Hürriyet Gazetesi yazarı Ayşe Arman, Meryem Uzerli ile röportaj yaptı. Kısa ve koyu saçlarıyla ilk kez görüntü veren Uzerli, "Türkiye'de bu kadar sevildiğimi bilmiyordum" dedi... İşte o röportajın ilk bölümü:
Cumartesi sabahın köründe uçtuk Berlin’e. Cem Talu ve ben. Meryem’i tekrar göreceğim için heyecanlıydım. En son hamamda röportaj yapmıştık, o zamandan beri ilk karşılaşmamız olacaktı.
Muhteşem Yüzyıl’la hepimizin sevgilisi oldu Meryem Uzerli. Oynadığı rolün hakkını yüzde yüz veren bir Hürrem’di. Canlandırdığı “entrikacı kadın”ın tamamen zıttı bir karakter. İçi dışı bir Meryem. Damardan doğal bir kadın.
Sizi bilmem ama ben... Meryem Uzerli’nin Türkiye’de gelmiş geçmiş en sevilen “yabancı”lardan biri olduğunu düşünüyorum. Pascal Nouma, Alex de Souza ve Meryem. O, “yabancı” değil diyeceksiniz... Hem değil hem öyle...
Her ne kadar yarı Türk olsa da, o bir Alman. Hayatı boyunca Almanya’da yaşamış, tüm eğitimini, formasyonunu orada almış. “Biz”den zannediyoruz ama değil aslında. O anadili Almanca olan bir Avrupalı. Ve kimse alınmasın, bak kendimi de dahil ediyorum, bizim kadar “çakal” değil.
Daha saf. Daha açık sözlü. Daha hesapsız. Gerçekten öyle. Saatlerce anlattı, anlattı ve sonra hem gözlerimin dolmasına sebep olan, hem de beni güldüren bir şey söyledi:
“Ben salağım ama iyi kalpliyim! Gerçek bu... Bunu başlık yapar mısın?” “Yapmam, ama sen çok tatlısın!” dedim. Anladınız değil mi?
Her ne kadar ezan sesi duyduğumda kendimi buraya ait hissediyorum dese de, o aslında kendini Berlin’de evinde hissediyor... Anadilini konuştuğunda... Bu ettiğim lafı şimdi nereye çekerler, hangi manaya gelir, ben kendimi adam gibi ifade edebiliyor muyum diye düşünmediğinde... Etrafında paparazziler olmadığında...
Kırık Türkçesiyle, o samimiyeti ve doğallıyla... İşte yine karşımızda! Üzerinde askılı bir elbise. Dümdüz sandaletler. Makyajsız bir yüz. Sadece rimel var kirpiklerde... Sıfır süs. Sadelik tavan. Kendi gibi. Heyecanlı, sevinçli, umutlu, biraz ürkek, biraz kuş gibi...
Bir sürü şey yaşamış... Çukurlara düşmüş,batmış, çıkmış... Ben aslında, Türkiye macerasını ve “tükenmişlik sendromu”nu konuşmak için gittim. Ve birden “Ben hamileyim!” dedi. Kulaklarıma inanamadım. Hatta şok, şok, şok!
Eğer pazara kadar sabredebilirseniz hamilelik öyküsünü pazar yazmak istiyorum. Bugün yazılanları “teaser” kontenjanından kabul edin.
Kısacık kestirmiş saçlarını. Ve koyultmuş. Kendini daha az dişi yapmış, daha da şatafatsız, daha da süssüz. Bu bile, bana farklı geliyor. Onun yerinde olan pek çok oyuncu, pek çok meşhur, dişiliğinin altını çizmek için ölüp bitiyor. Ben de bunca yıllık gazeteciyim. Uzun zamandan sonra vereceği röportaja styling’siz, makyaj yapmadan gelebilecek başka bir ünlü var mıdır bilmiyorum. Meryem o yüzden özel. Ve o yüzden başka bir kültüre ait.
Berlin’de o gün, dört döndük, bizi bütün sevdiği yerlere götürdü. Hatta evine. Ve anlattıkça anlattı... Bilmenizi isterim ki, ona Hürrem fotoğraflarını gösterince Meryem ağlamaya başlıyor.
Yani karşımda, tamamen her şeyi “aşmış” bir kadın yok. Hâlâ birtakım zorluklar yaşıyor. Hâlâ çok hassas, kırılgan. Hadi gelin ona kulak verelim...
