Senarist, oyuncu ve yapımcı Meral Okay, Nurgül Yeşilçay’ın bir oyuncu olarak, ürkek bir genç kızdan Fellini kadınlarıyla mukayese ettiği alımlı bir kadına dönüşümünü Vogue Türkiye için senaryo tadında yazdı. İtalyan fotoğrafçı Stefano Galuzzi de bu senaryoyu unutulmayacak bir çalışma haline getirdi.
İKİNCİ BAHAR SAMATYA/ DIŞ GÜN...
Sabahçı kahvesinin önünde çayını bekleyen, bisküvi paketini tırtıklayan genç bir kız... Uzun kumral saçları, ne renk olduğunu ilk bakışta anlayamayacağınız ama hiç unutmayacağınız gözler... Gözlerinin altında yorgun, uykusuz, endişeli halkalar. Sabahın sessizliğinin içinde büyük bir gürültü çıkararak meydana doğru ilerleyen set ve ışık kamyonları, öncü set minibüsü... Genç kız gelen ekibi izliyor, ekip ona el sallıyor ve büyük poğaça kutusundan hemen iki sıcak set poğaçasını onun masasına bırakıyorlar.
- Genç kız (iç ses): “ıyi ki burdayım, iyi ki bu işi yapabiliyorum, yalnız değilim anne. Bana dikkat eden, kollayan, şefkat gösteren kocaman bir ekibin parçasıyım. Çok yoruluyorum ama bu şansı sonuna kadar doğru değerlendiricem annecim. Okulu da bitiricem valla.”
NEW YORK SOHO/ DIŞ GÜN...
Bir kafede oturuyoruz yol üstünde. şahane bir cıvıltı var ortalıkta. Özcan, Nurgül ve ben...
Senaryodan bazı sahneler ve filmin ikisi üzerinden yürüyen hattı, aşk, ölüm ve ölüm korkusu üzerine konuşuyoruz. Bahar ve Seymen bu zorlu süreci nasıl aşacaklar.. Daha çok onlar soruyor, ben cevaplıyorum, ölüme koşma deneyimlerimi anlatıyorum, ikisi birden kötü oluyorlar. “ısterseniz sonra devam edelim” diyorum ama bırakmıyorlar. Ne olacaksa olsun anlat.
Anlatıyorum, onlar dinledikleri detaylardan paramparça oluyorlar biliyorum ama ben iyileşiyorum ve yaramın kalın kabuğunu kaldırıyorum, artık kanamıyor. Onları masadan kaldırıp alışverişe sürüklüyorum. Birbirinden alakasız birçok şey alıyoruz. O sırada vitrinde şahane elbiseler görüyorum.
Nurgül’ü zorla butiğe sokup benim çok beğendiğim Prada ve Miu Miu elbiseleri alıyoruz.
- “Nurgül hayat boyu bu yeni yetme kız çocuğu tişörtlerini giyemezsin...”
- “Hayır giyerim...”
- “Hayır giyemezsin... Bak bu ayakkabı da çok seksi, alıyoruz.”
NEW YORK 3. CADDE ALLEN HOUSE/ İÇ Gece...
Nurgül ve ben birlikte kalıyoruz. Dairemizin ruhuna Laura Ashley kaçmış, mükemmel bir ıngiliz evi... ıki oda, bir salon, çift banyo ve büyük bir mutfağımız var. Binanın alt katında New York’un en iyi gurme şarküterisi. Müthiş kahvaltılar ve yemekler yapıyoruz. Ben akşam için mutfakta hazırlık yapıyorum, ekipten gelen giden oluyor, birlikte yiyoruz, şaraplar içiyoruz, hatta bazen Menderes Samancılar’ın bulduğu Türk rakılarının keyfini sürüyoruz. Nurgül bugün aldıklarını yerleştiriyor içerde.
Birden karşımda onu giyinmiş, hani o hiç almak istemediği Prada elbiseyle görüyorum. Makyaj yapmış, saçlarını toplamış, haylaz kız çocuğu halinden çıkmış, güzel bir kadın olarak karşımda. Bu durumun şerefine dolaptan soğutulmuş baby şampanyalarımızdan birini açıyorum. Kızımızın bu hoşluğunu kutluyoruz.
