Cam' adlı tiyatro oyununda ve 'Öyle bir Geçer Zaman ki' dizisinde rol alan Mete Horozoğlu: Kafamda her şeyin muhasebesini yaparım, matematiğini kurarım. Gündelik insani ilişkilere bile matematiksel yaklaşırım!
Nefes' filminde canlandırdığı 'Yüzbaşı Mete' karakteriyle bir anda herkesin tanıdığı bir isim haline gelen, 'Öyle Bir Geçer Zaman ki'de hayat verdiği 'Soner' karakteriyle özellikle kadınların büyük beğenisini kazanan Mete Horozoğlu, şimdi de 'Cam' adlı tiyatro oyunuyla seyircinin karşısına çıkıyor. Horozoğlu ile oyunu, tiyatroyu, günümüz insan ilişkilerini ve kadınlardan gördüğü ilgiyi konuştuk...
Rol aldığınız 'Cam' adlı oyunda kader meselesi var, değil mi?
Oyundakine 'kader' değil, 'tesadüf' denir. Öyle bir kurgu var ki oyunda; öyle davranırsan başka türlü akacak olaylar, böyle davranırsan başka türlü...
Sizde de kadercilik var mı?
Evet, ama ben tasavvuf kaderciliğine inanıyorum. 'Yazgımız belli, bunlar sınav ve bu sınavlarda ne kadar başarılı olacağız ya da olmayacağımızı görmek için dünyada varız' teorisine inanıyorum.
Hiç hayatınızda "Şöyle yapmasaydım" diye hayıflandığınız oldu mu?
Her şeyde bir hayır vardır diye düşünürüm. Ama tabii düşünürsen, mutlaka hayıflandığın bir şeyler bulursun. Mesela benim hayatımı değiştiren iki-üç tane dönüm noktam vardır. Arada "O gün onu yapmasaydım acaba şimdi hayatım nasıl olurdu?" sorusu aklıma gelir ama ben daha çok sanat, tiyatro, siyaset ve ülke meselelerini düşünürüm.
BEN TİPSİZ BİR ADAMIM
Sorgulayan bir kişiliğiniz var o zaman...
Ben muhasebe kafalı bir adamım, muhasebesini yaparım her şeyin, matematiğini kurarım. Gündelik insani ilişkilerde bile matematiksel yaklaşırım meselelere. Materyalistimdir, gerçekçiyimdir ama uhrevi tarafımla desteklemeye çalışırım bunu. Çünkü sadece o taraf, sadece bu taraf bana tatmin vermez.
Çokfazla kadın hayranınız var, bunun farkında mısınız?
Olabilir. Ama onlar oynadığım karakteri seviyorlar. Ben tipsiz bir adamım. Kuzum ben sana bir şey söyleyeyim mi; kadınlar benim tipimi, karakterleri iyi oynadığım için beğeniyorlar.
Peki kadınların dizideki bıyıklarınıza olan tepkisinin farkında mısınız?
Evet, sakalıma, bıyığıma karşı bir tepki var. Hiç mi yakışmıyor? Oynayacağım adama hazırlanırım ben, işim bu.
Biraz da tiyatrodan söz edelim. Siz tiyatronun öleceği fikrine nasıl bakıyorsunuz?
"DVD'ler tiyatroyu öldürecek" diyorlar. Birçok kral, tiyatro ölsün diye uğraşmış, becerememiş. DVD mi becerecek? Mümkün değil. İspanya'nın altın çağında bile, kral eleştirildiği için, tiyatro yapmanın cezası ölümmüş. Şükür ki o dönemde değiliz ama doğru tiyatro yaparsan seni cezalandırırlar.
Öyle mi oluyor gerçekten?
Öyle, çünkü sistemi eleştirirsin. Tiyatronun amacı eleştirmektir. Ama sadece baştaki insanları eleştirmekten bahsetmiyorum. Mesela bizim 'Cam' oyunu da bir tür eleştiri. Modern hayatın getirdiği bencilliği eleştiriyoruz.
KOMŞULUĞU SEVERİM
Niye bu duruma geldik sizce?
Bireysel bir hayat kuruldu çünkü... Aslında biz toplum olarak paylaşmayı seven insanlarız. Ama biz büyük şehirlerde yaşayanlar, modern hayatı temsil ediyoruz ya; Anadolu'dakiler geri, köylü, hiçbir şeyden anlamıyorlar ya, biz onlara öğreteceğiz ya... Asıl onlar bize insanlığı öğretecek. Artık büyük şehirlerde yaşayanlar yalnız hissediyorlar kendilerini...
Siz komşunuzun kapısını çalabiliyor musunuz mesela?
