HANDE ATAİZİ: NİKAHSIZ ÇOCUK DOĞURMAM!

Yoksa sevgilisi nikah istemediği için mi kürtaj yaptırdı?

HANDE ATAİZİ: NİKAHSIZ ÇOCUK DOĞURMAM!

- Hayırlı olsun! En baştan başlayalım... Sürpriz miydi bu bebek? - Aslında sürpriz olmadı çünkü kendi aramızda konuşuyorduk bunu. Tabii kimse bilemez hangi ayda olacağını ama dedik ki 'Artık olsun!' Zaten yıllardır istediğim bir şeydi. - Evet yıllardır çocuk istiyorsunuz... Yani doğru zaman ve doğru insan mı? - Kesinlikle doğru zaman ve doğru insan! Gerçi tiyatro oyununu kabul ettikten sonra öğrendim hamile olduğumu. Tiyatroyu çok istediğim için o noktada biraz tedirgin oldum ama...

- Aldırmayı düşündünüz mü hiç? - Hiç düşünmedim! Üç ay dolmadan bu tip şeyler söylenmez ve konuşulmaz ya, bu kadar erken bilinsin de istememiştim ama maalesef erken duyuldu. Sen yakın arkadaşına söylüyorsun, o kötü niyeti olmadan bir başkasına anlatıyor, derken haber yayılıyor, basın duyuyor. - Kaç aylık şu anda bebeğiniz? - 2.5 ay oldu.

Hayatınız değiştirdi mi hamilelik; içkisigara, aşerme, bulantı falan? - İçkiyle ilgili hiç problemim yok zaten, sosyal içici olduğum için. Fakat benim meşhur purolarım var ya, sürekli gazetelerde yayımlanan, onu bıraktım. Bıraktığım zaman da iştahım açıldı. Bir insan kilo vermek ister, yememesi gerektiğini bilir ama bir taraftan da kendini tutamaz ya, o iç çelişkisini o kadar iyi anladım ki bu dönemde.

- Çok mu yemeye başladınız? - Evet, yememem gerek ama duramıyorum. Bu arada hiç iradeli bir insan olmadığımı gördüm yemek konusunda! Korkup 15 gün sporu bırakmıştım, sonra kitaplarda okudum; sporun hiçbir zararı yokmuş. Başladım tekrar Allah'tan. - Anne-çocuk kitaplarına başlandı yani... - Tabii canım, çocuk doğdu, yıkadık büyüttük, şu anda yetiştirme ve eğitim dönemindeyim. - 'Çocuk olduktan sonra nasıl biri olurum, anne olarak hayatım nasıl değişir?' diye düşünüyor musunuz hiç? - Çocuk çok büyük sorumluluk... Hayatında alacağın her kararı, yapacağın her planı çocuğa göre ayarlıyorsun. Bunu arkadaşlarımdan, etrafımdaki insanlardan biliyorum; hepsinin bir şekilde hayatı değişiyor. Fakat benim bilinmeyen tarafım şu; ben her gece sokağa çıkıp dağıtan bir tip olmadım hiç. Dışarı çıktığımda tadını çıkarayım, eğleneyim isterim elbette ama çok evcil bir hayatım vardır, ev bana huzur verir.

- Dışarıdaki Hande'yi biliyoruz, peki içerdeki, evdeki Hande nasıl biri? - Filmlerden esinleniyorlar herhalde, öğlen uyanan, önünde gümüş tepsiyle kahvaltı yapan sanatçı imajı var herkesin kafasında... Oysa kimse tahmin etmez ama ben çok erken kalkarım. Her gün sporumu yaparım. O ara yaptığım iş neyse ona konsantre olurum. Saat altı gibi eve gelirim. Hele de soğuksa hemen eve gelmek isterim. Canımın çok istediği bir davet varsa giderim. Yoksa her akşam bir yere gitme durumum yoktur. Sonuçta bir gece çıkılıyor ama oku Allah oku!


- İsim falan düşündünüz mü şimdiden? - Benjamin Amerikalı olduğu için hem Türk, hem yabancı isim düşünüyoruz. - Daha önce 'Asla evlenmeden çocuk doğurmam' diyordunuz. Fikriniz değişti mi? - Değişmedi. Yakında nikâh var o yüzden! Daha önce de düşünüyorduk. Bu durum oldu diye aceleye getirmek istemiyoruz; belki nikâh yapıp, çocuk doğunca seremonili bir şey yaparız. - Deniz Akkaya gibi evlenmeden de çocuk doğurur muydunuz? - Ben hiçbir zaman o kadar cesaretli bir kadın olamam. Aile mevhumu benim için çok önemli; annesi babası olacak çocuğun! Bu tabii ki bir şans; her şey değişebilir. Ayrılmak için evlenmiyorsun ama en azından baştan yola çıkarken gayet geleneksel bir sistem içinde o çocuğun yetişmesini sağlıklı buluyorum. Çok da bencil olmamak lazım.

