İsmail Ünal: İlk eşim Beşiktaş!

Birçok şapkası var İsmail Ünal’ın; Beşiktaş Belediye Başkanı, Kara Kartal’ın ‘iflah olmaz fedaisi’, aileden CHP’li, iki çocuk babası, mutlu aile reisi ve fena halde karizmatik bir politikacı... Ama onun için her şeyden önemli olan Beşiktaş aşkı... Büyükşehir Belediyesi’ne talip olur mu olmaz mı bilemem ama bir gün Beşiktaş’ın başkanlık koltuğuna oturacağı kesin gibi. Başkan’dan randevu istediğim zaman tek şartı oldu; Beşiktaş forması giyecekmişim. Ne kadar kıvırdıysam ikna edemedim ve bir günlüğüne; meslek aşkına ‘dönekliği’ sineye çekip Beşiktaş’a transfer oldum. Affetsin beni Galatasaraylı dostlar...

İsmail Ünal: İlk eşim Beşiktaş!

Bir koltukta kaç karpuz taşıyor tam bilemiyorum ama yıllardır doludizgin ilerliyor İsmail Ünal. Bu ivmeyi karizmatik kişiliğinize mi borçlusunuz?

- Bunlar karizmayla falan olacak işler değil güzel kardeşim. İnsanlar seni değerlendirirken geçmişine, bugününe ve en çok da verdiğin hizmete bakarlar. Hele bir de vatandaşın algısı ve iletişiminiz doğruysa, istediğiniz yerdesiniz demektir.

Peki sonu Beşiktaş’a kadar uzanan bu yolun başlangıç noktası neresiydi?

- Antalya-Akseki’nin Süleymaniye Köyü... Her şey köyümüzle aynı adı taşıyan ilkokulda başladı.

Okulda da sınıf başkanı mıydınız?

- Yok canım, ilkokul 3’te sınıfta bile kaldım.

Aa çok ayıp başkanım...

- Yahu çok küçük yaşta okula başlamıştım, sonra İstanbul’a gelince düzeldi her şey zaten.

Taşı toprağı altın şehrin yolu ne zaman göründü?

- İlkokul dördüncü sınıftayken geldik. Babam beni Kasımpaşa’daki Cezayirli Gazi Hasanpaşa İlkokulu’na yazdırdı. Kasımpaşalılığım vardır anlayacağın.

Peki hayatınızın filminde Beşiktaş ne zaman rol almaya başladı?

- Beşiktaş her zaman hayatımın başrolündeydi. Yüzmeyi bile Şeref Stadı’nın orada dalıp midye çıkarırken öğrendim. Üniversite yılları desen zaten onların hepsi
Beşiktaş’ta. Daha ne olsun?

‘Karizmatik Belediye Başkanlığı Bölümü’nden mi mezunsunuz?

- (Gülüyor) Devlet Güzel Sanatlar, şimdiki adıyla Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden mezunum. Ardından da Göz Bilimleri Fakültesi’ni bitirdim.

Hoppala böyle bir okul mu var?

- Evet var, ben kurdum; İsmail Ünal Üniversitesi Göz Bilimleri Fakültesi. Ben bu konudaki deneyimlerimi ve öğrendiklerimi 2004 yılında, yerel seçimlerde kullanmaya başladım ve müthiş bir reaksiyon aldım.

Şu okulun tedrisatını biraz daha açsanıza Başkan...

- Gözlerle iletişim kurmak... Hani aşık olduğunuz zaman yüreğinizin kıpırdaması gözlerinize yansır ya, ben de bu işe baş koyarken hislerimi gözlerimle anlattım herkese.

EŞİMİ OTOBÜS DURAKLARINDA GÖZ GÖZE BAKIŞARAK BÜYÜTTÜM

First Lady’yi de ‘göz bilimleri’ ile mi tavladınız?

- (Gülüyor) Yüksek lisansımı onda yaptım. Camdan cama beş yıl bakıştık.

“Gönlüm senin, kalbim senin komşu kızı” mı diyorsunuz yani?

