Nilüfer: "Çıtayı fazla yükseltmemek lazım"
Power Türk meselesiyle başlayalım mı? Ne oldu? Biz bir şey anlamadık bu işten.
Kimse anlamadı ki.
Reklam olsun diye mi polemiğe girdiniz?
Hayır. Onlar bu şekilde söylemişler. Bunu da hiç yakıştıramadım. Bu işe yeni başlayan birisi için söyleseler hadi neyse. Ama benim için, yani bana karşı kendilerini savunmak için böyle bir dil kullanmaları hiç yakışmadı. Biz yıllarca TRT’nin denetleme kurulundan çok çektik. Yok prozodisi bozuk, yok düzenlemede sorun var, yok entonasyonda sorun var... Kral TV Uzanlardayken, tek müzik kanalı olduğu dönemde orada da çok çektirdiler bize. Canımızı sıktılar. Herkesin de başına gelmiştir tatsız olaylar.
“Kayahan ile bir gün tekrar arkadaş olabiliriz”
Nasıl olaylar bunlar?
Şarkıyı yayımlamama, listeyi keyfi yapma. Ben haksızlığa tahammül eden biri değilim. Kimse de etmek istemez. Ben aylarca çalışıyorum, stüdyoda kafa patlatıyorum, çıktıktan sonra da bırakmıyorum, uğraşıyorum. Bu kadar emek verdiğim bir işin bir kanal tarafından keyfi bir şekilde yayımlanmaması. Halka sormadan bunun yapılması bardağı taşıran son damla oldu herhalde. Yoksa ben polemiğe girmeyi seven biri değilim.
Bir diğer polemik Kayahan ile aranızda yaşanmıştı. Ne oldu, son durum ne?
Valla o durum kaldı orada. İnsan olarak tamam ama...
Yıllar geçtikçe insan yumuşayabiliyor bazı konularda. Siz ne hissediyorsunuz?
Benden kaynaklanan bir durum yok ki. Kayahan bey “Yüzde 10’unu versin, söylesin” dediği sürece anlaşılan o ki ben o şarkıları söyleyemeyeceğim. Bu artık öyle bir noktaya geldi ki bu saatten sonra benim yumuşamam tükürdüğünü yalamak olur. Asla kişiliğime uygun bir tavır değil. İnsan olarak yani, karşılaştık bir yerde, el sıkıştık öpüştük falan. Ama görüşmüyoruz ayrı konu. Bir gün tüm bu mesleki sorunlarımızı halledersek belki tekrar arkadaş olabiliriz.
Kayahan ile yakaladığınız uyuma benzer bir şeyi bugün aramıyor musunuz?
O kolay yakalanabilecek bir şey değil. Başta bizim de çok farkına varmadığımız bir şeydi. Çok tuttu. O şarkılar bana çok yakıştı. Her zaman olmaz. Ama olmasını elbette isterim. Genç müzisyenler, besteciler çıksın çok isterim. Beste yapıyorlar ama söz yazamıyorlar. Söz ve müziği örtüştüremiyorlar. Bunu yakalayabilen Sezen Aksu var.
Sezen Aksu, Ajda Pekkan ve siz. Üçünüzün pop müzikte farklı bir yeri var. Görüşüyor musunuz?
Herkesin kendi işi gücü var tabii, çok sık değil. Ama her zaman konuşuruz. Sezen beni arar. Ben onu ararım. Birbirimizi severiz. Ajda Pekkan zaten en çok hayran olduğum kadın. Benim bu işi yapmamın nedeni. Sezen de aynı şekilde.
Çok erken başladınız değil mi müziğe?
37 yıl oldu. Hafta Sonu gazetesinin ses yarışmasında birinci olmuştum. Jüride Nino Varon da vardı. Sonra onun plak dükkanına gittim bir gün plak almaya. Beni orada tanıdı ve Odeon’a çağırdı. Film gibi oldu her şey. İtalyan Lisesi’nde lise birinci sınıftaydım. Ortaokulda çift dikiş gitmiştim. Üstüne bir de ilk plağım çıktı 1972’de. Okul çok zor geldi ondan sonra.
“Kızım benim için motive edici bir unsur”
37’ye takıldım ben. Sizin şarkılarınızla büyüdük koca adam olduk, saçlarımıza aklar düştü, siz giderek gençleşip güzelleştiniz. Nasıl oluyor bu?