Geride çok muhteşem işler bırakmak umurumda değil!
İyi eğitim almış, daha ilk rolüyle parlamış ve ödül almış bir oyuncusunuz. Ama o ilk başladığınız günden iz yok gibi. Olduğunuz yerle başladığınız yer çok farklı... - Evet daha fazla tiyatro, daha fazla sinema filmi yapmalıydım... - Bir röportajda, 'Şarkıysa şarkı söylerim, türküyse türkü söylerim, yoğurt reklamında bile oynarım,' demişsiniz. Kendinizi konumlandırdığınız bir yer yok mu? - Demedim öyle bir şey yaaa (gülüyor) Ama yoğurt reklamında oynayabilirim şu aralar...


- Çok Türk filmi çekiliyor, size teklif gelmediğini sanmam. O zaman neden? - Bana bu sezon 14 tane senaryo geldi ama sinema benim için daha kalıcı bir şey... - Ama Çılgın Dershane gibi filmlerde oynuyorsunuz! - Çılgın Dershane'de konuk oyuncuydum! Kaldı ki başka bir proje yapacaktık, öncesinde o ekibe bir jest yaptım. Ama doğru söylüyorsun; arada bir iki güzel film olabilirdi, daha önce de tiyatro olabilirdi. Çok daha stratejik davranıp bir dizinin arkasından öbür diziyi hemen kabul etmeyebilirdim ama denk de gelmedi demek


- Acaba TV dizilerinin şehvetine mi kapıldınız? Hızlı şöhret, daha fazla para? - Belki de... Ama ben televizyonda kazanıp beş bin karatlık yüzük takmadım. Atıyorum, kendime yedi ay New York hediye etmek, başka kültürlerin içinde olmak, dilimi geliştirmek, yeni sanatçıların işlerini görmek, biraz dünya insanı olmak için para kazanmayı tercih ettim hep.


- Tam da söylediğim bu; rafine zevkleri olan, gayet iyi yaşayan, belli kalitesi olan bir oyuncusunuz. Fakat olduğunuz yerle hedeflediğiniz, oynadığınız yer bambaşka! - Ama sonuçta televizyondan kazandığım paralar sayesinde istediğim hayatı yaşayabildim, kendime yatırım yapmak için.


- Filmotografinize bakarsak topu topu iki film sayarız... - Çok sevdiğim bir şey olmadığı takdirde yine oynamam sinema filminde. Benim için çok önemli değil geride muhteşem işler bırakmak falan... Hollywood projelerinde mi yer alıyoruz sanki! O kadar da eksikliğini çekmiyorum yani. - Küçümsüyor musunuz Türk sinemasını? - Asla! Ama aynı yere de koymuyorum ikisini, hem kreatif anlamda hem de prodüksiyon anlamında... Açıkçası, az filmde veya çok filmde yer almaktan ziyade isterdim ki; gerçekten istediğim standartlarda iki filmin içinde olayım.


İyi yaşıyorsan sinema sektörü seni başka kefeye koyuyor- Sizinle ilgili yanlış bir algı da var mı sinema camiasında?
- Bu kadar açık söylenmez belki ama genelde daha entelektüel bir kesim sinema yapıyor bizim ülkemizde. Bu
insanlarda da iyi yaşama karşı sol bakış var hâlâ.

İyi giyiniyorsan, araban güzelse, iki tane de iyi davete gidiyorsan, onlara aykırısın! Onlar aynı kafeye takılan, yanındaki dokunabileceği insanlara, 'Haftaya sana bir senaryo gönderiyorum, oku bakalım,' falan demeyi tercih ediyor.


Herkes kendine yakın hissettiği insanla iş yapmak istiyor. Profesyonel sinema sektörü var da mı bana rol gelmedi? İnsanlara oyuncu gibi bakmıyorlar ki... Bunu aslında üzülerek söylüyorum; bir insanı uzaktan tanımak başka, birebir tanımak başkadır. Beni hep kafe-restoran çıkışı imajlarımla görüyorlar, kendimi nasıl böyle ifade edebilirim ki!


