Mehmet Günsür, Vatan Pazar'dan Eylem Kaftan'a konuştu. İşte o röportaj...
Muhteşem Yüzyıl’da Şehzade Mustafa’nın babası Kanuni Sultan Süleyman tarafından boğdurtulduğu sahne ülkeyi gözyaşlarına boğdu. Dört buçuk asır sonra Şehzade’nin mezarına ziyaretçiler akın etti, hatta Kanuni hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunuldu. Üç gün süren ölüm sahnesinin çekimlerinin ardından Şehzade kimliğini geride bırakan Mehmet Günsür ile çok konuşulan idamını ve gelecek planlarını konuştuk...
Mehmet Günsür deyince benim ilk aklıma gelen gülümsemesi oluyor. O gülümseyince her şeyin yolunda olduğuna inanıyor insan. Bağımsız sinemacıların da popüler projelerin de en önemli esas oğlanı olması belki bu yüzden. Şöhreti uluslararası boyuta ulaşmasına rağmen, gerçek hayatta karşılaşacağınız en alçakgönüllü ve canayakın insanlardan biri Günsür.
Muhteşem Yüzyıl’daki şehzade rolüyle iki yıldır bizi ekranlara kitlese de gerçek hayatta belgeselci eşiyle dünyayı gezip, ortak projeler yapan, üç çocuk babası, neredeyse tanışır tanışmaz ‘Memo’ diyebileceğiniz sıcacık biri. Günsür’le sevgi dolu ailesini, belgesel projelerini ve çok tartışılan Şehzade Mustafa’nın katli sahnesini konuştuk.
Şehzade rolünde seni ilk gördüğümde ‘Mehmet Günsür bu rol için fazla nazik’, dedim kendi kendime. Tabi ki, o doğal bir şey. Çünkü karakteri ilk oynamaya başladığımda şehzade on yedi yaşındaydı. Şimdi otuz sekiz yaşında. Canlandırdığım karakter zamanla olgunlaşan bir karakter. Baştaki toyluğunu zamanla attı. Karakterin hikayesi giderek içinde büyüdüğü bir hikaye oluyor. Herkes gibi Şehzade Mustafa da büyüdü.
Ben yine de Mehmet Günsür kadar nazik biri bu sert, maço dünyaya nasıl adapte olacak dedim. Nazik biri olabilirim, ama yine de Türkiye’de doğdum, büyüdüm. Ben de Türk erkeğiyim! Ama klişe Türk erkeği imajına uyduğumu düşünmüyorum. Maço demezdim ben o dünyaya bir de. Çünkü öncelikle bizim kafamızda o dönemi anlamamız mümkün değil. Saray hayatını, kültürünü anlamak da kolay değil.
Saray zarifliği var herkesin üzerinde. O yüzden maço demem. Bu karanlık, paranoyak dünyada hayatta kalma mücadelesi var, ama belli bir zerafet içinde. Tabi ki bugün anladığımız zerafeti kastetmiyorum bunu söylerken. Dünyanın her yerinde asalet bir şekilde bir zerafetle varolmuştur. Ne kadar vahşi olursa olsun saray hayatı zerafetle var olmuştur.
Üç tane şahane çocuğun babasısın. Bir babanın oğlunu öldürmesini anlamaya çalıştın mı? Bu çok ekstrem bir şey. Ama dünyadaki her monarşik sistemde baba katli olmasa da kardeş katli var. Bir kral ölür ve oğulları savaşır. Bütün monarşilerde var. Bizde Fatih Sultan Mehmet yazdırdığı bir fermanla bunu meşrulaştırmıştır.
Çünkü sadece Osmanlı değil, bütün monarşik sistemlerde en önemli şey taht, daha sonra da ülke. Hakimiyetin olduğu toprak için en önemlisi gücün elinde olması, o tahtın senin elinde olması. Bu yüksek düzeydeki durum aile olmanın üzerine çıkıyor. O dönemi o dönemin kafasıyla anlamak zorundayım.
Boğdurulma sahnesi zorladı mı seni? Zorladı tabii ki. Her şeyden önce gerçekten yaşamış tarihi bir karakteri canlandırmanın zorunluluğu var. Üzerine ince ince düşünmek gerekiyor. Tabii ki çok ağır. Olayın kendisi ağır. Dönem ağır. Saray ağır. Keyifli bir hayat değil. İşimizin bir parçası da o karanlıktan kurtulmayı öğrenmek rolü canlandırırken.
