Nilüfer çiçeği Asya’daki inanışlara göre saflığı ve tartışılmaz gerçeği temsil edermiş, bazı bölgelerde de Buda’yı. “Bizim” Nilüfer de aklı başında, çizgisini koruyan, sanatı dışında sivrilmekten hoşlanmayan bir kadın imajı çizmiştir hep. Ama bütün bu harika görüntünün altında biraz sıkıcı ve soğuk bir kadının portresini gördüm yıllarca, ta ki onu bu söyleşide yakından tanıyana kadar.
Hatta daha önce sahnede bile seyretmemiştim onu. Ama bu “yine yeni yeniden” tanıştığım Nilüfer’i dinlemek için 23 Şubat’ta Günay’ın en ön masasında olacağım kuşkusuz. Kim bilir belki son dönemde yaşadıkları ona bambaşka bir hayat görüşü kazandırdı. Bu nedenle Nilüfer’e özür borçluyum, çünkü yaptığım en keyifli söyleşilerden biri oldu bu. Ortaköy meydanında kuşlara yem atarken gözlerinin içi gülüyordu. Nilüfer, bugün ışıl ışıl bakıyor hayata ve tüm yaşadıklarını içtenlikle anlatmaktan kaçınmıyor.
* Biraz bize saçlarını dağıtıp dans eden, kızıp bağıran, kahkahalar atan henüz “tanışmadığımız” Nilüfer’den bahsetsene. - Dans, kahkaha olsun ama kızmak bağırmak olmasın istersen.
* Tamam anlaştık, Nilüfer’in tomurcuk halinden başla o zaman... - Çocukluk deyince her sabah aç karnına yediğim incirler gelir aklıma. Bahçede koca bir incir ağacı vardı. Annem bir koşu ağaca tırmanır toplardı incirleri, ağzımıza burnumuza bulaştırarak yerdik.
* Ayıp değil mi koca kadını tırmandırıyorsun ağaçlara, sen çıksaydın ya... - O ağaca tırmanmam yasaktı. Zaten hayatım boyunca annem üzerime aşırı derecede titredi. 11 yaşındayken babamı kaybettik, o bütün ömrünü benim için tek başına geçirdi.
* Neden tekrar evlenmedi? - Galiba asıl sebep benim. O yaşlarda annesini başka bir erkekle paylaşmak istemiyor insan. Ama sonraları bu şımarıklığımdan çok pişmanlık duydum. İtiraf edeyim ki kadın benim yüzümden tek başına geçirdi hayatını.
* Peki babana da düşkün müydün? - Çook... Hoş, yakışıklı, akşamları rakısını içen, biraz da maceracı bir adamdı rahmetli. Elini tuttuğum anlar kendimi en güvende hissettiğim zamanlardı. Benim süper kahramanımdı o.
* Tek çocuksun değil mi? - Evet, tek çocuğum ama babamın ilk eşinden bir, ikinci eşinden de iki çocuğu daha var. Bunu öğrendiğim gün, hayatımın en acı günüydü.
* Kardeşlerinin olduğunu öğrenmesinin nesi acı ki? - Bir sabah annem erkenden kaldırdı, “Haydi kızım babanın ofisine gidiyoruz” dedi. Şaşırdım, babam uzun zamandır karaciğer rahatsızlığından dolayı hastanedeydi. Beni giydirirken “Ah Cemil ah” diye fısıldadığını duydum annemin. Yol boyunca başka tek laf çıkmadı ağzından.
* Senin de içine bir kurt düştü tabii... - Evet, anlamıştım garip bir durum olduğunu. Meğer babamın vasiyeti okunacakmış, o ana kadar öldüğünü annem saklamış benden.
* Neden saklamış peki? - Bu gerçeği kaldıramayacağımı düşünmüş. Hastaneden çıkıp eve dönmesini beklerken babamın öldüğünü öğrendim. Hayatımda yediğim en okkalı şamardı.
* Acı sürpriz dedikleri bu olsa gerek. - O gün bir sürpriz daha vardı. Ofise girdiğimde iki koca adam ve bir genç kızla karşılaştım. Daha sonra onların kardeşlerim olduğunu öğrendim. İlk anda kavrayamadım bile durumu. * Daha sonra görüştün mü kardeşlerinle? - Ablamı hiç tanımadım. Abilerimle birkaç kez görüştüm, iki yıl önce de gazetede birinin vefat ilanını gördüm.
