Türkan Şoray ile Kadir İnanır’ın başrolleri paylaştığı 1977 yapımı “Dila Hanım”, televizyona uyarlandı. Türk sinemasının bu unutulmaz eserinin dizi versiyonunda, Şoray yerine Hatice Şendil var. Dizide kocasını öldüren adamdan intikam almaya and içen ama devamında aşk ile düşmanlık hisleri arasında sıkışıp kalan Dila Hanım’ı oynayan Şendil, kariyerinin belki de en önemli sınavını veriyor.
Yeni diziniz hayırlı olsun. Ne zamandır “Dila Hanım” çekimleri nedeniyle Adana’dasınız?
- Bir ay kadar oldu. Artık Adanalı’yım. Burası çok enteresan bir yer.
Ne açıdan?
- Enerjisi çok farklı bir kere. Coğrafyası güzel... Naif, güzel ve mert insanları var. Ayrıca benim erkek arkadaşımın (Burak Sağyaşar) memleketi.
Dila Hanım denince akla hemen Türkan Şoray ile Kadir İnanır gelir. Dolayısıyla izleyicinin beklentisi yüksek, işiniz biraz zor...
- Biz de o filmden kopmuyoruz. Genel akışı çok bozmadan, dinamiklerine sadık kalarak çekiyoruz diziyi.
Hiç mi değişiklik yok?
- Var tabii, sonuçta bizimkisi bir televizyon dizisi... Hikayeyi Dila Hanım olarak başlatmamaya özen gösterdik mesela...
Nasıl başlıyor peki?
- En başta ben Dila Hanım olarak başlamıyorum işe. İdealist bir avukat rolündeyim. Bu avukat, feodal yapıda yetişmiş bir adamla evleniyor. İdealizmle hayata tutunduğu için, bu kültürü ilk zamanlar çok yadırgıyor. Zamanla Dila Hanım olma süreci başlıyor. Ve devamında o malum imkansız aşk doğuyor.
Neden direkt film gibi başlamadınız da böyle bir farklılığa gittiniz?
- Kızın Dila Hanım olma sürecini anlatmak hepimize cazip geldi.
“KÖTÜ YOL” İÇİN DE TEKLİF ALMIŞTIM
Sizi “Karadağlar” ile tanıdık. Şimdi de “Dila Hanım”dasınız. Projeye nasıl dahil oldunuz?
- “Karadağlar”dan sonra Gold Yapım ile görüşmelere başladım. Faruk Turgut bana yapacağı projelerden bahsetti. Gündemlerinde iki proje vardı; “Kötü Yol” ve “Dila Hanım”... İkisi için de defalarca görüştük, çok kafa patlattık. Sonunda “Dila Hanım”da olmama karar verdik. Ama “Kötü Yol” da çok sevdiğim bir hikayeydi.
“Dila Hanım”ı çekmek büyük sorumluluk...
- Doğru, bilinen ve bu kadar çok sevilen bir işi yeniden çekmeye kalktığımız için sorumluluğumuz iki kat fazla. Hepimiz taşın altına elimizi koyduk. En iyisini yapmak için çok emek harcıyoruz.
Sizce insanlar nasıl karşılayacaklar bu projeyi?
- Ben seveceklerine inanıyorum. Senaryoya, projeye, oyuncu arkadaşlarıma ve yönetmenimize inanıyorum çünkü...
Dila Hanım olabilmek için neler yaptınız? Görüntünüzü değiştirdiniz mi örneğin?
- Ben, bir oyuncunun eğer rol gerektirmiyorsa, örneğin bağımlıyı ya da kilo takıntılı birini oynamıyorsa, görüntüsünü çok fazla değiştirmesine karşıyım. Dolayısıyla fiziki bir değişikliğe gerek duymadım. Sadece Dila Hanım hızması takıyorum, o kadar.
YAŞADIĞIM TEHLİKE YÜZÜNDEN AT BİNMEKTEN KORKUYORDUM
At binme dersleri alıyorsunuz, değil mi?
- Evet, uzun zamandır binicilik dersleri alıyorum. Bu sayede inanılmaz zayıfladım. Kilo vermeye çalışanlar, binicilik dersi alsınlar. Bu kadar inceleceğimi, sıkılaşacağımı tahmin etmezdim.
Kolay mıymış at binmek?
- Kesinlikle hayır. Zaten sette ufak tefek kazalar da geçirdim.