MUHTEŞEM YÜZYIL HAYATIMI DEĞİŞTİRDİ Bu dizi benim hayatımı değiştirdi. Muhteşem Yüzyıl için bana inanan Timur Savcı ve Meral Okay’a hep teşekkür ettim. Meral öldükten sonra onu rüyalarımda gördüm ve hep “Keşke burada olsan” dedim.
BANA İNANDILAR Bir arkadaşım “Bir dizi için birini arıyorlar” dedi, bir ‘showreel’ yaptım gönderdim, beni çağırdılar, Timur ve Meral’le görüştüm. Onlar bu rolün üstesinden gelebileceğime inandılar. Bana güvendiler. Ve her şey böyle başladı.
BİR MAKİNE GİBİ SETE GİTTİM GELDİM Ama her şey çok çabuk oldu. Türkiye’ye ara ara gelip gidiyordum ama sürekli orada yaşamak... Uffff... Korktum. Ama geldim. Bir makine gibi sete gittim, geldim. Otel-iş, otel-iş, arkadaşım da yoktu fazla.
ANCAK ÜÇ YIL DİRENEBİLDİM Aslında şartlarım çok iyiydi. İyi bir otelde kalıyordum, arabayla alınıp bırakılıyordum, asistanım vardı, diyalekt koçum ve tercümanım da. Ama zordu Türkçe oynamak. Osmanlıca bazı kelimeleri ezber yapmak daha da zordu. Daha bir sürü zorluk yaşadım, anlatacağım. Üç yıl direnebildim. Ne var ki, ben bu kadar sevildiğimi, bu kadar çok özleneceğimi hiç bilmiyordum.
NE EKİP NE ÇOK ÇALIŞMAK NE DE PARAYLA İLGİLİ BİR MESELE Evet, zorluklar hep vardı ama temelde bu ne ekip ne çok çalışmak ne de para ile ilgili bir meseleydi. Ben Türkiye’deki en iyi, en konforlu dizi setlerinden birinde çalıştım. Bütün tanıştığım insanlar bana bunu söyledi, bence de doğru. Gerçi benim daha önce böyle uzun bir set tecrübem olmamıştı. Evimin dışında, arkadaşlarımdan ve güvendiğim insanlardan uzakta yaşamanın bu kadar zor olacağını bilmiyordum.
HER ŞEY DAYANILMAZ HALE GELDİ VE BEN KAÇTIM En sonunda, bir dolu başka sebeplerden dolayı -bütün detaylarıyla anlatacağım sonra dayanılmaz hale geldi ve kaçtım. Acayip bir zamandı, tam nerede, hata nasıl oldu artık daha iyi görebiliyorum. Bunları da anlatacağım. Benim de hatalı olduğum şeyler var. Demiyorum ki ben suçsuzum. Ama o sürecin içindeyken göremedim. Şimdi bir kuş gibi üzerinde uçuyorum ve görebiliyorum.
HEPİNİZDEN TEK TEK ÖZÜR DİLİYORUM Şimdi, en başta Timur Savcı olmak üzere, Muhteşem Yüzyıl’daki tüm oyuncu ve ekip arkadaşlarımdan tek tek özür dilemek istiyorum ve onlara sevgimi gönderiyorum. Ve tabii ki bütün Muhteşem Yüzyıl seyircisine. Bu deneyim için hepinize teşekkür ediyorum.
TİMUR SAVCI YA DA EKİP BANA KÖTÜLÜK YAPMADI Kaçışımdan sonraki haberleri okumamaya çalıştım. Almanya’daki doktorum yasakladı ama biliyorum ki hiçbir taraf konuşmadı ve açıklama yapmadı, beni herkes korudu. Çıkan haberlerin hiçbiri doğru değildi.
Benim adıma yapılan açıklama da. Timur Savcı ya da ekip bana kötülük yapmadı. Haksızlık da yapmadı. Biz, her ne kadar çok yoğun çalışıyor olsak da, bir aile gibiydik. Ve güzel bir dizi yaptık.
HAYATIMI KURTARMAK İÇİN KAÇMAK ZORUNDA KALDIM Vahide’yi çok seviyorum. Benim Hürrem’in olgun yaşlarını oynamayacağımı ta en başından Meral söylemişti zaten. Ben çok az oynayıp devredecektim Hürrem’i yeni sezonda.
Ama işte dayanamadım kaçtım. Sonuçta Muhteşem’i bırakamazdım. Ama her şey üst üste geldi ki, kendimi kurtarmam lazımdı. Çok çok derin bir uçuruma yuvarlandım. Kendimi, hayatımı kurtarmak için kaçmak zorunda kaldım..