Ejder Kapanı'nın iki as oyuncusu Kenan İmirzalıoğlu ile Nejat İşler sordu, filmin yönetmeni ve başrol oyuncusu Uğur Yücel cevapladı. Yücel "Başka filmlerden gişe beklemedim ama bundan bekliyorum," diyor
Kenan İmirzalıoğlu, Nejat İşler ve Uğur Yücel... Bir filmde bu üçlünün bir araya gelmesi başlı başına bir olay! Bunun için Ejder Kapanı'nı, bu üçlünün birlikte kamera karşısına geçeceği açıklandığından beri merakla bekliyoruz. Çekimlerin bitimine yakın, Karaköy'de seti ziyaret ettiğimiz zaman, işlerin yolunda gittiğini anlatmalarıyla ne yalan söyleyelim beklentimiz epey yükselmişti. Usta mertebesine ulaşmış oyuncu Uğur Yücel, Yazı Tura ve Hayatımın Kadınısın'dan sonra Ejder Kapanı ile üçüncü kez kamera arkasına geçiyor. Ejder Kapanı'nda önceki filmlerinden farklı olarak kendi senaryosu yerine Kubilay Tat'ın senaryosunu çekmeyi uygun gören Yücel, sinemamızın biraz da geç keşfettiği bir alanda, polisiye gerilim türünde bir film koyuyor önümüze. Son yıllarda Türkiye'de de vaka sayısı olarak artan, dünyada hâlâ faillerine ne yapılacağı konusunda tartışmalara neden olan pedofili meselesi filmin unsurlarından biri. Çünkü filmdeki seri katil, İstanbul'da sübyancıları ve çocuk tecavüzcülerini öldürüyor. Emniyetin deneyimli iki dedektifi Çerkez Abbas ile Akrep Celal de bu katilin peşine düşüyor. Film için bir araya gelen bu üçlüyü biz de bir söyleşi için bir araya getirmek istedik. Sağolsunlar kabul ettiler. Sonra söyleşiyi kendi aralarında yapsalar birbirlerine soru sorsalar, cevaplasalar ne güzel olur derken cesaretimizi toplayıp onlara bu hayalimizden bahsettik. Buluştuğumuz zaman daha çok Nejat İşler'in soru sormaya hevesli olduğunu gördük. Kenan İmirzalıoğlu da yerinde müdahalelerle söyleşiyi yönlendirmeyi bildi. Uğur Yücel ise genel olarak cevap vermeyi yeğledi.
- Nejat İşler: Filmde olduğu gibi açılışı da ben yapayım o zaman. Yazı Tura'da da Ejder Kapanı'nda da filmler Güneydoğu'yla açılıyor. Orada yaşanan travmalar gelip bizi buluyor gibi bir his veriyor bu durum. Bu zehri içimizden atmamız kolay olmayacak diyebilir miyiz?
- Uğur Yücel: Güneydoğu kendi kaderine terk edilmiş yüzyıllardır. Tabii ki kazan kaynıyor oralarda. Ankara esas büyük kuyu, gerçek travma ülkenin göbeğinde. Ölmeden o şehrin gökyüzüne bahar gelse... Ben son zamanlardan, kazılardan umutluyum ama. Tüm vatandaşlarımızın yüzü gülecek. İnanıyorum. Bundan sonra kimse engelleyemez.
- Nejat İşler: Peki yönetmenin zihninde bir film nasıl oluşmaya başlıyor?
- Uğur Yücel: Film, kelimelerle, cümlelerle başlıyor. Hayatta bizi çarpanları filme alıyoruz. Mesela Yazı Tura'da masaya oturup senaryoyu yazmama sebep olan şuydu: Güneydoğu'da kardeşler birbirini vuruyor ve buna tanık olmak canımı yakıyordu. Bu ülke çeşitlilik anlamında, koskoca kültürler topluluğudur. Güneydoğu'daki savaş beni hâlâ da derinden sarsıyor... İşte böyle içgüdülerle bir yere gidiyorsun.
- Nejat İşler: Bu filmde seni motive eden ne oldu?