(Bolca kahkahanın ardından) Siz erkeklerin saçları erken beyazlıyor ben ne yapayım...
Çok mu iyi bakıyorsunuz kendinize?
Valla genetik herhalde. Ben minyon yapılıyım, onun da etkisi var. Yememe içmeme dikkat ederim. Pilates yapıyorum. Ama mesela Kuruçeşme Arena konserleri öncesinde kilo almıştım. Kilo dediğim 56 falan olmuştum. Benim için çok fazla bu. Osman Müftüoğlu’na gittim. “Hocam konser var ne yapacağız?” dedim. Hemen diyetisyenini çağırdı. “Sana emanet ediyorum. Turp gibi, hiçbir şeyi yok, onun için acımasız davranabilirsin” dedi. Aç bıraktılar, sekiz günde iki buçuk kilo verdim.
Çok zararlı değil mi ani kilo kaybı?
Aç kalmak dediysem; her şeyi yiyip içtim, sadece karbonhidratı kestim. Ama sağlıklı beslenme benim yaşam biçimi olarak kabul ettiğim bir şey zaten. İnsanın bedenine ve beynine iyi bakması gerektiğine inanıyorum. Bir tane hayatımız var. Bir daha dünyaya gelecek miyiz meçhul. Zaten bir kızım var o da benim için çok motive edici bir unsur.
Zaman ayırabiliyor musunuz Ayşe Nazlı’ya?
Evet tabii. Ben her şeyi bir arada yapabiliyorum. Tembel tembel oturmayı seven bir insan değilim. Aktif yaşamayı seviyorum. Şu ara çok yoğunum ve bu hoşuma gidiyor. Özel hayatıma da zaman ayırıyorum, kızıma da, işime de...
Birlikte evde misiniz daha çok?
Hayır, hiç değil. Mesela bu akşam Bodrum’a gidiyoruz konsere, kızımı da götüreceğim tabii. 9 yaşında, dördüncü sınıfa geçti. Şimdi tatilde. Yüzme dersi, tenis dersi öyle takılıyor. Ama tabii evde de zaman geçiriyoruz. Ayşe Nazlı sayesinde bütün animasyonları seyrettim.
“Hadise’yle düet yapabilirim”
Şimdi albüm satışlarının düşmesinin ardından sahne çok önem kazandı. Siz sahne şovu anlamında neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Çok büyük bir konser dizisi yapmak istiyorum. Dansçılar, dekor, koreografi... Buna çok kafa yoruyorum. İlk konserimi de öyle yapmak isterdim ama ciddi bir sponsor bulmam lazım. Biraz kötü bir döneme geldi. Albüm satışından zaten vazgeçtik de bunu yapabilmek için sponsor lazım şimdi. Neden Türkiye’de de Celine Dion tarzı dev bir konser yapılmasın ki? Burada satılan iki-üç bin biletle yapılabilecek bir şey değil bu. Buradan seslenmiş olayım. Mesela bir banka özellikle yabancı sanatçılar için milyonlarca dolar harcadı. Shakira için, Kylie Minogue için... Ve o kadar da beğenilmedi biliyorsunuz. Bu sanatçıları tabii ki izleyelim ama Türk sanatçılar bunu hak etmiyor mu? Bize o paranın yarısını verin bakın neler yapıyoruz.
Genç isimlerle ya da farklı tarzda müzik yapan birileriyle ortak bir proje yapmayı düşünmez misiniz?
Sinan (Akçil) Hadise’yle bir şey yapmamı çok istiyor. Bu olabilir belki önümüzdeki günlerde...
“Latif eğer keyifliyse beni çok güldürüyor”
Pek ortada görünen biri değilsiniz. Nasıl oluyor? Hakikaten bir yere gitmiyor musunuz?
Gerektiği kadar gidiyorum. Göz önünde olan eğlence yerlerine giden insanlar pek değiliz biz. Fazla kamera olan yerleri sevmiyoruz.
Eğlence anlayışınız nasıl peki?
