Ezel 'in senaristleri Kerem Deren ile Pınar Bulut, iki yıldan fazla zamandır bu diziyle yatıp kalkıyor. Edebiyatın hayattan ayrı düşünülemeyeceğini söyleyen ikili, "Bazen öyle oluyor ki, Oscar Wilde veya Ömer Hayyam, yıllar yıllar önce bir şiiri Ezel için yazmış gibi geliyor bize," diyor
Herkes öldürebilir sevdiğini, peki ya Ezel?
Bu sezonun en çok konuşulan dizisi Ezel'in bu kadar ilgi çekmesinde senaryosunun alışılagelmişin dışında olmasının büyük rolü var kuşkusuz. Shakespeare'den Nâzım Hikmet'e kadar pek çok isimden yapılan alıntılar, olayların hızlı ve zekice ilerlemesi, bu diziyi diğerlerinden ayıran başlıca sebepler oldu. Bunların arkasında ise iki yıllık uzun bir çalışma var. Dizinin senaristleri Kerem Deren (38) ile Pınar Bulut (29), Ezel için hayatlarına uzun bir süredir ara vermişler neredeyse. Onlarla senaryolarını yazdıkları Cihangir'deki Susam Kafe'de buluştuk. Önce kendilerini anlattılar. Kerem Deren uzun yıllar Amerika'da, İngiltere'de, Türkiye'de farklı okullarda tiyatro okumuş. Pınar Bulut ise İstanbul Üniversitesi edebiyat mezunu. İkili ilk olarak Sınıf dizisinin senaryosunu yazmış ama bu dizi dört-beş bölümden sonra kaldırılmış. Ezel, ikinci dizi senaryoları. Hikâyenin Monte Kristo Kontu'ndan serbest bir uyarlama olduğunu söyleyen ikili, diziyi iki sezon olarak tasarladıklarını, bu iki sezonun tüm bölümlerinde neler olacağının hazır olduğunu söylüyor. Ve ekliyorlar: "Sezon sonuna doğru hız daha da artacak!"
- Sizce Ezel neden bu kadar sevildi?
- P.B: Dizinin konusundan ziyade, dizinin insanlara hissettirdikleri şeyler önemli. İnsanlar kendilerinden bir şeyler buldu. Biz aslında çok temel damarlar üzerinden gidiyoruz: İntikam, aşk, ihanet, yükselme hırsı, dostluk... İnsanlar bunları kendileriyle özdeşleştiriyor. Ezel gibi cezaevine gönderilmesek de hepimiz bir noktada ihanete uğramışızdır.
- Şimdiye kadar hep benzer klişeler çevresinde dönen diziler izledik. Ezel'in farkı içinde akıl oyunlarının olması sanırım... Seyirciyi şaşırtabiliyor...
- K.D: Bence de. Niye daha çok izlendi? Çünkü eskiden yapılmayan, 'vasat'ına alıştığımız bir şeyin biraz daha dünya standartlarında yapıldığını görüyoruz. Hem de Türkiye şartlarında. Her hafta 90 dakika yazıyoruz. Bu şartlarda o kadar çok hata yapılabilir ki... Farklı olan şey, 'Evet böyle bir şeyde yapılabiliyormuş!' dedirten ekibin ortak çabası.
- Hemen her dizinin en büyük sıkıntısı, birinci sezondan sonra sıkması... Bu handikapı nasıl aşacaksınız?
- K.D: Biz sondan başa bir yapı hazırladık. Onun bir reçetesi var. Mutlaka tepkileri dikkate alıyoruz ama belli bir planımız var ve o plana sadık kalma niyetindeyiz.
- P.B: En başından beri hız bizim için çok önemliydi. İki sezonda hız kesmeden, olayları yaymadan anlatmak istedik. İnsanlar üçüncü bölümde 'Dizi bitti, daha ne anlatacaklar,' dedi...
- Ramiz Dayı'nın sözleri fenomen oldu. İnternette onlarcasını bulabiliyorsunuz, hatta bunları bir araya getiren videolar yapılmış. Oscar Wilde'dan Shakespeare'e, Özdemir Asaf'tan Ömer Hayyam'a kadar pek çok alıntı var. Neden böyle bir yol çizdiniz?
- P.B: Biz çok temel meseleler üze-rine söz söylüyoruz. Ve bizden önce birileri çok daha güzelini söylemiş olu-yor. Onları kullanmamak ayıp olurdu.
- K.D: Edebiyat, o anlamda hayattan hiç kopuk bir şey değil. Shakespeare'i de zamanında oynarken, dönemin balıkçısı, bakkalı seyrediyordu ve küfürlerle tepki veriyordu. O sırada hayatın çok içindeydi. Aslında şimdi de öyle. Edebiyat hayattan kopuk değildir; hayata dair bir şeyler söyler. Bu başlığın altında da bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.
- Birçok kişi bu diziyle Hamlet'i veya Macbeth'i ilk defa duydu ve etkilendi... Yıllar önce yazılmış bu sözleri Ramiz Dayı'dan duydu...
- P.B: Bu, bizim planladığımız veya 'İnsanlara edebiyatla ilgili bir bilinç kazandıralım,' dediğimiz bir şey değildi. Mesaj vermek amacıyla yola çıkmadık.
