HAYATINI TÜM YÖNLERİYLE ANLATTI

Özgü Namal, 'hep aynı rolleri oynuyor' eleştirileri için net konuştu: 'Gayet sakin, tatlı tatlı ilerliyorum, ben büyüdükçe rollerim de büyüyor. Bırakın, genç kız rollerinden 10 tane oynayayım, tadını çıkarayım, niye acele edeyim ki? Karışmayın bana! Ha, isteyen karışsın ama ben 'Hay Allah' deyip gülüyorum...'..

HAYATINI TÜM YÖNLERİYLE ANLATTI

Reklamlarında oynadığı Axess kızı gibi gerçekten de. Bıcır bıcır; hem çocuksu hem de kadınsı... Ama kesinlikle çok akıllı! Bi' kere hayatı yalamış yutmuş gibi konuşuyor ama sadece 30 yaşında! Konuştukça anlıyorum ki bunun nedeni kendine olan özgüveni. Özgüvenli büyümüş, özgüveniyle zorlukların üstesinden gelmiş, kendiyle barışık olmuş, kendine inanmış. Ne 'Axess reklamlarından bıktık' sözleri, ne 'çok şımarık kız' eleştileri, ne 'her işi de kabul ediyor canım' kıskançlıkları umurunda... Kariyer planını kendi doğrularına göre yapıyor, kimseden etkilenmiyor, 'durun daha çok gencim, önümde bir sürü zaman var, aceleniz nedir kardeşim' diyecek kadar olgun ve müstehzi... Ne yalan söyleyeyim, ben bayıldım ona. Doğru bir kız öncelikle... Karşısındakine, işine de son derece özenli. 'Fotoğraflarda bordo güzel çıkar, sizin için giyindim' diyecek kadar detaycı. Altı yıllık ilişkisi hakkında konuşmak ise onun için en zor şey. 'Konuşunca çok üzülüyorum' diyor ama gazetecilik merakı işte; ben susmayınca genel çerçeveyi çiziyor. Buyurun, Özgü Namal karşınızda...

- Özellikle Mutluluk filmi ve Axess reklamları sonrasında çok talep gören bir oyuncu oldunuz. Çok talep görmek iyi oyuncu olduğunuz anlamına gelir mi?
- Hayır hiçbir zaman gelmez! İstikrar çok önemli.

- Her role evet dediğiniz için de eleştiriliyorsunuz...
- Bana çok iş geliyor, çok fazla senaryo okuyorum ve bundan kimsenin haberi yok mesela! Ben onların içinden tane tane eliyorum. Benim yaptığım işler ekip işi olarak çok başarılı olduğu için zannediyorlar ki başarım rastlantısal. Hayır efendim, değil! Kocaman bir ekiple çalışıyorum, A'dan Z'ye her şeyim planlı programlı ve çok profesyonelce gidiyor. Şimdi; ben böyle bir kariyer yapıyorum, iyi-kötü bir isim olmuşum, bunu harcar mıyım, bunu yedirtir miyim? Başkalarının tahmin ettiği şeyi tahmin edemiyor muyum ben, keriz miyim o kadar affedersin, salak mıyım? Çok teşekkür ederim, dertleniyorlar benim için ama merak etmesinler, çok iyi bir kariyer planlaması yapıyorum ben. Yüzümün nerede eskidiğini, nerede geri çekilmem gerektiğini çok iyi planlıyorum.

- 'Yüzü eskidi' eleştirisinde 'Axess Kızı' olmanızın payı var mı?
- Hayır çünkü ben bir kampanya yapıyorum, kampanyaların amacı budur. Siz kampanya yapan bir insana 'her yerdesin' diyemezsiniz, kampanya her yerde olmak zorunda zaten! Üstelik çok mutluyuz, marka olarak birbirimizden çok memnunuz.

- 'Hep aynı rolleri oynuyor' eleştirisine ne diyorsunuz peki?
- Gülüyorum.

- Hiç etkilenmiyor musunuz eleştirilerden sahiden?
- Hayır, hiç etkilenmiyorum! Çünkü ben, kendi bildiğimi okuyorum. Herkes fikir yürütebilir, benim yaptığım kariyer hakkında bin tane fikir olabilir. Hepsini ciddiye alırsam, işimi yapamam... Yeterince akıl hocam var benim.

