İŞTE ÜNLÜLERİN YORUMLARI!

Türkiye’nin dizi tutkusu, kimilerini şöhret yapıyor, kimilerini zengin, kimilerinin de canına okuyor! Oyuncular, yönetmenler, senaristler, set işçileri, uzun hem de çok uzun mesailerle çalışıyor. Peki çözüm ne?

İŞTE ÜNLÜLERİN YORUMLARI!

Dizi setlerine yorgunluk hakim. Çünkü altı günde bir 90 dakikalık bölüm çekiyorlar. Yapımcılar, dizinin daha çok reyting alması için ekiplerine yükleniyor. Dizi başladıktan sonra ilk 30 dakika reklam yayınlayamayan televizyonlar, maliyeti çıkarmak için dizinin süresini gittikçe uzatıyor. İşte bu noktada olan set işçilerine oluyor. Çünkü onlar ne ünlü, ne zengin, ne de sosyal haklara sahip! Mesai arkadaşlarının çalışma koşulları, setlerin ünlü isimlerini de rahatsız ediyor. Peki sorun nasıl çözülecek? Bu soruyu sektörün ünlü isimlerine sorduk. Hepsi yangın başlatacak bir ‘kıvılcım’ bekliyor gibi. Sendikalaşmaktan, grevden bahsediyorlar ve “Artık böyle gitmez” diyorlar.


"HEP BİRLİKTE GREV YAPMALIYIZ"
Oyuncu Nejat İşler, verdiği bir röportajda setlerde yaşananların kanına dokunduğunu belirterek, “Artık dizilerde oynamak istemiyorum. Tembel biri değilim. Haftada beş gün, günde sekiz saat, artı iki mesaiye, uluslararası iş hukukunun söylediği gibi çalışmaya razıyım. Ama yedi gün, 24 saat çalışmak istemiyorum” demişti. Aktif bir sendika üyesi olduğunu hatırlatan İşler, şöyle devam etmişti: “Sette çalışan arkadaşlarımın durumu vicdanıma dokunuyor. Ben çalışıp, evime gidiyorum ama onlar orada kalıyor. Ertesi gün gittiğimde hallerini görüyorum. Onlarla aynı havayı soluyorum. Bu işin böyle yapılmasını sevmiyorum. ‘Birleşik Oyuncular’ diye bir meslek birliği kurduk. Bayağı katılım var. Bakanlıktan onaylandı. Genel kurulumuzu yapacağız mayısta. Hedefimiz bütün aktörlerin grev yapması. Amerika’da nasıl senaristler grev yaptılar, hiçbir dizi çekilemedi. Onun gibi olması lazım.”

İşler, katıldığı bir televizyon programında setlerde çok saçma bir tempo olduğuna değinerek, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvursak, kazanırız” sözleriyle tepkisini sürdürmüştü.


HÜMEYRA:
“Diziler kısalmalı”
Nejat’ın söylediklerine can-ı gönülden katılıyorum. Öncelikle dizilerin süresinden başlanmalı. Ama burada çözüm sadece prodüktörlerde değil. Tüm kanalların, dünya standartlarında olduğu gibi dizi sürelerini ortalama 40 dakikaya indirmesi gerekiyor. Sürelerin makul hale gelmesi durumunda, yazarlar, yapımcılar, sanatçılar ve set ekibi çok daha insani şartlarda çalışır.


BELİT ÖZÜKAN:
“Hak verİlmez alınır”
Sendikalaşmadan yanayım. Dünyada oyuncular sendikalarla çalışıyorlar. Yapılan işlerin uzunluğu ve çekilme süresi genel standartların çok dışında. Bu, oyuncuların ve set çalışanlarının can güvenliğini tehlikeye atıyor. İşin kalitesini düşürüyor. Haklar verilmez alınır. Daha örgütlü çalışmamız gerekiyor. Sine-Sen’e üyeyim, toplantılarını takip ediyorum.

DENİZ ÖZERMAN:
“Kanun çıkmalı”
İnsanların kendilerini toparlaması gerekiyor. İşin bir prosedürü olmalı. Önce kanun çıkmalı. Kanal yapımcıya “Reklamı az alarak ancak bu parayı verebiliyorum” demeli. İnsanların bu kadar fazla çalıştırılmaması için önce kanunun çıkması lazım. Ayrıca dizi süresi en fazla 60 dakika olmalı. On sene önce böyle değildi. Bu hale nasıl gelindi bilemiyorum. Kanal yapımcıyı, yapımcı oyuncuyu sömürüyor.

