HANIMIN ÇİFTLİĞİ'NİN DETAYLARI

Türk sinemasında kullanılan kıyafet ve aksesuarların yaratıcısı Atilla Türkantöz ile konuştuk

HANIMIN ÇİFTLİĞİ'NİN DETAYLARI

Atilla Türkantöz, mucize gibi bir adam... Hayal gücü ve yetenekleri sayesinde 20 yıldır reklam, film ve dizilere kostüm-aksesuar tasarlıyor. Hanımın Çiftliği dizisinde oyuncuların üzerinde gördüğünüz tüm kıyafetler, ayakkabılar, çantalar, şapkalar, mücevherler hepsi onun eseri... Oyuncuyu giydiriyor, saç ve makyajının nasıl yapılacağını söyleyip kuaföre, makyöze teslim ediyor. İşin o kısmında da parmağı var. Dönem dizisinde çalışmanın diğer dizilerde çalışmaktan 5 kat daha zor olduğunu belirten Türkantöz, ilk çekilen Hanımın Çiftliği’ni ise etkilenmemek için seyretmemiş.

Yeni sezonun en iddialı dizisi şüphesiz ki Kanal D’de yayınlanan ve 1950’lerin Adana’sında geçen Hanımın Çiftliği oldu. Herkes Özgü Namal ya da Mehmet Aslantuğ’dan konuşuyor. Ama laf, illa ki bir noktada onların giydikleri kıyafetlere gelip dayanıyor. Çünkü kıyafetlerin oyuncuya katkısı yadsınamaz... Dizide gördüğünüz her kıyafet- aksesuar tek bir kişinin yani Atilla Türkantöz’ün hayal gücünü gösteriyor. Türkantöz’e Hanımın Çiftliği için teklif, Hatırla Sevgili’de de beraber çalıştığı Yönetmen Faruk Teber vasıtasıyla gelmiş. Senaryoyu okuyup beğenen tasarımcı, ilk 10 gün ön çalışma yapmış. Sahaflara gidip eski kitapları toplamış, Adana’yı arayıp 1950’lerde yaşayanlarla telefonda görüşmüş, internette araştırma yapmış derken kafasında karakterleri oturtmuş ve kolları sıvamış. “Kumaşları Sultanhamam, Zeytinburnu, Nişantaşı, Osmanbey ve Pangaltı’dan topladım. Hepsinin eskitmeye elverişli kumaş olması gerekiyordu. Çünkü Özgü Namal’ın ilk bölümlerde hayatını geçirdiği “teneke mahallesi”nde giyilecek kıyafetlerin yaşanmış olması şarttı. O nedenle kumaşları ilk iş, sanayi tipi eskittim, yıprattım, renklerini değiştirdim. Kıyafetler o kumaşlarla dikildi. Sonra dikiş yerleri kaybolsun diye tekrar eskittim.”

Üst sınıf açık, alt tabaka koyu renk giyiniyor

İstanbul’da hazırlanan 400 adet kıyafet konteynırla Adana’ya yollandı. Adana’da ise kurulan atölyelerde yan rollerdeki oyuncular için 400 kıyafet daha hazırlandı. Yani daha dizi başlamadan 800 kıyafet, aksesuarlarıyla birlikte hazırdı. Oyuncuların ayakkabıları İstanbul’da özel olarak yaptırıldı, ama figüranlara Adana’dan satın alındı. Çanta yaptırmak zor olduğu için eskicilerden ve vintage dükkanlardan çanta toplandı. Şapkalar ise tüneldeki bir şapka atölyesinde özel olarak diktirildi. Mücevherler ise şu an Kapalıçarşı’da yapılmakta. Çok yakında Özgü Namal’ın boynunda inciden yakuta çeşit çeşit takılar göreceğiz. Türkantöz, oyuncuları, renklere göre sınıflara ayırmış;

Üst sınıf: (Muzaffer, Halide ve çevreleri) Zenginler ve temizleme sorunları yok. O yüzden hep açık renkler kullanılıyor: Ekru, krem, açık kahve, fildişi, tarçın rengi, pudra sarısı, soluk pembe. Kumaşlar: Şifon, tafta, keten, organze ve ipek.

Orta sınıf: (Kasabalılar) Canlı renkler ve şık kadınlar.

Teneke mahallesi: (Güllü’nün de ait olduğu kesim) Toprak renkler, nefti yeşil, gri, patlıcan moru, soluk bordo... Kullanılan renkler kirli, ölü renkler... Canlı hiçbir renk kullanılmıyor. Kıyafet ön plana çıkmamalı çünkü. Kumaşlar: Pazen, basma, pamuklu, viskos.

Alt sınıf: (Köylüler ve ırgatlar) Şalvarlar, yemeniler, tülbentler.