Sarsıcı bir sahneydi. Kabuslar gördüğün oluyor mu? Hayır, rolün beni ele geçirmesine izin vermiyorum.
Ölüm sahnesi sende hangi duyguları uyandırdı? Zaten projeye başladığım zamandan beri hazırlandığım bir sahneydi bu. Üzerine çok düşünme fırsatım oldu. Duygularım çok karışıktı. Bir evladın babası tarafından öldürülmesi iki taraf için de çok ağır.
Benim için iki boyutu var: cellatları görmeden önce ve sonra. Önce bir umut var, inadına bir umut. Baba-evlat sevgisine, onun kutsallığına inanmışlık var. O kadar büyük ki bu umut, aksini söyleyen bütün işaretlerin tuzak olabileceğini düşünecek kadar... Cellatları gördükten sonrası ise yaşanabilecek en ağır hayal kırıklığını yaşadım.
Ölüm sahnesi kaç günde çekildi? Ölüm sahnesi üç günde çekildi. Çadıra geliş-çadır-çadırdan çıkış.
Bu sahne çekilirlen başına gelen bir aksilik oldu mu? Dövüş sahnelerinde mutlaka ufak tefek şeyler olur. Biraz kaburgam zedelendi. Yavaş yavaş geçiyor.
Çok tekrar yaptınız mı? Nasıl konsantre oldun? Bütün çadır içi sahnesi sabah 08:30’dan Gece 01:30’a kadar sürdü. Bir sürü açıdan çektiğimiz için çok tekrar yaptık. Çok zorlu ve soğuk bir gündü, A dan Z’ye tüm ekip inanılmaz bir şekilde çalıştı.
Şehzade Mustafa ile nasıl bir empati kurdun? Empati kurmak, bir karakteri oluşturduğun o uzun yolun başlangıç noktası. Dönemi, saray hayatını, hanedanı anlamak, anlamaya çalışmak zordu... ama yılmadım. Yine de dönemin koşullarına göre iyi adamlardan biri olduğu için empati kurmak zor değil.
Sen de babasın, bir babanın çocuğunu öldürtmesi sadece “devletin bekasını sürdürme” kavramıyla açıklanabilir mi? Açıklanamaz!
Bu kadar büyük bir ilgi bekliyor muydun? Mezarlıkta ağlayanlar, türbeyi ziyaret edenler, Kanuni hakkında suç duyurusunda bulunanlar? Bunlar karşısında neler hissettin? Bu ülkede Çakır (Kurtlar Vadisi) için cenaze namazı kılındı, Erol Taş sokaklarda dövüldü. Tabii ki bekliyorduk. Ayrıca anlattığımız hikayenin duygusal olarak en üst noktalarından biriydi bu. Herkes bu sahneyi bekliyordu. Böyle tepkilere yol açması çok doğal.
Bursa’daki Şehzade Mustafa’nın türbesini ziyaret etmeyi düşünüyor musun? Evet en kısa zamanda...
Başbakan’ın diziyle ilgili açıklamaları var, ‘Ecdadımız öyle değil, böyleydi’ diyor. Ne düşünüyorsun bu açıklamaya? Siz tarihi çarpıttınız mı? Hayır, tarihi çarpıtmadık... Belki bu ülkede sansür olmasaydı bazı şeyleri daha detaylı anlatabilirdik. Ayrıca araya drama öğeleri koymak zorundaydık, bu bir drama çünkü.
Bu dizide rol almadan önce Osmanlı ve Kanuni dönemiyle ilgili neler düşünüyordun, diziden sonra düşüncelerinde değişiklik oldu mu? Osmanlı’yla ilgili bilgim kötü değildi zaten. Ama asla şu son üç yıldır olduğu kadar inceleyip, okuyup, düşünmemiştim. Artık içimde Osmanlı hanedanından bir parça var.
Bugün yaşasalardı Şehzade Mustafa ve Kanuni Sultan Süleyman hangi liderlere benzerdi? İki karakterle de çok empati kurdum. Ancak empati kurduğum hiçbir politikacı yok. O yüzden kimseye benzetemiyorum.