- Uğur Yücel: Film içindeki entrikalar. Bir de karakterlerin oynandığı zaman seyirciye hoş gelebileceğini, derinlikli olabileceğini düşündüm. Filmin bazı yönleriyle seyircide soru işareti oluşturabilen, düşünen eden insanlar için de birtakım konularda tartışma alanı açabilecek bir yapısı var. Bir de oynamaktan zevk alacağım bir karakter vardı karşımda.
- Nejat İşler: Ya senin için Kenan?
- Kenan İmirzalıoğlu: Benim çekerken, oynarken zevk aldığım kesin. Ama rolümün eğlenceli olduğunu düşünmüyorum. Zorlayıcı bir roldü. Bana da senaryodaki entrikalar enteresan geldi. Bu senaryoyu da tanıdığım bildiğim insanlarla çekme düşüncesi önemliydi. Uğur abi vardı, sen vardın. Bütün bunların üzerine de bu memleketin gizli kalmış bu problemini ortaya getiren bir tarafı var filmin.
- Nejat İşler: Sizce, sübyancılık, çocuk tecavüzü meselesine dair bir gündem oluşturur mu film?
- Uğur Yücel: Dünyada hiçbir toplumun sicilinin temiz olduğunu düşünmüyorum. Misafir gelirken pislikler halının altına atılır ya, o hesap... Türkiye de diğer ülkeler gibi üzeri kapanmış, çok kolay açılmayacak hatta açılması bile hayal edilmeyecek derinliklerin olduğu karanlıklar ülkesi. Ensest de, çocuk tecavüzleri de her ülkede olduğu gibi Türkiye'de de had safhada. Benim bu filme yaklaşırken motivasyonum 'böyle bir konu var, onu anlatalım,' şeklinde değildi ama yine de filmin güncel olan bir konuya dikkat çekeceğini düşünüyorum.
- Kenan İmirzalıoğlu: Uğur Abi senin polisiyeye özel bir merakın var mı?
- Uğur Yücel: Aslında hiç ilgilenmem. Ama nedense Karanlıkta Koşanlar, Alacakaranlık, Hırsız Polis dizilerinden sonra şimdi de Ejder Kapanı olunca böyle bir algı oluşmuş olabilir. Atmosferi çekici polisiyenin. Kafadan yeraltına iniyorsun...
- Nejat İşler: Ejder Kapanı adaletin tecelli etmemesi meselesini gündeme getirebilir mi?
- Uğur Yücel: Bu filmdeki adalet meselesi farklı aslında. Siyasi, insan haklarıyla, hatta borç- alacak meselesiyle ilgili bir adalet meselesi değil buradaki. Polislerle yaptığımız sohbetlerde anladığım şu: Tecavüz ama özellikle de çocuk tecavüzü konusunda çok hassaslar. Bu durumla karşı karşıya kalmak onları ruhen yıkıyor. Bıraksanız hemen tecavüzcüyü harcayabilirler. Polislere, karşı karşıya kaldıkları olaylarla ilgili empati kurmama eğitimi veriliyor. Demek ki, bir noktadan sonra insanların tahammül edemedikleri, çileden çıktıkları, adaletin hukukun kalmadığı bir duygu alanı başlıyor. Ama bir polisin ne yapması gerekiyor? Elbette meseleyle bütünleşmeden faili adalete teslim etmesi. İşte çocuk tecavüzleri söz konusu olunca sistem çöküyor. Bu, geniş çaplı adalet tartışmasının dışında bir yere çıkıyor. Filmde bu şaşkınlığı da Çerkez (Uğur Yücel) yaşıyor mesela.
- Kenan İmirzalıoğlu: Benim de polislerle yaptığım sohbetlerde gördüğüm bu. Uğur Abi çok doğru söylüyorsun. Çocuklara yapılan tecavüz, polisleri çileden çıkarıyor. Profesyonelliklerinden, hukuk devleti memuriyeti sınırlarından çıkıp başka şeyler yapma isteği uyandırıyor onlarda. Dört, beş yaşındaki çocuğa tecavüz edildiği zaman bunun sorgusu yapılamıyor. Çünkü çocuk ne yapmış olabilir ki ona tecavüz edilsin? Tamamen kötülük ve bir şeytani durum olarak bakıyorlar. Bunun karşısında da nasıl duracakları konusunda bocalıyorlar.
