‘Aşk’, Kanal D’nin yeni sezonda en güvendiği ve iddialı dizilerinden biri. Başrol oyuncusu Hazal Kaya yeni işini, kilo verme hikâyesini, altına konulduğu söylenen takoz dedikodularını ve erken yaşta gelen şöhretle nasıl başa çıktığını anlattı.
Bir araştırmaya göre adında ‘Aşk’ geçen diziler daha çok tutuyormuş... - Belki de sevgiye ihtiyacımız var... Siz bu ihtiyacı nasıl tanımlıyorsunuz? - Güzel bir his ama bir yandan da hormonal bir durum. Abartmaya gerek yok.
Dizinin tanıtım cümlesi: “Paranın satın alamadığı şey nedir?” Sizce ne? - Sağlık!
Peki, aşk satın alınır mı? - Satın alınmış bir aşka aşk denir mi ki? Bu ne kadar sağlıklı? Mevzu, dönüyor dolaşıyor tekrar sağlığa geliyor işte.
Canlandırdığınız karakter Azra kimdir, nasıl biridir? - Tenis hocası. Ailesine bakıyor. Her şey karakterlerin hayatında yaşanan bir olayla başlıyor. Bir anlık cesaretin nelere sebep olabileceği görülüyor.
Şimdiye kadar canlandırdığınız karakterlerden farklı olarak Azra’da bizi heyecanlandıracak yeni bir yön var mı? - Şimdiye kadar hep genç kızları canlandırdım. İlk kez bir genç kadını canlandırıyorum. Azra daha farklı, kendi ayakları üzerinde duran, güçlü biri. Canlandırdığım karakterler içinde bana en çok benzeyeni o. Güçlü yanını kendime benzetiyorum. Azra gibi ben de çok küçük yaşta sorumluluk aldım.
Bahsettiğiniz güçlü yanınız ne zaman, kime ve neye karşı oluştu? -Bu işe 16 yaşında başladım. Daha ne olsun!
Erken yaşta sorumluluk almak sizin tercihiniz miydi? -Evet. İnsan cesaret edip “Ben bu işi yapacağım” dediğinde işin sonuçlarını, hayatına nasıl etki edeceğini düşünemiyor. Mesela annem ve teyzem “Üniversiteyi bitir, sonra oyunculuk yap. Biz hep senin arkandayız” demişlerdi, dinlemedim. Zaten sekiz aylık doğmuşum, aceleci bir tipim.
Erken yaşta gelen şöhretle nasıl başa çıktınız? - Zor ve sert bir durumdu. Ergenlikte “Herkes beni sevip onaylasın” hissine kapılıyorsun. Bu iyi değil, çünkü gerçek değil. Herkes beni sevemez ve beğenmek zorunda değil. Bunu kabul edip aştım. Kendi küçük dünyamda kendimi korumaya çalıştım.
‘Duvarlarım var’ duruşunuzun sebebi de bu anlattığınızk erken yaşta işe başlamak halleri mi? - Hayır. Çocukluğumdan beri çevremdekiler, ‘şımarık ve soğuk’ bir tip olduğumu söyler. Bunun sebebi sanırım yüz ifadem. Aslında bizim bütün aile böyle. Yoksa soğuk değilim, hatta keşke öyle olmayı becerebilseydim. Çünkü öyle durabilenlere bayılırım.
Çekimden önce “Moda ve stil konularına yeni giriş yaptım” dediniz. Oysa ekranın popüler yüzlerinden birisiniz. Neden bu kadar geç kaldınız? - Dışarıya çıkarken ne giydiğimi pek bilmem. Benim için önemli olan rahat etmek. Belki de ne giydiğime önem vermememin sebebi biraz da kendimi koruma yöntemim.
Neye karşı bir koruma? - “Benim de bir özelim hayatım var ve böyle giyiniyorum” diyordum. Şalvar giyiyorum, kirli Converse’lerim var. Vans giymeyi seviyorum. Gidip de Gucci’den ayakkabı almıyorum mesela.
Şimdi ne oldu da bu kararınız değişti? - Büyüyorum! Mesela artık bir röportaja giderken fotoğraf çekimi de olacaksa ve daha şık giyinmem lazımsa, Tamam giymeliyim” diyen bir hale geldim.
Sette takoz kullandığınız yazılıp çiziliyor… - Dünyanın her yerinde, 1.90’lık oyunculara dahi, kamera açısı için gerekiyorsa takoz veriyorlar.
Çok kilo vermişsiniz. Nasıl oldu? - Şeker hastalığımdan dolayı bir buçuk ay içinde kilo aldım. Hastalığı kabullenme sürecim sıkıntılı geçti. Düşün, 22 yaşımda yemek yedikten sonra şekerim fırlıyor, ardından düşüyor ve ben uyuyakalıyorum! Sonra hastalığıma uygun bir beslenme programı oluşturdum, yemeklerimi kendim pişirmeye başladım. 2.5 ayda sağlığıma kavuştum, 11 kilo verdim.
ABD’ye de kilo vermek için mi gittiniz? - Oyunculuk eğitimi için gittim, zayıflama sürecimi de orada geçirdim. Her gün bir buçuk saat yürümeye başladım. Ardından kendime günlük bir program çizelgesi çıkardım. Bir kardiyo-dans DVD’si aldım, onu çalışıyordum. Sabah 9.00’da kahvemi içiyor ardından ‘Fitness Blenders’ izlemeye başlıyor ve bire bir uyguluyordum.
Hakan Gence - hürriyet