- Kimdir akıl hocalarınız?
- Gaye Sökmen var, Sırrı Süreyya Önder var, Oktay (Kaynarca) var, Meral Okay var, bir sürü danıştığım insan var. Onun dışındakilere gülüyorum. Şu yüzden gülüyorum: 12 yıldır tırnaklarımla kazıyarak buraya gelmişim, tadını çıkarayım ya. Bırakın, mesela genç kız rollerinden 10 tane oynayayım, sonra kadın rollerinden 10 tane oynayayım, niye acele edeyim ki? Bi' durun ya, ben sabırlıyım arkadaşlar, size ne oluyor? Yani ben gayet sakin, tatlı tatlı ilerliyorum, ben büyüdükçe rollerim büyüyor, ben iyiyim böyle, karışmayın bana. Ha, istiyorsanız karışın ama ben 'Hay Allah' deyip gülüyorum. (gülüyor)

- Sizi, yeni filminiz O... Çocukları'nda daha farklı, daha cesur bir rolde izleyeceğimiz lanse ediliyor. Öyle mi gerçekten?
- Ben orada farklı bir rolde değilim aslında, 28 yaşında bir kızı oynuyorum, Dona yani Donatella. Babası Türk, annesi İtalyan. Ne kadın, ne değil, ne çok dişi, ne çok çocuk, benim gibi, normal biri. Sadece İtalyan'a benzetebilmek için, kaşları incelttik, saçı dalgalı kullandık.

- Sarp Apak'la öpüşme sahneleriniz var bir de...
- Bir saniye bile değil! Anlat İstanbul'da da böyle bir sahnem vardı, fakat o zaman bu kadar sansasyon yaratmamıştı çünkü ünlü değildim o zamanlar (gülüyor)

- Niye filmin adı O... Çocukları?
- Çünkü gerçekten onların hikâyesi. Hayatımda ilk defa bir tanımlama, bir betimleme, bir küfür olarak kullanılmıyor bu laf; gerçek anlamında kullanılıyor. Onu küfre çeviren biziz, o küfür değil, onlar gerçekten var çünkü.

- Bu filmi neden izleyelim söyler misiniz?
- Ben senaryosundan çok etkilendim; bu kadar çok kadının bir arada olduğu bir senaryo daha önce hiç okumadım. Yine dehşet bir şekilde yazmış Sırrı Süreyya. Önyargılarınız değişebilir hayat kadınlarına karşı. Onların da birer anne olduğunu hatırlayabilirsiniz, kendinizi onların yerine koyabilirsiniz, kadın olduğunuz için anaçlık, annelik, şefkat gibi duygularınız kabarabilir. Bunun dışında, 'Ne zor hayatlar var, biz ne kadar şanslıyız, farkında değiliz hayatımızın,' diyebiliriz izleyince...

- Demet Akbağ, İpek Tuzcuoğlu gibi ünlü isimlerle paylaşıyorsunuz filmi. Tek başrol lüksüne alıştıktan sonra nasıl geliyor bu paylaşım size?
- Hiç öyle bir lükse alışmadım. O kadar komplekssizim ki bu konuda... Hiç kıskanç değilimdir. Başarılı olan insanların etrafımda olmasını isterim, başarıyı paylaşmak isterim, elinden tutmak isterim.

- Geçenlerde Ata Demirer 'Plaj terliği de çok satıyor ama sonuçta plaj terliği,' dedi. Gişe önemli mi?
- O röportajları özellikle okuyorum bir şey öğreneyim diye. Çünkü o konuda çok fenayım, 'Şu kadar gişe yaparız' falan, utanıyorum öyle şeyler söylemeye, çok ayıp ya! 'Şimdi söylerim gişe yapmaz, rezil olurum' diye düşünürüm hep. Ben polemik yaratamam, korkarım, o kadar cesur değilim. Ben üç gün sonra o insanların suratına bakmak zorunda kalırım, çok üzülürüm, annem-babam kızar, 'Kimseye sataşma, kimseye yalan söyleme, durduk yerde iftira atma, insanların hep pozitif taraflarını görmeye çalış' dediler bana. Böyle yetiştirildim. Ama daha iddialı konuşmak isterdim, daha patavatsız olmak isterdim açıkçası...