- Uğur Yücel: Bu adamlara hasta gözüyle bakılmıyor. Belki de tartışılması gereken bu. Gerçi Amerika'da, Avrupa'da hatta Türkiye'de yeni yeni tartışılmaya başlandı. Amerika'da bazı eyaletlerde işte hadım edilsin, idam edilsin gibi tartışmalar yapılıyor. Ama başka bir eyalette de iğne tedavisi yapılması gündemde. Bu insanlar ruh hastası olarak kabul ediliyor, tedaviye alınıyorlar. İğneler sonucu hasta, şehvet duygusunu yitiriyor. Ancak tahrik edildiği takdirde cinsel ilişkiye girebiliyor. Ama bir kadın görünce ya da çocuk görünce tahrik olmuyorlar. Şimdi Türkiye için durum farklılaştı. Pedofil olup, tecavüz olaylarına karışanlar son afla birlikte diğer suçlular gibi serbest kalıp dışarıya çıktıklarında tecavüzlerine devam ettiler. Böylece Türkiye'de de bu meselenin kapısı açıldı.
- Kenan İmirzalıoğlu: Hırsız dışarı çıktığında hırsızlıktan vazgeçebiliyor. Ama bu adamlar tecavüzden vazgeçmiyor. En geç üç ay sonra suç işliyor. Tabii burada şunu da sormak gerek: Pedofil olan insanlar bir zamanlar masum çocuklardı. O çocuklar ne yaşadılar da böyle ruh hastası oldular? Mesela bu sanıklara karşı, bu filmi çekmeden önce daha katıydım. Fakat film sayesinde bu adamlar ne yaşıyorlar da böyle oldular diye sormaya başladım.
- Nejat İşler: Biz genelde kendi meselelerimize odaklanan bir sinema yaptığımız için zaman zaman evrensel platformdaki günceli kaçırabiliyoruz. Ama Ejder Kapanı dünyada tartışılmaya başlanan güncel bir meseleyle ilgili bir film. Sevindiğim, Ejder Kapanı'nın bu anlamda öncü bir iş olması. Çünkü bu sorun sadece bu toprakların sorunu değil, bütün dünyanın sorunu.
SİNEMAYLA EĞLENMEYİ ARZULUYORUM
- Kenan İmirzalıoğlu: Nasıl bir sinema yapmayı düşlüyorsun?
- Uğur Yücel: Kibirli, asık suratlı, kendini beğenmiş, bir ceket giyinmiş ve o ceketi asla değiştirmeden yaşayıp giden bir sinemanın peşinde değilim. Ben kendi hayatımda sinemayla eğlenmeyi arzuluyorum. Eğlenirken de kendi dertlerimi sinema yoluyla toplumla paylaşmayı istiyorum. Bunun dışında da hayatta başka bir isteğim yok.
UĞUR YÜCEL: SIRRI SÜREYYA ARTIK OYUNCU OLARAK DA ANILACAK
- Nejat İşler: Bu film, Sırrı Süreyya Önder'i de oyuncu olarak sinemamıza kazandırdı diyebiliriz. Kimin fikriydi Sırrı Abi'yi oynatmak?
- Uğur Yücel: Ben Sırrı'yı hep oynatmayı düşünüyordum zaten. Kast yapılırken Güzide de, Sırrı'yı düşünmüş. Denk geldi. Bir ara 'Ben Çerkez yerine Sırrı'nın emniyet müdürü rolünü oynayayım' dedim, daha hafif olur diye. Adamı oynuyordum arkadaşlarımın arasında. Sonra rol Sırrı'ya gitti. Ben de aldım başıma belayı! Sırrı, yönetmen ve senarist olarak geçiyor ama bu filmden sonra oyuncu olarak da anılacak bence.
- Uğur Yücel: Siz daha önce birlikte oynamış mıydınız?
- Nejat İşler: Biz Kenan'la Deliyürek'te karşılıklı oynadık. Ama orada yapmadığımız şeyi bu filmde yaptık. Sahne bitti, öpüşüp birbirimizi tebrik ettik. Niye, çünkü olayı hissettik. Sahicilik vardı. Aslında Kenan da, ben de televizyon kökenli oyuncularız. Televizyonda işler kaset yetiştirmek üzerine kuruludur ya, bunun için bazı şeylerin üzerinde durulmaz. Ama sinemanın mantığı bambaşka tabii. Yaptığın iş, 15 yıl sonra karşına çıkabilir. Bunun için daha çok titizlenilir. Bir de sinemada her şey yönetmene yazar. Onun için yönetmen seni çalıştırıyor. Sen yapabileceğimiz her şeyi önceden yaşadığın için bizi uyandırıyordun. Bunun faydasını gördük diyebilirim.