- Aynen... Lise son yazında bizim köye gittim, döndüğümde karşı apartmanın penceresine bir baktım, Şefika’yı gördüm. Mahalleye yeni taşınmışlar. Hemen araştırmamı yaptım, aramızda yaş farkı olduğunu öğrendim, meğer daha ortaokuldaymış.

Biraz bekleyeceksiniz anlaşılan...

- Hem de ne beklemek! Otobüs duraklarında göz göze bakışarak büyüttüm Şefika’yı.

Başkan’ım doğru söyleyin, o gözler başka birine hiç kaymadı mı?

- İlk ve son aşkımdır Şefika. Üniversitedeyken çizim masamı bile ışığı karşıdan alan bir noktaya koymak zorunda kaldım onu daha çok göreyim diye.

Gözlerinizi kamaştırmış anlaşılan...

- Sorma! (Gülüyor) Normalde iyi çizim yapabilmeniz için ışığı soldan almanız lazım ama ben camdan Şefika’yı görebilmek adına değil ışığı, her şeyi karşıma almayı kafaya koymuştum.

Vay, ne gibi riskler almıştınız bir ‘aşk cengaveri’ olarak?

- Mesela mahalledeki yazlık Gülçin Sineması’nda akşamları yer gösteriyordum. Şefika ve annesi geleceği günlerde de onların gideceği filmi ben seçerdim.

Hangi filmler olduğunu hatırlıyor musunuz?

- Hatırlamaz mıyım... Hep Tarık Akan’ın oynadığı aşk filmleriydi tercihim. Yıllar sonra da Tarık’la çok yakın dost olduk.

‘First Kayınpeder’ ne diyor bu işlere?

- Bilmiyor ki o zamanlar. Zaten durumu öğrendiklerinde de hemen Göztepe’ye taşındılar.

Karşı pencereden karşı yakaya geçti aşk...

- Evet ama biz Şefika ile işin formülünü bulmuştuk. Tünel’de buluşup yürüyerek vapura giderdik. Sonra da karşıya geçip onu evine bırakırdım. Nişanlanana kadar böyle gitti bu durum.

EROL EVGİN MİMARLIK HOCAMDI AMA...

O zaman metrobüs de yok tabii...

- (Kahkahalar) Metrobüs yok, cepte para yok, yok da yok... Askerden gelmişim, tiyatroya, sinemaya gideceğiz; biletleri hep Şefika alıyor. Erol Evgin de benim mimarlık hocamdı. O arada Kadıköy’de Hisseli Harikalar Kumpanyası’nı oynuyorlar. Şefika iki bilet almış ama oyunun yarısında çıkmak zorunda kaldık.

Erol Hoca’nın kumpanyasına tam not vermediniz galiba...

- Olur mu öyle şey, mecburduk. Şefika’nın babasına söz verdiği saatte evde olması gerekiyordu. Geç kalması mümkün değil. Neyse ki evlendikten sonra Erol Hoca’ya her şeyi anlattım, oyunun da DVD’sini alıp tamamını izledim.

Kayınpederin inadını nasıl kırdınız sonunda?

- Valla hiç kolay olmadı. Hatta benimle evlenmesin diye Şefika’ya araba bile aldı ama o minibüse talim etmeyi tercih etti. Ancak Şefika ailesini ikna edince evlenebildik.

Araba da düğün hediyesi mi oldu sonra?

- Yok, düğüne de minibüsle gittik. Hatta Şefika paramız olmadığı için nikâh sonrasında bahşiş dağıtmayalım diye gelinliğini çıkardı ve koyulduk yola.

Hayrola yolculuk nereye?

- Tarabya’ya kutlamaya... Fakat kısmet işte, biz bindikten sonra minibüste başka yolcu kalmadı. Sanırsın minibüs özel düğün arabamız.

ŞEFİKA, BEŞİKTAŞ’TAN SONRA İKİNCİ EŞİM

Bir de ‘Beşiktaşk’ var hayatınızda. Kıskanmıyor mu Şefika Hanım Kara Kartal’ı ?