Osmanlı çok ataerkil gibi görünse de kadınların da etkisi büyük değil mi? Hazırlanma süreciyle beraber tam dört yıldır bu dizi hayatımda. Evet doğru, Osmanlı ve Türkiye çok ataerkil. Ama aslında tıpkı dizide olduğu gibi kadınların çok büyük etkileri var. Tabi ki ülkecek kadınları eziyoruz, ama bu demek değil ki onlar güçsüzler.
Bu ülkenin kökeninde, topraklarının kökeninde, her şeyin başında kadın var. Anadolu çok dişi. Yakın zamanda da kadınlar daha fazla özne olacaklar.
İtalya’dan sonra bir süredir Türkiye’desin. Çocukların eğitimi nedeniyle mi? Bir sürü nedeni var ama hiç biri eğitim değil çünkü İtalya’daki eğitim sistemi daha iyi. Türkiye’ye ailecek bir süreliğine geldik. Daha önce de bu kültürde yaşamasak da yılın üç ayı burada kalıyorduk zaten.
Ailemden asla çok uzak kalmıyorduk. Şimdi annemlere yakın oturuyoruz, Zekeriyaköy’de. Böylece onlar da torunlarıyla daha fazla vakit geçirebiliyorlar.
Muhteşem Yüzyıl mı sizi ailece buraya getirdi? Evet, ana sebep Muhteşem Yüzyıl. Hayatımda yaptığım en uzun soluklu proje oldu. Büyük ihtimalle yine İtalya’ya taşınacağız.
Dünyanın en beyefendi, nazik adamı baban Teo nasıl? Babam gerçekten hayata aşık, gerçek bir aşk kelebeği şeklinde hayata devam ediyor.
Babanın lazer tedavisi yapan, pozitifliği de arttırdığını söylediği makinaları vardı. O yüzden mi ailecek bu kadar pozitifsiniz? Pozitifliğin ailedeki sevgi bağlarıyla çok ilgisi var. Anne baba konusunda çok şanslıyız, ben de, ablam da. Ama makinalarla ilgisi yok, aldığımız yoğun sevgiden kaynaklanıyor.
Üçüncü çocuğunuz yeni dünyaya geldi. Üç numara şimdi kaç yaşında ve ismi ne? Bir yaşını geçti. İsmi Cloe. Yunan Bereket tanrıçasının diğer ismi. En büyüğü yedi buçuk yaşında, diğeri dört buçuk. Cloe daha bir buçuk.
Eşin Caterina belgeselci. Onunla ortak projeler yapıyor musun? Şu anda uzun soluklu bir ortak projemiz var. Biraz gizli ama bir “belgesel-drama” macera dizisi olduğunu söyleyebilirim. İşin içinde Caterina var, ablam Zeynep var. Ablamın eşi Kaan, onun kardeşi Tolga var. Yani ailecek bu projeyle uğraşıyoruz.
Mistik bir proje. Bir çok ülkede çekim yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Ailemizle bütün dünyayı geziyoruz, gezerken de yeni bir dünya yaratıyoruz. Bize ait bir dünya.
Dünyayı gezmek senin hayata bakışını değiştir mi sence? Dünya çok kocaman ve harika bir yer. Olan bir sürü kötü şeyin ötesinde güzellikler var. Dünyayı gezmek zaten insanın ufkunu genişleten bir şey. Keşke herkes gezebilse.
Türkiye’de biraz da insanlar yeterince gezmediği için mi bu kadar gerginler? Bizim toplumumuz bir kere çok büyük bir cehalet sorunu yaşıyor. Yetmişlerde köy enstitüleri kapatıldığından beri en büyük sorunumuz bu, cehalet. Dünyayı gezmek de hızlandırılmış bir okul gibi.
Tanındıkça sokakta ilgi artıyor. Başından komik şeyler geçiyor mu? Bir kaç ay önce Saraybosna’ya gittik. Uzun zamandır takip ettiğim Saraybosnalı bir arkeolog var, Semir Osmanagic. Saraybosna yakınında piramitleri keşfettiğini söyledi. Youtube’dan konuşmalarını dinliyordum bir süredir. Saraybosna’ya geldiğimde havalimanında kameralar bizi karşıladı.