LEVENT ÜZÜMCÜ:
"Çok trajedİ gördüm"
Sendikalı oyunculara iş vermeyen yapımcılar oldukça 'ışıltılı' dünyamızı düzeltmemiz mümkün değil. Yıllardır neden bu dizileri yapmak zorunda kaldığımızı anlatmaya çalışıyoruz. Ama işe yaramıyor, her şey kötüye gidiyor. Başrol oyuncularına fahiş fiyatlar ödeyerek bir diziyi çok izleten yapımcılar ve kanallar başarılı sayılıyor.

ALPER SALDIRAN:
“ROBOTLAŞTIK”
Diziler 90-100 dakikadan, 45 dakikaya inerse daha iyi olur. Her hafta 90 dakikalık sinema filmi gibi çekim yapmak insanı robotlaştırıyor, hayatında başka bir şeye yer bırakmıyor. Herkesin en büyük derdi, bölümü yetiştirmek oluyor. Süreler kısalırsa daha kaliteli işler ortaya çıkar.

TOMRİS GİRİTLİOĞLU
Proje Tasarımcısı "İşbirliği şart"
Sıkıntıların çoğu, dizilerin süresine bağlıyorum. Rekabet ortamı ve reklam sürelerinin kısıtlanması bu sonucu doğurdu. Kanal, dizinin masrafını çıkartmak zorunda. Kanal kazanmazsa hiçbir şeyin anlamı kalmaz. Çözüm için yapımcıların işbirliği yapması şart. Ama bu rekabet ortamında imkansız. ASİS Yapım olarak, sigortasız işçi çalıştırmıyoruz. Daima dayanışma ve emekten dayanım.

PAMİR?DEMİRTAŞ:
Pinema'nın sahibi
"Organize çalışmak lazım"
Yapımcı olmadığım için yapımcıları eleştirmek istemiyorum. Yakın zamanda Amerika'da dizi senaristleri greve gitti, haftalarca diziler çekilemedi. Peşinden oyuncular, yayın haklarından daha fazla istedikleri için rest çekti. Onlar greve gerek kalmadan anlaştılar. Orada ayrı ayrı meslek kuruluşları var. Buradaki arkadaşların yapacağı da benzer kuruluşlarla organize çalışmak.

BÜLENT İNAL:
SEKTÖRÜ, KORKU YÖNETİYOR
Tuhaf ve çıkılmaz bir noktadayız. Herkes dertli, herkes bir kıvılcım bekliyor. Geçenlerde sette konuştuk. “Bir şey yapalım, biz yapmadıkça insanlar yollarda sakat kalıyor, 15-20 saat insanlığa aykırı şartlarda çalışıyor” diye. Bir de bu yıl paralarını 8-10 hafta sonra alabiliyorlar. Buna ancak biz ‘dur’ diyebiliriz. Dışarıdan biri gelip, bize haklarımızı verecek değil. Konu, yavaş yavaş dillenecek, böylece hareket geçeceğiz belki. Kanallar daha ucuz iş gücü istiyor. Biz de kara kara düşünüyoruz. Ama sektörü korkular yönetiyor.

MEHMET ALİ ALABORA
“İNSAN HAKLARINA AYKIRI”
90 dakika dizi çekmek insan haklarına aykırı. Başka ülkelerde bu suçtur. Bu yüzden insanlar hayatlarını kaybetti. Çünkü haftada bir film çekilmez. Eğer çekiyorsanız bir şeyleri şişiriyor olmalısınız. Kuralsız, sendikasız bir ortam var. Ama şu an bir mücadele veriliyor, belki beş sene sonra böyle olmayacak. Sine-Sen bu konuda çok aktif çalışıyor. Bu işler sedikalaşmayla, örgütlenmeyle olur.

HATİCE ASLAN:
"Bizim İstememiz yetmez"
Dizilerin kısalması, aslında yapımcıların da istediği bir şey. Zaten sadece oyuncunun istemesi yeterli değil. Yapımcılar ve televizyon sahiplerinin kararı gerekiyor. Onlar isterse olur, diye işin yükünü başrol oyuncularına yüklemeye çalışıyorlar. Bu ortak olmamız gereken bir karar. Onlara yüklemek ağır olur. Sonuçta hepimiz para kazanmak zorundayız.