- Kenan İmirzalıoğlu: Bir de dizide toparlama şansın var. Bu hafta kendin izleyip bir sonraki hafta daha fazla asılabiliyorsun. Ama sinemada öyle değil. Bir kere çekiliyor, bitiyor ve o zamana kalıyor.
- Nejat İşler: Uğur Abi, senin kendini yönetmenin sırrı nedir?
- Uğur Yücel: Gerçek bir şizofreni durumu. Yönetmen olarak 'motor' diyorsun, oyuncu olarak oynuyorsun, sonra yönetmen olarak 'stop' diyorsun. Ama bu sefer oğlum baktı monitörden. Ama size de sordum 'Nasıl, iyi oldu mu?' diye. Fark ettiyseniz yönetmen kibrim yoktur benim. Ne yapacağımı çok iyi biliyorum. Ama ben süpheyle dolu bir insanım. Şüpheler ensemdedir. Onun için soruyorum size.
- Kenan İmirzalıoğlu: Bize soruyordun ama ağzımıza değil gözümüze bakıyorsun. Dolayısıyla gerçek düşüncemizi de gözlerimizden anlıyordun. Kaçamıyorduk yani.
- Kenan İmirzaloğlu: Biz, senin oyuncu kökenli bir yönetmen olmanın sette faydasını gördük. Peki bu durumun sendeki karşılığı nedir?
- Uğur Yücel: Öncelikle oyuncu kendinden ne istenildiğinin derdindedir. Genel olarak özellikle oyuncuya uzak duran yönetmenlerin bu konuda pek fikri yoktur. 'Ya işte böyle bir karakter,' der sonra da 'Sen daha iyi bilirsin,' der. Performansın hakkında da biraz 'Küçük oyna, büyük oyna,' gibi laflar eder. Bu anlamda oyuncu olarak çok büyük yalnızlık çekersin. Zaten yönetmenliğe kalkışmamın en önemli etkenlerinden biri de budur.
- Kenan İmirzalıoğlu: Valla Yazı Tura'da o bahsettiğin yalnızlığı yaşadım. Çekimlere ilk başladığımızda 'Bu işin altından kalkamayacağım, burada sahici bir durum var ve ben o sahiciliği hissedemiyorum,' dedim. İkinci gün, üçüncü gün, dördüncü gün derken biraz kendime geldim. Zaten o gün de hatırlarsan sette 'Rahatlamış oyuncunun da hali başka oluyor,' demiştin. Ben şunu anladım o zaman: Denize atladım yüzmeyi öğrenmem lazım. Hemen beni kurtarsaydın, o zaman yüzmeyi öğrenemezdim.
YÜCEL: HAYATIN TOPLUMSAL ETKİLERİ ÜZERİNE DAHA FAZLA FİLM YAPACAĞIM
- Kenan İmirzalıoğlu: Sence sinemamız artık evrensel düzeyde günceli yakalıyor diyebilir miyiz?
- Uğur Yücel: Bence baskı dönemi bitince insanlar sosyal meselelere daha çok yöneliyor. Ama bu toplumsal sorunları da genelde baskı dönemleri oluşturuyor. 2000'li yıllar, Türk sinemasında genel olarak bireysel sinemanın öne çıktığı bir dönem oldu. Eskiden auteur yönetmen olarak sadece Ömer Kavur ve birkaç kişiden bahsedilirken, bugün onlarca yönetmenimiz var. Bu tür sinema, kaynağını bu coğrafyadan alıyorsa eğer, yurtdışında da rağbet görüyor. Örneğin Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan'ın filmleri gibi... Ama ben gelecek 10 yılda üstü örtülü, altı karanlık duran hayatın toplumsal etkileri üzerine çok daha fazla film yapılacağını düşünüyorum.
GERÇEK AKREP CELAL'DEN HABERİN VAR MIYDI?
- Kenan İmirzalıoğlu: Gazetelerde okudum, gerçek bir Akrep Celal varmış. Uğur Abi haberin var mıydı senin?