Kıyafetler neredeyse vücuda yapışıyor; defoları kapatmıyor

Şu an Türkantöz’ün elinde 28 ayrı oyuncu için hazırladığı dosyalar var. Çoğu zaman kıyafetleri değiştirdiğinde seyircinin bunu anlamadığını söylüyor. Burada önemli olan bir diğer nokta ise oyuncuların yanyana geldiklerinde kimsenin öne çıkmaması, armoni olması... Yani tahmininizden daha da zor bir iş! Neyse ki Türkantöz’ün en sevdiği dönem 1950’ler. Bu, yaptığı zor işi biraz kolaylaştırıyor. “1950’ler erkeğin erkek, kadının kadın olduğu dönemdir. Ancak kıyafetlerle defoyu kapatamazsınız. Pantolonlar çok dar, sigaret pantolon dediklerinden... Kısa, bileğe kadar geliyor ve yanlarında yırtmaçları var, yüksek belli. Neyse ki M. Aslantuğ’un fiziği düzgün.” Altı asistanı olan Türkantöz (1’inci asistanı Yeliz Uslu), her kıyafetin çekimden sonra asistanları tarafından mutlaka yıkandığını ve zangoçlarda sıralarını beklediğini belirtiyor. “İşi biten kıyafetler ne oluyor?” diye sorduğumda kullanılan her şeyin yapımcı firmaya kaldığını öğreniyorum. Türkantöz hazırlıyor ama sonrasına karışmıyor.

Güllü sarı renk asla giymeyecek

- Sete geldiğinde bir baktım ki çok cici bir kız. Bu kız nasıl kendinden emin, cesur Güllü’yü canlandıracak diye biraz telaşlandım ama sonra oyunculuğunu görünce inanamadım. Oynarken devleşiyor.

- Özgü Namal, Axess reklamında sarıyı kullandığı için sarıyı asla giymeyecek. Çünkü Özgü’yü Axess’ten koparmam lazım.

- Güllü karakterini fırtınadan önce ve fırtınadan sonra diye ayırdım. Önce çok yalın; sonradan kıyafeti de görünecek. Şimdiye dek sadece örtündü; bundan sonra kıyafetlerini, tarzını göreceğiz.

- İddialı bir vücudu olmaması benim için kolaylık. Tüm kıyafetleri çok rahat çalışabiliyorum. Evet, ufak tefek ama orantılı. Proporsiyonları çok düzgün. Güllü karakteri köylüyken basit, vücudu gizleyen kıyafetler giyiyor. Hanım olunca; kadınsılığını vurgulayan dekoltesi geniş, vücuda oturan kıyafetler giyecek. Saçının önce uzun, çiftliğe gelince kısa olması fikri bana ait. Saçlarıyla daha çok uğraşmaya vakti olacağına göre yapılı, kısa saçlı olmalı dedim.

- İlk tanışmamızda bana, “Koyu renkleri kullanmam” dedi. Ama ben öyle kıyafetler hazırladım ki çok güzel taşıdı. Bir daha da bir şey demedi.

- Özgü Namal’ın bedeni 36, ayak numarası ise 38. Mehmet Aslantuğ’un bedeni 54, ayak numarası ise 44.

- Mehmet Aslantuğ, İstanbul’daki provalar sırasında “Ben burada kaç kiloysam Adana’da bir kilo eksilecek, bunu göz ardı etmeyelim” dedi. Gerçekten de buraya gelip çalışmaya başladığımızdan beri 1 kilo verdi, daha da veriyor. Ama sorun olmuyor çünkü kıyafetleri ona göre hazırlıyoruz.

Muzaffer’le Güllü öpüşecek ve aynı yatağa girecekler

- Dönem dizisi, hem de şehir dışında çekmek çılgınlık! Günümüze yabancılaşıyorsunuz bir kere. 1950 düşünüyor, 1950 bakıyor, 1950’lerde yaşıyorum. Bir de yanlışlık yapmamak adına paranoyak oldum, çünkü bir şeyi atlarsanız eleştirecek o kadar çok insan var ki...

- İlk Hanımın Çiftliği birebir çekilmişti. Biz biraz daha eserin içinde minik değişiklikler yapıp öyle çekiyoruz. Romanda hemen ölenlerin ölümlerini geciktiriyoruz, birkaç tane de ekstra karakter koyduk. Mesela, Halide karakteri kitapta yok ya da Kemal aslında başlarda hemen ölüyor ama biz öldürmedik. Gülizar, Güllü gelince çiftlikten atılır aslında ama biz onu da geciktireceğiz. Bir de romanda Zaloğlu hemen çiftlikten atılır. Biz de atacağız ama uzatacağız bu durumu.

Şiddet sahnelerimiz çok değil, eleştirilere katılmıyorum, kitapta daha fazlası var!

- Dizimizdeki cinsellik normal ölçülerde. Romanda Muzaffer’in Çiftliği tam bir zevk yeridir mesela. Biz Türk dizisi olduğumuz için bu kadar açılmayacağız. Ama tabii ki Muzaffer ve Güllü öpüşecek; aynı yatağa da girecek. Karı koca olacaklar, normal yani... Ama ne kadar ne olacak göreceğiz.

- Kıyafet ve aksesuar oyuncunun karaktere bürünmesine yardımcı oluyor. Mesela Özgü, ilk dizi tanıtımlarında şapkayı takınca, “Aaa ben ne oldum ya” demişti. Çünkü rolüne daha çabuk kanalize olmasına yardımcı oluyor. Önce rollerini giyiyorlar, sonra o rolün elbisesini giyiyorlar.

