Son zamanlarda adından söz ettiren güzel oyuncu Hale Sürel, hakkında bilinmeyenleri Hürriyet Gazetesi'nden Hakan Gence'ye anlattı.
Aynı sene içinde hem Cem Yılmaz’la (Pek Yakında) hem Erdal Beşikçioğlu’yla (Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku) hem de Mert Fırat’la (Bir Varmış Bir Yokmuş) film çekip, üstüne televizyonda Çağatay Ulusoy’la (Med Cezir) karşılıklı oynamak her kadın oyuncuya nasip olmaz. Hare Sürel’i yakından tanımanın tam zamanı.
Aynı sezonda üç iddialı sinema filmi ve bir reytingi yüksek dizi... Ne oldu da beyazperdede sizin yılınız oldu? Zamanı şimdiymiş demek. Aslında okul yıllarımdan beri tiyatro yapıyorum ve hep çalışıyorum. Ama belki bu kadar göz önünde işler yapmıyordum.
Twitter’da, Facebook’ta fiziğinize methiyeler düzülüyor... Aynanın karşısında geçirdiğiniz zaman değişti mi? Yok canım. Bütün fikirler benim için önemli ama işin o kısmıyla çok ilgilenmiyorum.
Kariyerinizde güzelliğin etkisi ne? İlk özelliği güzellik olan bir kadın değilim. Zaten işim bu. Eğer güzel bir yönüm varsa o sebep değil sadece yardımcı bir unsur olmuştur. Zaten sebep olsa bu, mesleğe ve işime haksızlık olur.
Med Cezir’de canlandırdığınız Leyla karakteri statü atlamak için zengin âşık arayışında. Statü sembolü olarak aşk yaşanır mı? Yaşanmasa iyi olur tabii. Leyla içinden geldiği gibi hareket eden bir kız ama sırf statü atlamak için aşk yaşadığını düşünmüyorum. Herkes daha iyi koşullarda yaşamak ister. Bunu elde etmek için bazı fedakârlıklarda bulunmayı seçebilir insan.
Siz daha iyi bir statü için aşk yaşar mısınız? Hayır, yaşamam.
‘Pek Yakında’da yönetmen yardımcısı Tuna’yı canlandırıyorsunuz. Film, sektöre karşı eleştirilerde bulunuyor. Mesela bir oyuncunun magazinde çıkan haberlerle bütün kariyeri sıfırlanabiliyor. Magazin sizler için bu kadar etkili mi?
Bu mizah. Gerçeklerin büyütülmüş bir hali. Magazinin oyuncu üzerindeki etkisi bir seçim meselesi. Onun içinde nasıl yer aldığınla ilgili. Kariyerine etki etmesini istersen o koşulları elde edip yürüyebilirsin ama benim bunlarla ilgim yok.
Cem Yılmaz’ın setteki haliyle ilgili bilinmeyen ne söylersiniz? Benim dikkatimi çeken işine çok değer verdiği ve özenli çalışması oldu. Özellikle sinemayla ilgili de yerini çok kıymetli buluyorum. Oyuncu olarak da ilham verici.
Vizyon sırası bekleyen iki filminiz daha var: Erdal Beşikçioğlu’yla ‘Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’ ve Mert Fırat’la ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’... ‘Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku’, yönetmenliğini Çiğdem Vitrinel’in yaptığı bir aşk filmi. Benim de küçük bir rolüm var. ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’un senaryosu İlksen Başarır ve Mert Fırat’a ait. Masallardan yola çıkan bir aşk hikâyesi.
Bir sezonda dört farklı karaktere nasıl hazırlandınız? Rollere karakterlerin farklarına kendi içimde hâkim olarak hazırlandım. Hiçbiri bana yabancı değil. Uzak oldukları noktalarda da ben onlara yaklaşmaya özen gösterdim.
Dört kadını oynamak şizofrenik bir durum yarattı mı? Yok canım. Bu, bir iş. Sonuçta o kadın olmuyoruz.
Çağatay Ulusoy, Erdal Beşikçioğlu, Cem Yılmaz, Mert Fırat... Farklı tarzlarda ve yaşlardaki jönlerle oynuyorsunuz. Onları nasıl anlatırsınız? Eyvah! Ne denir ki bu soruya şimdi!
Mesela biri neşelidir, biri serttir, biri disiplinlidir... Ne güzel söyledin işte! Böyle yazıver... (Gülüyor)
Ne kadar tedirgin bir haliniz var. Ağzınızdan zar zor laf alınıyor... Sanırım evet. Temkinli olduğum doğru. Kendimi açıklıkla ifade edebilmem zaman alabilir. Ama şu an gayet iyiyim. Bir problem yok.
30’lu yaşları bu sene devirdiniz. Hep söylenir 30’lar gerçekten bir milat mıdır? Yaş, üzerinde durduğum bir konu değil...
Peki hangi konuların üzerinde durursunuz? İşimi özenle yapmanın üzerinde duruyorum mesela. Hayal etmenin, anlamanın, anlaşmanın üzerinde duruyorum.
Umutsuz biri misiniz? Hayır. Umutsuz da yaşanabilir ama bir faydası olacağını zannetmiyorum. Çalışmak ve yola devam etmek lazım.
Aşk tarifiniz nedir? Anlatması güç. Kıymetli.
İlk aşk? Yuvadaydım. Öğlen uyku vaktinde yan yana ranzalarda uyur daha doğrusu uyumayıp konuşurduk. Ne anladığımız, aşk olup olmadığı muallak. Ama sen ilk deyince gözümün önüne o geldi.
Şimdi hayatınızda biri var mı? Evet. Oyunculuk sektöründen biri mi? Hayır değil.
Göztepe’de doğdum ve yakın zamana kadar aynı evde yaşadım. Biraz Anadolu yakası ruhu taşıyorum. Babam bankadan emekliydi. Annem sigortacılık yapmaya devam ediyor. Bir ablam var, Amerika’da yaşıyor. Ortaokulda tiyatro koluna girdim ve oyunculukla tanıştım. Kendimi orada iyi hissetmiştim.
Ama ailem “Kolunda başka bir altın bileziğin olsun” dedi. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Fizik Bölümü’nde okumaya başladım. Burada da tiyatro kulübüne yazıldım ve mevzu bitti. Fizik bölümünü bıraktım. İstanbul Devlet Konservatuvarı’na girip mezun oldum. Şimdi Marmara Üniversitesi’nde sinema üzerine yüksek lisans yapıyorum.