Onu, “Maymun Çarli’nin peşinden koşturan adam”, “Yabancı Damat’ın Ruşen’i” ve “Kötü Yol’un Reşat’ı” olarak biliyorduk. Şimdi de “20 Dakika”nın Ali’si olarak huzurlarınızda... Araştırdığım zaman hayretle İlker Aksum hakkında pek fazla bilgi olmadığını fark ettim ama karşımda müthiş komik bir adam buldum. Mimikleriyle, anında patlattığı esprileriyle her talk show’cunun mutlaka programına alması gereken bir isim o..
* Bu artistlik çocukluktan mı geliyor? - Hayır. Bizim zamanımızda her çocuk kovboy, itfaiyeci, pilot filan olmak isterdi... Ben savaş pilotu olmayı takmıştım kafaya. * Anladım, sen hep yüksekten uçmak istiyordun. - Yok canım. Babası pilot olan hangi çocuk istemez savaş pilotu olmayı? Babam savaş pilotuydu. Ama o kimya yok mu ah o kimya... Kimyadan kaldım abi. Hava Harp Okulu ortalamayı yüksek ister.
Kimyadan geçseydim pilottum şimdi. İyi ki de olmamışım, çünkü çocukluktan beri tiyatroculuk da vardı içimde. * Asker çocuklarının kaderidir şehir şehir dolaşmak. Sen nerede dünyaya geldin? - Altı göbek İstanbullu’yum, Üsküdar’ın Sultantepe’sinden. Erzincan, Erzurum, Sarıkamış gezdik durduk. 18 yıl Ankara’da da kaldıktan sonra İstanbul’a döndüm, yaş 24.
* Peki asker baban “Oğlum tiyatrocu oluyor” diye evde savaş çıkarmadı mı? - Tam aksi... Annem de, babam da çok destek oldular. O klasik baskı havası havacılarda yoktur. Çünkü onlar her zaman ölümle burun buruna yaşarlar ve hayata başka gözle bakarlar. Evde hayt huyt diye askercilik oynandığını hiç hatırlamıyorum.
* Gelelim tiyatroculuğuna o halde... - Erzincan Lisesi’nden sonra Hacettepe Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’ne girdik çıktık. Ardından Antalya Devlet Tiyatrosu geldi. Ama baktım ki bu Devlet Tiyatrosu falan kesmeyecek beni...
* Neden, parası mı azdı? - Orada kadrolu olamadım, sözleşmeliydim. Sözleşmeli çalışmak zordur. Oyun ya da prova varsa para vardır, yoksa üç kuruşa talim... Kendi kendime dedim ki “Oğlum bu işler böyle olmaz”. Hazır özel televizyonlar açılmışken attığım kapağı İstanbul’a...
* Desene kadrolu olsaydın seninle bu röportajı yapamayacaktık... - Evet... Yine dizilerde, filmlerde boy gösterirdim ama kim bilir belki bu röportajı yapmak için dört yıl sonra arardın beni. Tabii bir de Devin’i (Özgür Çınar) unutmamak lazım. O çağırmasa İstanbul’a gelemezdim. Kalacak yerim bile yoktu.
* Onda mı kaldın? - Sadece ben olsam iyi... Timuçin (Esen), Engin (Günaydın), Olgun (Şimşek), Binnur (Kaya), Emre (Kınay) ve Devin hep beraber Engin’in Kuruçeşme’deki evinde komün hayatı yaşıyorduk. Ev onun olduğu için genelde kirayı Engin öderdi.
* Niye ki, kimsede para yok muydu? - Benim ailemden dolayı parayla ilgili hiç sıkıntım olmadı ama çocukların vardı tabii. Biri Tokatlı, biri Niğdeli... Aileler de memur, çiftçi... Ben ev için market alışverişi yapardım. Evi Engin çevirmeye çalışırdı. Kim para kazanırsa hepimiz paylaşırdık. Bu arada evin nüfusu devamlı artardı.
