İzzet Çapa, "Yalan Dünya"nın Zerrin'i Derya Karadaş ile röportaj yaptı.. İşte Kelebek'te yayınlanan o röportaj...
“Sen adeta yaz başı beyaz bıngıl vucüda bikini denediğimde yaşadığım hayal kırıklığısın...” “Basen genişleyince small beden külotun yanlarda bıraktığı gibi sadece bende geçici bir iz bıraktın...
” Böylesine komik ama bir o kadar da karmaşık olan bu sözcükler, bir kadının ağzına bu kadar mı yakışır? Ama yakıştırıyor işte “Yalan Dünya”nın Zerrin’i Derya Karadaş... Derya’yı ekranda ilk izlediğim zaman sanki o hep orada duruyormuş, “Yalan Dünya” setini getirip etrafına kurmuşlar hissine kapıldım, öylesine bir doğallık var bu kızda...
Hatta oynadığı konsomatris rolünü bir kadife elbise gibi öylesine giymiş ki üzerine “Bravo Gülse Birsel’e kızı pavyondan kurtarmış” diyen saftirikler bile çıktı... Ama o hâlâ “Cihangiiiiiiirr seeeeniiiii yenecem ulaaaaan!” diye bağırmaya devam ediyor.
Ekranda böylesine devleşmesine rağmen aslında Derya biraz çekingen ve röportaj konusunda de oldukça isteksiz... Pavyon kültüründen geldiğim için mi yoksa dizideki patronu Zorbey’i hatırlattığımdan mıdır, bilemem ama beni görünce fikri değişti de karşılıklı oturup keyifli bir sohbet yaptık. Gelin siz de katılın bu muhabbete; pişman olmayacaksınız..
* Gel senin “Yalan Dünya”daki meşhur repliğinle başlayalım; “Kızzz anangiller, babanginler nassıııl?” - (Gülüyor) İyiler valla, sana selam söylediler kıııız!
* Turunçgiller ve baklagillere daha sonra geleceğim de, hanegiller nereden? - Ailem 80’de İstanbul’a taşınana kadar Bingöl’de yaşıyormuş. Üç kız kardeşin ortanca olanıyım. İşçi emeklisi bir babayla, ev hanımı bir annenin kızıyım.
* Ve evden artist olmak için kaçtın... - Yok, o kadar da değil (gülüyor). Ailem her zaman destekçimdi. Hatta kız kardeşim de güzel sanatlarda müzik eğitimi aldı, keman çalıyor. Ablam ise basın çalışanıydı, yeni anne oldu. Bir yaşındaki Rojan’ımızla geçiriyor tüm zamanını.
* Tek “bayan kahkaha” sen misin ailede? - Ailenin mizah kaynağı, annemdir. Bizi gülme krizine sokar. Annemle babamın ilişkisi, teyzemler, anneannem de bu konuda tam bir efsanedir. Ben de onlara çekmişim n’apayım?
* Bingöl’den İstanbul’a gelişiniz “zorunlu göç” müydü? - Annem, babam oradaki iş imkansızlığı ve bizim eğitimimizi düşünerek buraya gelmişler. Tabii zorunlu göç yüzünden de çok fazla insan mağdur oldu. Biz de Kürt ve Alevi’yiz. Annem her sabah okula gönderirken bu kimliği saklamamızı tembihlerdi. Ama artık her şey daha açık konuşuluyor.
* Annenin tembihlerini dinlemeyip kesin başına bir iş açmışsındır... - Açtım tabii, açmaz mıyım... O zamanlar Kürt-Türk ayrımı diye bir şey bilmiyoruz ki. Çocuğuz, eğlencemize bakıyoruz. Ortaokulda bir arkadaşım Kürtçe ve Lazca küfür öğrenmek istediğini söyledi. Ben de Kürtçe’lerini yazdım. Kağıt elimdeyken sınıfa öğretmen girdi, hiç küfürlere takılmadan “Kürtçe’yi kim yazdı?” diye sordu.
* “Ez” deseydin... - Ben de “ben” dedim zaten. Okul idaresi arkadaşımın adını istedi, tabii ki söylemedim. Binbir baskı altında ifade veriyorum ve daha çocuğum düşünsene. Bir kimlik bilincim yok, hiçbir şeyin peşinde değilim. “Kürt müsün?” diye sorduklarında, dayanamadım isyan edercesine sesimi yükseltip “Evet, Kürt’üm!” dedim.