Ama atlardan korkmuyorsunuz artık belli ki... Yanlarında gayet rahatsınız.
- Atlar benim partnerim çünkü, onlarla iyi anlaşmak zorundayım. Bana kızarsa kötü şeyler yapabilir, bunun farkındayım. “Karadağlar”ın çekimlerinde ufak bir tehlike atlatmıştım, o yüzden çok korkuyordum. Ama bu işi yapmak zorunda olduğum için gittim, binicilik dersleri almaya başladım. Başlarda çok zorlandım ama zamanla alıştım.
Sizi hiç beyazperdede görmedik. Neden, teklif mi gelmiyor?
- Evet, hiç sinema filminde rol almadım. Aslında çok istiyorum bunu. Birkaç kez teklif de geldi ama bazılarını zamanlarımız uymadığı, bazılarını da daha önce oynadığım rollerin benzerlere benzediği için kabul etmedim. Her şeyde olmak değil, içime sinen işler yapmak istiyorum.
BURAK’LA İLİŞKİM ÇOK GÜZEL GİDİYOR
Çekimler nedeniyle sevgiliniz Burak Sağyaşar’dan ayrı düştünüz. O “Sudan Bıkmış Balıklar”ın setinde, siz buradasınız.
- Öyle maalesef... Birbirimizin tatil günlerini takip ediyoruz. Bazen o Adana’ya geliyor, bazen ben İstanbul’a gidiyorum. Bir şekilde dengelemeye çalışıyoruz.
Özlem büyük olmalı...
- Tabii ki... Çok alıştık çünkü birbirimize. “Karadağlar”da beraber çalışıyorduk, birlikte çok uzun zaman geçirdik.
Ne kadar zamandır berabersiniz?
- İki yıldır.
Arada hiç ayrılıklar, küslükler olmadı mı?
- Yok, olmadı. Hiç ayrılmadık, hep beraberdik. Çok da güzel gidiyor ilişkimiz. Hiçbir problemimiz yok.
Bu aşk nasıl doğdu, biraz anlatır mısınız?
- Biz o dönem aynı menejerlik şirketine bağlıydık. Bir iki kez ofiste karşılaşmıştık. Meğer Burak beni çok beğeniyormuş (gülüyor). Derken “Karadağlar” dizisi geldi, yolumuz sette kesişti. Çok iyi anlaşıyorduk, sohbetimiz keyifliydi. Aramızda bizim bile tarif edemeyeceğimiz şeyler olmaya başladı. Bir gün hiç beklenmedik bir yerde o bana aşkını ilan etti, ben de ona! O flörtleşmeleri, cilveleri biz “Karadağlar” setinde yaşadık. Aşkımız imkansız değilmiş, karşılıklıymış. Biliyor ki ben onu çok seviyorum, ona yanlış bir şey yapmam. Ben de onun bana sevgisinden eminim, güveniyorum. Aramızda çok güçlü bir bağ var. Birbirimiz için yapamacağımız şey yoktur.
SET BASMAK EN BAŞTA MESLEĞİME HAKARET
Evlilik düşünüyor musunuz?
- Evet, istiyoruz. Bunu dile getiriyoruz ama netleştirdiğimiz bir tarih yok. Planlamasak da her an olabilir.
Kıskançlık krizi geçirip Burak Bey’in dizi setini bastığınız söylendi...
- (Gülüyor) Mümkün mü böyle bir şey Allah aşkına. En başta kendi mesleğime, kendi kariyerime çok büyük hakaret olur. Neden böyle bir şey yapayım?
AŞKINI DOLU DOLU YAŞAYANLARDANIM
Dizi, imkansız bir aşkı konu alıyor. Siz imkansız aşklara inanır mısınız?
- Allah kimsenin başına vermesin. Aşk imkanlı olunca güzel. Bazı insanlar “Aşk imkansız olunca aşk oluyor” der ama ben buna inanmıyorum. Kavuşup da mutlu olabilen, aşklarını dolu dolu yaşayabilen insanlar var. Onlardan biri de benim (gülüyor)...
Birçok kişiye göre aşk demek, acı çekmek demek...
- Ben öyle düşünen insanların yardım alması gerektiğini düşünüyorum. Aşk, acı çekmek değil, güzellikleri, mutluluğu, sevgiyi, hayatı, her şeyi paylaşmaktır.