* “Kimler geldi kimler geçti” mi diyorsun? - Binnur alt katta oturuyordu, yukarı taşındı; Timuçin Amerika’daydı yanımıza geldi. Olgun’la Emre de daha sonra dahil oldu. * Yemekleri kim yapıyordu? - Engin, Devin, Binnur... Görev dağılımı vardı. Engin evin babası, Olgun da abimizdi.
BKM’DE BEĞENMEDİLER ORTADA KALDIM * Ev değil mübarek yeni nesil Yeşilçam sokağı... - Hem de nasıl... Bizim işimiz zaten çevre meselesi. Menajerle falan değil arkadaşlık sayesinde olur her şey. Mesela ilk işimizde BKM bize destek atmıştır. “Dış Kapının Mandalları” diye bir dizi vardı. Engin yazmış, Olgun ile Devin oynamıştı. Sonra Binnur ile BKM’ye girdiler.
* Seni beğenmediler mi? - Herhalde beğenmediler ki almadılar, ortada kaldım. Ama benim kaderim Taylan Biraderler’le çizildi. Bir gün Devin “Çarli diye bir dizi var oynar mısın?” dedi. Zaten onlarla daha önce “Sır Dosyası”nda tanışmıştım. Ama asıl parlamam “Yabancı Damat”la oldu. * O da mı Taylanlar’ındı? - Evet, sonra onlarla “Küçük Kıyamet” filmini de çektik.
* O film için bir ay dişlerini fırçalamadığın doğru mu? - Yok, ben öyle şeyleri söylemekten hoşlanmam. Ama rolün gerektirdiği her şeyi yaptım. Kick boks bile çalıştım. O, Türkiye’nin en iyi psikolojik gerilim filmidir. * Yönetmen biraderlerle işi götürmüşsünüz. “Vavien”de de beraberdiniz... - Evet... O da çok güzel bir filmdi. Engin’in yazdığı senaryo harikaydı ama herhalde insanlar Binnur’u, Engin’i ve beni görünce komedi zannetti, o yüzden gişede umduğumuzu bulamadık.
* Para kazanabildin mi? - O çok komik bir hikaye. Bütün oyuncular gişe yüzdesiyle anlaştılar. Bir tek bana ücret olarak laptop vermişlerdi. Bayağı da fiyakalı bir şey... Gişe sıfır olunca diğerleri nal topladı, en kârlıları ben çıktım.
KİMSENİN DERDİ "KANUNİ SARAYDAN HİÇ ÇIKMAMIŞ" DEDİRTMEK DEĞİL * Tek bölümde de olsa “Muhteşem Yüzyıl”da saltanat sürmek nasıldı? - Ne saltanatı, Taylanlar bir bölümde kafamı kesip işimi bitirdiler. * Gün oldu devran döndü, “Muhteşem Yüzyıl” da 180 derece dönüverdi
- Ben olaya iki taraftan da bakıyorum. Hükümet bu meseleyle neden ilgilenmeye başladı? Çünkü artık dizilerimiz 22 ülkeye satılıyor, bu yüzden “Tarihi böyle göstermeyelim” diye düşünüyor olabilirler. Ama böyle gösterilmesinin de bir sebebi var.
* Neymiş o sebep? - Para ve prodüksiyon. Başbakan diyor ya “At üzerinde geçiyor o dönem” diye. Yahu at üstünde savaşlarla geçiremezsin; çünkü yapımcıda o kadar para yok. Mecburen entrikalar sarayda çevrilecek ki maliyet düşsün. Kimsenin derdi “Kanuni hiç Harem’den çıkmamış” dedirtmek değil. Hele rahmetli Meral’in (Okay) hiç değildi.
O KADAR POPÜLER İŞTE ROL ALDIM AMA KİMSE BENİ TANIMIYOR * “Yakışıklı olsaydım işler daha kolay yürürdü” dediğin oluyor mu? - Terbiyesiz. Gayet de yakışıklıyım... Hem yakışıklık göreceli bir kavram. Ama standartların üstünde olan Kenan İmirzalıoğlu, Kıvanç Tatlıtuğ, Timuçin (Esen) gibi arkadaşlarımız da var.