* Fon müziği de Müslüm Baba’dan “en sonunda beni isyankar ettin” herhalde... - (Gülümsüyor) Ertesi gün, annemi okula çağırdılar. “Kızın okulda propaganda yapıyor, Kürtçe öğretiyor” dediler. Oysa ki biz çocukça, kendi aramızda şakalaşıyorduk.
* Sen de dil öğrenmeye küfürle başlayanlardan mısın? - Hayır canım o zaman da Türkçe bilmeyen büyüklerime cevap verebilecek kadar Kürtçe konuşabiliyordum. Yıllar sonra gramerini öğrenmek için Kürtçe kursuna gittim. Artık dili bildiğim için bu işin mizahından da besleniyorum.
* Peki ya toprağından? - Yaz tatillerini annemin köyünde geçirirdim. Babamın köyüne de ilk kez beş sene önce gittim. Artık bizim olmayan, bombalanmış ve terk edilmiş evleri görünce içim parçalandı. Orada doğup büyümedim ama ailemin yaşadıklarını birebir hissettim. Belki de yaşanmış tüm bu acıları en iyi sanatla ifade edip dengeleyebiliyorsun.
* Bu kadar sanatkâr bir ailede “Dengbej” (Kürt halk ozanı) var mı? - Aaa erdin mi sen? Nereden biliyon kııız? (Gülüyor) Dayım Alican Bilgin, Dengbej kültüründen gelen bir ozandır. Çok iyi bir hikaye anlatıcısıdır, mizah duygusu kuvvetlidir. Daha önce bir grupla albümü çıkmıştı. Bir süre ara verdi ama şimdi ailenin baskılarına dayanamayıp müziğe döndü. Çok yakında kendi Kürtçe albümü çıkacak.
* Haydi gel biz de kaldığımız yere dönelim, çocukluğuna... - Hep hayal kurardım küçükken... Farklı kostümler, kıyafetlerle başka birileri gibi hayal ederdim kendimi. Aslında bugün de yaptığım işte kostümleri giyip çıkarıyorum. Senin anlayacağın o hayaller hâlâ devam ediyor.
* “Bir ‘Yalan Dünya’nın içindeyim” diyorsun yani... - (Gülüyor) Evet yalan ama çok keyifli. Hatta sadece oynamakla kalmayıp “Yalan Dünya”ya konu olan Cihangir’de yaşıyorum.
* Bir sen eksiktin, iyi ki taşınmışsın... - (Gülüyor) Tiyatro, set... Hepsi Avrupa yakasında... Ev karşıda, işler bu tarafta olunca gidip gelmek inanılmaz zor oluyordu. O yüzden yaklaşık bir yıldır Cihangir’de oturuyorum.
* Ömrünün çoğu Cihangir’de geçiyor. Galiba sen onu değil, o seni yenmiş... - “Mahalleyi biliyor musun?” dersen aramızda kalsın ama hâlâ bilmiyorum. Arkadaşlarım “Şu kafedeyiz” diyor, “geliyorum” diye cevap veriyorum ama külliyen yalan. Hemen internetten nerede olduğuna bakıp ona göre yola çıkıyorum. Daha hâlâ öğrenemedim. Cihangir seni yeneecem ulannnn!! (Gülüyor)
* Manita durumları nasıl? - Sevgilim var hem de uzun süredir birlikteyiz.
* “Adı bende saklı” mı diyorsun? Bari ünlü mü, gönüllü mü onu söyle... - (Gülüyor) O da benim gibi, oyunculuk yapıyor.
* Gelelim röportajın bir ünlü doğuyor kısmına... - Yönetmenimiz Jale Atabey, arkadaşım Enis Arıkan’a “Yalan Dünya”dan bahsediyor. Enis de beni öneriyor görüşme için. Önce Nurhayat rolü için görüştük. Ertesi gün Tülay rolü için tekrar çağrıldım, onu da oynadım. Her iki çekimi de Gülse ve Jale izleyip benimle tanışmak istemişler. Gel gör ki o arada Tülay ve Nurhayat’ı kimlerin oynayacağı da belli olmuş, hatta ilk iki bölümün senaryosu yazılmış
* Tülay mı Nurhayat mı olacağım derken kalıverdin ortada... - Ben de öyle sandım ama iş değişti. Gülse Birsel ve Jale Atabey’le tanıştığım gün, heyecandan sesim kısıldı. Ama çok tatlı bir tanışma oldu. Gülse çatallı sesime, sarı saçlarıma ve bıdık boyuma bakıp Zerrin karakterini hayal etti galiba. Üçüncü bölümde kısa bir sahneyle başladım. Gülse o kadar başarılı bir karakter yarattı ki, Zerrin çok sevildi.