VİLDAN ATASEVER:
"Kendimi makine gibi hissediyorum"
24 saat çalışıp, ne kadar verimli olabiliriz? Biz bazen izin yapıyoruz ama teknik ekipteki arkadaşların böyle bir şansı yok. Herkes istiyor ama maalesef çözüm üretilmiyor. Bunun için sözde değil, gerçekten birlik olmak gerekiyor. Buna insan vücudu dayanmaz. Ben artık kendimi fabrikadaki bir makine gibi görüyorum.

UĞUR POLAT:
"Kültürümüzde GREV yok"
Çalışma saatleri ve dizi süreleri çok uzun. Bir bölümü, bir haftada çekip, montajlamak insanüstü bir çaba gerektiriyor. Sektörün mutlaka ıslah edilmesi lazım. Burada büyük bir rant olduğu için bu çok zor. Güç bizim elimizde değil. Bu televizyon patronlarının ve reklam verenlerin kurduğu bir sistem. Örgütlenerek veya grev yaparak da çözemeyiz. Çünkü böyle bir kültür yok.

ERKAN PETEKKAYA:
"Asıl mağdur set İşçİlerİ"
Türkiye’de insanlar, sabah beşte sobalı odalarında uyanıp, saat altıda otobüs durağında bekleyip, tıklım tıklım otobüslerle işe gidiyor. Hal böyleyken dikkatli konuşmak lazım. Tamam biz de çok yoruluyoruz ama en azından karşılığını fazlasıyla alıyoruz. Oyuncular çok istiyorsa, Hollywood’a gidip, haftada dört saat çalışabilirler. Dizi setlerinde azap çekenler, set işçileridir, oyuncular değil.

NEBAHAT ÇEHRE:
"Yeşİlçam'da da yapamadık"
Hadi biz arada bir dinleniyoruz. Ama kamera arkasındakiler çok yoruluyor. Hem emeklerinin karşılığını alamıyor, hem de insancıl bir yaşam süremiyorlar. Bu yükü kaldırabilmek için sırt sırta vermeliyiz ama ne yazık ki, bu birlik bir türlü sağlanamıyor. Yeşilçam’da yapılamadı, şimdi de olmuyor. Herkes gününü yaşıyor. Bu düzen değişmeli.

UFUK ÖZKAN:
"Yorgun yüzler ekrana yansır"
Bizim yönetmenimiz Ömer Oğuz, çok pratik. Hoca kafasında montajı yaparak diziyi çekiyor, artı planlar yok. Ama sabaha kadar çalıştığım setler de oldu. Normalde, “Acele edelim, gün gidiyor” denir. O setlerde “Acele edelim, gün geliyor” denirdi. Yorgun bir ekibin performansı ekrana yansıyor. Patlak, şiş ve kanlanmış gözleri izleyiciden gizleyemezsin.

BURHAN GÜN:Sine-Sen’in avukatı
DÜZENLEME YOK
Sektörle ilgili ayrı yasal bir düzenleme yok. 4857 sayılı İş Kanunu kapsamındalar. Yapımcı şirketler, vergilerini, sigortalarını ödememek için oyunculara dayatmada bulunuyor. Makbuz kesmelerini, defter açmalarını istiyorlar. Set işçilerinin neredeyse yarısı sosyal güvencesi olmadan çalışıyor. Oyuncular, yayın haklarını süresiz devrediyor.

ELİF DEVELİ:
Az kalsın 'Ömre Bedel' oluyordu
'Ömre Bedel'de figüranlık yaparken rahatsızlanan ve komaya giren Elif Develi'nin eşi Mustafa Develi, şunları söylüyor: "Eşimin sette kalbi durdu. Hastaneye götürdük, elektroşokla hayata döndü. Elif’in rahatsızlığının nedeni set ortamındaki aşırı stres ve yorgunluktu. Zaten setlerde doktor yok. Yapım şirketi, hastane masraflarını bile ödemedi.”

CELAL ÇİMEN:
(Sinema Emekçileri Sendikası Başkanı)
VAHŞET ORTAMI
Yapımcılar, işçilerinin haklarını verme konusunda değil ama dizi sürelerini uzatma konusunda çok yaratıcı. 'Melekler Korusun' neredeyse 110 dakika. Televizyoncular, yapımcıları ikna ettiler, ortaklaşa böyle bir formül buldular. Tamamen bir vahşet ortamı. İşçilerin neredeyse yarısının hiçbir sosyal hakkı ve sigortası yok.