Yemek, içmek. Evimin bahçesinde de olabilir. Önemli olan sevdiğiniz insanlarla birlikte olmak. Tabii dışarı çıkıyoruz ama mesela ben salaş bir balık lokantasını daha çok tercih ediyorum. Anadolu yakasında oturmanın da avantajı var tabii. Çocukluğum dışında yıllarca Avrupa yakasında, Büyükdere’de, Ortaköy’de oturdum.
Çocukluğunuzda nerede oturuyordunuz?
O zamanlar yazlık ev tutma modası vardı. Babam da Erenköy taraflarında sezonluk ev tutardı. Annem salatalık domates ekerdi. Bahçeden kirazımızı, incirimizi yerdik.
Latif beyin karikatürlerine gülüyor musunuz? (Nilüfer bir süredir çizer Latif Demirci’yle beraber)
Tabii, her defasında. Bugün de gene döktürmüş.
Size esprilerini gösterir mi önceden?
O kesinlikle konuşmaz hiç. Kendi dünyasına girip onları yaratıyor. Ve onun üstüne de daha sonra konuşmaz. Hatta “Ay ne kadar müthiş” falan dediğinde de gayet mütevazı bir şekilde karşılar. Hiç yorum yapmaz.
Önceden takip ediyordunuz tabii...
Evet. Bizim ilişkimiz başlamadan önce tanışmamız iki yıl öncesine dayanıyor. Birlikte gezip tozuyorduk. Her hafta sonu hemen hemen...
Sizin espri anlayışınız nasıl? Arkadaş grubunuzdakiler ne diyor?
Valla keyfim yerinde olduğunda fena olmadığımı söylerler. Bir de tabii Latif de eğer keyifliyse günlük hayatta beni çok güldürüyor. Çok ince esprilerle takılır insana. “Nereden buldun?” dersiniz yani... Bir laf ediyorsunuz mesela öyle bir cevap oturtuyor ki... Çok güldürüyor beni. Gayet iyi gidiyor yani.
“40’ından sonra bilinçleniyorsun...”
Memleket meseleleriyle ne kadar ilgilisiniz?
Takip ediyorum her şeyi. Ve üzülüyorum. Siyaset falan değil de, mesela yurtdışına gittiğimde o insanların yüzündeki huzuru görünce üzülüyorum. Biz neden böyle değiliz diye. İnsan ilişkilerinden günlük hayata kadar. Eskisine göre daha fazla konuşup tartışıyoruz her şeyi, bu çok güzel. Ama neticede olan biten iyi mi kötü mü bilemiyorum vallahi.
Gelecek için ne tür planlarınız var?
10 sene önce sormuş olsaydınız daha farklı cevaplar verebilirdim. Ama şimdi çok net bir şey söyleyemiyorum. Çok fazla şey yaptım. Şimdi bir kitap hazırlanıyor benim hayatımla ilgili. Onunla ilgili konuşuyorduk ve aynı soru soruldu. Bu kadar fazla şey yapınca geçmişte artık bilemiyorum. Çıtayı fazla yükseltmemek lazım. Bakın Michael Jackson çok yükseltti ve aşmakta zorlandı. İnsan olduğumuzu unutmamalıyız. Ne olursa olsun... Hırs insanı yıpratan bir şey.
Siz hiç hırslı olmadınız mı?
Daha eski yıllarda daha çok vardı açıkçası. 30’la 40 arasında tırmanıyorsun. Daha bir hayatın götürdüğü yere gidiyorsun. Kendine zaman ayıramıyorsun. Kendiniz önemli olmuyorsunuz o noktada. Yaş faktörü çok önemli. Kimi gün aç geziyorsunuz. Stres içindesiniz. Sesim gidiyordu ve boyuna kortizon iğneleri yaptırıyordum. Bunun acısını Sezen ne kadar çok yaşadı. Allah’tan bana öyle bir şey olmadı. 40’tan sonra bilinçleniyorsun, işi öğreniyorsun.
Bu kadar yıldan sonra ne öğrendiniz hayattan?
İşten güçten gözünüz hiçbir şeyi görmüyor. Ama zaman geçtikçe ve oturup düşününce hayatımın değerli olduğunu anladım. Erken ölmek istemediğime karar verdim. Başıma acayip bir şey gelmediği takdirde 100 yaşına kadar yaşamayı düşünüyorum (gülüyor).
Hayattaki en değerli şey nedir?