* Zerrin o kadar çok sevildi ki, sadece televizyonda değil Twitter’da da ‘zerrinofficial’ adıyla fenomensin... - Hesabın sahibi değilim ama açmadan önce benden izin aldılar. “Bana ait olmadığı belirtilirse bir mahsuru yok” dedim. Ben de severek takip ediyorum. Yazdıklarını çok zekice buluyorum.
* Hiç pavyona gitmeden, bir pavyon kadınını canlandırabildiğine göre zekayı tartışmayalım derim... - Ama mahcup oluyorum (gülüyor)... Gerçekten pavyona hiç gitmedim ama “İzzet bizi pavyona götür!” diye bağırasım geldi şu an.
* Dizide, Bünyamin “Alırım kulağını” diye atarlanıyor. Sette de oluyor mu böyle gerilimli anlar? - Biz çok eğlenen bir ekibiz, sette olmadığımız anlarda bile iletişim halindeyiz.
* Demin de dedim ya Gülse’nin çok otoriter bir tavrı var. Sanki kaşını kaldırsa... - Neden böyle bir algı var anlamıyorum. Çok nazik biri. Tabii ki işin yaratıcısı olarak otoritesi var ancak bunu bir güç olarak kullanmaz. Onu bir patron olarak değil, bir dost olarak görüyoruz.
* Ha gayret, beni ikna etmek üzeresin... - Sözlerimin hepsi çok samimi. Sadece senaryo konusunda biraz hassas. Yazdığı gibi oynanılmasını istiyor çünkü altında Gülse Birsel imzası var. Vurgulanmak istenen durumun etkisini riske atmamak için birebir oynuyoruz, hepsi bu.
* Her hafta bu kadar ezber zor olmuyor mu peki? - Hayır olmuyor, dört sene boyunca konservatuvarda her gün ezber yaptığım için alışığım. Dört gün çekim yapıyoruz, geri kalan zamanda da senaryo çalışıyoruz genelde.
* Hangi konservatuvardan mezunsun? - Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nin konservatuvarını bitirdim. Oradan mezun olunca, iki yıl Müjdat Gezen’in asistanlığını yaptım. Sonra Uygulamalı Türk Tiyatrosu dersi üzerine öğretmenliğe başladım ve hâlâ devam ediyorum.
* Öğretmen oldun ama “İlle de Müjdat Hoca” diyorsun galiba... - Çünkü öğrenme sürecim devam ediyor. Benim gibi mezun olduktan sonra eğitmen olarak kalan birkaç arkadaşım daha var. Her hafta yeni bir yaratım sürecine giren öğrenci arkadaşlarımdan çok besleniyorum. Onlar benim öğrettiklerimi sorguluyor, ben onların ezberini bozuyorum vesaire vesaire...
Ve tüm bunları kendimizi çok özgür hissettiğimiz bir ustanın okulunda gerçekleştiriyoruz. Müjdat Hoca’dan öğreneceklerimin sonu yok.
* Uzaktan dünya yansa umurunda olmazmış gibi bir imajın var... - Aksine çabuk strese giriyorum. Yapacağım şeyleri düşündükçe hepsine zaman ayıramayacağım diye kaygılanıyorum. Zerrin’le alakam yok yani...
* Ne yani şimdi seni yolda görsek “Kııııızz” diye seslenemeyecek miyiz? - (Gülüyor) Diyebilirsin çünkü yapanlar oluyor. Hatta “Kıııızzz” diye seslenip sevgilerini belli edenler çok fazla. Bütün bunlar Zerrin’i çok sevdiklerinin göstergesi.
* Onlar Zerrin’i seviyor da sen Derya’nın en çok nesini beğeniyorsun? - Felsefem olabildiğince iyi bir insan olmak, iyi yanlarımla insanlara dokunabilmek. Bu hayatımdaki insanlar olur, hayatımda olmayan, uzanabildiğim insanlar olur... Güzellik, iyilik katmayı dert ediyorum. Bunun yanında her işte sabırsızlığımı, hadi olsun bitsin duygumu sevmiyorum.