* İyi niyetli olmasına rağmen annenin bu davranışına kızdın mı? - Aslında beni korumak için yaptı. Bu çok yanlış. Benim için de büyük ders oldu. Bu yüzden Ayşe Nazlı’dan hiçbir şey saklamam. * Valla sana bir özür borcum var, ben seni agresif, sinirli, kapalı kutu bir insan sanıyordum. - Sana kısmetmiş pandoranın kutusunu açmak. Eskiden kendi dünyamda yaşardım ama Ayşe Nazlı hayatıma girdikten sonra pek çok şey değişti.
* Ya Ayşe Nazlı “arkadaşıma ders çalışmaya gidiyorum” diye izin alıp Reina’ya kaçarsa... - Artık devir değişti. Biraz özgürlük tanıyacağım herhalde. Ama ne Gece kulüplerinde vakit geçiren bir kız olmasını ne de genç erkeklerle takılmasını istiyorum.
* Nedir bu sürekli kontrol altında tutma isteği? - Kontrolüm dışında bir şey olunca panikliyorum. Mesela uçak fobim olur dönem dönem ama düşmesinden değil, inmek istediğim zaman inememekten korkarım. Yüzme de öyle...
SAÇLARIMI KAZITMAYA KIZIMLA BERABER GİTTİK * Ayağının yerden kesilmesini istemiyor musun? - Aynen. İşin komiği yüzmeyi de biliyorum. Bu korkumun nedeni küçükken babamın teknesinin batması da olabilir, denizde yüzerken çok açılıp bir daha geri gelmeyeceğim endişesi de. Bu yüzden Ayşe Nazlı’yı erken yaşta yüzme kursuna verdim.
* Annen gibi bir anne misin? - Annemden yapılması gerekenler kadar yapılmaması gerekenleri de öğrendim. Annem hayatı boyunca beni hiç takdir etmedi, hep eleştirdi. Bunun çok yanlış olduğunu biliyorum, bu yüzden Ayşe Nazlı doğru bir şey yaptığında onu takdir ediyorum.
* Kızınla arandaki yaş farkı korkutmuyor mu seni? - Aslında korkutmuyordu; böyle göründüğüme bakma çok çocuk ruhlu bir insanım ama bu hastalıktan sonra bazı gerçeklerle yüz yüze gelince biraz korktum. * Ayşe Nazlı’ya kanser olduğunu nasıl açıkladın? - Kanser sözcüğünü kullanmadım ama “Mememde bir kitle var, ameliyatla alınması gerekiyor” dedim.
* Annen gibi sır küpü değilsin yani... - Çocuğa her şeyin doğrusunu söylemekten yanayım. Ayşe Nazlı küçücükken bir pedagoga danıştım, “Anlamasa bile gerçeği kulağına fısıldayın” dedi. 1 yaşından beri Ayşe Nazlı’ya her şeyi anlatıyorum.
* Sende fiziksel değişiklikler yaşadığında, Ayşe Nazlı’nın tepkisi ne oldu? - Kızımın o anları eğlenerek yaşamasını istedim. Saçlarımı kazıtmaya yılbaşı Gecesi Latif (Demirci) ve Ayşe Nazlı ile gittik. Beni görmeliydin, yüzümde full makyaj, peruğum önceden hazırlanmış... Saçlar sıfıra vurulunca bir baktım kafam da çok güzelmiş.
LATİF BERABER YAŞLANMAK İSTEDİĞİM TEK İNSAN * Göründüğün kadar iyi misin gerçekten? - Geldi, geçti... İyiyim, hiçbir şeyim yok. Ama insanlar ikna olmuyor buna. Her şeye rağmen en iyi ilacımın dinleyicilerim olduğu hep aklımda.
* Yalnız dinleyicilerin mi, peki ya aşk? - Olmaz olur mu? Aşk benim hep yanımdaydı, çocuğum, Latif (Demirci), beni sevenler, mesajlar, mail’ler hepsi benim ilaçlarımdı. Latif beni hiç yalnız bırakmadı, tedavimde her an yanımda oldu.
* Tedavi için yurt-dışına gittiğinde Latif Bey de işi gücü bırakıp seninle mi geliyordu? - Tabii, Brüksel’e her gittiğimde Latif benimle geldi, oradan da Paris’e geçtik.
* Araya bir de aşk kaçamağı mı sıkıştırıyordunuz? - Canım Brüksel’den Paris trenle çok yakın. O kafelerde baş başa oturmanın keyfi gibisi yok. Bunca yıldır ilk kez huzuru buldum. Latif, beraber yaşlanmak istediğim adam.
