedim. O zaman ÇGHB ile reyting rekorları kırıyoruz, o da güzel geldi. “O rüzgârı arkasına aldı, albüm yaptı” desinler istemedim. Sonra da unuttum.
Nasıl yani? - Vallahi unuttum. Film yaptık, o oldu, bu oldu, “3 Adam” oldu derken “Aaa müzik de yapıyordum ben” dedim, oturdum çalışmaya başladım. Prodüktörün Alper Erinç ile nasıl yollarınız kesişti? - Alper’i biliyordum, tanıyordum, bayılıyordum da. İyi ki tanışmışız.
Şarkılarını duyunca ilk ne dedi? - Hiç öyle “Ooo çok güzel olmuş” demez Alper. Sezen Aksu’nun da şarkısını aranje ettiği için benim getirdiğim şarkıdan etkilenecek bir adam değil. Hayatta pek bir şeyden etkilenecek adam değil ki (gülüyor). Sakin, uçlarda yaşamayan, stabil bir ruh hali var. Beğendi ki yaptı, beğenmediği albümü yapmıyor, onu biliyorum.
Bu albümün müzik türünü bize nasıl anlatırsın? - Bir tür ismi yaratarak farklı olma çabasına hiç girmeyeyim. Bu bir başkaldırı bahsettiğim gibi (gülüyor). “Ne bileyim ben” bu albümün tarzını... Pop da var, hafif rock da var, türkümsü hareket de var, fantezi de var.
Neden böyle? - Ben hepsiyim bu adamların. Konservatuvarda sanat müziği eğitimi alıp Dede Efendi söylerken, eve gelip Red Hot Chili Peppers albümü dinliyordum. Ben Athena söylüyordum, babam bana uzun hava öğretiyordu. Saçma bir sentez oldu. Çünkü ben seviyorum. Arabesk de dinlerim, Michael Jackson da. Benden çıkan bu.
İlk yorumlar nasıl? - Güzel aslında. Herkes başka bir şarkıya tutunmuş. Bazısı üç diyor bazısı beş. Dinleyen herkes kendinden bir parça bulacak klişesini söyleyebilirim.
“Ben Hala Rüyada” nasıl bir ortamda çıktı? - Bir ay öncesine kadar albümün bir adı yoktu. Şarkının sözleri vardı önümde, madem bununla çıkıyoruz “Ben Hala Rüyada” diyelim bari dedim. Derin bir hikâyesi yok yani. Çok isterdim sana böyle metaforlu bir hikâye anlatayım ama valla yok (gülüyor).
Albümdeki favori şarkın? - “Gitsem Diyorum”... Valla çok güzel oldu. Normal şartlarda yapsan yaylılarla arabesk bir şarkı olacak, dinlediğin ilk an “çok iyiymiş” demeyeceğin, dinledikçe sevilen şarkılardan. En çok onu seviyorum.
Klip yok ama hâlâ... - 16-17 Aralık gibi çekeceğiz. Program, albüm falan derken sıkıştı tarihler. 2010’ların ağzıyla derdini anlatıyorsun bu albümde. - Riskli işte. Bir şarkıda “Yaranı sarma, ben öpeyim/ Sen kemiksen ben köpeğim” diye bir söz var mesela. Dinleyip gülen de oluyor, “ne tatlı sözmüş” diyen de...
Yazdığın sözlere bakıp “Bu sefer çok abarttım” dediğin oluyor mu? - Olmuyor çünkü ÇGHB’da o çizgiyi geçtim ben... “Domuz Gribi Ol İnşallah” diye şarkı yaptım, o yaz hangi bara gitsem duyuyordum. Ama o dengeyi çözdüm. Onlar dinleyelim, tüketelim, gülelim şarkılarıydı. Bu albüm için “Evet, ben bir şey yaptım” diyebiliyorum.
Ciddi de bir adamsın... - Doğru, çok sulu bir adam değilim aslında... Her dakika eğlenelim, gülelim derdinde değilimdir.
Eser Yenenler’in “Yetenek Sizsiniz”de olması senin de solo albüm kariyerinin önünü mü açtı? - Kesinlikle. Madem birimiz solo yürüyecek, al sana solo dedim (gülüyor). Eser orada da Acun abiyle, Hülya Avşar’la devam ediyor. Ben “Solo böyle yürünür” dedim, bak yine bir başkaldırı var (gülüyor).