“Sen bu güzellikle bu gece benim makarnalarımı yemezsin, nedir program?” diye sorarken, kapı çalınıyor ve sanat yönetmenimiz Aslı ile diğer asistan ekibi geliyor. “Hadi gidiyoruz” diye, Nurgül’ü alıp götürüyorlar.
BERLıN HAYATT OTEL/ İÇ GÜN...
Asmalı Konak filminin Almanya galaları için burdayız... Akşam dördüncü ve son gala...
Nurgül’ün odası cevap vermiyor, telefon kapalı. Bir saat sonra otelden çıkmamız gerek. Görevliye odayı açtırıp içeri giriyorum ki bizimki yatağa yapışmış halde derin uykularda.
- “Nurgül! Uyan yavrucum, kalk canım, galaya gidicez. Bak duş al, hemen herkes seni bekliyor. Hadi, NURGÜLLLL!”
- “Yav bitmedi mi bu galalar. Siz gidin, beni bırakın, uykum var. Hepinizi tebrik ederim, başarılar. Yaa bırak beni...”
Zorla kaldırıp banyoya sokuyorum, duşu açıyorum, içine koyuyorum, çığlık atmaya başlıyor. Hemen kapıyı kapatıp çıkıyorum, içeriden saydırıyor: “Sende hiç vicdan yokmuş Meral Okayyy...”
BıR YIL SONRA...
Nurgül başarıyla televizyon kariyerine devam ediyor. Âşık oluyor, yaraları sarılıyor, evleniyor ve lokum oğlu Osman Nejat dünyaya geliyor. Nasıl sürat ama benim kızda?
CANNES FESTİVAL BıNASI/ DIş GÜN...
Nurgül, dünyanın en önemli festivalinde bir kuğu gibi Kırmızı Halı’da yürüyor. Yüzlerce fotoğrafçı ve kameranın önünde poz veriyor. Yanında Fatih Akın ve ekip arkadaşları.
Avrupa sinemasının harika çocuğunun yeni filmi birazdan izlenecek. Hepsi çok heyecanlı...
- Nurgül (iç ses): “Baba sen de gideli bir ay oldu. Seni çok özledim. Annemle buluştunuz mu? Annem yine çok güzel, sana hâlâ aşık mı baba? Bak senin deli kızın, Safinaz’ın, kırmızı halıda... Baba senin yarım bıraktığın yerden masalı ben tamamlıyorum. Benim masalım da buymuş... Bu halı beni uçurup bir an sizin yanınıza getirse, sizi bir öpüp koklasam... Yok fazla kalamam baba... ışim var, Cem var... Osman Nejat var. Beni bekler, daha çok küçük bırakamam. Dua edin bize, iyilikler dileyin. Annem o güzel nefesiyle okusun baba.”
ŞİLE VOGUE TÜRKİYE ÇEKİMİ/ DIŞ GÜN....
Nurgül gerçektir, gerçekmiş gibi yapmaz, gerçeğin ta kendisi olur. Nurgül korkusuzdur, Nurgül yanmaktan ve yakmaktan kaçmaz. Gözünüzün taa dibine kadar bakar, yalansız..
Bu ülkenin yüzyıllık yalnızlık tarihinde her dönemi, her sosyal sınıfı, her kavgayı, her neşeyi, her aşkı oynayabilir Nurgül. Oynar ve inanırız. şile’deki fotoğraf çekiminde gördüğüm pozları verirken de gerçekti. Benim onda hep var olduğuna inandığım havayı, ıtalya’dan gelen fotoğrafçı gördü. Resimlere bakınca siz de göreceksiniz. Bazı anlar Visconti’nin, Rosselini’nin, Fellini’nin film karelerini çağrıştırıyor. Özellikle siyah dantel kostümle olanlar. Bazılarında da Almadovar’ın tutkuyla sevdiği ve kusursuz gösterdiği kadınlarının halini, edasını göreceksiniz.
Nurgül arkasına denizi almış, yüzünü vermiş rüzgâra, yürüyor. Islak kumlarda, sert kayalarda bedenini, ruhunu bırakıyor. Bir fotoğraf karesinden taşarak sinema, hikâye oluyor...