- Çocukluk hayaliniz miydi oyunculuk?
- Çocukluk hayaliydi evet, açıkçası hayatım boyunca hiçbir mesleği yapmayı düşünmedim. Çok hareketli bir çocuktum. Klasik vardır ya, aile arasında taklitler yaparsın, herkesi güldüren bir çocuk olur her ailede, buna benzer hikâyeler... Babamın akıllılığı işte; beni tiyatro kursuna yazdırdı 14 yaşımda...

- Yani anne-baba etkili oldu?
- Sonuçta onlar beni yönlendirmese üniversite kursuna gidip bir yeri tutturmaya çalışırdım. Onlar bendeki cevheri gördü.

- Nasıl bir çocuktunuz?
- Gayet terbiyesiz, edepsiz, yırtık, fırlama bir çocuktum! Tam sokak çocuğuydum. Seksekler, lastikler, izcilikler, bir şeyler bir şeyler, apartman yönetimini toplayıp kulüpler kurmalar falan... Aktif bir çocuktum, faal. Ama ders demeyin bana! Dersin dışında her şey vardı, sevmezdim ders.

- Çocukken özgür bir ruha sahip olunca kendine güvenin de tam oluyor değil mi?
- Çok doğru. Her zaman söylerim, en büyük şansınız aileniz. Onun dışındaki her şey sizin tercihiniz, bir tek ailenizi seçemiyorsunuz. Ben o konuda çok şanslıyım, çok özgür bir ruhla yetiştim, özgür bir çocukluk geçirdim. İleriki yaşlarda kendine güvenin o kadar sağlam, o kadar düzgün oluyor ki istesen de mutsuz olamıyorsun.

- Merak ediyorum; çocukken de bağırdığınızda sesi kısılan biri miydiniz?
- Evet (gülüyor). Ben hep yüksek sesle konuşurdum. Kısılırdı sonra. Konservatuvarda öğrendim sesimi doğru kullanmayı.

- Siz de ses tonunuzu enteresan buluyor musunuz peki?
- Kesinlikle çok enteresan buluyorum! 'Bu boydan bu ses nasıl çıkar, bu surata bu ses olur mu?' diye soruyorlar sürekli. Boru gibi. Altoyum ben. Hele sabahları çıkan sesi duymalısınız! Konservatuarda Haldun Hoca, 'Özgür abi hoş geldin' derdi. Ama hep de beğenmişlerdir tonunu, karakteristik!

- Böylesine özgür bir ruhla şımarıklık dereceniz ne boyuttaydı?
- Ergenlik dönemlerimde, lise ve konservatuar hayatımda ailemi üzdüğüm, yorduğum zamanlar elbette oldu. Çok özgür yetiştirilmemizin yanı sıra sıkı bir disiplin de vardı. Sofraya aynı saatte oturmak, 22.30'da evde olmak gibi kurallar vardı. Çocukken sıkılıyordum ama şimdi değerini anlıyorum bunların. Tüm bunlar zamanlamayı öğretmiş, profesyonelliği öğretmiş.

- Bir genç kız büyüdüğünü ne zaman anlıyor peki?
- Yalnız kalınca! Hayatını tek başına devam ettirdiğin zaman hayatın bütün gerçekleri dan diye suratına çarpıyor. Bir gece eve gidiyorsun mesela, doğalgaz kesilmiş! 'Aman Allah'ım ben onu yatırmayı unuttum,' diyorsun. Duşa bir giriyorsun su soğuk. 'Anneee' gibi! Evden ayrılıp yalnız yaşamaya başladığım zamanlarda eve geliyorsun yemek kokmuyor, dolap tamtakır... 'Galiba büyümek bu, ne sevimsiz bir şeymiş,' diyorsun. Aileyle yaşamak otel konforu gibi, beş yıldızlı otele değişmem.

