Cağaloğlu Gazeteciler Cemiyeti'nde gerçekleştirilen toplantıda Alabora tehdit aldığını açıkladı.
Cağaloğlu Gazeteciler Cemiyeti'nde gerçekleştirilen toplantıda Alabora , Gezi Parkı sürecinde yaşadıkları anlatarak "Yeni Şafak gazetesinin böyle aklı zorlayan bir sonuç çıkartması şaşırttı. Bir oyunun içerisine çekilmeye çalışılıyorum. Tehdit ediliyorum. Can güvenliğim yok, avukatım aracılığıyla koruma talebinde bulundum. Son olarak Yeni Şafak gazetesine bir teşekkür borçluyum. Tiyatroyu bu kadar ciddiye aldığınız gösterdiğiniz için. Çağımızda tiyatro ile toplumsal olaylar yaratmak mümkün değil" dedi.
İşte Mehmet Ali Alabora'nın açıklamaları:
Gezi Parkı Olayları ile ilgili gelişen süreçte sistematik bir şekilde hedef gösterilmemin sonucunda bugün, Yeni Şafak Gazetesi’nin, yönetmiş ve başrolünü üstlenmiş olduğum “Mi Minör” isimli tiyatro oyununu, yaşanan olaylarla ilişkilendirilmesi ile ilgili olarak bu açıklamayı yapma ihtiyacı hissettim.
Önce olayların en başına dönmek ve Gezi Parkı’ndaki ağaç nöbetine nasıl katıldığımı anlatmak isterim. 27 Mayıs Pazartesi gecesi Twitter’da Gezi Parkı’nda ani ve habersiz bir yıkım yapıldığı haberini alınca ben de elimden geldiğince haberi Twitter’dan yaymaya çalıştım. 28 Mayıs öğleninde, ağaç nöbeti tutanlara yapılan biber gazlı sert müdahalenin ardından, gece Gezi Parkı’na gittim ve oradan tweet atarak Park’tan haberler vermeye, fotoğraflar paylaşmaya başladım. O gece Park’ta 500 kişi civarında bir kalabalık vardı. Park’ta kalmadım ve eve döndüm. Ertesi akşam yani, 29 Mayıs Çarşamba akşamı tekrar Park’a gittim. Park’taki kalabalık 1000 kişinin üzerine çıkmıştı, halaylar çekiliyor, şarkılar söyleniyordu. Bir festival havası vardı. O gece de orada kalmadım ve gece yarısından sonra ayrıldım. 30 Mayıs Perşembe sabahı çadırlara yapılan müdahale haberini aldım ve sabah 07:30’da tekrar Park’a gittim. Kısa bir süre sonra geri döndüm.
"TEHDİT ALIYORUM"
30 Mayıs Perşembe akşamı tekrar Park’a gittim. Yaklaşık 10.000 kişi olduğunu tahmin ettiğim bir kalabalık vardı, bir gece önceki festival havası daha da büyüyerek devam ediyordu. Gezi Parkı’nda ağaçları korumak için başlatılmış olan nöbet, sabah yapılan ağır polis müdahalesinin de etkisiyle, katılanların farklı fikirlerini de dile getirdikleri bir hale dönüşmüştü. O gece saat 21:45’te, daha sonra beni hedef haline getirmek için kullanılan şu tweeti attım:
“Mesele sadece Gezi Parkı değil arkadaş, sen hala anlamadın mı? Hadi gel. #direngeziparkı” Bu tweet’im kullanılarak sürekli hedef haline getirildim, getirilmeye de devam ediyorum. Hedef gösterilmemden itibaren bu tweet’e bağlı olarak tehdit mesajları alıyorum. Bu tweet’te ne demek istediğimi sizlerle paylaşmak isterim.
