Kanal D’nin sevilen dizisi “Tatlı İntikam”da Başak’ı canlandıran Hazal Türesan, hem ekrana yansıyan sempatik tavırları hem de Demet Evgar’a benzerliğiyle çok dikkat çekti. Türesan, “O benzerlikle ilgili çok yorum alıyorum, beni hiç rahatsız etmiyor. Çünkü onu çok seviyorum” diyor.
◊ “Tatlı İntikam”la başlayalım sohbetimize. Bize dizide canlandırdığınız Başak karakterinden biraz söz edebilir misiniz? - Pelin ve Simay’ın üniversiteden arkadaşı, Tankut’un Sinan olma sebeplerinden biri, 30’una merdiven dayamış bir dermatolog. İçinden geldiği gibi yaşayan, şakacı, hazırcevap, iyi niyetli ve çok komik bir karakter.
Çoğu zaman kafası zehir gibi çalışırken kimi zaman ondan beklenmeyecek kadar saf birine dönüşebiliyor. Teoride ilişkiler konusunda profesör olan Başak, pratikte ne kadar istese de o büyük aşka ulaşamıyor. Bilmiyor ki Tankut’un değişimine neden olan o şakayla yaptığı trajik hata, hep hayal ettiği büyük aşka onu götüren bir baht dönüşü olacak. Her ne kadar Pelin’in karmasını altüst etse de (gülüyor).
◊ Bu dizide rol almayı neden kabul ettiniz, ne etkiledi sizi? - Ben hayatta iyi şeylerin çat kapı geldiğine inanırım. İyi olan, geleceği doğru zamanı bilir, o zamana kadar olgunlaşmayı bekler. Bu işte de doğru karşılaşmalar ve iyi niyetler benim dönüm noktam oldu. “Tatlı İntikam” aynen bu şekilde girdi hayatıma. Ben diziye dahil olduğumda ekip tamamlanmıştı ve çok kısa bir süre içinde sete girilecekti.
Zaten ekip, senaryo ve karakter çok tatlıydı. Dolayısıyla karar vermek fazla zamanımı almadı.
◊ Hazal ile Başak arasında benzer yönler var mı? - Yaşımız ve hâlâ bekar olmamız (gülüyor). Bir de sanırım şakacı tarafımız. Senaristlerin bir hayali var ve bir karakter yazıyorlar. Sonra yönetmen kendi kurduğu dünyada şekillendiriyor onu... Oyuncuysa ete kemiğe büründürüyor, onun yaşayan bir karakter olması için kendinden, deneyimlerinden birer tutam ekliyor.
Yani izlediğiniz Başak, Hazal’ın şakacılığından, enerjisinden, gevezeliğinden, hüznünden ve daha birçok yönünden beslenmiş bir karakter.
◊ Reytingler çok iyi, halk sevdi sizleri. Çekimler nasıl gidiyor, set ortamınız nasıl? -Bize iyi bir iş yaptığımızı, iyi bir ekip olduğumuzu anlatan seyirciye minnetle teşekkür ediyoruz. İyi şeyler yapmaya çalışıyor, bunun için çok emek veriyoruz. Ama bence başarının sırrı başka bir yerde. Biz, güzel insanların bir araya geldiği çok iyi bir ekibiz.
Sadece oyunculardan bahsetmiyorum. Sizin görmediğiniz ama bu işin ortaya çıkmasında bizde daha çok emeği olan kocaman bir ekip var. Ve tüm ekip gerçekten eğlenerek çalışıyor. Hatta öyle ki setimin olmadığı günlerde bile arkadaşlarımı görmek için sete gidiyorum. Çünkü bizimki sadece iş arkadaşlığı olmaktan çıktı artık, özlüyoruz ya (gülüyor).
◊ Leyla Lydia Tuğutlu, siz ve Cemre Gümeli çok güzel bir grup oldunuz. Belli ki enerjiniz tutmuş. Daha önceden tanışıyor muydunuz? - Hayır... İlk okuma provasında, yönetmenimiz çalışmayı yarıda kesip “Gidin buradan ve birlikte biraz zaman geçirin” dedi. Çıktık. Yemek yedik. Sohbet ettik. Ve sonra fark ettik ki birlikte saatler geçirmişiz. Sıkılmadan.
Birbirimizi o kadar çok sevdik ve o kadar eğlendik ki bu buluşmalar ödev olmaktan çıkıp ihtiyaç haline geldi. Sete girdiğimizde biz çoktan üç iyi arkadaş olmuştuk. Hatta öyle ki setin üçüncü günü “Siz birbirinizi önceden de tanıyordunuz, değil mi?” sorusuyla karşılaştık. İşte enerjinin tutma sebebi o sahnelerin aramızdaki gerçek bağa dayanması.
◊ Gerçek hayatta da böyle bir arkadaş grubunuz var mı? - Var işte, Leyla ve Cemre’yle biz bir bütünüz (gülüyor). Bunun dışında tabii ki biriktirdiğim çok güzel dostluklarım var.
◊ Peki siz Pelin’in yerinde olsaydınız ne yapardınız? Kendinizi affettirmek için her yolu dener miydiniz? - Bilerek, isteyerek tabii kimseyi kırmam. Hatalı olduğumu anladığımda da çok üzülürüm. Karşımdakinin acısı, öfkesi geçmiş olsa dahi kendimi affetmem zaman alır. Pelin’in yerinde ben olsaydım, Pelin’in kendini affettirmek için yaptıkları ne ki, daha da çok çabalardım.
◊ Bu arada herkes sizi Demet Evgar’a benzetiyor. Siz ne düşünüyorsunuz? - Demet Evgar, tanışma fırsatı bulamadığım ama sahnede de ekranda da bayıldığım bir oyuncu. Evet, bunu sık sık duyuyorum ve hiç rahatsız olmuyorum, çünkü onu çok seviyorum.
◊ Uluslararası İlişkiler bölümünde okurken cesur bir kararla onu bırakıp tiyatro bölümüne geçtiğinizi biliyoruz. Nasıl gelişti o süreç? - Üniversite sınavına girerken, aileme tiyatro okumak istediğimi söyledim, bana güldüler. Bunu ancak hobi olarak yapabileceğimi söylediler. Ben de üniversite sınavına mutlu mutlu girdim.
Sonuçlar geldi; artık bir uluslararası ilişkiler öğrencisi olarak amatör de olsa tiyatro yapabilecektim. Okulda ilk defa sahneye çıktım ve bu hayatta yapabileceğim en iyi şeyin oyunculuk olduğunu fark ettim. Eğer bir alanda eğitim alacaksam bunun tiyatro olması gerektiğine karar verdim. Ve o mucizevi karşılaşmalardan biri ben bunları düşünürken gerçekleşti.
Sonradan en yakın arkadaşım olan ve benimle aynı yollardan geçen biri karşıma çıktı. Ve “Neden sınavlara girmiyoruz ki?” cümlesiyle hem beni hem de kendini bu ateşe attı! Uzun ve acılı ikna turlarının ardından ailelerimize “evet” dedirttik, sınavlara girdik, kazandık, okuduk, bitirdik. İstanbul’a gelip aynı evin içinde o ateşte bir süre daha yanmaya devam ettik. Sanırım artık servise hazırız.
◊ Var mı şu an bir tiyatro oyununuz? - Maalesef şu an yok, ama tekliflere açığım (gülüyor).