- K.D: 'Halk bunları anlamaz anlamaz, sıkılır' yargısı o kadar yanlış ki! Ezel, algıyı dünya standartlarında zorlayan bir iş. Bunu iyi anlamda söylemiyorum; seyredilmesi, çözülme-si zor bir iş ama herkes severek seyre- diyor. Çünkü algılamakta zorlanmıyorlar. Tam tersine duydukları kalplerine yakın geliyor. Yaptığımız işin içinde Macbeth veya Ömer Hayyam'ın yer alması, bizi de onurlandırıyor.
- Dizide en önemli konulardan biri sadakat. Bunu kurgularken zorlandınız mı?
- K.D: Bizim çıkış noktamız o zaten. Birine sadık olduğunuzda, diğerine ihanet ediyorsunuz. Dizide pek çok karakter böyle bir tercih yapıyor. Hiçbiri tamamen sadık veya meseleyi tamamen çözmüş değil.
- Bence işi en zor olan karakter Tevfik... Peki sizi en çok zorlayan karakter hangisi?
- K.D: Tevfik gerçekten bir cenderenin içinde. Ama her karakterin kendine göre zorlukları var. Ezel çok zor bir karakter; çünkü kendine kocaman intikam alanları açarken, bir taraftan insan olduğunu unutması gerekiyor. O anlamda Ezel bizi zorluyor. Eyşan da çok zor; çünkü çok kötü şeyler yapan ama onların içinde yaşamasını bilen birini yazmak zorundasınız. Eyşan, yapması gerekeni yapacak biri. Bu anlamda ondan korkarım.
- P.B: Eyşan birçok insanın veremeyeceği zor bir karar verdi ve onların üzerine bir hayat kurdu. O yapabileceklerinin sınırı olmayan biri.
- Peki nasıl çalışıyorsunuz?
- P.B: Neden bahsediyorsak, o dünyanın içine girmeye çalışıyoruz. Mesela dizinin başlarında kumar vardı. O dünyanın gerçeğini öğrenmeye çalıştık. Gidiyoruz onlarla vakit geçiyoruz, nasıl konuştuklarını, davrandıklarını gözlüyoruz. İki yıl boyunca her alanda farklı yerlere gittik. Seslerini gizlice kaydettik.
- K.D: Oyuncular aslında harika bir iş yapıyor. Çünkü Ezel'in replikleri zor. Epik bir iş olduğu için herkes büyük konuşuyor. Günlük hayatta insanlar Ezel gibi, Ramiz Dayı gibi konuşmuyor. Bunun batmaması, oyuncuların başarısı.
- Eyşan'ın Ömer'i cezaevinde ziyarete gittiği sahnede Oscar Wilde'ın 'Herkes öldürebilir sevdiğini/Kimi bir bakışıyla yapar bunu/Kimi dalkavukça sözlerle/Korkaklar öpücük ile öldürür/Yürekliler kılıç darbeleriyle!' sözlerini duyuyoruz. Hangi sözleri senaryonun neresine katacağınıza nasıl karar veriyorsunuz?
- K.D: Aslında çok organik gelişiyor. Reading Zindanı Baladı zaten benim çok sevdiğim bir şiirdir. Durumla ne kadar örtüştüğünü fark ettim... Macbeth'teki 'Yapmakla olup bitseydi bu iş/Hemen yapardım, olup biterdi' sözleri için, 'Ezel veya bundan önce yüzlerce insan söylemiş olabilirdi,' diyoruz. Senaryoyu yazarken, bunlar aklımıza geliyor; 'Hadi buraya Hamlet ekleyelim,' diye olmuyor. Onun haricinde bizim yazdığımız şiirlerin altyapısında da mutlaka bir yerlerden esinlenme oluyor. Mesela beşinci bölümde Hamlet'ten bir alıntı yapmıştık. Ondan sonra 'Kaderimiz olan aşka değil, aşkıyla kaderimizi değiştirenlere içelim' diye bir söz yazdık.
- P.B: Bazen öyle oluyor ki, yazar yıllar yıllar önce bir şiiri Ezel için yazmış gibi geliyor bize. Örneğin Nâzım Hikmet'in Sen şiiri. 'En güzel günlerimin üç melun adamı var: Biri sensin, biri o, biri ötekisi/Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi.../Sana gelince.../Artık seninle biz, düşman bile değiliz.' Buraya ne kadar oturuyor bu sözler!
- Bazı kitapları da görüyoruz dizide. Kumarbaz'dan sonra Kelebek de karşımıza çıktı...
- K.D: Yine hikâyeyle örtüştüğü için referans vermek istedik. Şimdi bir Ezel kitaplığı oluşuyor. Bölümler ilerledikçe başka eserler de olacak. İnsanların bu kitapları alıp okuduklarını duyuyorum. Bu da televizyonun gücü işte! Kumarbaz'ın içindeki kadın karakterin, bizim kadın karakterimizle benzerlikleri var. Kumarbazın düşüşü, bizim hikâye ettiğimiz düşüşlerle ilgili. O yüzden Mert gerçekle ilgili bir şeyi Kumarbaz'ın içinden buluyor. Kelebek'te ise cezaevinden kaçarak mucizeyi yaratan Henri, Ezel'le örtüşüyor.