- Bu noktaya gelene kadar sürünen, ağlayan, zırlayan biri mi oldunuz, şanslı mıydınız?
- Şans değildi hayır, şans diyemem. Her zaman her yerde söylüyorum, hiçbir fırsat bana altın tepsiyle sunulmadı; çok çalıştım. Aslında uzun da sürdü. Bana gelen teklifleri kabul etseydim, eğer o büyüye, o şaşaaya kapılsaydım erken 'bir şey' olurdum. Fakat o yolu tercih etmedik. Atlamadık her şeye. Ne Gaye Abla (Sökmen) ne ben! İnsanlar beni Kurtlar Vadisi'nde ya da herhangi bir şeyde tanıyıp keşfettikleri zaman ben çok uzun zamandır zaten oyunculuk yapıyordum, çalışıyordum, emek veriyordum.

- Bu yolu alırken hiç hayal kırıklığı yaşamadınız mı?
- Tabii ki durmak istediğim, gitmek istediğim, bu işi yapmak istemediğim oldu...

- Bu duyguyu uyandıran ne?
- 'Bir şey' olmadan, 'biri' olmadan kendinizi kanıtlamanız çok zor. Yoruluyorsun, 'bir şey olacaksa olsun artık!' diyorsun. Ama Oğlak burcuyum, sabırlıyım. Bir toprak olduğum için yılmam, yağmur yağar, kar yağar, bahar olur, hıdrellez olur, her şey bana çarpar gider...

- İlk ne zaman, 'Tamam, yırttım ben, oldum' dediniz?
- Yeditepe İstanbul dizisinde Duru karakterini oynadığımda... 100 kişi arasından seçilmek beni yüreklendirmişti. Zuhal Olcay, Uğur Polat, Meral Okay vardı. Benim için çok özeldi.

- Küçük-kadın, sevimli kız muamelesi görüyorsunuz hâlâ...
- Küçük gösterdiğim için. Bu imajı da değiştiremeyeceğim galiba!

- Şikâyetçi misiniz bundan?
- Yo değilim, çok memnunum halimden. Hiç büyümek gibi bir derdim yok, Allah biliyor ya! Zaten büyüyeceğiz, zaten yaş ilerledikçe sorumluluklar artacak. Ne kadar geç büyürsem o kadar iyi. Küçük gösterdiğim için evet, genç kız halinden bir türlü kurtulamıyorum ama genç bir kadınım en azından.

- Evlilik korkutuyor mu sizi?
- Evliliğe gerek duymuyorum.

- Çok cesurca bunu söylemek...
- Hiç evlenme meraklısı olmadım. 'Olursa olur, olmazsa olmaz' dedim, hiç sıkıştırmadım, hep rahat bıraktım. Mutlu ve huzurlu muyum şu an, bitti.

- Sizi evlilik noktasına ne getirir peki?
- Çocuk.

- Düşünmüyor musunuz?
- Şu an hayır. Daha 35'e kadar vaktim var.

- Oktay Kaynarca'nın sizi hep üzdüğü yazılıp çiziliyor ama siz hep ilişkiyi devam ettiren taraf gibi duruyorsunuz. Öyle mi gerçekten?
- Bizim dışımızda o kadar çok yazılıp çiziliyor ki artık susmaya karar verdim. Herkes ilişkiyi kendine göre yorumluyor. Bu durumda herkese telefon açıp, mail atıp, 'o öyle değil' demek insanı bitirir, mahveder.

- Sizin camianızda ilişkilerin yürümeme sebebi bu yalan yanlış haberler mi?
- Zannetmiyorum. Bir ilişki zamanı gelince biter, gelmemişse bitmez. Bunu hangi magazinci, hangi gazeteci değiştirebilir? Bu kadar basit mi ilişkiler? Birileri iki cümle etti diye kırar mıyız birbirimizi, olur mu?

- Bu yazılanlar çizilenler yıpratmıyor mu ilişkiyi, kıskançlıklar kavgalar çıkarmıyor mu peki?
- Herkes kadar, herkesin hayatındaki kadar...

- Altı yıldır pek çok şeye, habere, tacize direniyorsunuz. Var mı bir formülü bunun?
- Hiçbir ilişkinin formülü yoktur! İlişkileri genellemeye sokamayız, yanlış olur. İlişkiler konusunda başkalarına akıl vermekten çok korkarım. Arkadaşlarıma, 'Kendi hissettiklerinizi, bildiğinizi yaşayın,' derim. Samimi olmak yeterli.