* Ben de o anlamda söyledim... - Yan çizme, resmen çirkin dedin! Şaka bir yana uluslararası arenaya bakarak güzelliğin de önemli olduğunu kabul ediyorum. Her yerde birçok insan güzelliği yüzünden iş yapabiliyor. Ama bizde bir terslik var..
MACBETH ROLÜNÜN ALTINDAN KALKAMADIM * Haluk Bilginer’le yolun nerede kesişti? - İki yıl önce Oyun Atölyesi’nin yönetmeni Kemal Aydoğan “Macbeth’i sahneye koyacağız. Oynar mısın?” deyince ben yan rollerden biri zannettim. Meğer Macbeth’i oynamamı istiyormuş. O rolün altından kalkamadım.
* Neden, tutmadı mı oyun? - Yoo bir sezon sürdü. Ama Shakespeare, Çehov gibi klasik yazarların eserlerini oynamak zor iş. Bu neye benziyor biliyor musun, “Keşanlı Ali Destanı”nı Norveç’te özel bir tiyatronun sahnelemesine..
DİZİDE ADLİ HATA VAR DİYENLER ÇAT KAPI EVİNDEN ALINIP HAPSE ATILANLAR BAKSIN * Daha dün sana “Kötü Yol’un Reşat’ı” diyenler bugün “20 Dakika’nın Ali Halaskar’ı” der oldu. Bir dizi biter bitmez diğerine başlamak riskli değil mi?
- Kesinlikle öyle. Özellikle oyunculuğa benim gibi bakan birinin hiç yapmaması gereken bir şey bu. Ben en az bir yıl koyardım araya ama... * Ama para tatlı geldi... Ne para, ne başka bir şey. Oyuncuyu ancak proje ve senaryo ikna eder. “20 Dakika” bir oyuncunun kolay kolay reddedemeyeceği bir proje. Özellikle benim canlandırdığım karakter, insanın karşısına kırk yılda bir çıkar.
* Söylendiği gibi kopya mı bu dizi? - Kopya diyemeyiz ama Russell Crowe’un “Kaçış Planı” filminden bir esinlenme olduğu da gerçek. Dizinin ilk bölümünde biplenmeden yayınlanan bir küfür sosyal medyada olay oldu. Bilerek mi yapıldı? - Bilinçli yapıldığını düşünmüyorum çünkü cezası çok büyük.
* Hadi küfürü atladılar, peki ya adli hatalar... Yurdum insanı nerede görmüş ilk celsede karar veren mahkemeyi? - Memlekette çat kapı insanlar evlerinden alınıp hapse atılıyor. “Dizide adli hata var” diyenler önce buna baksınlar. Üstelik bu bir dizi ve temposunun yüksek olması gerekiyor. Davanın bitmesi için 50. bölümü mü beklemeliyiz?
* Senin tercihin komedi mi, drama mı? - İlker’e ne versen oynar (gülüyor)... Benim için iyi senaryo hem güldürebilen hem de ağlatabilendir. Oynadığım roller hep gerçek hayat gibi olsun istedim. Gerçek hayatta hep gülüyor muyuz ya? Gerekirse tamamen komediye dönük işlerde de oynayabilirim. Mesela “Yalan Dünya”da keşke yer alabilseydim.
Madem bu kadar istiyordun da neden oynamadın? - Gülse çağırmadı ki beni. Beğenmiyor herhalde (gülüyor)... Bu tür komedi yapmak inanılmaz zordur. Bizde bunu bir tek Gülse başarıyor. Haftada tek başına 100 sayfa senaryo yazmak, üstüne bir de oynamak her babayiğidin harcı değil.
