GÜLSE BİRSEL YAZDI..
"Varsayalım Ebeveyn İzleme Kurulu oluşturuldu. O gün mesela Avrupa Yakası'nın ilk başladığı gün olsa, şöyle sorular aklıma geliyor: Aslı, Cem'le flört edebilecek, mini etek giyebilecek mi? Bülent Onaran, 'Şarap ve çapkınlığı bırakıp tövbe etmesi şartıyla' mı dizide varolmaya devam edebilecek?"
Ebeveyn İzleme Kurulu potansiyel üyelerine!
"Ebeveyn İzleme Kurulu" fikrinin hastasıyım, en başından söyleyeyim. Bir grup sorumlu uzman, televizyonda yayınlanacak dizileri, program ve filmleri yayından önce seyredip, hangilerinin toplumumuz için faydalı, hangilerinin zararlı olduğuna karar verecek ve bu kurulun kararlarına göre yayın politikaları belirlenecek. Sansürün hiç bu kadar şık ve böyle ebeveyn filan diyerek "ailevi" ifade edildiğini duymamıştım. Vallahi neredeyse ben bile yiyordum.
DETAYLI BİR KİTAPÇIK HAZIRLANSA...
Çok değerli biri olduğuna eminim ama, bir gün Selma Aliye Kavaf'ı dizi karakteri olarak yazmak istiyorum. Hatta onu Binnur Kaya oynasın istiyorum. Çok kıyak hikâyeler var kafamda. Bir sanatçıya ilham kaynağı olmak hoş bir şeydir de, bir mizahçının ağzını bu kadar sulandırıyorsanız biraz huzursuz olup "Acaba bir şeyleri yanlış mı yapıyorum?" diye düşünmenizde yarar var!
İnsanın fiziği "Ben Finlandiya Yeşiller Partisi milletvekili ve Avrupa Parlamentosu üyesi Sonja Grüngen'im" der ama fikirleri böyle olabilir mi yahu? Biz "Mecliste daha çok kadın olsun istiyoruz," derken bunu kast etmemiştik aslında. Yani "Mecliste daha çok kadın, her ailede en az üç çocuk, dünyada eser miktarda eşcinsel, dizilerde mümkünse sıfır öpüşme sahnesi" gibi bir bakış açımız yoktu, galiba yanlış anlaşıldı!
Aniden "Muhafazakâr aile yapımızın çok kötü bozulmuş ve koruyup kollanması gereken" bir şey olduğunu ve değerler sistemimizin "fena halde erozyona uğradığını" öğrendik. Aile yapımızın ne kadar ve kime/neye göre muhafazakâr olduğunu, hangi konularda ne tür bir muhafazakârlıktan bahsedildiğinin öznelliği, bak yine mizahçı olarak ağzımın suyunu akıtıyor. İmam nikâhlı üç eşli ama zinhar alkol kullanmayan bir adamla çocuklarını konu ediyorsak senaryoda, aile yapımıza zarar vermiş oluyor muyuz? Birbiriyle çok iyi anlaşan, haram yemeyen, saygılı sevgili bir ailenin kızı bikini giyiyor ve sevgili ediniyorsa, bu durum muhafazakâr aile yapımıza ters mi? Tam olarak nasıl bir aile ve yaşam tarzı isteniyor senaryoda, bence detaylı bir kitapçık olarak hazırlanıp sanatçılara dağıtılırsa, kafa karışıklıklarını önler, biz de ona göre yazar çizer oynarız! Ya da şöyle yapalım, ben aklımdaki soruları şimdiden sorayım, yarın öbürgün bir dizi, film filan bir şey yaparken kurula takılmasın...
Varsayalım Ebeveyn İzleme Kurulu oluşturuldu. O gün mesela Avrupa Yakası'nın ilk başladığı gün olsa, şöyle sorular aklıma geliyor:
1) Aslı, Cem'le flört edebilecek, mini etek giyebilecek mi?
2) Aslı'nın Volkan'a çaktığı laflar olduğu gibi kalacak mı yoksa "Muhafazakâr aile yapımızda abiye bir karış dil çıkmaz" diye sansüre mi uğrayacak?
3) Tanrıverdi-Fatoş aşkı kanuna aykırı bir durum olmadığı halde yaş farkı yüzünden gelenekgöreneklere aykırılık gerekçesiyle makas yiyecek mi? Dizinin yayına devam etmesi açısından mecburen nikâhlandılar diyelim, Fatoş'un yaşı itibariyle üç çocuk yapamayacak olmaları bizi bozar mı?
4) Dilber Hala'nın eski sevgilisi Azim'le erotik anları dizinin kaldırılmasına sebep olacak mı?
5) Bülent Onaran karakteri, "Şarap ve çapkınlığı bırakıp tövbe etmesi şartıyla" mı dizide varolmaya devam edebilecek?
6) Akraba evliliği, beşik kertmesi, berdel, kumalık gibi muhafazâkar yapımızda maalesef olan korkunç durumlar kurulun ahlaki skalasında nereye düşüyor? Onları da olduğu gibi "muhafaza" etmeli miyiz? Örneğin Volkan'ın hala kızı Makbule ablasıyla nişanlanması benim için sapıkça bir ihtimalken, acaba sözkonusu kurul buna mı sinir olur, yoksa Makbule'nin yan komşu Sayın Altıntop'la nikâhsız aşk yaşamasına mı?
7) Herhangi bir ahlaki erozyon varsa bunun sebebi televizyon dizileri değil de, yoksulluk, işsizlik, göç filan olabilir mi, aniden aklıma geldi?
8) Dünyada eşi benzeri görülmemiş bu öznel kural, kurul ve sansür durumlarından sonra mizah yapmanın artık zor değil imkânsız olacağı korkusu içindeyim. Bir noktadan sonra acaba mizah eserlerine değil, ağlanacak halimize mi güleceğiz, bu konudaki plan ne? Saygıyla arz ederim!