- Kıskanamaz ki. Daha Şefika Hanım’la evlenirken “Sen benim ikinci evliliğimsin” diye baştan söyledim. Önce irkildi. İnanmadı. “Ben Beşiktaş’la evliyim, deplasmana maçlara giderim” dedim. Beşiktaş Kulübü’nün yurtiçi, yurtdışı her maçına gidiyorum. Evden çok statlardayım. Sonra siyaset girdi araya, 12 Eylül’de herkes gibi biz de darbe yedik. Siyasete atılırken de “3’üncü evliliğimi yapıyorum” dedim.

Şimdi üç eşlisiniz demek.

- Öyle ama ailem hep birinci sırada gelir.

Kızlar da Beşiktaşlı mı sizin gibi?

- Tabii, aksi olamaz ki zaten.

Peki diyelim kızlarınızdan biri geldi, evleneceği delikanlının fanatik Fenerbahçeli olduğunu söyledi. Tepkiniz ne olur?

- Tutkular, aşklar konusuna saygı duymak lazım. İzin vermek bana düşmez, onlara mutluluklar dilerim ama en azından torunlarımın Beşiktaşlı olması için elimden geleni yaparım. (Gülüyor)

Ya müstakbel damadınız Ak Partili olursa?

- İster MHP sempatizanı olsun, ister AKP; ister Galatasaraylı, ister Fenerbahçeli fark etmez. Kızlarım nasıl karar vereceklerini çok iyi bilirler, çünkü aile eğitimlerini ona göre aldılar.

SÜLEYMAN SEBA İLE KÜS OLDUĞUMUZ YALAN

Ama siz de Şefika Hanım’la evlenirken Tarık Akan’ın filmlerindeki gibi ‘ayrı dünyaların insanıymışınız’...

- Ben biraz daha tutucu bir aileden geliyorum. Tutucu derken siyasi anlamda söylemiyorum. Bizim ailemiz dört kuşaktır CHP’li ama annem başörtülüydü. Babam da tam bir Anadolu erkeği, lider yapısı olan bir adamdı.

Kız tarafı biraz daha mülayim anlaşılan...

- O çok daha değişik bir ortamda yetişmiş. Varlıklı bir ailenin tek çocuğu. Uzun yıllar yurtdışında kalmış ama ben çok şanslıyım. Eşimin anlayışından dolayı hiçbir sorun yaşamadık. Benim bu noktaya gelmemde Şefika’nın katkısı ve desteği çok olmuştur.

Şefika Hanım’ın diğer kumanız Beşiktaş’la arası nasıl?

- Valla onların arası da çok iyi. Maçlara gitmediğimiz zaman evde izleriz. hatta Şefika ile totemimiz bile var.

Televizyonun önünden geçmesini mi engelliyorsunuz?

- (Gülüyor) Yok, Şefika’nın hiç öyle bir huyu yoktur. Zaten yerinden de kalkamaz maç izlerken. Beşiktaş gol attığında yanımda oturuyorsa hiçbir yere gidemez. Mutfaktaysa oradan ayrılamaz. Neredeyse orada kalır ama futbolu çok sever. Hatta Beşiktaş kongre üyesidir ve üyeliğinin altında Süleyman Seba’nın imzası vardır. Beşiktaş ailesine Süleyman Abi katmıştır onu.

Süleyman Seba demişken, efsane Başkan’ın heykelini diktiniz ama onun size küs olduğu söyleniyor.

- Olur mu öyle şey? Küslük müslük yok arada. Tam kulübün karşısına diktik heykeli. O artık tüm kulüpler tarafından kabul edilmiş bir efsane. 80’li yıllarda onun gençlik kollarındaydım. Hiç unutmam, 1988 Beşiktaş kongresinde “Herkesi bir zaman için aldatabilirsiniz, bazı kişileri bir zaman aldatabilirsiniz ama herkesi her zaman aldatamazsınız” demişti. Bu benim ondan aldığım en önemli derstir. Ayrıca Biz Süleyman Seba okulunun öğrencisiyiz.