* Evde çok kavga ediyor musunuz? - Biz hiç kavga etmeyiz ki, zaten aynı evde yaşamıyoruz. * Hoppalaa... - Benim ev çok kalabalık. O da kendi evinde çalışıyor zaten. Rahatsızlığımdan sonra o bana daha sık gelmeye başladı ama... Zaten çok yakın oturuyoruz.
* Ayrı evlerde yaşadığınız için kavga etmiyor olmayasınız? - Orasını bilemiyorum. Yıllar önceki evliliğimden beri kimseyle aynı evde yaşamadım. Belki de her şey değişebilir birlikte yaşasak. Latif ile ileride, belki çok ileride birlikte yaşayabiliriz (gülüyor). Ama en azından beraber yaşlanmak istediğim bir sevdiğim var diyebiliyorum
ANNEM ŞARKI SÖYLESEYDİ SAFİYE AYLA GİBİ OLABİLİRDİ * Gel biraz nostalji rüzgârlarına kapılalım. - O nasıl olacak? * Sen sorduklarıma cevap ver yeter. İlk konserini nerede verdin? - Evdekileri saymazsak İtalyan Lisesi’nin tuvaletinde.
* Annen “Gel kızım, söyle komşulara iki şarkı” der miydi? - Asla... Yan komşumuz kocaman mavi gözlü bir kadındı. Annem onun bana nazarı değecek diye çok korkardı. Bir gün dut yerken boğazıma kaçtı da onun için bile komşumuzu suçladı. * Canım değmiştir belki nazarı... - O zaman anneme söylediğimi sana da söyleyeyim bari de çözülsün duttan boğulma tehlikemin sırrı.
* Ne demiştin annene? - “Ağzıma üç tane birden koyarsan tabii boğulurum, ne nazarı?” demiştim. Ama annem nazara çok takıktı. Büyüdüğümde bile hep kıyafetlerimin içinde bir yerlerde onun koyduğu nazar boncuklarını bulurdum. Benim de hiç öyle şeylere inancım yoktur.
* Neyse konserlere dönelim, bu işe İtalyan Lisesi’ndeki “lavabo konserleriyle” başladın diyebilir miyiz? - (Gülüyor) Aslında her şey 15 yaşında annemden gizli Altın Ses yarışmasına müracaat etmemle başladı.
* Yarışmayı kazanınca mı annene söyleyecektin? - Yok, yaşım küçük olduğundan zaten annemden izin belgesi götürmem gerekiyordu.
* Atsaydın sahte bir imza. - Hiç gerek kalmadı. Çok iyi bir sesi vardı annemin, belki şarkı söyleseydi zamanın bir Safiye Ayla’sı, Müzeyyen Senar’ı olabilirdi. Belli ki içinde bir ukde kalmış. Yarışmaya girdiğimi söylediğim andan itibaren bana destek oldu.
AJDA PEKKAN JÜRİDEYDİ ONA HÂLÂ HAYRANIM * Gel o zaman şu anne desteği ile gittiğin yarışma Gecesine dönelim... - Lalezar Gazinosu’ndayız. Kız, erkek bir sürü yarışmacı var. Jüri desen ağır toplarla dolu. Bir kere Ajda Pekkan vardı düşünsene. Fotoğraflarını biriktirdiğim, plağı çıkar çıkmaz hemen satın aldığım, o dönemde hayranlık duyduğum kadın karşımdaydı.
* Hayran olduğun Ajda Pekkan ile gün geldi yarışa girdin. - Ne kadar enteresan değil mi? Hayat insana neler getiriyor. Ben Ajda Hanım’a hâlâ siz diye hitap ederim. Asla sen diyemedim ona. O dönemdeki etkiden kurtulabilmiş değilim.
* Hâlâ hayran mısın ona? - Tabii ki canım, hayran olmamak elde mi, baksana haline! * Ajda artık jüride değil, bırak onu pohpohlamayı da yarışma gününe dönelim. - Neyse ben çıktım, şarkımı söylemeye başladım. “Tamam yeter” deyip yarısında kestiler.
* Tabii moralin sıfır... - Moralim bozulmadı, çünkü Ajda Pekkan arkasını döndü ve beni uzaktan alkışlar gibi yaptı. İlk iki elemeyi geçtikten sonra sıra derecelerin açıklanacağı final Gecesine geldi. Yine Lalezar’dayız, Zeki Müren’den Türkan Şoray’a kadar herkes konuklar arasında.