Ben Gezi Parkı’na 28 Mayıs’ta ağaçları ve İstanbul Kültürü’nü korumak için gittim. Üst üste uygulanan şiddet sonucunda mesele, ifade özgürlüğüne karşı uygulanan şiddeti protesto etmek haline dönüştü. Devamında da oraya gelenler, kendilerini ifade edemediklerini düşündükleri diğer meselelerde kendilerini ifade etmeye başladılar. Bu benim için de geçerliydi.
Benim için mesele Gezi Parkı kadar Emek Sineması’nın yok edilişi, Şehir Tiyatroları’ndaki yönetmelik değişikliği, Devlet Tiyatroları’nın kapanmak üzere oluşu, Kadıköy’deki Kuşdili Çayırı, Haydarpaşa Garı gibi birçok meselenin ifade edilmesi haline geldi. Mesele “sadece” Gezi Parkı değil derken, bunu kast ediyordum.
O gece yaşanan ve tamamıyla barışçıl demokratik bir atmosferde geçen protestonun sabahında polis sabah saat 05:00’te öncekilerden çok daha ağır bir müdahale gerçekleştirdi. Ondan sonra olayların nasıl geliştiğini hepiniz çok iyi biliyorsunuz.
1 Haziran’dan sonra gelişen süreçte önce İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya, sanatçılar olarak şiddetin durması için kendisi ile görüşmek istediğimizi belirten bir çağrı yaptık. 3 Haziran’da kendisi beni cep telefonumdan bizzat arayarak Beşiktaş’ta o sırada devam eden, göstericiler ve polisin karşı karşıya gelmesi sonucu oluşan yüksek tansiyonun düşürülmesi için aracı olmamı istedi. Ben de muhatabın ben olmadığımı belirttim. Bu tür konularda Taksim Dayanışması ile irtibatta olmalarının daha sağlıklı olacağını söyledim. 4 Haziran’da Adalet ve Kalkınma Partisi İstanbul Milletvekili Sayın Bülent Turan beni arayarak, tansiyonun düşmesi için Taksim’deki olayların temsilcilerini hükümet yetkilileri ile görüştürmek için aracı olabileceğini belirtti. Ben de muhatabın ben olmadığımı söyledim ve bu teklifi Taksim Dayanışması’na ilettim.
Olayların Gezi Parkı dışına çıktığı 1 Haziran tarihinden beri, 10 gün boyunca toplamda 14 tweet attım, 11 retweet yaptım ve 5 kişiye de cevap yazdım. 1 Haziran’dan beri tansiyonun düşmesi ve diyalog ortamının sağlanabilmesi için elimden geleni yapmaya çalıştım. Hedef olarak sürekli benim tweet’lerim ve benim Twitter’daki aktifliğim gösterilmektedir. Ben şu an 700.000 takipçisi olan, 4 yıllık bir kullanıcı olarak bugüne kadar toplam 2.792 tweet attım. Twitter kullanıcılarının çok iyi bilecekleri gibi bu normal bir kullanıcının çok çok altında bir rakamdır.
Şunu da belirtmek isterim; hemen herkes 31 Mayıs sabahı gerçekleşen polis baskını olmasa olayların bu noktaya gelmemiş olacağını vurguluyor. O zaman nasıl olur da benim polis baskınından önce atılmış tweet’im, kimilerince olayların tek sorumlusu gibi gösterilebilir?
"BU MANŞET BENİ DEHŞET İÇİNDE BIRAKMIŞTIR"
Bugün Yeni Şafak Gazetesi, ilk sayfadan “Bu ne tesadüf” manşeti ile; yönetmeni ve başrol oyuncusu olduğum, içinde uzaylıların dahi yer aldığı, Türkiye ile hiçbir bağlantısı olmayan, tamamen kurmaca bir ülke olan Pinima’da geçen ve fantastik bir oyun olan “Mi Minör” isimli tiyatro eseri ile akla mantığa sığmayacak bir şekilde Gezi Parkı olayları arasında bir bağlantı kurmaya ve kurdurmaya çalışmıştır. Bu manşet beni dehşet içinde bırakmıştır.
