'Ada: Zombilerin Düğünü' filminde 'Gamze' karakterini oynayan Esra Ruşan, çekimlerde en zorlandığı sahneyi anlattı: Yüzüme kan diye çilekli jelibondan bir sıvı sürdüler. Yağmur yağıyor, o jelibon akıyor ve yine sürüyorlar... O kadar çok jelibon yedim ki, sonunda hepsini kustum
İzleyiciyi hem korkutacak, hem de şaşırtacak bir film olan 'Ada: Zombilerin Düğünü'nde; iki sevgiliyi oynayan Ozan Ayhan ve Esra Ruşan, ilk kez bir sinema projesinde yer aldıklarını söyledi. Ozan Ayhan "Film, el kamerasıyla çekildi. Bu da bizi zorladı. İşin gerçeklik boyutunun üst seviyede olması için yepyeni bir oyunculuk denedik" derken; Esra Ruşan ise kan yerine yüzüne sürülen çilekli jelibonlar yüzünden mide bulandırıcı anlar yaşadığını anlattı.
BU BİR DURUM KOMEDİSİ
Filmin en keyifli yanı sizce neydi?
OZAN AYHAN: Film normal insanların zombiyle karşılaşmasıyla, yaşananları anlatıyor. Hiç kimsenin espri yapma zorunluluğu yok ama filmin içinde durum komedisi var. Bakkal amcayla zombinin karşılaşması gibi...
ESRA RUŞAN: Bir kere filmdeki olaylar Türkler'in başına geliyor, Amerikalılar'ın değil! Biz Amerikalılar'ın zombi filmini yapmadık. Bizim filmimizde 'Şurada şöyle yaparsak gülerler. Bir de küfür patlatırız' durumu yok! Bu da yönetmenlerin başarısı...
Peki filmdeki karakterlerinizden bahseder misiniz?
O.A.: Filmde biz Esra'yla eski sevgiliyiz. Ortak bir arkadaşımızın düğününde yeniden karşılaşıyoruz. Benim oynadığım Murat karakteri kimsenin suyuna gitmeyen ve düşündüğünü söyleyen biri... Dolayısıyla biraz ters biri olabiliyor zaman zaman...
E.R.: Benim de filmde canlandırdığım Gamze karakteri dominant bir tip. Laf geçiren, dediğim dedik biri. Murat ise çok rahat bir adam... Aralarında çatışmalar yaşanıyor.
MAKYAJLAR 6 SAAT SÜRDÜ
Projede sizi çeken ne oldu?
O.A.: Sadece yönetmenler değil, bu projenin tarzı da benim için önemli bir nedendi. Aslında ben, çok büyük bir zombi fanı falan da değildim. Drama ciddi çekilir ama zombi filmi elinin tersiyle çekilir gibi bir durum söz konusu değil! Bu mesele de ciddi bir şekilde yansıtılabilir.
Çekimler sırasında sette başınızdan geçen ilginç bir olay var mı?
E.R.: Makyajlar altı saat falan sürüyor. Hava soğuk... Benim elbisem straplez. Yüzüme kan diye çilekli jelibondan yapılan kan sürülüyor. Yağmur yağıyor, o jelibon akıyor. Tekrar sürüyorlar. O kadar jelibon yedim ki, sonunda kustum. Bir de zombi olan çocuklarla öğlen konuşuyorum ama akşam makyaj yapıldıktan sonra tanımıyorum. Şu an yolda görsem de tanımam.
O.A.: Bize helikopter geleceğini söylediler. Helikopterin gündüz tarifesiyle gece tarifesi arasında büyük fiyat farkı varmış. Bize; "İki seçeneğiniz var... Ya bu sahneyi oynarsınız ya da helikopter gider" dediler. Helikopter sesini duyunca benim elim ayağım boşaldı. Bir oynuyorum anlatamam. 'Müfreze' filmindeki helikopter sahnesi gibiydi aynı... Sürekli ağlıyordum.
Bu film ilk sinema projeniz ama dizi geçmişiniz oldu mu?
O.A.: Benim böyle bir piyasam yok! Ama tiyatro olarak var. Çünkü ben bir akademisyenim. Ben Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuvarı'nda araştırma görevlisiyim. Dolayısıyla her işi kabul edememe gibi bir durumum söz konusu...
