İzzet Çapa Nevşah Fidan Karamehmet röportajı!

“Her şeyin başı sağlık” diye bilirdik ama Nevşah Fidan Karamehmet’i tanıdıktan sonra “Her şeyin başı nefes mi acaba?” diye sormaktan kendini alamıyor insan.

İzzet Çapa Nevşah Fidan Karamehmet röportajı!

Etrafta Kurban Bayramı misali bir sürü yaşam koçu, nefes koçu, trend koçu, sağlık koçu kol gezerken bu “modaya” güvenimiz de ister istemez giderek azalıyor. Evet efendim, Nevşah Fidan Karamehmet bir nefes ve yaşam koçu. Ancak mucize vaat etmek yerine, herkesin zaten içinde olan “mucizeleri” keşfetmesine yardımcı oluyor. O, insan yaşamındaki olumlu ya da olumsuz her şeyin sorumlusunun alışık olduğumuz “düşünce kalıpları” olduğunu savunuyor. Tüm hastalıkların baş sorumlusunun düşüncelerimiz olduğunu söylerken, tedavinin de yine aynı şekilde düşünce ve nefesle yapılabileceğine inanıyor. Şimdi rahat bir yere oturun ve derin bir nefes alıp muhabbetimize katılın.

* Bu aralar öyle çok “koç” var ki piyasada, önce gel sen bana bir ilkokul çocuğuna anlatıyormuş gibi “nefes koçluğunun” ne olduğundan bahset.

- Şu an hepimiz nefes alıyoruz değil mi? Ancak pek çok insan bunu farklı şekillerde yapıyor. Bizler insanın gündelik nefes alışkanlıkları üzerinde durup bunları değiştirmeye çalışıyoruz.

* Alıyorsun, veriyorsun işte, nefesin de bu kadar çeşidi mi varmış?

- (Gülüyor) Var tabii. Negatif ve bizi kısıtlayan nefes alışkanlıklarıyla, yüzleşmek istemediğimiz duyguları nefesimizi tutarak bastırıyoruz. Bunun sonucunda da vücudumuzda negatif hücreler birikiyor ve yaşantımız olumsuz etkileniyor.

* Ne yapmalı peki? Oksijen tüpüyle mi dolaşmalı?

- “Doğal nefes” almayı öğrenmemiz lazım. Duygu, düşünce ve bedenimizdeki negatiflik ancak nefesimizi tuttuğumuzda sistemimizde barınabilir. Hepimiz Allah’ın verdiği doğal nefesle doğuyoruz. Bedenimizi bir makine olarak görürsen, bu sistemin devam etmesi için gereken enerji de nefestir. Ancak zamanla insan “doğal nefes” almayı bırakıyor. Bizim amacımız da bunu yeniden öğretmek.

* Dünyaya geldiğimizde doğru nefes alıyoruz ama sonra yoldan mı çıkıyoruz?

- Aynen öyle. 2-3 yaşından itibaren egonun gelişmesiyle beraber o nefesi çarpıtıyoruz.

* Neden?

- Çünkü çevredeki etkenlerle başa çıkabilmemiz için daha bebekken bazı savunma mekanizmaları üretiriz. Bunlardan biri de nefes tutmak.

* Yanlış nefes almaya 2 yaşında başlıyoruz yani.

- Doğru. Bir çocuğun bedeni, ailenin aşırı ilgisi veya ana baba kavgası gibi “duygu patlamalarını” 12 yaşına kadar kaldıramaz. Kendini nefesini tutarak korur. Bunları kaldırabilecek yaşa geldiğinde ise artık çok geçtir çünkü nefes tutmak bilinçsiz bir alışkanlık haline gelmiştir.

* Sen bir nevi bizi doğduğumuz andaki o saf halimize döndürmeye çalışıyorsun.

- Gayet tabii. Doğal nefes aldığında vücuduna yüzde 100 oksijen girer ve o hayat enerjisi seni sarar.

* Peki yüzde 100 oksijen almıyor muyum şimdi ben?

- Çoğumuz kapasitemizin yüzde 30’u kadar oksijen alıyoruz. Bu sayı yüzde 100 olunca vücudunun her noktasına giden oksijenle hayatını en sağlıklı biçimde devam ettirebilirsin.

* Gelelim “nefes analizi”ne...