Dizi orada çok meşhur, Selma Ergeç’e de, bana da büyük ilgi var. Havalimanı çıkışında kameralar ‘Bosna’da ne yapmak isterdiniz?’ diyince, ‘Piramidleri görmek’ dedim . Aynı günün akşamı bizi getiren organizasyondan biri dedi ki ‘Osmanovic aradı, yarın müsaitseniz piramidleri göstermek istiyor’ dedi. Piramidlerden bahsetmiş olmam sosyal medyada patladı bu arada.
Süper hikaye. Nasıldı piramitler? Enteresan. Piramitlerin hepsi de ormanlarla kaplı. Bir kilometrelik tünelleri açıyorlar. Orada gerçekten deneyler yapmışlar. Çok enteresan bulgular elde etmişler. Ağaçlarla kaplı olsa da belli oluyor yine de.
Müziğe devam mı? En son Roxy’de Nejat İşler’le ikinizi dinledim. Nasıl buldun? Beğendin mi müziğimizi?
Çok sertti. Bir de çok fazla kız hayranınız vardı, duyan gelmiş. Eğlenmek yerine ellerine telefon almış sizi çekiyorlardı. Justin Bieber konseri gibiydi kızlar açısından. Biz de o yüzden sevdiğimiz müzikleri çalalım dedik. Madem geldiniz, sert müzik dinleyiniz, dedik ve heavy metal çaldık.
Nejat İşler’le eski arkadaş mısınız? Biz Nejat’la uzun yıllardır tanışırız. 90’lardan beri. Roxy yoktu o zamanlar. Ortaköy’de Sis vardı. Flatline diye bir yer vardı. Hatta bizim de bir grubumuz vardı, ben davul çalıyordum. Solistimiz yurtdışına gidince Nejat’la audition yaptık. Ama Nejat olmadı solist. Ben oldum. (Gülüyor)
Ziyaretine gittin mi Nejat’ın? Dün yanındaydım.
Nasıl sağlığı? Gayet iyi. Çok zor şeyler yaşadılar ailecek. Hepimiz dua ettik.
Son zamanlarda seni en çok mutlu eden şey nedir? Ailemle daha çok vakit geçiriyor olmam.
Son zamanlarda seni en çok üzen şey nedir? Hakları olan daha iyi bir hayata muhtaç kalanlar...
Çocukların senin oyunculuğunu taklit ediyor mu? Üçünden biri oyuncu olabilir mi sence ve hangisi? Hepsi de benim pabucumu dama atar!
Şehzade Mustafa’dan çok Mehmet Günsür’e üzülen kadın hayranların var, ne diyorsun? Bir şey demiyorum... (gülüyor)
En çok hangi tepkiye güldün, şaşırdın veya etkilendin? Twitter’daki mesajların bazıları çok güldürdü... Bir tanesi özellikle... Ama bayağı küfürlüydü.
Sırada ne var, film, dizi, tatil? Bir süre dinleneceğim. Bir yandan da hâlâ kendi yarattığımız bir proje için çalışıyoruz. Yakında sürprizler olacak.
Eşin bir İtalyan gözüyle Osmanlı kültürü/dizisini nasıl görüyor? Eşim de sinemacı, teknik taraftan bakarak izliyor diziyi. Monarşi her yerde aynı. Biz Harem üzerine bayağı konuşuyorduk eşimle.
Bu rolün üzerine yapıştı mı? Bundan sonra her rolü oynar mısın? Tabi ki... Bir oyuncu her rolü oynamalı.
Eşin çok merak ediliyor. Onda en sevdiğin özellik nedir? Ruhu....
İtalya’daki hayatından bahsedebilir misin? İtalya, insani şekilde yaşadığın, hayatı ıskalamadığın ya da kaçırmadığın, daha sakin bir hayat. Kendine aylaklık yapmaya vakit kalıyor. Bir de tanınmama lüksü var, o zaman doya doya seyredebiliyorum hayatı.
Çocuklarınla nasıl vakit geçiriyorsun? Onlarla yapmaktan en keyif duyduğun şey nedir? Her şey... Yeter ki onlarla olayım. Onların sevgiyle, eğlenerek büyüdüğünü görmek o kadar keyifli ki.
Çocuklarının geleceği için planların nedir? İtalya-Türkiye arası gelgitli bir hayata devam mı? Her zaman... Sonuçta ailemizin yarısı İtalyan yarısı Türk.