Hâlâ öğrencisi misiniz? Mezun olamadınız mı yoksa?

- Başkan okuldan hiçbir öğrenciyi kolay kolay mezun etmez. Kim “Ben o okuldan mezunum” derse asla inandırıcı olmaz, çünkü Süleyman Abi Beşiktaş’ın başöğretmenidir ve bir başöğretmen, okulundaki öğrencilerin hep okumasını ister.

Başka kimler vardı aynı okulda sınıfta çakan?

- Bizim üç silahşörler olarak takıldığımız bir grubumuz vardı; ben, Tahsin Akıncı ve Can Öner. Can, Kıbrıs gazisiydi. Sonra vefat etti.

Süleyman Seba’yı efsane haline getiren özellikleri neydi sizin için?

- Her şeyden önce onun için kendisi yoktur, spor ailesi vardır. Her konuda sözü senettir ve müthiş bir adalet duygusuna sahiptir. Bildiği noktada hiçbir zaman durmayan dev bir başkandır.

Peki neden heykelinin dikilmesinden rahatsızlık duydu?

- Öyle bir rahatsızlığı yok şimdi. Başlangıçta biraz nazlandı sadece, o da mütevazılığından.

SERDAR BİLGİLİ’YE BAŞKANLIĞI BIRAKTIĞI İÇİN KIZMIŞTIM

Kongrelerde öyle bir ağırlığınız olduğu konuşulur ki, desteklediğiniz başkan seçilirmiş...

- Eee Süleyman Abi’nin gençlik kollarından geldik, bizi o yetiştirdi. Beşiktaş’ın 100’üncü yılında müthiş bir mücadele verdik ama kaybettiğimiz zamanlar da oldu. 2000 yılında arkadaşım ve iyi bir Beşiktaşlı olan Nevzat Demir “Başkan olmak istiyorum” dedi. O zamanki şartlarla en fazla üçüncü olabileceğimizi söyledim, çünkü kazanmamız muhtemel görünmüyordu ama “Yarım kalan Ümraniye tesislerini bitirirsen seninle birlikte bu yarışa girerim” dedim.

Fakat ipi başkası göğüsledi...

- Evet ama Nevzat Demir yine de tesisleri bitirdi. O yürekli Beşiktaşlı’ya tüm taraftarların teşekkür etmesi gerekir. Ayrıca Beşiktaş için Hüsnü Özyeğin, Tuncay Özilhan ve Mübariz Mansimov gibi Beşiktaşlıların desteklerini hep almalıyız.

Kaybetmeye alışık değilsiniz anladığım kadarıyla.

- Ama Beşiktaş’a o tesisleri kazandırmak için kaybetmeyi göze aldım. 2002 kongresinde Serdar Bilgili ile omuz omuza mücadele edip birlikte kazandık.

Son dönemlerde Serdar Bilgili’yle de aranız limoniymiş...

- Hayır canım ama zaman zaman ona kızdığım dönemler de oldu. Bunun dışında asla kavgalı olmadık. Sadece 2004 yılında Beşiktaş Kulübü başkanlığından ayrılmamalıydı diyorum o kadar. Hata yaptı. Hem de büyük hata.

Bu yüzden mi gönül koydunuz?

- Kendisine küfür edildiği için istifa etti. Küfrü hiçbir zaman onaylamadığım halde bunu yapmaması için çok ısrar ettim.

Eğer kulübü bırakmamış olsaydı, Beşiktaş bugün daha farklı bir yerde olurdu muydu?

- Mutlaka. 100’üncü yılda şampiyon oluyorsunuz ve ertesi sene elinizde çok iyi bir kadroyla birlikte dünyanın en iyi teknik direktörlerinden biri olan Lucescu var. Biraz mücadele etmek gerekirdi. Serdar’ın da çok iyi bir vizyonu vardı ve çok da gençti. Kulübe çok şeyler katabilirdi.