- Senin nefes alış biçimine bakarak düşünce sisteminden, karakterine, davranışlarından sağlık sorunlarına kadar pek çok şeyi görebiliriz. Düşüncelerin nefes alışını etkiler, bu da doğrudan hayatını yönlendirir.

* Düşüncelerim, nefesim ve sağlığım birbirleriyle doğru orantılı o halde.

- Aynen öyle. Bana ne düşündüğünü söylediğin andan itibaren sana gelecekte hangi hastalığa yakalanabileceğini bile söyleyebilirim.

* Gerçekten çok şaşırtıcı...

- Şaşırma, şaşırmak yerine derin bir nefes al. Bizi yediklerimiz, içtiklerimiz, soluduğumuz kirli havadan daha çok negatif düşünceler ve duygular hasta eder.

* Hastalıkları önlemek elimizde o zaman.

- Anlattıklarımın tıbbi tespitler ya da tedavi metotları ile alakası yok. Söylediklerimin hepsi yüzlerce insanla yaptığım araştırma sonucu ortaya çıkan tamamen gerçek bilgiler. Hastalıkların gerçek nedenleri insanların bedenlerinde değil, zihinlerinde gizli...

* İnsanların nefesine göre “istatistik raporu” tutulduğunu da hiç duymamıştım.

- (Gülüyor) Kısaca aynı düşünce ve nefes alışkanlıklarına sahip herkes aynı hastalıkları yaşayacak. Mesela, kanser hastaları hayata aynı şekilde tepki veriyor; aynı düşünce ve davranış biçimlerine, aynı nefes alışkanlıklarına sahip. Böyle bir tesadüf olabilir mi?
Ben dünyaya üretmek için gelmişim
* Bir de “insan tasarımı” diye bir şey yapıyormuşsun. Perakende mi kişiye özel mi?

- (Gülüyor) “Human Design” sisteminden bahsediyorsun. Bu, bir insanın doğduğu saniye ve yerdeki enlem, boylam ve astrolojik hesaplamaları yapıldıktan sonra çakra ve kabala sistemi de kullanılarak bütün enerji merkezlerinin ve gezegenlerin onun kaderine nasıl yansıdığını ortaya çıkaran bir metot.

* Peki ne işe yarıyor?

- Kızlarımla olan ilişkilerim bile karakter analizi sayesinde düzeldi. Mesela bu analize göre ben dünyaya üretmek için gelmişim, büyük kızım ise rehberlik yapma amacıyla... Ona şunu ye, bunu yap dediğimde evde kıyamet kopuyordu. Çünkü kızımın içindeki rehber ona “sen kim oluyorsun ki bana ne yapacağımı söylüyorsun” diyordu. Artık “ne yemek istersin” diye soruyorum ve barış sağlanıyor.

İzzet Çapa Nevşah Fidan Karamehmet röportajı!

ÜNLÜLERİN KARAKTER ANALİZLERİ
Kıvanç Tatlıtuğ

Duygusal biri. Duygusallığından dolayı inişli çıkışlı dönemler geçirebilir. Bu nedenle önemli kararları almadan önce her şeyi ince eleyip sık dokuması ve zihni ile iç sesini dengelemesi şart. Çevresinden gelen ilgiyle beslenmesinin yanı sıra sevdiklerinin de refah içinde yaşamasını isteyen bir karaktere sahip...
Arda Turan

Başarısını deneme yanılma yöntemine borçlu. Yaptığı hatalardan ders alıp olgunlaşıyor. Kimseden fikir almayı sevmeyen ve kendisine zorla empoze edilen hiçbir şeyi de yapmayan bir karakteri var. Yol gösterici özelliğiyle, sanki alnında “bana anlatabilirsin, bana danışabilirsin” yazılı bir kağıtla dolaşıp bundan da keyif alıyor. Girişimci ruhu; eski olanı değiştirmek, yenilemek istiyor. Ama bütün bunların maddi olarak karşılığını da bekliyor. Özel yaşamında dokunmayı, etrafındakilerle bedensel temasa geçmeyi çok seviyor. Kalabalık ortamlarda ise uzun süre kalmaktan yorulup bir an önce kaçmaya çalışıyor.
Gülben Ergen

