Kanal D’nin reyting rekortmeni dizisi “İntikam”, yeni sezonun startını bu akşam veriyor. Başrollerini Beren Saat, Mert Fırat ve Yiğit Özşener’in paylaştığı “İntikam”ın yeni sezonunda, tansiyon giderek yükselecek.
“İntikam” mevsimi geldi; Büyük gün öncesi “İntikam”ın Emre Arsoy’u Mert Fırat ile buluştuk, hem karakteri, hem hikayeyi konuştuk. O kadarla kalmayıp diğer projelerinden, aşk dedikodularından ve özel hayatından da dem vurduk
* Türk seyircisi “İntikam”ı çok sevdi, her bölümünü soluk soluğa izledi. Arsoy ailesinde bu sezon neler olacak? - Neler olmuyor desek daha doğru. Bu olayların iyice köpürdüğü, heyecanın doruğa tırmandığı, 6-7 yeni karakterin hikayeye katılacağı bir sezon. Yeni hikâyele re de gebe haliyle... Arsoy ailesinde de sürpriz olaylar gerçekleşecek.
* Geçen sezon Emre Arsoy’un başına gelmedik kalmadı. Ne olacak bu çocuğun sonu? - (Gülüyor) Bütün intikam ondan alınacak diye düşündürüyor değil mi? Aileler yapıyor, çocuklar çekiyor. Dizinin ilk sezonunda Emre ailesiyle yüzleşmeye başlamış, kendini olayların içinde bulunca olan bitene aymıştı.
Bu sezon biraz daha olgunlaşacak. Şimdiye kadar nerede akşam orada sabah takılan, zenginliğin nimetlerinden faydalanan bir gençti, ama iş hayatına atılması ve hayatında ilk kez birine aşık olup evliliğe yaklaşması onu değiştirdi.
* Emre için seyirciler ne diyor? - Daha çok “Ay artık o kıza da, annene de kanma” diyorlar. Çok saf ve temiz bir adam olarak görüyorlar Emre’yi... * Kötü tarafları hiç mi yok bu çocuğun? - Var tabii, olmaz mı... Zaafları çok bir kere... Türkiye’deki çoğu projede herkes ya çok çok iyi ya da çok kötüdür ya, bu tarz işlerde karakterlerde ara ton yaratma imkanı oluyor ama...
Karakterler bir olay karşısında hem haklı hem haksız duruma düşebiliyor. Bütün bu çatışma ve karşıtlık da diziyi daha çok izlettiriyor. * Siz karakteri nasıl değerlendiriyorsunuz? - Emre babacan bir tip. Bu kirli dünya içerisinde mümkün mertebe temiz kalmayı başarmış.
* Yağmur ile Rüzgar’ın arasında olup bitenler ne kadar yoruyor onu? - İlk sezondaki çocuksu halini değiştiriyor, onu olgunluğa doğru itiyor. Sırlar ve hisler Emre’yi büyütüyor. Yağmur’a beslediği hisler ile annesi ve Cemre’ye duyduğu bağlılık, bir strateji geliştirmesine sebep oluyor. İkinci sezonda içinde bulunduğu kirli dünyayı algılayıp onun kurallarına göre oynamaya başlamış bir Emre göreceğiz.
* Setten, ve rol arkadaşlarınızdan da biraz söz eder misiniz? Memnun musunuz halinizden? - Gayet memnunum hem de... Beren’le (Saat) çalışmak çok rahat. Çok iyi, çok disiplinli bir oyuncu. Karşısındaki oyuncuya ve yaptığı işe önem veriyor. * Hikaye, dizinin orijinal versiyonu “Revenge” ile birebir aynı doğrultuda ilerliyor. Siz izleyebildiniz mi o diziyi? - İkinci sezonunu hiç izlemedim.
* Neden? - Hem etkilenmemek amacıyla hem de bizimkinin farklı bir tonu var. Diziyi izleyince “bu böyle değildi aslında” gibi bir fikir beliriyor. İzlememek daha hayırlı. Hikayeyi zaten biliyoruz, aşağı yukarı ne olacağını da...
* Uyarlama dizinin de bu rahatlığı var değil mi? En azından karakterin başına ne geleceğini biliyorsun. - Aynen! Bir oyuncu için bu aslında bulunmaz bir nimet. Çok iyi bir akış, denenmiş bir yayın... “Revenge”in çok da iyi bir matematiği var ayrıca. Bu matematik, Türkiye’deki projelerin en büyük eksikliklerinden biri. Çok az senaryoda önünü görebiliyorsun. Daha önce denenmiş olması o açıdan büyük bir rahatlık.