Arabam sayesinde meşhur oldum

Dizide kullanılan 1951 model Mercedes’in hem kendisi hem de sahipleri meşhur oldu. Adana’da yaşayan Muhtar Gücüm, arabanın parçalarını bulamamaktan dertli. Başına bir şey gelir korkusuyla başlarda hep sete gittiğini belirten Gücüm’ün kendisi de bir çiftlikte yaşıyor.

69 yaşındaki Muhtar Gücüm, Mercedes’ini 1971 yılında 12 bin TL’ye arkadaşından satın almış. O dönem iyi bir arabanın 28 bin lira olduğu düşünülürse oldukça ucuza almış denebilir. Ancak harap halde aldığı arabayı büyük paralar harcayarak yeniletmiş ve 4 yıl kullanmış. Muhtar Bey, evlenince eşini, kullanması daha zor olan ve düzenli çalışmayan bu arabaya emanet etmeyi doğru bulmamış. Yeni bir Anadol almış ve Mercedes’i garajda kaderine terk etmiş. Gücüm: “Yıllar içinde araba mahvoldu, her yerini fareler yedi. 2 yıl önce evlenen kızım Bedia arabanın imdadına yetişti ve ‘Gelin arabası olarak bunu istiyorum’ diye ısrar etti. Arabayı sil baştan bir daha ayağa kaldırdık.” Bu sefer araba zarar görmesin diye koynteynır gibi özel bir garaj yaptıran Gücüm, arabanın geçirdiği tamiratları ve teknik özelliklerini kapsayan bir dosya bile hazırlamış.

Diziye nasıl dahil oldu?

Belediye’de çalışan bir arkadaşı diziye yer aramak için gelen ekibe Muhtar Bey’in yaşadığı çiftliği önermiş. Ancak eşi evi vermeyi kabul etmeyince, o da “Otomobilim var, işinize yarar mı?“ demiş. Ekiptekiler, arabanın resmen üstüne atlamışlar. Çekimler, Gücüm’ün oldukça vaktini alıyor. Araba bazen1 hafta boşken, bazen 4 gün peş peşe kullanılıyor. Mehmet Aslantuğ da çok sevmiş Gücüm, lise ve üniversiteyi okumak için İngiltere’ye gitmiş. Ancak babası vefat edince okuduğu makine mühendisliğini bırakıp Adana’ya dönmüş ve ailesinin Tanrıverdi Çiftliği’nin başına geçmiş. Sonradan çiftliğin yönetimini kardeşine bırakmış ve İncirlik Hava Üssü’nde işe girmiş. Amerikan güvenlik teşkilatının 42 yıldır tercümanlığını yapıyor. Arabanın dizideki sahibi Mehmet Aslantuğ’la da tanışmış, onun da arabayı çok sevdiğini belirtiyor.

Türkiye’de sadece iki tane var

- En fazla 130 km yapıyor. Direksiyonu ve diğer her şeyi günümüz arabalarından daha ağır.

- 4 silindiri ve 4 vitesi (4 ileri, bir geri) var. Tentesi, koltukları, ahşap yerleri ve kaporta aksamında pek çok yer el yapımı...

- Aynalarının dışarıda olmasının nedeni arabanın modelinin esasen 1936 olması. Mercedes, 2. Dünya Savaşı zamanında araba yapmayı durdurup tank ve zırhlı araç yapmaya başlamış. Savaşın ardından biraz ekonomi düzelince 1950’de tekrar aynı model piyasaya sürülmüş.

- Dünyada 200 tane var. Türkiye’de ise sadece bir tane, o da Bursa’da.

- Hararet göstergesi, yağ ibresi ve saati çalışmıyor.

- En uzak mesafe Luxemburg’a gitmişliği var. Ancak dönerken bozulduğu için trene yüklemek zorunda kalınmış.

Kıyafetlerin ağası Atilla Türkantöz kimdir

42 yaşındayım. Annem Alman. Babam elektrik mühendisliği bölümünde okumak için Almanya’ya gittiğinde, annem de aynı okulun psikoloji bölümünde okuyor. Babama deli gibi aşık oluyor ve İstanbul’a yerleşiyor. Bir ağabeyim var, yüksek mimar. İ.Ü İşletmede bir yıl okudum ama sevmeyip bıraktım. Tekrar sınavlara girip Jeoloji Mühendisliği okudum. Fakat ondan da keyif almadım. “Tasarımla ilgili bir şey yapmalıyım” dedim ve Almanya’ya gittim. Hamburg Akademisi’nde Kostüm-Sahne Tasarım Bölümü’nü bitirdim. Tam bir işkoliğim. Bunda, aldığım Alman eğitiminin de katkısı büyük. Çalışmaktan hâlâ Adana’yı gezemedim, diziyi de izleyemiyorum.

Çalıştığım diziler: Şehnaz Tango, Artiz Palas, Erkekler Ağlamaz, İstanbul Şahidimdir, Hatırla Sevgili.

Filmler: Dönersen Islık Çal, Yeşil Işık, Filler ve Çimen, Temmuzda.

Pazar Vatan