E.R.: Ben 'Aşk Yakar' dizisinde 'Bahar' karakterini oynadım. O bambaşka bir casttı. Bir daha öyle bir projede rol alabilir miyim bilmiyorum. Adeta bir sinema projesi yapıyormuşuz gibi okuma provaları yaptık. Kısa sürdü ama benim için inanılmaz bir deneyimdi. Benim bir projem daha var şimdi. Çekimleri nisan ayında başlayacak.
Sizinle ilgili ilginç hikayeler var? Seçmelere gidiyormuşsunuz 'Kelsin, saç ektirsen' falan diyorlarmış...
O.A.: Türkiye'de ilginç bir casting sistemi var. Benim akademisyenliği seçme nedenim de budur. Sistemin nasıl işlediğini üniversitede birkaç cast seçmesine giderek anladım. Zannediyorum ki, bana bir şey ezberletecekler ve ben oynayacağım. Hatta bir tanesini hiç unutmam. Bir şirketin bahçesinde bizi dizdiler. 'Sen gel, sen gel' falan diyorlar. Bana 'Gül, sinirlen, karizmatik bak' falan dediler. 6-7 kişi vardı, kimseden de ses çıkmıyordu. Brad Pitt olsan 'Merhaba' der, halledersin. Okulda biz oyunculuğun tekniğini ve tarihini öğreniyoruz. Ama dışarıya çıktığımızda hayat o kadar başka ki... Cast görüşmesine gittiğimde hemen 'Sana saç ektiririz, dişlerine bakayım' falan diyorlar; eşek gibi! 'Dişleri söktürmek ister misin?' falan... Durup dururken neden böyle bir şey yapayım? O da benim özelliğim. Gerard Depardiu Türkiye'de olsa, kesin ona burun yaptırırlar.
E.R.: Bizim mesleğimiz bıçak sırtı. Dünyadaki en saygın ve eğlenceli meslek ama çok da zor...
Rol teklifi sizlere nasıl geldi?
O.A.: Esra'yla geldi.
E.R.: Murat ve Talip, benim yakın arkadaşlarım... Bana da bu projeyi anlatıyorlardı. Bir gün bize yemeğe geldiler. O gün bana rolü teklif ettiler. Şaşırdım çünkü beklemiyordum. Ama bir yandan da onlara çok güveniyorum. Bir kere çok eğlenceliler, zekalarına ve entelektüelliklerine çok güveniyordum. Çok eğleneceğimizi biliyordum ve eğlendik. Onlar bir erkek oyuncu arayışı içerisindeydiler. Ama benim anladığım kadarıyla çok da ünlü insanları oynatmak istemiyorlardı. Ben de konservatuvardan arkadaşım olan Ozan'ı önerdim.
Bu film korkutacak mı güldürecek mi?
O.A.: Korku komedi dendiğinde bir korku filmini komedileştirmişsiniz gibi anlaşılıyor. Öyle bir durum değil aslında. Tabii ki, korku öğesi üzerine kurulmuş bir konu ancak Türkiye'deki zombi baskını bazında böyle sahneler var. İkinci fragman daha keyifli. 'Benim sevgilimi yediler' dediğim bir sahne var mesela, o sahneyi çok severek oynadım. Birinin yenerek ölmesi ne garip bir durum ya... Hem güldürecek hem de gerecek bir film!
ÇOK ÖRNEK VAR
E.R.: Türkiye'de korku filmi yapılırken konu Müslümanlık'tan hareketle ortaya çıkıyor. O zaman çok daha ciddiye alınıyor ama zombi gerçek! Sinema tarihinde bir sürü örnekleri, manifestoları bile var.
O.A.: Seyircileri de anlıyorum. Daha önce örneklerini görmediği için garipsiyor ama çoğunlukla çok iyi tepkiler var. Fragman çıkmadan önce genellikle 'Türkler de çekebilir mi canım?' diyorlardı. Sanki film çekememek bizim genetiğimizde var. Sonra fragman yayınlandıktan sonra her şey tersine dönmeye başladı. Ardından yabancı sitelerde de yayınlandı...