* “Orijinali 40 dakikaydı, biz ne çekiyoruz da bir türlü bitmiyor” hissi yaşıyor musunuz zaman zaman? - Bu da Türk dizilerinin genel zaafı. Adaptasyon diziler bile bu zaaftan nasibini alıyor. Haliyle senaristlerimiz süreyi uzatmak için yan hikâyeler kurup bir yandan onları devam ettiriyorlar.
* Daha önce “İnsanlar tarafından tanındıkça daha çok içime kapanıyorum” demiştiniz. Hâlâ böyle bir kendini koruma, saklanma dürtüsü var mı? - Ününden dolayı birisinin üstüne gitmek ve önemliymiş gibi davranılması beni rahatsız ediyor. Bu mesleği yapıyorum diye farklı bir biçimde konumlandırılmak istemiyorum. “İçime kapanıyorum” derken aslında bunu kastettim. Tanınmadığımda daha mutlu olabiliyorum.
* Öyle bir ihtimal var mı? - Oluyor arada. En azından şöyle bir anımsıyorlar ama tam olarak çıkaramıyorlar. * Bu arada 1 Ekim’de Moda Sahnesi’ni açıyorsunuz. Neler olacak sahnede bu sezon?
- İlk oyunumuz “Hamlet”. Ben onda yer almıyorum ama yine ekim ayı içerisinde başlayacak olan “Bütün Çılgınlar Sever Beni” isimli komedi oyununda Aslı Tandoğan, Volkan Yosunlu ve ben oynuyoruz. Provalar devam ediyor. Kasım ayında da “Erkek Tarafı” adlı filmimiz geliyor. “Testosteron” oyununu sinemaya uyarladık. Oyunun Polonyalı yazarı Türkiye’ye geldi bunun için, yönetmenliğini de İlksen Başarır üstlendi.
* Bir yandan dizi ve sinema filmi, diğer yandan tiyatro... Hepsine nasıl yetişeceksiniz? - Geçen sene daha da fenaydı. Dizi, oyun, bir de “Kelebeğin Rüyası” filmi ve onun tanıtım çalışmaları... Ben böyle çalışmaya alışığım galiba. Sadece bir işe yeterince emek veremem diye korkuyordum ama o da bu zamana kadar hiç olmadı.
* “Kelebeğin Rüyası” yeni kurgusuyla yeniden vizyona girecek. Yeni halini nasıl buldunuz? - Farklı bakış açısıyla yapılmış bir montaj... Ben bu kurgunun da aynı şekilde beğenileceğini düşünüyorum. Hikâyenin akışını uzattığı için bazı sahneler atılmıştı. Yeni halinde eklenen sahneler var, buna rağmen süresi kısaldı. Çünkü farklı bir zamanlama ve tempo oldu.
* Filmde canlandırdığınız Rüştü Onur, sizde izler bıraktı mı? - 16 kilo vermiştim ama 10 kilosunu aldım sonra; boyda ise bir kısalma olmadı, hâlâ 1,81’im (gülüyor). Rüştü Onur gerçekten çok naif bir adam. Verem hastası ama ama sanki hiç ölmeyecekmiş gibi çalışmaya devam ediyor.
* Bu proje nasıl kapılar açtı size? - Önümüzdeki zamanlarda güzel şeyler olacağına inanıyorum. Bizim İlksen’le de (Başarır) yurtdışıyla bağlantılı olarak yapmak istediğimiz bir projemiz var. İngiliz bir yönetmenin Türkiye ve İngiltere’de geçecek filmini çekeceğiz.
* Adınız sık sık İlksen Başarır’la anılıyor. - Evet, bol bol birlikte yazıyorlar bizi. Bir arada çok sık gördükleri için herhalde...
* Peki özel biri yok mu hayatınızda? - İlişkilerim oluyor. Bazen uzun, bazense kısa süreli... Ama insanların haberi olmuyor, çünkü o kadar da görülecek bir şey değil. Sizi geçtim, benim görmem için bile vakit lazım. Bir de sırf ünlüsün diye hayatının merkezinde aşk olmasının beklenmesi bana çok garip geliyor.
* Eve, otomobile hiç yatırım yapmadığınızı söylüyorsunuz. Neden geleceğinize yatırım yapmayı hiç düşünmüyorsunuz? - Yok canım, arabam var. Ayrıca tiyatro ve yapım şirketi de yatırım, çünkü önümdeki 20-30 yılı planlıyorum bir bakıma... Eve olsa bu yatırım, bir sene sonra üzerine belli bir kâr koyup satabilirsin mesela.
Bu da öyle bir şey benim için. Yıllar içinde bize maddi ve manevi anlamda kazanç getireceğini düşünüyorum. Evinin olmasının insana vereceği garanti hissi ile bu işlerin verdiği haz benim için aynı.