* Heyecandan öldün sen de... - Heyecandan bayılacaktım ama çaktırmadım. Birinciliği kazanmak da hayatımın odak noktası olmadı o anda. * Neden, ödül parasını mı beğenmedin? - Yoo, aslında o zamana göre kötü bir para değildi... Anneme dedim ki “Bu parayla evin eşyalarını değiştireceğiz. Ben hiç sevmiyorum bunları”... Gittim eve yemek odası takımı, bir de kendime deri kayışlı dikdörtgen saat aldım. O zamanlar çok modaydı.
SEYİRCİYLE İLETİŞİM KURAMADIĞIM İÇİN GAZİNODAN KOVDULAR * Çok küçük yaşta çok ünlü oldun, gençliğinin çalındığını düşünüyor musun? - Yooo, hiç de öyle bir şey düşünmüyorum. Mutlaka zamanında birçok şeyi yaşayamamışımdır. 3 yaşından beri astımım olduğu için soğuk ortamlarda şarkı söylemekten ya da çekim yapmaktan hasta olup, her defasında da bırakacağım bu işi demişliğim vardır ama.
* Fakat yine de bırakamadın sahneleri... - Bırakamadım ama bir keresinde onlar beni bıraktı.
* Pardon, anlamadım? - Sahne dediysem, gazino sahnesinden bahsediyorum. Lunapark Gazinosu’nda çalışıyordum. Saçlar, kostümler hazırlanıyor, arkamda dans ekibim...
* Eee ne güzel işte. - Güzel de ben büyük bir ciddiyetle şarkılarımı söylüyor, fakat bir türlü seyirciyle sıcak iletişim kuramıyordum. Sonunda işime son verildi. Hayatım boyunca ilk kez bir yerde istenmediğim bana söylenmişti. Gazinolara küstüm, bir daha çıkmadım. Bundan önce de o ortamlarda bazı problemler yaşamıştım.,
ANNEMLE YAPMADIĞIM SOHBETLERİN PİŞMANLIĞINI DUYUYORUM * Neden senin hep duygularına gem vuruyormuş gibi bir halin var? - Eskiden çok kapalıydım. Sürekli hislerimi, sözlerimi içime atardım. Galiba bu hastalık bile içime attıklarım yüzünden oldu. Bizim ailede yok çünkü. Hastalıktan sonra bunu biraz aştım galiba. Önceden birçok şeye aşırı derecede üzülürdüm. Hele özel ilişkilerimde yere yapıştığım çok oldu. Sevdiğim insanlara “Seni seviyorum” bile diyemezdim.
* Babana der miydin? - Hayır ama o da bana demezdi ki. “Canım kızım, tatlı kızım” derdi ama “Seni seviyorum” demezdi. Zaten bizim toplumumuzda böyle bir alışkanlık olduğunu zannetmiyorum.
* Aaa, yeni moda şimdi bu, yerli yersiz söyleyebilirsin. - (Gülüyor) Aynen. Moda diye birçok şey yapılıyor zaten. Hatta Ayşe Nazlı’ya bebekken Mozart, Beethoven CD’leri dinletiyordum ama şimdi o One Direction ve Justin Bieber dinliyor. Yok böyle bir şey. Varsa yoksa One Direction.
* Ayşe Nazlı senin annene çektirdiklerinin acısını mı çıkarıyor acaba? - Hem de nasıl! (Gülüyor) Ama annem de bana az çektirmedi. İkimiz de birbirimizi yedik bitirdik. * Kızgın mısın peki annene? - Hayır, eskiden kızardım. Yıllardır maalesef diyaloğumuz yok. Rahatsızlığından önce bile biz annemle pek konuşmazdık, daha doğrusu konuşamazdık. O eleştirirdi, dırdır yapardı; ben de kapıyı vurup çıkardım.
* Herhalde hayatının en büyük travmalarından biri de annenin bu rahatsızlığı oldu. - Anneme Alzheimer teşhisi konulduktan sonra beni çok çaresiz hissettiren bir sürece girdim. O kendi evinde, kendi eşyalarıyla yaşamak istiyor, doktorlar ise tek başına yaşamasının sakıncalı olduğunu söylüyorlardı.
* Şimdi beraber mi yaşıyorsunuz? - Evet, benimle kalıyor. Aslında ona o kadar çok sormam gereken şey varmış ki, bunları şimdi fark ediyorum. Onunla birlikte yemediğim yemeklerin, etmediğim sohbetlerin pişmanlığını duyuyorum. Duygularım şefkatle hüzün arasında gidip geliyor anlayacağın.