* “Yalan Dünya”da oynamaktan mutlu musun? - Bayılarak setine gittiğim bir iş... Olmasaydı çok eksik kalırdım. Füsun Demirel, Hümeyra, Rutkay Aziz, Altan Erkekli, Olgun Şimşek, Gönül Ülkü, Hasibe Eren, Gülse Birsel ve Jale Atabey... İsimlere dikkat! Hepsinin bir arada olduğu bir projedeyim. Var mı benden şanslısı kızzz? (Gülüyor)
* Gülse Birsel’i severim ama hep toplumdan uzak, cool bir havası var. Tüm o karakterleri nasıl yaratıyor? - Gülse’nin hayatla ilgili çok malzemesi var. Çok okuyan, araştıran ve takip eden biri. Bütün bunlar bir araya gelince ortaya bizlerin oynadığı karakterler çıkıyor.
* Peki hangisi daha absürd; “Yalan Dünya”nın senaryosu mu yoksa ülkede yaşananlar mı? - Tabii ki ülkede yaşananlar. Tüm bu olanlar diziye de, sinemaya da, sanatın her dalına da yansıyor. Bu durum bir aydınlanma sağladı ve sanattaki etkilerini hepimiz görmeye başladık.
* Nefret ederim ama adettendir yılbaşı öncesi röportajlarda mutlaka sorulur. Yeni yıldan neler bekliyorsun? - Aslında ileriye dönük planlarım ve arzularım yok. Doğru zamanda ve doğru insanlarla gerçekleşiyor galiba hayallerim. Tabii ki ülkede huzur, ülkede adalet, ülkede barış... Berkin Elvan’ın uyanması ve duyarlılıklarımla paralel bir sinema filmi...
* Zerrin bir fenomene dönüştü. Seninle tanışmak isteyenler kapında sıraya giriyordur artık... - Çok sevdiğim, hayranı olduğum isimlerden acayip tatlı geri dönüşler alıyorum. Bunlar beni inanılmaz mutlu ediyor.
* Zerrin ile gelen şöhret Derya’yı değiştirdi mi peki? - Ünlü olmak hayatımda hiçbir şeyi değiştirmedi. Yine aynı yerlerden giyinip, aynı yerlerde yemek yiyorum. Aynı arkadaşlarımla, eskiden takıldığım yerlere gidiyorum. Ama en çok evde zaman geçirmeyi seviyorum.
* “Evim, evim güzel evim”... Ne kadar bağlısın evine... - Bağları çok güçlü bir aileyle kalabalık bir evde büyüdüm. Üç kız kardeşin neşesini, kavgalarını, mizahını düşün... Zamanla ayrılıklar başlıyor tabii. Ablam evlenince evden ayrıldı.
Ben çalışma koşulları yaratabilmek için kendime bir düzen oluşturdum. Her fırsatta aile evi buluşmalarımız var. Kendi evime bu kadar bağlı olmamın nedeni, çok sevdiğim arkadaşlarımla birlikte kurmuş olmamız.
* Evde hangi karakter daha baskın? - Tabi ki Derya... Camdan çıkıp Zerrin gibi bağırmıyorum herhalde (gülüyor). Yemeğimi kendim yaparım. Bu aralar yoğurt mayalamaya merak saldım. Arkadaşlarıma da ikram ediyorum. Hatta geçen gün Gupse (Özay) geldi. “Bak yeni mayaladım, bir tatsana” dedim. Anlamadı ne olduğunu. “Ben maya falan yemem!” diye ortalığı birbirine kattı.
* Sizin ekipten normal biri çıksın dişimi kıracağım! - Devamı da var. Gupse, ona yoğurt yedirmeye çalıştığımı anlayınca Twitter’dan “Arkadaş, ben hazır çorba yapamazken Cihangir’de tek yoğurt mayalayan kişi Derya’dır” yazmış.
* “Oyunculuğun hastasıyım, mutfağın ustasıyım” diyorsun... - Yok ya, senin gibi düşünen herkes peşime düştü. Yemek sitelerinden, programlarından mail atmaya başladılar “Bir tarif verir misiniz?” diye. Yahu yok ki öyle özel bir tarifim! Herkes gibi normal yemekler yapıyorum işte.
* Memleketten bir tarif verseydin bari... Nesi meşhur Bingöl’ün? - Doğu’nun mutfağı çok zengindir. Bizim orada hamurdan yüz çeşit yemek yaparlar. Neredeyse hepsinin üzerine sarımsaklı yoğurt ve tereyağ koyulur.