Gülben de hayatı deneme yanılma metoduyla öğrenenlerden. Yaşamındaki her türlü tecrübeyi kendi lehine bir puan olarak yazdırmayı biliyor. Etrafındakilere kol kanat gerip koruyan Gülben’in ayrıca spiritüel liderlik özelliği var. Yaşamında her türlü riski alırken bile her zaman ayaklarını yere sağlam basıyor. Onun için çalışmak, nefes almakla eş anlamlı. Frank Sinatra’nın “My Way” şarkısını örnek almış olmalı ki; özgün bir yolu, “Ben buyum işte” diyen bir yaşam biçimi var Gülben’in.
Hülya Avşar

Karışmaya çok müsait bir yapısı var. Çünkü sistemi çok açık, etrafındaki herkesin duygularını, korkularını, egolarını anında sindiriyor ve daha da önemlisi hepsini iki katı yaşıyor. Hülya’nın ilacı “yalnız kalmak”... Tek başına olup kendini dinlediğinde, diğerlerinin üzerine yüklediği enerjilerden arınıp sağlıklı kalabiliyor.
Evde kalmışlara deva
* Her hastalığa göre ayrı bir nefes egzersizi mi var?

- Kesinlikle hayır. “Şu hastalığın varsa, böyle nefes al”, “Bu hastalığa yakalanmamak için şöyle yap” demiyorum. Nefesi açmak için bir nefes koçuna ihtiyaç vardır.

* Senden öğrendiklerimizle kendi kendimize, evimizde çalışarak değiştiremez miyiz?

- Hemen herkes haplara alıştı. Benden de “Bir hap ver ya da bir teknik göster, kendi kendime uygulayarak nefesimi düzelteyim” tarzında isteklerde bulunuyorlar ama maalesef öyle olmuyor.

* Peki nefesle sigarayı bırakabilir miyim?

- Bütün bağımlılıkların altında bir duygudan kaçış vardır. Keder ya da mutluluktan kaçan bile olabilir. Doğal nefes insanı ruhunu özgürleştirdiği; korkular, endişeler ve sınırlamalardan uzaklaştırdığı için sigaradan her türlü uyuşturucuya kadar tüm saplantıların tek çözümü olabilir.

* Ya aşk denilen saplantı?

- Biri seni çok sevse bile doğru nefes alamıyorsan sen bunu fark edemeyebilirsin. Çünkü kalp bölgene oksijen gitmiyordur. Doğal nefes almaya başladığında müthiş bir sevgi duygusu içine girersin. Sınırlarını kaldırır, her şeyden önce kendini sever ve kapalı aşk kapılarını ardına kadar açarsın.

* Evde kalanlara da derman olur mu bu meret?

- Hem de nasıl... Sana böyle binlerce örnek verebilirim. Evde kalmış kişilerin doğal nefes ile çekim alanları bir açılıyor pir açılıyor.

* Şimdi nefes, nazara da iyi geliyor dersin sen...

- Nazar, negatif enerjinin yansıması. Nefesini doğru kullanıp, kendini arındırırsan olumsuz enerjileri de çekmezsin. Anlayacağın doğru nefes alana, nazar da değmez...

* Madem o kadar çok şey yapabiliyoruz bu nefesle, zengin de olabilir miyiz?

- Her şey önceliğinle ilgili; neye önem veriyorsan o senin hayatında değerli bir hale geliyor. İlk sıraya aşkı koyarsan davranışlarınla, zihninle ona yatırım yaptığın için çok güzel bir aşk yaşarsın. Tercihin paraysa, büyük paralar kazanırsın.

* Ama hepimiz aşk istiyoruz, para istiyoruz... Hâlâ ne gelen var ne giden?

- Ne istediğin kadar nasıl istediğin de önemli... Niyetinle ilgili en ufak bir şüphen olursa zihnin kısa devre yapar. Mesela amacın zengin olmaksa, önce parayı sevmelisin. Çocuğunun fotoğrafını buruşturup cebine koymayacağın gibi paranı da aynı ihtimamı göstermelisin.
Bir gecede aydınlandım, eşimi işimi bıraktım
* Bu dünyadan kopup, paralel matrikse geçmeye nasıl karar verdin?

- Mimarlık eğitimi aldım ama mimar olarak çok kısa bir süre çalıştım. Kişisel gelişime ve felsefeye ilgim üniversite yıllarında başlamıştı. Bu alandaki araştırma ve okumalarım, meditasyon ve yogayla devam etti. İlgim kısa süre içinde profesyonel düzeye sıçradı ve yoga eğitmeni oldum.