- 'Sosyete davetlerinin Hande Ataizi'si' olmak istemiyorsunuz yani! - Hiç de öyle değil. Hangi sosyetik davete gidiyorum? Dergilerin davetine katılıyorum bazen, o da bizim sektörle ilgili davetler. Bir yere gidiyorsam, beş gün ayrı ayrı gazetelerde yayınlanıyor bu! Bu benim isteyerek oluşturduğum bir şey de değil. Ama tabii ki kaliteli yaşamayı seviyorum; bunun için özür dileyecek değilim. Kendim kazanıyorum, kendi standartlarımı da kendim belirliyorum. Niye güzel yaşamayalım? En son Ceyla Gölcüklü pankreas kanserinden gitti. Yaşadığımız zamanı en güzel, en kaliteli şekilde değerlendirelim tabii ki.



İşimi ciddiye alırım, istikrarlıyım
- Çalışırken bir parça şımarık ya da sorumsuz davranıyor olabilir misiniz? - Hayır hiç! Ben işimi çok fazla ciddiye alırım. - En son Ali Özgentürk'ün filminden anlaşmazlık dolayısıyla ayrıldınız! - Bir senaryoyu okuyup ona göre işi kabul edersin. Kalkıp senaryoya 500 tane başka sahne eklersen ve bunu oyuncuya danışmadan yaparsan benim de o işi bırakma hakkım doğar.


- İstikrarlı biri olduğunuzu düşünüyor musunuz? - Gayet istikrarlıyım! Öyle olmasam, tiyatroya başlamam. - İstikrarlı derken; tişört, kitap çıkaracaktınız; Hanedan dizisine başlayacaktınız... - Bir araştırma yapınca, tişört işinin kâr getirmeyeceğini fark ettik, vazgeçtik. Kitap yakında çıkacaktı fakat roman olmasını istedim. Şimdi içeriği değişiyor. Hanedan ise maalesef gelecek sezona ertelendi.


Sarkozy gibi bir adam hayal ederdim, Benjamin geldi!
- Mutlu bir çocuk muydunuz siz? - Aslında çok da mutlu bir çocuk değildim. Anne-baba ayrıydı; babamı yedi yaşımdan beri görmüyorum. - Baba tarafından terk edilen bir çocuk olarak, aile kurmak korku yaratmadı mı? - Tabii ki yarattı ama geçmişte bırakıyorsun bazı şeyleri, bakış açını değiştiriyorsun. Kendi çocukluğumdan dolayı, bir çocuğun annesinin babasının olması benim için çok önemli. Yaşadığım şey bende negatif duygular, travma falan da yaratabilirdi; ben hiç aile kurmak istemeyebilirdim, çok korkabilirdim. Ama annem sayesinde öyle olmadı. Annemle ilişkim o kadar sağlam ki, çok arkadaş ve dostuz. Biraz ondan cesaret aldım.


- Hayalinizdeki baba figürü nasıl? - Her şeyden önce iyi insan olmalı. Karşısındakini düşünen biri olmalı. Şu anda hormonlarda bir sürü değişiklik oluyor; o anlarda yanımdaki insanın beni anlayıp ona göre davranması lazım. Benjamin de öyle biri. Çok hırslı, çalışmayı seven birisi. İnsanın hayatına sahip çıkması, sorumluluklarını bilmesi benim için önemlidir. Bütün arkadaşlarım için de geçerli bu. Hırslı insanı, başarıyı severim.


“Öyle biri değilim” diyorsunuz yani! - O görüntülerde, bir yerden çıkarken ya kameranın biri tarafından taciz ediliyorum, ya biri aptal saptal soru soruyor! Akşam yemek çıkışı kimseye röportaj sözü vermemişim ki! Konuşmak durumunda da değilim. Böyle durumlarla sürekli karşı karşıya kaldığım için de maskülen tarafım ortaya çıkıyor sürekli.


- İlişkilerinize nasıl yansıyor bu durum, rahatsızlık oluyor mu? - Hiç iyi bir şey değil tabii ki. Karşındaki insan kendine güvenli, kompleksleri olmayan, bu tür detayları aşmış biriyse gayet iyi yürüyor ilişki. Şimdi kavga etmiyoruz bu tip şeylerden, herkes kendi yerini biliyor.


- Yabancı olduğu için bu konuları dert etmiyor olabilir mi? - Herhalde (gülüyor). Atıyorum birkaç tane doğru dürüst ilişki yaşadım, hepsi çok güzeldi, sevgi doluydu ama hepsi de bu nedenden dolayı bitti. İki tane insan gelip bir şey söyleyecek, öbürü bir fotoğraf gösterecek. Yanımdaki insanın aklını bulandıracak o kadar çok şey olabilir ki, kendine güven gerekiyor, bir celebrity ile birlikte olmak için çok sağlam olması gerekiyor. Sarkozy'nin yanındaki kadına her şeye rağmen sahip çıkması beni çok etkiler o yüzden. O yüzden hep 'Sarkozy gibi bir adam çıksın karşıma!' diyordum. Sarkozy olmadı, Benjamin oldu!