- Altı yıl birlikte yaşadığı bir insana âşık kalabiliyor mu insan?
- Aşk form değiştiriyor, şekil değiştiriyor...

- Birçok insan da 'Eskidi artık, yoruldu ilişkimiz,' diyerek vazgeçiyor birbirinden?
- Nereden baktığınıza bağlı...

- Siz nereden bakıyorsunuz?
- Altı yıllık bir ilişkiye, 'Ay bu çok eskidi, süresi doldu,' diye de bakabilirsin, bu negatif ve depresif bir yaklaşımdır. Bir de 'Olur mu, gitgide yıllanıyor, lezzetleniyor, sürekli gelişiyor, değişiyor,' diye de bakabilirsin. Ayrıca altı yıl çok uzun bir süre mi? Annemle babam 30 yıldır birlikte. Annem çıkıyor dişçiye gidiyor, dişçi diyor ki 'Ne kadar şık, ne kadar güzel giyinmişsiniz, nereye gidiyorsunuz böyle?' Annem diyor ki 'Kubilay Bey'le buluşacağım.' Kubilay Bey dediği babam! Bu saygıdır, samimiyettir, özendir. Ben de onları örnek alıyorum. Ben de kendime özenliyimdir, saygılıyımdır, kendimle barışığımdır.

- Bu saygıyı, sevgiyi korumanın yolu nedir?
- Biraz üstüne düşmemek, serbest bırakmak hayatı... Bu benim hayat felsefem. Hayatı ve ilişkileri rahat bırakmak, insanları rahat bırakmak, akışına bırakmak her şeyi. Bir şeylerin önünü kesmemek, olayları büyütmemek... Hayatımı nasıl yaşıyorsam ilişkimi de öyle yaşıyorum.

- İlişkide nasıl bir kadındır Özgü Namal?
- Mesela benim yemek pişirmem için evde birinin olmasına gerek yoktur, kendim için de yemek pişiririm. Mumlarımı yakmak için misafirin gelmesine gerek yoktur, müziğimi koyarım. Kendime özen gösteririm, kendime saygı duyarım. İlişkim için de bunları yaparım. Siz kendiniz olduğunuz, doğal ve samimi olduğunuz sürece, niye birileri sizin yanınızda rahatsız olsun ki?

- Aynı şey Oktay Kaynarca için de geçerli mi?
- O da öyle bir insan, çok samimi, çok doğal, kendine özgüveni ve özsaygısı olan, çok naif biri.

- Dedikodulara kulakları kapatmak ve bunlardan etkilenmemeyi başarmak aşkla mı mümkün oluyor?
- Herkes çok konuşabilir, Mevlana der ki 'Biz sözü söyleyene bakarız, söze değil.' Ben çok severim bu sözü. İsteyen istediğini söyleyebilir, kimsenin düşüncelerine mühür vuramazsın, sınırlama getiremezsin. Ama ben her gün şükrediyorum, hayat bana bu olgunluğu verdiği için, bunlarla mücadele etme gücünü verdiği için çok teşekkür ediyorum hayata. Edemeyebilirdim de... Çok bozulup, ezilip, kurabilirim de... Ama olmuyor çünkü kendimi biliyorum, ilişkimi biliyorum.

- Sizi Oktay Kaynarca'ya âşık eden şey neydi?
- Kirlenmemiş olması...

- Yani?
- Çok uzun zamandır bu kadar zor bir camiada iş yapıyor, çok badireler atlatmış. Öyle şeyler görüyorsunuz ki etrafınızda, öyle kirli insanlar, öyle kirli düşünceler, öyle pislik duygular seziyorsunuz ki, onların yanında o size inanılmaz geliyor.

- Popüler bir adamla birliktesiniz sonuçta, kıskançlıklarınız var mıdır?
- Herkes kadar, fazla değil. Onun beni kıskandığı kadar ben de onu kıskanıyorum. O anlamda özgüveni sağlam biriyim ve biliyorum ki kimseyi zorla tutamazsınız.
Sabah