* Nefesinin “kuvvetli” olduğunu nasıl anladın peki?

- Daha çok genç yaşlarda her şeye sahip olmama rağmen kendimi kötü hissetmeye başlamıştım. Dışarıdan bakıldığında hayatım yolunda gidiyor gibiydi; ancak içeride ruhumun ve kalbimin tatmin olmadığı bir durum vardı. Kendimle ve etrafla barışık olmadığımı fark ettim.

* Neydi seni bu “tatlı hayata” küstüren?

- İyi, zengin bir aile; sporda, okulda, aşkta, kısaca her alanda başarı; sevdiklerim yanımda, isteyip de sahip olamadığım hiçbir şey yok. Ama ben mutsuzum. Birden buna hakkım yokmuş gibi geldi, “şımarıklık yapıyorsun” dedim kendime. Bastırdığım duyguları görmezden gelmiştim. Sonra kendimi bulacağımı düşündüğüm yere, Hindistan’a gittim

* Değdi mi bari o kadar yol gitmene?

- “Arayan bulur” lafı var ya, ben onu birebir yaşadım. Hindistan’daki kampta binlerce insan arasında aynı Hollandalı adamla defalarca yüz yüze geldik. Sonunda bu manyetik çekime dayanamayıp, bir yerde oturduk ve sohbet etmeye başladık.

* Ve nefesin kesildi...

- Meğer nefes koçuymuş... İlk seansı unutamıyorum. Aman Tanrım, yeniden doğdum zannettim. Bir saat içerisinde kaybettiğim her şeyi bulmuştum, meğer aradığım anlam “ben”mişim. Hissettiğim sevginin büyüklüğü karşısında hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Anladım ki yıllardır aradığım şey buymuş!

* İki dakikada nasıl anladın aradığının bu olduğunu?

- Seans bittiğinde Hollandalı “kurtarıcım” bana “Senin problemin ne biliyor musun, problem olmayan yerde problem arıyorsun ve olmayan problemlerle savaşıyorsun. Yarattığın problemler gerçek değil, tek yapman gereken bunu görmek ve sana verilen hediyeleri kabul etmek” dedi. Ve ben de öyle yaptım.

* Nefesin sana getirdiği hediyeler neydi?

- Dedim ya nefes ile hislerimizi, yaşamımızı, ilişkilerimizi, işimizi değiştirebilir; hayatımızın aşkı hatta ruh eşimiz ile karşılaşabiliriz. Kelimenin tam anlamıyla bir gecede aydınlandım diyebilirim. Bir sabah uyandım ve karar verdim; eşimden, işimden ayrılacaktım. Aslında ruhum çırpınıyormuş ve ben hiç farkında değilmişim.

Annem o seanstan sonra migren ağrısı çekmedi.

* Bu “bol oksijenli ruhani seçimine” çevren nasıl tepki verdi?

- En başta ailem güldü bu duruma. Bir Türk’ün kalkıp da nefesle ve spiritüel konularla ilgili eğitim verecek olması herkese çok komik geliyordu. Düşünsene üstelik annesi mimar, babası inşaat mühendisi olan biri!

* Peki kızları “nefes profesörü” olunca durum değişti mi?

- Ailemde seminerlerime katılmamış, kitaplarımı okumamış tek bir kişi bile kalmadı. Bak sana çok somut bir örnek vereyim. Annem migren hastasıydı. Onun bu rahatsızlığını 30 sene birlikte çektik.

* Hastasıydı ne demek, migrenin çaresi ne zaman bulundu?

- Bir derin nefes daha al, sabret ve dinle... Annemin haftada 3-4 gün migreni tutar, evdeki bütün ışıklar kapanır, televizyonun sesi kısılırdı. Ve hepimiz oturur ağrılarının geçmesini beklerdik. Derken bir gün benim kursuma geldi. Yaptığımız nefes seansı sırasında yıllarca içinde birikmiş ağrısı yüzeye çıktı.

* Yazık kadıncağıza...

- Katıla katıla ağladı, “dayanamıyorum, yapamıyorum” diye bağırdı. Biz de sürekli onu “Nefes al ve içinden geçir” diyerek telkin ettik.

* Ne nereden geçiyor anlamadım?

- Doğal nefes önce o rahatsızlığın içine girer, içinden geçtikten sonra da olay tamamen biter. Annem o seanstan sonra bir daha asla migren ağrısı çekmedi.