* Beni kullanarak Gülse’yi yağlıyorsun galiba... - (Gülüyor) Enteresan kadın Gülse. Yorgunluktan hastanelere düşüyor, serumlar yiyor, yine de yazmaya devam ediyor. İzlerken bunlardan haberiniz yok tabii sizin.
ENGİN İLE ZAMPARALIK YAPMAK İSTESEK YAPARIZ * Geçen cumartesi Beyoğlu Line Bar’da Engin Günaydın’la zamparalıktaymışsınız... - Sen nereden duydun, içeride adamın mı var? Ayrıca zamparalık yapmak istesek yaparız, ikimiz de bekarız ve karizmatiğiz. Onun adı da zamparalık değil Gece hayatı. Gece çıkarsak çıkarız, içmek istersek içeriz.
* Engin biraz huysuz mu? - Belki medyaya karşı... Kamera çat diye Gecenin üçünde yakalarsa konuşmuyor. Ben de oyunculuğu önemsiyor ve magazinin bir oyuncunun inandırıcılığını bitirdiğini düşünüyorum. Her gün orada burada görünen birinin ertesi gün öğretmen oluşuna kimse inanmaz.
78 YAŞINDAKİ TUNCEL KURTİZ'E BİR ŞEY OLMADI BEN BACAĞIMI KIRDIM * Dizi sektörüyle ilgili ne düşünüyorsun? - Sektör delirmiş durumda. Günde 14 saat çalışarak koca dizileri 6 günde çekip dünyaya satmaya çalışıyorlar. Hem de kaliteyi koruyarak.
* Nasıl yani, dizilerin sonu mu geliyor? - Hayır, bizde de dünyada da diziler bitmez ama bütçeler artacak, süreler azalacak. Yoksa bu dizileri ancak Irak’a, Libya’ya, Mısır’a satarız (gülüyor). Fransa, İngiltere, Amerika gibi pazarlar yemez.
ÇALIŞMAKTAN ESKİ EŞİMLE BİRBİRİMİZİ GÖREMİYORDUK Dört yıl süren evliliğin de diziler gibi aniden yayından mı kaldırıldı? - Kaldırıldı valla... Aslında evlilik kurumuna inanıyorum ben. Bu yaştan sonra insan bir düzen olsun istiyor hayatında..
* Hem düzen istiyorsun, hem boşanıyorsun. Şöhretten mi şımardın yoksa? - Yok ya. Bu dizi bizi biraz poh pohluyor. “Yabancı Damat”ta da böyle oldu, önce poh poh, dizi bitince puff... Boşandığımda da şöhret möhret yoktu, şimdi de yok... Zamanı gelince her şey bitiyor.
* Ama bittiğini de kimse bilmiyor... - Evli olduğumu bilen kaç kişi var ki ayrıldığımı bilsinler? Bizde öyle canlı yayınlar, röportajlar olmaz. Ayrıca çalışmaktan birbirimizi göremiyor, konuşamıyorduk. Böyle evlilik olur mu? * İşler, eşlerin arasına mı girdi? - Önce benimkiler yüzündendi, sonra o da oyunculukla haşır neşir olmaya başladı. O zaman olanlar oldu işte.
* Depresif biri misin peki, takar mısın böyle şeyleri kafana? - Depresif değilim ama çok takıntılarım var. Ufacık şeyleri takıyorum. Kendimle de barışık değilim galiba.
EŞKE ŞENER ŞEN'İN AYAĞININ KİRİ OLABİLSEM * Senin için “geleceğin Şener Şen”i diyorlar... - Estağfurullah... Öyle kolay Şener Şen olunamaz. Tıpkı Uğur Yücel, Adile Naşit, Münir Özkul olunamayacağı gibi... Onların hepsi sinemadan gelmiştir, televizyonla falan olmaz bu işler. Televizyonda üç gün sonra yok olup gidersin. Keşke Şener abinin ayağının kiri olsam...
* Aranız iyi mi peki? - Acayip severim. Onunla gidip araba bakarız. Bizim sektörde otomobilden en iyi anlayan adamdı