Huzur ve mutluluk. Ben şu andan itibaren hiç şarkı yapmasam da olur. Ama beni genç tutan şeylerden biri sürekli bir şeyler yapmak. Rutin şeylerden hoşlanmıyorum. Hayatım boyunca, okuldayken bile hiçbir zaman sabah gidip akşam döndüğüm bir işte çalışmayı düşünmedim. Bu insanı mahveden bir şey. O yüzden hep bir şeyler yapıyorum.
“Oturmuş bir kitleniz varsa Hande Yener gibi radikal bir değişiklik yapmanıza gerek yok”
Hadise’nin de prodüktörü olan Sinan Akçil’in iki şarkısı var albümde. Nasıl tanıştınız?
Valla harıl harıl şarkı arıyorduk albüm için. Sinan’dan teklif geldi. Benim de hoşuma gitti. “Bir Bilseydin” gelmişti önce. Benimle tanışmadan, benim söylemem için yazılmış bir şarkı bu.
Albümün açılış şarkısı “Tanrım”da da birlikte çalışmışsınız...
Hızlı bir şarkı arıyordum. Aslında kafamda çok farklı bir şey vardı. Ozan’la (Çolakoğlu) Türkçe R&B tarzında bir şeyler yapmak istiyorduk. Şimdi çok dinliyorum öyle şeyler. Çok hoşuma gidiyor.
Mesela kimi dinliyorsunuz?
Lady Ga Ga. Yaptığı müziği beğeniyorum valla. Sinan’a da kafamdakini anlattım. “Ben o zaman hiç dinletmeyeyim” dedi. “Dur bir dinleyelim” dedim. Ve çok beğendim. R&B başka bir albüme kaldı. Son derece dinamik, zeki ve altyapısı da sağlam biri Sinan. Ondan bayağı iyi şeyler çıkacak gibi geliyor.
Sizin de besteleriniz yok muydu?
Bu sefer benim pek içimden gelmedi şarkı yapmak.
Neden?
Ne bileyim ben. Konsantre olamadım. Geçen albümde altı tane bestem vardı. Burada üç tane var. Biri geçen yıl single olarak çıkan “Sen Beni Tanımamışsın”. Onun dışında iki tane şarkım var.
Sesiniz Latin’e çok uygun gibi geliyor diye konuşulur hep. Albümde de bu tarz şarkılar var öne çıkan.
E tabii. Akdeniz şarkıcısıyım ben.
Vokal çalışıyor musunuz hâlâ düzenli olarak?
Tabii. Vücuttaki her kas gibi o da yaşlanıyor biliyorsunuz. Şan hocam var. Özellikle konserlerden önce bayağı sıkı çalışıyoruz.
Albümü hazırlarken nasıl bir müzik konsepti vardı kafanızda?
İnsanlar hep yeni ve farklı arayışına girerler. Zaman zaman bende de oldu elbette. Ama oturmuş bir tarzınız varsa çok radikal bir değişim beni her zaman ürkütmüştür. Ama albümde benden dinlenmesine alışık olmayan şeyleri söylemeye dikkat ederim. “Bir Liste” benim çok yorumlamadığım tarzda bir şarkı. Sözler daha ağırlıkta mesela.
Radikal değişikliklerden kaçan biri misiniz normalde?
Hayır hiç değilim. Ama müzik başka. Artık kemikleşmiş bir dinleyiciniz varsa bir anda Hande Yener gibi radikal bir değişim yapmanıza gerek yok. 37 sene olmuş ben başlayalı...
Ben yapamam yani... Farklı bir şey yapacağım diye insanlar yanlış yöne de gidebiliyor.
“İnternet konusunda şikayeti bıraktım”
İnternete uyum sağlamak konusundaki fikriniz nedir?
Klip çıktı, radyolara şarkılar verildi ve bir baktık ki internette her yerde bütün şarkılar var. Albüm çıkmadan insanlar tamamını dinliyor. Yapacak bir şey yok. Ben şikayeti bıraktım. Bu artık işin başka bir boyutu oldu. Kabul etmek lazım. Ama yine de indiren kesimin albüm alan kesim olmadığını düşünüyorum. İnsanlar beğendikleri sanatçının albümüne de sahip olmak isteyeceklerdir.
Milliyet- Mehmet Tez