ZEKİ MÜREN'İ PROTESTO ETMEDİM * Gazinolarda bazı problemler yaşamıştım dedin. Nasıl problemlerdi onlar? - Mesela İzmir Fuarı’nda, Manolya Bahçesi’nde Zeki Müren ile birlikte sahneye çıkıyoruz. Bir matinede “yarım yevmiye vereceğiz” dediler, kabul etmedim.
* Zeki Müren kabul etmiş mi? - O etmiş tabii... Benim için de “Nilüfer’e söyleyin, gelsin çıksın sahneye, adet böyledir” demiş. Ben de “Her Gece tıklım tıklım doluyor gazino, neden yarım yevmiye alacakmışım ki” diye haber gönderdim, sahneye çıkmayacağımı söyledim ve çıkmadım.
* Zeki Müren’e bile kafa tutuyorsun. - Tabii ki ona kafa tutmak haddim değil. Orada gazino sahiplerine karşı duruyorum. Ama assolist o olduğu için Zeki Müren’i de protesto ediyorum gibi bir hava çıkmıştı ortaya.
- (Gülüyor) Bu olay benim kimyamı bozdu esasen. Kulağıma gelen bir cümle var. Ben ona “Sen artık şarkı söyleyemiyorsun, beste yapamıyorsun, onun için seninle devam etmemin bir alemi yok” demişim. Böyle bir şey olabilir mi? Asla ağzımdan bu sözler çıkmadı. O konuda çok canım yandı. Deminden beri söylüyorum ya, artık hayatımda huzur istiyorum.
AYŞE NAZLI İLE TAM 1,5 YIL BİRBİRİMİZİ BEKLEDİK * Bir gün Ayşe Nazlı geldi dedi ki; “Ben okulu bırakıyorum, senin gibi şarkıcı olacağım anne”... - Neeeeeee (gülüyor)... Bir kere şarkıcı olamaz, çünkü şarkı söylemiyor. Zaman zaman “Oyuncu olmak istiyorum” diyor. İleride de bu konuda kararlı olursa ona imkanlar sunarım ama işin eğitimini almasını tercih ederim.
* Ayşe Nazlı ile bir araya gelmeniz kozmik bir rastlantı olabilir mi? - Bir şeyler vardır, bir şeyler dönmüştür diye düşünüyorum. 1,5 sene bekledik birbirimizi. Vardır bir şeyler, vardır.
KEMOTERAPİDEN SONRA GİDİP BOTOKS YAPTIRDIM * Yeni albümünde birlikte çalıştığı o kadar gencin arasında kendini yaşlı hissetmedin mi? - Terbiyesizlik etme İzzet. Albüm yaparken çok eğlendik. Üstelik hastalığımın nekahet dönemini stüdyoda geçirdim.
* Şaka yapıyorsun herhalde. - Onlar da çok şaşırdı önce, düşünsene düet yaptığım insanların hepsi beni kel gördü. Yüzüm gözüm şiş,kafada saç yok. O halde gidiyordum stüdyoya.
* Sen onu bırak da yüzünde neden bir tane kırışık yok, haydi doğruyu söyle... - Estetik yok ama bir şeyi itiraf etmeliyim, çünkü yaptırırsam söylerim demiştim. Kemoterapim bittikten sonra birkaç yere botoks yaptırdım. O kadar tedaviden sonra, o çok korktuğum iğnelerden korkmaz hale geldim, estetisyenin yolunu tuttum.
NEKAHET DÖNEMİNDE STÜDYODAYDIM * Şu rock meselesine gelelim, nasıl oldu da bizim softcore Nilüfer hardcore’laşıverdi? - (Gülüyor) Aslında çok hard olmadım ama o yanım da vardır. Hayatın karşısında duran, meydan okuyan, savaşmaya, mücadele etmeye bayılan bir tarafım var benim. Eskiden 100 yaşına kadar yaşarım diyordum. Tabii hastalıktan sonra bu planlar biraz sekteye uğradı.
* Nilüfer’in Türk sanat müziği albümüne ne zaman kavuşacağız? - Onu çok istiyorum ama zamanı konusunda henüz bir fikrim yok. Çünkü bu albümden sonra yeni şarkılarla geliyorum. Hazırlıklara başladım bile. Bu arada ayın 23’ünde Günay’dayım, gelirsen sana Türk sanat müziği de söylerim.
* Nefesimizi tutalım o zaman. Yeni projede kimlerle düet yapıyorsun? - Gripin’den Manga’ya, Feridun Düzağaç’tan Mor ve Ötesi’ne kadar 13 grup ve şarkıcı var. İlk klibi de Emre Aydın ile “Son Perde”ye çektik.