KANUNSUZ SULTAN SÜLEYMAN!

Peki Beşiktaş’ın ‘Feda olsun’ demesine değdi mi?

- Feda sloganının çıkış noktası başlarda çok iyiydi ama bunu sonraki dönemlere uzatmamak gerekir. Takımın eksik yerlerindeki oyuncular artırılmalı ve mutlaka şampiyonluğa oynayacak bir ekip yaratılmalı. Tıpkı Borussia Dortmund gibi altyapıya önem verilmeli.

Beşiktaş aşkınız sonunda bir nikâhla taçlandırılacak mı? “İsmail Ünal Başkan, Beşiktaş şampiyon” diye bağıracaklar mı taraftarlar?

- 84’ten beri Beşiktaş üyesiyim. Bu kadar sene Beşiktaş’ın galibiyetlerinde sevinen, başarısızlıklarında üzülen biri olarak tabii ki başkan olmak isterim. Ayrıca her kongre üyesi bunu ister ama kulübün şu anda bir başkanı zaten var. Şimdi kulüp önemli bir dönemeçten geçiyor. Beşiktaş’a Tüm Beşiktaşlıların destek vermesi gerekiyor.

Anlaşılan Başkan’ın gönlünde de yatıyor bu başkanlık. Bu arada herkes Süleyman Seba’nın sağlık durumunu merak ediyor...

- Süleyman Abi 87 yaşında. Yaş gününe katılamadı ama umarım sevenlerin sevgisiyle daha çok yaşayacaktır. Yeter ki neşesini, hayat sevgisini kaybetmesin. Bak sana ne anlatacağım; 90’lı yıllarda biz yönetimdeyiz, toplantı odasında oturuyoruz...

‘Biz’ kimler oluyor?

- Rahmetli Recep Yazıcı; adam gibi adamdı. Sonra Tahsin Akıncı, Faik Akdil, Erhan Solu, Metin Keçeli. Daha Süleyman Abi gelmemiş. Bir baktım elden ele bir gazete dolaşıyor. Süleyman Seba, Kanuni Sultan Süleyman gibi giyinmiş, bir röportaj vermiş.

Halit Ergenç duymasın...

- (Gülüyor) Odadakiler şaşırmış; “Yahu Süleyman Abi böyle poz vermez, fotomontajdır” diyorlar. Fotoğrafa bir baktım, Süleyman Abi’nin altın künyesi kolunda. “Beyler bırakın tartışmayı da künyeye bakın” dedim, herkes sustu.

Süleyman Bey gelince neler oldu?

- Kimse açıktan bir şey söyleyemiyor. Rahmetli Recep oturduğu köşeden “Elbisen de güzelmiş Kanunsuz” diye takılıyor inceden. Ama duyulmuyor tabii. (Gülüyor) Sonradan baktık ki bu fotoğrafın altından Rauf Tamer ile Faik Gürses çıktı. Meğer onlar ikna etmiş Süleyman Abi’yi bu çekime. Rauf Abi de sıkı Beşiktaşlıdır.

Çok kulak çeker miydi Süleyman Başkan?

- Yok, kulak falan çekmezdi. Zaten buna da gerek kalmazdı ama zaman zaman yüreğimizi ağzımıza getirdiği olmuştur. Mesela evini değiştirirken eşyalarını Tahsin Akıncı, Can Öner ve bana taşıttı. Öyle kamyon falan da tutmadı.

Niye, cimri midir Başkan?

- Yok değil ama hesabını bilir. (Gülüyor) Biz taşınma işini bitirdik; bir akşam hep beraber evlerinde yemekteyiz, Süleyman Abi geldi, “Eşyalarım arasında bir şey kayıp” dedi. Hem de aile yadigarıymış. Tabii bizim yüzümüz attı, sonuçta evi biz taşımışız. Bir yıl boyunca içimize dert oldu bu olay.

Ee ateş düştüğü yeri yakar, bir de Süleyman Bey’i düşünsenize...