- Uğur Yücel: Böyle bir insanın varlığını ben de senin gibi gazetelerden öğrendim. Ama bu olayı bir açıklığa kavuşturmak gerek. Ben, başkasının hayalini çekemem. Bu filmi benim çekebilmem için karakterlerin benim hayal ettiğim karakterler olması lazım. Ben esnaf bir yönetmen değilim ki. 'Baba gel şu filmi yönet,' deseler, yapamam. Öyle yönetmenler var. Ama ben öyle bir yönetmen değilim. Bunun için bu senaryoyu kendimce yorumladım. Şimdi Akrep Celal diye bir polis 'Bu benim hikâyem,' demiş. Senarist her kimden esinlendiyse esinlensin, benim esinimle hiç alakası yok. Karakterlerin ilk yazılan senaryoyla ilgisi yok.
YÜCEL: FATİH'LE HER PROJEMİZİ PAYLAŞIRIZ
- Nejat İşler: Film vizyona girince üç gün nasıl geçiyor?
- Uğur Yücel: Başka filmlerde gişeden haber beklemedim. Bundan bekliyorum. İlk gösterim gecesi de, bugün de bir sukûnet içindeyim. Hayırlısı olsun.
- Nejat İşler: Aksiyon sahnelerinin çekimlerinde Fransız ekipler geldi. Böyle uzmanlaşmış ekiplerle çalışmanın nasıl bir artısı oluyor?
- Uğur Yücel: Motordan iki kişi düşüyor, motor 30 metre sürükleniyor. Koordinatör gelip 'İsterseniz tekrarlayalım sahneyi,' diyor. Şu lafı bir daha alsak mı gibi bir şey. Adamların sakat kalma riski var. Birinciden yırtmışlar ikinciye karar da bende. 'Tamam bir kere daha çekelim,' demeye zorlanıyorsun.
- Kenan İmirzalıoğlu: Soul Kitchen'da rol aldın. New York I Love You filminde de oynadın. İkisini de Fatih Akın yönetti. Bu filmler ileride Fatih Akın'la daha kapsamlı bir işbirliğinin öncüleri mi?
- Uğur Yücel: Evet. Fatihle arkadaş olduk. Kafalarımız, huyumuz, suyumuz birbirine benziyor. Uzun yola çıkacak kadar kafa dengiyiz. Sinema tutkumuz ve beğenilerimiz de çok benziyor. Benim bir filminde oynamam önemli değil. Biz her projemizi paylaşıyoruz. Destek oluyoruz birbirimize. Ejder Kapanı'nın kaba montajını ilk Fatih seyretti.
İŞLER: AVATAR, KOVBOY FİLMİ GİBİ
- Uğur Yücel: Bu arada Avatar'a gittiniz mi?
- Nejat İşler: Gittim ama yarısında çıktım. Kovboy filmi gibi geldi bana. Ama meğer asıl olay ikinci yarısından sonra başlıyormuş. Şimdi ikinci bölüm için tekrar gideceğim. - Uğur Yücel: Ne kadar çok metafor vardı ya, yoruldum valla. Bu teknoloji ucuzlasın bak neler olacak.
İYİ OYUNCU HANDİKAPTIR
- Nejat İşler: İyi oyuncunun tarifini nasıl yaparsın abi?
- Uğur Yücel: Açık söyleyeyim benim için iyi oyuncu olarak tanımlanan oyuncular handikaptır. Ben halden hale geçmeyle ilgileniyorum. İyi oyuncu, kendi ruh halinden başka bir karakterin ruh haline taşınan insandır. Benim setlerimde 'Burada ne yapayım,' gibi sorular olmaz. Çünkü bir karakter oluşmuştur, o karakter çekilen sahnede ne yapacağını bilir. Bizim oyuncu olarak idare etmemiz gereken o karakterdir. Bir duygu ile bir karakter yaratıyorsun, sonra filmin içerisinde o karakteri yönlendiriyorsun. Dolayısıyla iş oynamaktan çıkıyor ve o karakter o an ne yapar diye düşünüyorsun. Bunun için karakterin bütün özelliklerini de içine sindirmen lazım. Bunun içindir ki hayatım boyunca kimseye sen şöyle oyna diye tarif yapmadım.