* “Doğal Nefes Geçiş Sınavı”na hazırlanmak için nasıl bir eğitim veriyorsun?

- Mucize Kursu adını verdiğim programımda hepimizin aslında sahip olduğu fakat farkına varamadığı “içsel bilgeliğimizi” ortaya çıkarmayı nefes yoluyla öğretiyoruz. Orada pozitif niyet etmeyi öğrendikten sonra nefesiniz bir asansör gibi sizi mucizelere ve huzura ulaştırıyor.

* Kaç günde binebilirim bu asansöre?

- Çeşme’de beş gün boyunca adeta nefesinle “iletişim”e geçiyorsun, gündelik olaylardan bahsetmiyorsun. Bir nevi ruhani ve fiziksel detoks yapıyorsun. Kim kime ne demiş, o ne giymiş, şunun arabası ne gibi maddesel enerjiler yerine maneviyata odaklanıyorsun.

* Talebelerine ilk öğrettiğin şey nedir?

- Hayatın böyle çünkü nefes alışın böyle. Olumsuzlukları sen yaratıyorsun ve istersen bunları tersine çevirebilirsin.

* Peki nefes çalıştırdığın insanların ortak özellikleri neler?

- Birlikte çalıştığım insanlar arasında sanatçılar, doktorlar, ev hanımları, emekliler, kariyer sahibi insanlar, çocuklar; yani toplumun her kesiminden kişiler var. Ortak yanları yaşamlarında onları heyecanlandıracak, canlandıracak; sağlıklı, dengeli, mutlu ve huzurlu olmalarını, kendilerini güvende hissetmelerini sağlayacak bir şey aramaları...

* Ve aradıkları sende var, öyle mi?

- Aradıkları şey dışarıda veya bende değil, onların içinde. Yaptığım bunu hepsine göstermek.

* Doğal nefesini alıp rahat rahat oturmak varken ne diye kendini ‘nefer’ ilan edip bunu yaymayı misyon haline getirdin?

- Nefesin ne kadar kısa sürede, nasıl mucizeler yarattığını gördükten sonra bunu kendime saklamam mümkün değildi...