- Evet... Aradan epey bir zaman geçti, bir gün yine Süleyman Abi ile yemekteyiz, “Abi bulabildiniz mi o kayıp eşyayı?” diye sordum. “Oo hemen ertesi gün bulundu o ya” demez mi! Biz boş yere üzüldüğümüzle kaldık anlayacağın. (Gülüyor)

SİVAS KATLİAMI İÇİN BİR MÜZE HAZIRLIYORUZ

Şu ana kadar her şeyi konuştuk da belediyeyle ilgili soru sormamamı olgunlukla karşıladınız. Sizi fazla kızdırmadan oraya geçelim. Beşiktaş’ı yönetirken ana kriteriniz nedir?

- 2004 yılından bu yana biz burayı kültür ve sanatla yönetiyoruz. Beşiktaş, İstanbul’un hatta Türkiye’nin kültür sanat başkenti oldu.

Biraz fazla iddialı değil miyiz Başkan?

- Evet, aynen öyle. Beşiktaş’ta 2 milyon civarında insan var; gece yaşayanlar da 200 binden az değil. Kentte yaşayanların kültür sanata bakışları, o kentin kimliğini belirler. Dokuz yıl içinde 150’nin üstünde heykel dikilmiş Beşiktaş’ta. 2004’te hangi kentte ‘kadına şiddet’ konusunda heykel yapılmıştır? Türkiye’de yaşayan önemli sanatçıların, aydınların heykellerini her tarafa diktik. Ustalara saygı geceleri düzenledik.

Heykeltıraşlar da mest olmuştur ama bu kadarla bitmiyor herhalde iş?

- Biter mi? Sivas Katliamı’nda yakılarak öldürülen aydınlar için birkaç ay sonra MKM’de (Mustafa Kemal Kültür Merkezi) sergilenecek çok önemli bir projemiz var. Bu 35 insan için Türkiye’nin en önde gelen sanatçıları, ressamlar, heykeltıraşlar eserlerini hazırladılar. Tek ortak noktaları ise yapıtların bir ucunun yanık olması. Keşke tüm bu sanatçılar mest olabilse.

Kim bu sanatçılar?

- Devrim Erbil, Bedri Baykam, Mehmet Güleryüz gibi ustalar... Yapıtlarının bir bölümünü özellikle yakıyorlar ki, Sivas Katliamı unutulmasın. Sonra bütün eserler altı ay sonra inşası bitecek olan müzede sergilenecek.

Peki şöyle Central Park gibi nefes alabileceğimiz yerler olacak mı Beşiktaş’ta?

- O da geliyor. Ulus ile Ortaköy’ü birleştirip 30 bin metrekarelik bir meyve bahçesine çeviriyoruz. Yürüyüş, dinlenme, piknik alanları olacak içinde. Bir ay sonra açılışı yapılacak ve Beşiktaş’ın hizmetine sokulacak.

Manavlara gün doğdu desenize, o kadar meyve ulu orta sallanıyor...

- Kimse boşuna heveslenmesin, onlar vatandaşlar için. İnsanlar her çeşit meyveyi dalından koparıp yiyebilecek. 3 bin ağaç var o alanda.

BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BEŞİKTAŞ’A TEK BİR HİZMET GETİRMEMİŞTİR

Bir de Robin Hood’luğa soyunmuşsunuz, zenginden alıp fakire veriyormuşsunuz...

- “Dost Eller” projesinden söz ediyorsun. Beşiktaş’ta muhtaç olan 70 yaşının üzerindeki her insanın evine yemek gider. Ayrıca ikinci el ev eşyaları, giysiler alınır, bakımı yaptırılır, temizlettirilir ve belediye binamızın içerisinde sergilenir. İhtiyacı olanlar istediklerini alabilirler.

Peki bu değirmenin suyu nereden geliyor?

- Beşiktaş’ı seven varlıklı insanlardan. Ayrıca Anadolu’dan gelen ve eğitim gören öğrencilerimiz için de ‘yarı zamanlı üniversite’ dediğimiz bir projemiz var. İlçemizdeki turistik tesislerle günde üç-dört saat çalışarak harçlıklarını çıkarabiliyorlar.