Planlar için önce üç ayın geçmesi lazım
- Kız mı istiyorsunuz erkek mi? - Açıkçası onu hiç düşünmedim, sağlıklı olsun yeter ama sanki ben iyi bir erkek annesi olurmuşum gibi geliyor. - Başka çocuk düşünüyor musunuz? - Bilmiyorum ki. .. Benim için çok da kolay olmayacak bu dokuz ay, onu biliyorum! Çok normal bir tip değilim çünkü! Gece uyanıyorum, sıkıntı basıyor, içimde bir şey var çünkü! - Peki çocukla ilgili planlar yapmaya başladınız mı?


- İnsan istiyor tabii, hayaller kuruyor ama 3 ayı atlatmak lazım önce. - Ne kadar zamandır birliktesiniz Harvey'le? - 10 ay oldu. - Müstakbel eşiniz burada mı yaşıyor? - Ankara'da aslında. Bloomberg'in finans bölümünde çalışıyor. - Diğer ilişkilerdeki gibi çok da gözler önünde değildiniz. O yüzden sürpriz oldu galiba herkeste; 'Bu kadar ciddi miydi bunlar?' duygusu yarattı. - Belki yabancı olduğu için öyle gelmiştir herkese (gülüyor).


Oyunumuz 13 Ocak'ta başlıyor
En son ne zaman tiyatroda oynamıştınız? - Sadece konservatuardayken Kenter Tiyatrosu'nda oynadım. Sonra hemen film, diziler derken öyle bir vakit olmadı. - Bu kadar aradan sonra zorlandınız mı? - Hiçbir şey kolay değil ama çok fazla yabancılamadım, çünkü dört sene bunun eğitimini aldım. Bana şimdi konservatuar yıllarıma dönmüşüm gibi geliyor. Çok rahat çalışıyoruz, çok keyifli bir oyun. - Nasıl bir oyun Özel Hayatlar? - Ayrılmış iki kişi, yeni evlendikleri kişilerle balayında çakışıyorlar. Yan yana otel odalarına düşüyorlar ve tekrar birlikte olmaya karar veriyorlar. İlişkilerle ilgili, güzel bir komedi. - Elizabeth Taylor'ın canlandırdığı karakteri oynuyormuşsunuz..


- Evet, aslında 1930'da yazılmış bu oyun. En son Sex and the City'de Samantha'yı canlandıran Kim Cattrall oynadı bu rolü. - Cihan Ünal gibi bir oyuncuyla oynamak peki... Yüreklendirici mi, korkutucu mu? - Cihan Ünal'la aynı sahnede olmak çok büyük keyif, Gencay Hanım'ın (Gürün) tiyatrosunda olmak keza, öyle. Üst üste geldi teklifler ama bu oyun daha keyifli, bana daha yakın geldiği için bunu seçtim. Onlar da çok mutlular çünkü çok az oyuncu var ezberini tık yapacak, sahnede daha versiyonlu bir oyunculuk sergileyecek, yetenekli... - Bu işte iyiyim diyorsunuz yani! - Kendimizi de küçümsemeyelim yani! - Oyun ne zaman başlıyor? - 13 Ocak'ta.

HANDE'NİN 'EN'LERİ...
En son izlediğiniz film? - Prensesin Uykusu. Çok naif, çok içten, güzel bir film olmuş.
En son okuduğunuz kitap? - Chuck Palahniuk'un Görünmez Canavarlar kitabı.
En son dinlediğiniz/aldığınız müzik albümü? - Lucca.
En sevdiğiniz yemek? - Tatlıya dayanamıyorum. Her yemeği yerim, ayırmam, sevmediğim şey yok!
En büyük lüksünüz? - Seyahat etmek.
En son ne aldınız kendinize? - Cüzdan aldım.
En çok ne yaparken kendinizi iyi hissediyorsunuz? - Yüzde yüz spor yaparken.
En çok neye gülersiniz? - Spontane komik durumlara.
En son ne zaman ağladınız? - Geçen hafta ağladım. Çok birikti, her şey üst üste geldi; bir boşalma oldu.
Hakkınızdaki en büyük şehir efsanesi? - Kaburga kemiklerimi aldırmam (kahkahalar).
En sevdiğiniz şehir? - İstanbul.

Sabah