HASTALIKLARIN NEDENLERİ

* Anksiyete: Tüm psikosomatik hastalıkların nedeni limitleyici nefes alışkanlıklarıdır. Anksiyete de bunlardan biri... Yürek sıkışması, nefes alamama, daralma hislerinin karışımından bahsediyorum. Bu hastalığın kaynağı da hayatın akışına güvensizliktir.
* Basur: Sandığınız gibi acı tükettiğimizde değil, geçmiş düşünce ve yaşam alışkanlıklarına duyulan öfke ve onları bırakmaktan korkulduğu için nükseder... Geçmişe tutunurken, nefesimizi de tutarız. Bu da bedenimizi kasar ve basur problemi oluşur.
* Depresyon: Bu rahatsızlığın altında “Kendimi hiçbir gruba, sisteme, kişiye ait hissetmiyorum” düşüncesi yatar. Bir başka deyişle sahip olabilme hakkına sahip olmadığını hissetmekten kaynaklanan kızgınlık diyebiliriz.
* Dizlerle ilgili problemler: Aynı eklem problemleri gibi inat, gurur, kibir ve egoyla alakalıdır. Bu problem gerçek dışı düşüncelere uzun zamandır tutunuyor olduğunuzu gösterir. Esnek olamamanın bir belirtisidir.
* Fıtık: Kopmuş ve uyumu bozulmuş ilişkileri sembolize eder. İstemediğimiz bir durumun içine itildiğimizi düşündüğümüzde meydana gelebilir.
* Astigmat: Kişinin kendini olduğu gibi görme korkusuyla alakalıdır. Kendini beğenmeyen, güzelliğini, bütünlüğünü görmek istemeyenlerin genel hastalığıdır.
* Hipermetrop: Şu an ile şu anda olamamakla ilgilidir. Bu kişiler, yaşamı içlerine çekmeden geçmişi geride bırakmadan beklerler. Zihinlerinde bir seçim yapmışlardır. Anı yaşamazlar.
* Guatr: Yaşamlarında fiziksel ve duygusal acı çektiğine, cezalandırıldığına ve kurban olduklarına inanan insanlarda görülür.
* Horlama: Çalıştığım her beş kişiden birinde bu problem var. Horlamanın altında yatan düşünce “geçmişi, geçmiş düşünceleri bırakmayayım, eğer yaşamımda bir tehdit oluşturursa o zaman belki bırakırım”dır. Horlayan insan için bağımlı diyebilirim.
* İktidarsızlık: Eski eş ya da sevgiliye duyulan öfke, cinsel baskı, suçluluk duygularının artmasına neden olan “ayıp, gizli, kötü” gibi düşüncelerin etkisi ve bu kişilerin hemen hepsinin annelerinin aşırı otoriter, katı ve sevgisiz olmaları dolayısıyla oluşan korku sonucu ortaya çıkar.
* Kalp hastalıkları: Hastaların hemen hepsi dediğim dedik, kararlı, maddi dünyada başarılı, manevi olarak ise aradıklarını bulamamış, genelde kullanılırım düşüncesiyle “kalbini başkalarına açmaktan çekinen” insanlardır.
* Kanser: Gerçekte hasta olan tek yer var, o da zihnimiz. Kendimiz olma yerine diğerlerinin istediği gibi olmaya çalışmanın, bitmek tükenmek bilmeyen bir onay alma çabasının sonucudur. Egonun devreye girip inanılmaz boyutlara ulaşması, özün yok olması ve yaşam boyu bir “rol oynanması”... İşte kanser bu... Zihnimizde kansere neden olan çarpıklığı gidermediğimiz müddetçe hepimiz bu hastalığa yakalanabiliriz. Kanser, kişinin kendine ihanetidir.
* Kilo problemleri: Aşırı duyarlılık ve korkuyu temsil eder. Kişinin “ben” olmaktan, eleştiriden, cinsellikten, incinmekten ve hatta kendi kendinden korunma ihtiyacını gösterir.
* Migren: Şu ana kadar çalıştığım birçok kronik migrenli, gördüğüm kadarıyla mükemmeliyetçilik çabasıyla kendileri üzerinde aşırı baskı kuruyorlar. Her şeyi mükemmel yapmak ile ilgili tükenmeyen çabaları vardır.
* Ödem: Geçmişte kalan duygu, düşünce ve inançlara saplanıp kalma halidir. Genelde tıkanmış, acı veren fikirler ödem yaratır. Nefesimizi tuttukça bedenimizdeki toksinleri de dışarı atamayız. Bunlar birikir de birikir, biz şişer de şişeriz. Ödem de bu değil midir zaten! Sakın unutmayın nefes dünyanın en güçlü detoks aracıdır.
* Sırt ağrıları: Her şeyi kendimiz yapmak zorunda olduğumuzu, desteklenmediğimizi düşündüğümüzde ortaya çıkar. Kimseye güvenmememiz, özellikle de yakınlarımızdan istediğimiz desteği bulamadığımıza inanmamız buna sebebiyet verir. Her şeyi kontrol etmek istediğimiz zaman omurgamızı sıkarız ve işte bu yüzden sırtımız ağrır.
* Şeker: “Keşke” ile başlayıp “olsaydı” ile devam eden düşünceler, geçmiş ile ilgili pişmanlıklar ve derin kederin fiziksel bedene yansımasıdır şeker hastalığı. Bir başka deyişle geriye “hiçbir hoşluk kalmadı” duygusu...
* Tansiyon: Uzun zamandır çözülememiş duygusal sorunları sembolize eder.
* Boğaz hastalıkları: Anjin, bademcik iltihabı, boğaz ağrısı içimizdeki yaratıcılığın, coşkunun, çocuksu hevesin bastırılması ile ilgilidir. Kişinin yapmak istediklerini yapamadığında ve kendini boğulmuş hissettiğinde bu hastalıklar ortaya çıkar.
* Kadın hastalıkları: Akıntı, yara, iltihap, kaşıntı ve benzeri problemleri yaşayan kadınlara koçluk yaptığımda dünden bugüne taşıdıkları bir öfkenin olduğunu tespit ettim. Daha önce ilişki yaşadıkları ve kendilerini güçsüz hissettikleri sevgili ya da eşe hatta babalarına karşı duydukları öfke bile buna neden olabilir.
* Kolesterol: Kolesterolü yüksek çıkan kişilerin çoğunda şu ortak durum var: Yaşamın mutlu, keyifli tecrübelerine kendini kapatmış; tüm hayatları iş, para, sorumluluk olmuştur.