Bütün bunlar var ama hâlâ metro yok Beşiktaş’ta...

- Metro için Büyükşehir Belediyesi’nin onayı ve uygulaması gerekiyor ama maalesef Ihlamur’da yapmak istediğimiz tramvay hattına bile onay vermiyorlar.

Büyükşehir’den destek görmediğinizi mi söylüyorsunuz yani?

- Dokuz yıllık belediye başkanıyım, Büyükşehir Belediyesi buraya tek bir hizmet getirmemiştir. Bunu özellikle söylüyorum.

Ak Parti önümüzdeki seçimlerde zorlar mı sizi?

- Bana kalırsa belediyecilik sosyal demokratların işidir.

BÜYÜKŞEHİR İÇİN ADAY DEĞİLİM AMA PARTİM GÖREV VERİRSE İŞ DEĞİŞİR

Tamam da burada aklıma her CHP’linin sorduğu şu soru geliyor; “Biz ne zaman muhalefetten kurtulacağız?” Zor bir soru mu?

- Hayır, çok kolay. CHP olarak bizim hedefimiz önümüzdeki seçimlerde İstanbul’u almak, genel seçimlerde de iktidara gelmektir. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi, Cumhuriyet’i kuran bir partidir. İnsan odaklı hizmetler yapıldığı zaman mutlaka iktidara gelirsiniz. İktidara gelmenin temel yolu da, yerel yönetimlerde başarılı olmaktır, ki CHP yerel belediyelerde çok başarılıdır.

Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na adaylığı düşündünüz mü hiç?

- Şu an öyle bir düşüncem yok, Beşiktaş için tekrar adayım ama parti görev verirse hiçbir zaman da görevden kaçmayız.

Siz kimi şanslı görüyorsunuz?

- Eminim ki CHP seçimi kazanacak adayı ortaya çıkaracaktır. Biz İstanbul’u alırız.

Şöyle bir kafanızı dinlemek istediğinizde Beşiktaş’tan çoook uzağa gidiyorsunuzdur herhalde...

- Olur mu öyle şey? Boş vakitlerimin çoğunu da Beşiktaş’ta geçiririm. Bulgar’ın Yeri’ni çok severim, bir kaymak yaparlar ki orada, sorma gitsin. Beşiktaş köftecisinin köftelerine ve turşusuna bayılırım.

Ağzım sulandı, devam edin ne olur...

- (Gülüyor) Canım balık çekerse çarşıdaki balıkçıların hepsini dolaşırım. Köşebaşı’na, Yüzevler’e giderim. Bunun yanında İstinye Park’taki Punto’yu da çok severim. Anlayacağın ben her daim Beşiktaş’ta olmaktan inanılmaz mutluyum.

EMEKÇİLERİN BAYRAMLARINI KUTLAMALARI ZORLAŞTIRILMAZ

Bu yıl İstanbul’da olaylı, Anadolu’da halaylı geçen 1 Mayıs kutlamaları için neler söyleyeceksiniz?

- AKP iktidarı nedense her yıl bunu bir güç gösterisine dönüştürüyor. Gerçekten demokratik ve ileri bir ülkede, her yıl emekçilerin bayramlarını kutlamaları zorlaştırılmaz, tam tersine kolaylaştırılır. Bir yandan İstanbul’un bütün alanlarını anlaşılmaz bir şekilde inşaatla örtüyorsun, diğer yandan da güvenlik diyorsun. Buradaki samimiyet sorgulanır.

Ne yapılmalıydı sizce?

- 1 Mayıs kutlamaları artık geleneği olan bir sosyal olgu. Taksim Meydanı’nı kazarken bugünü de düşüneceksin. Bir toplumu sadece polisiye güce dayanarak yönetmeyi denemek çok tehlikeli sonuçlar doğurur. Ayrıca kentler meydanları ile anılır. Meydanlar da insanların sosyal buluşma alanlarıdır.