Birlikte çalışmaktan büyük keyif alıyoruz ama ayrı ayrı çalışmayı da seviyoruz. İbrahim (Büyükak), Zeynep’le bir film yazıyor. Yaz aylarında büyük ihtimalle o çekilecek. Bu da benim çocukluk hayalimdi işte, yapmasam olmazdı.
Belli. Albümde bile Eser ve İbrahim’i vokale çağırmışsın. - “Yüzük” şarkısının bir bölümünde vokal olsun istendi. Sıcak, samimi bir şey olsun dedim, onları aradım, “Çabuk buraya gelin” dedim.
Onlar da telefon bekliyormuş gibi 10 dakika sonra stüdyodalardı. Vokal yapacaklarını geldiklerinde öğrendiler. Çok güzel oldu. İkisinin de sesi güzel. Çok dillendirme istersen.
- Yok, zaten benim sesim onlarınkinden daha güzel (gülüyor). “3 Adam”dan İzel-Çelik-Ercan gibi bir grup çıkabilir aslında. - Yoooo... Bir Backstreet Boys yaratılamaz bizden. Öyle bir imajımız yok. Kilo problemimiz var. Kıvraklık yok. Mümkün değil (gülüyor).
Dans edebiliyor musunuz? - Nerdee! Zorlasan olur belki ama bende ciddi kütüklük var. İbo daha kıvraktır (gülüyor).
“3 Adam” nasıl gidiyor? - Muhteşem gidiyor. Çok eğleniyoruz, hatta bazen fazla eğleniyoruz. Konuğu unuttuğumuz, “hey hey höy” diye birbirimize ayı gibi bağırdığımız anlar da oluyor. O sırada Eser’in kulağına yönetmenden “Sakin. Bakın konuğunuz da var. O da kardeş, onunla da oynayın” uyarısı geliyor (gülüyor). Gerçekten evde otururken de biz öyle geyik yapıyoruz ve bunu olduğu gibi televizyona taşımaya çalışıyoruz.
Siz nasıl bir ekip oldunuz öyle? Gece gündüz dip dibesiniz. Birbirinizden sıkılmıyor musunuz? - Yaşarken öyle hissetmiyorsunuz. Ama gazetede üçümüzü bir arada görmekten bazen ben de sıkılıyorum, rahatsız oluyorum yani (gülüyorum). Ortaokuldan bu yana birlikteyiz.
Tatile de birlikte mi çıkıyorsunuz? - Önce ayrı yerlere gidiyoruz. Ama 15 gün sonra illa biri sıkıldım diye arıyor, yine bir yerde toplanıyoruz. Ayrılalım dediğiniz hiç mi olmuyor? - Oluyor ama 10-15 gün sürüyor. Sonra yine arayıp “nabiyon yaa” diyor, kürkçü dükkânına dönüyorsun.
17. Kral TV Müzik Ödülleri’nde en iyi film müziği ödülü almış olmana ne demeli? - “Çok Filim Hareketler Bunlar”ın müziklerini yapmıştım. Sadık kitlenin oyları sağ olsun, ne diyeyim. Aday gösterilmeme bile şaşırmıştım. Öyle isimler vardı ki adaylar içinde, bir yerde görsem elini öperim! Ödül verilince mahcup oldum resmen.
Sevmişler, oy vermişler sağ olsunlar ama garipti. Bir de en iyi film müziği. Başlı başına bir durum. Ama ne yapayım benim abi ödül (gülüyor). Zeynep’le (Koçak) yıllardır birliktesiniz. Yok mu evlilik falan? - Bunu hiç konuşmadık. Onun da öyle bir telaşı yok, benim de... Keyfimiz yerinde.
Şarkıların kaçı onun için yazıldı? - Teşekkür yazısında yazdım; Zeynep daha iyi, daha mutlu, daha tatlı bir insan olmamı sağlayan, albümün her evresinde büyük payı olan ve şarkılardaki güzel cümlelerin ilham kaynağı. Daha ne diyeyim?
Teşekkürler bölümünde Yılmaz Erdoğan’ın adı da var. - Tabii ki. Adam bize yazmayı öğretti. 25 tane adamdan 25 tane bir şey yaptı. Tabii arkadaşlar da unutulmamış... - Aynen. Ortaokulda kravatı başına alıp sıkarak “altta kalanın canı çıksın” diyen hallerimi biliyorlar, tabii ki teşekkür edeceğim.