Sadece İstanbul’da 23 kez oynanmış, onlarca TV kanalı ve gazetede yer almış, toplamda üç mekanda, üçü için de resmi makamlardan üç ayrı izin alınmış bir tiyatro oyunundan böylesine aklı zorlayan bir sonuç çıkarmak ancak bir kasıtla açıklanabilir.
Gezi Parkı Olayları’nın sürekli olarak yurtdışı kaynaklı olduğu medyada bazı çevrelerce öne sürülmektedir. Yeni Şafak’taki haberin manşetinde de “Mi Minör”ün İngiltere merkezli bir ajansın desteği ile yapıldığı iddia edilmiş, iç sayfalarda da ajansın logosu kullanılmıştır. Adı geçen ajans oyunun sosyal medya iletişimine destek vermiş olan dijital bir iletişim ajansıdır. Söz konusu ajans İngiltere’de de faaliyet gösteren, Türkiye’de kurulu bir dijital ajanstır. Sahipleri ve ortakları da Türk’tür. Twitter ve Facebook’da oyunun tanıtılması için çalışmışlardır.
Bu gelişmeler yaşanırken iki gün önce de, yurtdışından, bilmediğim bir adresten, tanımadığım bir isimle gönderilen ve benimle bir yerde buluşmak istediğini belirten İngilizce iki e-posta aldım. Bu e-postaları hukuken gereğinin yapılması için anında avukatıma bildirdim. Bugün Yeni Şafak Gazetesi’nde çıkan haberle ilgili de avukatım hukuki süreci başlatacaktır. Ayrıca medya ve sosyal medya aracılığı ile beni hedef gösteren, tehdit edenlerle ilgili de hukuki takip yapılmaktadır. Can güvenliğim olmadığından, bugün avukatım yetkili makamlara koruma talebinde de bulunmuştur.
Bugün, Avrupa Parlamentosu Türkiye Delegesi Başkanı Sayın Hélène Flautre, Yeşiller/Avrupa Özgür İttifakı Eş Başkanları Sayın Daniel CohnBendit ve Sayın Rebecca Harms ile Avrupa Parlamentosu Delegesi Sayın
Ska Keller’in davetiyle 12 Haziran’da Strasbourg’da gerçekleşecek olan ve Gezi Parkı Olayları’nın konuşulacağı bir konferans için yola çıkacaktım. Fakat yaşanan son olaylar ve sürekli üretilen spekülasyonlardan ötürü seyahatimi iptal ettiğimi kendilerine bildirdim. Kendilerinden de davetlerine icabet edemediğim için özür dilerim.
Anlaşılıyor ki, Gezi Parkı’nın korunması ile başlayan süreci bir komplo teorisi ile açıklamaya çalışmak için ben bir oyuna çekilmeye çalışılıyorum.
Hedef gösterilerek içine sokulmak istendiğim durumların hiçbiri ile bir ilgim olmadığını, Gezi Parkı direnişinin benim için ağaca ve kente sahip çıkmakla başlayıp, kendimi özgürce ifade etmemle devam eden bir süreç olduğunu bir kez daha ifade etmek isterim.
Son olarak, Yeni Şafak Gazetesi’ne tiyatroyu bu kadar ciddiye aldıkları için bir de teşekkür etmek istiyorum. Çağımızda tiyatro ile toplumsal olaylar yaratmak mümkün değil ama Yeni Şafak Gazetesi, 1873 yılında iki sokak arkamızda sergilenen Vatan Yahut Silistre’den beri ilk kez bir tiyatro oyunun bu kadar etkili olduğunu iddia ederek tüm ekip olarak büyük özveri ile hazırladığımız “Mi Minör” oyununa fevkalade bir önem atfetmiştir. Kendileri ile istedikleri zaman “Mi Minör”ü ve tiyatro sanatının toplumsal olaylara etkisini yüz yüze tartışmak, fikir alışverişinde bulunmak isterim.