Ben severim komşuluk ilişkilerini... Paylaşmayı severim, aşure dağıtmayı severim. Hanife Teyze'nin ekmek ihtiyacı varsa gidip bakkaldan almayı severim. Gözlerindeki pırıltı, beni birtakım beşeri kazanımlardan daha mutlu ediyor.
40'IMDAN SONRA BRAD PITT'İM
Kadınların size olan ilgisinin ne kadar farkındasınız merak ediyorum. Valla yok öyle bir şey! Bundan önceki hayatımda neredeydi bu beni beğenen kadınlar? Oynadığım karakterler bu kadar beğenilmeden, konuşulmadan önce benim tipimden bahseden kimse yoktu. Belki o zaman çirkindim, bilmiyorum, çünkü birisi bana "Sen git gide güzelleşeceksin" demişti. 40'ından sonra müthiş bir tip olacakmışım. Bekliyorum, dört kaldı. 40'tan sonra Brad Pitt'im!
İZLEYİCİYİ SUÇLAMAK KENDİNİ KANDIRMAKTIR
Tiyatro oyununuz 'Cam'a geri dönersek... İzleyiciden beklediğiniz geri dönüşleri aldınız mı?
Oyun, kurgusu ve hikayesinden dolayı izleyicide biraz film tadı bırakıyor. Dolayısıyla seyirciler 'sanki film izledik' duygusu taşıyorlar. Zaten bence tiyatro oyunlarının iyi kurguya ihtiyacı var. Çünkü tiyatro teknikleri açısından 1800'lerde kaldık. Sahneye barkovizyon koyuyoruz, elektrikli bir şeyler kullanıyoruz ama olmuyor; temel 1800'lerden kalma olunca kuş da koysan olmuyor. Tiyatronun biraz modernize olması lazım. Olmayınca da sokaktan geçen çocuğun bile dikkatini çekemiyoruz.
73'TEN GERİDEYİZ
Tiyatroya gelmeyen izleyiciyi suçlamamak gerekiyor yani... İzleyiciyi suçlamak, kendini kandırmaktır. İzleyiciyi niye suçluyorsun kardeşim, gelmiyorsa bu işi iyi yapamıyorsun demek ki... Türk Sineması için de izlenmiyor deniyor. Türk insanı film izlemeyi sevmediği için mi bu söyleniyor? Hayır! 1973 yılının Devlet İstatistik Enstitüsü raporlarına göre 40 milyon nüfusumuz varken, 173 milyon 740 bin sinema seyircimiz varmış. Bugünse izleyici rakamı yılda toplam 30 milyona ulaşınca "Çok iyi" diyorlar. Halbuki kıyas yapınca hiç de iyi değil. Halka halkı anlatan oyunlar ve filmler yapmaktan vazgeçtiğimiz için izlenmiyoruz... Sinema, tiyatro ve dizi oyunculuğuna farklı bakılmasına ne diyorsunuz?
Ne iş yaptığın önemli değil, yaptığın işin en iyisini yapmak önemli. Konservatuvarda da aynı şeyi söylerdim; ben sandalye yapıyorsam onu iyi yaparım. O sandalye mecliste mi kullanılacak, bir kahvehanede mi kullanılacak; beni ilgilendirmez... O yüzden dizi oyunculuğunu az yaparım, tiyatro oyunculuğunu çok yaparım gibi bir şey demek benim için uygun olmaz. Konservatuardayken de bize, televizyonda oyunculuk yaparsak tiyatro oyunculuğundan feragat etmemiz gerektiği empoze ediliyordu.
Hocalarınız kendinizi televizyona çok fazla kaptırmanızı istemiyorlardı herhalde...
Tabii ki, iyi niyetli söylenen bir şey bu. Ayrıca televizyon da çok iyi algılanmıyordu o dönemde. Ben öğrenciyken, "Mankenler oyuncu olmasın" diye ağlayan oyuncular vardı programlarda. Zaten o furya da çoktan geçti.
ÖDÜL
ALMADIĞIM İÇİN SEVİNİYOR OLABİLİRİM
'Nefes'teki oyunculuğunuz o kadar beğenildi ki hâlâ konuşuluyor...
Ödül üstüne ödül yağdı, o kadar beğenildi!
Ödül alamadığınız için üzüldünüz mü?
Seviniyor da olabilirim. Ödül meselesi benim uzun süredir düşündüğüm bir şey. "Ödül almak ne yaratır, nasıl bir ödül ortamındayız?" sorularına daha cevap verebilmiş değilim. "Keşke o ödülü almayaydım" diyen çok abim var mesela. O yüzden almadıysam, iyisi oymuş diye düşünmek beni rahatlatıyor.