GÜLBEN ERGEN ALDATILMAKTAN KORKMUYOR

İlk röportajımı kiminle yapacağım diye kıvranırken her kafadan bir sürü isim çıktı. Evde volta atarken, aklıma Gülben Ergen geldi.

GÜLBEN ERGEN ALDATILMAKTAN KORKMUYOR

Neden mi? Birincisi, azmine ve başarılarına hayranım. İkincisi, hani aramızda güya husumet var ya, merak ettim beni kıracak mıydı? Ve benim için en önemlisi, ilk röportajımda uğurum olacaktı.

Ve buluşma vakti geldi. Perşembe günü, saat 17.30. Yer, Nişantaşı. Heyecanlı mıyım? Evet, hem de çok. Gülben Ergen, üç çocuk annesi, evini düzene koyup bir de telaşlarına bir yenisini eklemiş. Popstar Alaturka'da jüri üyesi olacak. Program için Canan Yaka da kostüm provasına gelmiş. O kadar karışık ki hali, o hengamede bir de benim sorularıma yanıt vermeye çalışıyor... Hiçbirini atlamıyor ya da "Bunu geçelim" demiyor... Gerçekten nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum, ilk röportajım için doğru ismi seçtiğim için de kendimi kutluyorum. Konuşmamızın sonlarına doğru, gazeteyi arayıp foto muhabiri arkadaşımı bulunduğumuz yere çağırmaya hazırlanırken. Gülben Hanım, "Hadi gel Nihat'ın ofisine uğrayıp şansımızı deneyelim belki fotoğraflarımızı o çeker" demez mi? Çok sevindim... îçimden "Yaşasın, sonunda benimde, Nihat Odabaşı'nm çektiği fotoğraflarım olacak. Keşke yanıma birkaç kostüm alsaydım" diye geçirdim, itiraf ediyorum. îşte, Nihat Odabaşı'nm fotoğrafları eşliğinde ilk röportajım: Teşekkürler Gülben Ergen Erdoğan ve Nihat Odabaşı...

■ Başbakan'ın sözüne uyduğunuz için mi üç çocuk yaptınız?
Kalbimizin sesine uyduk sanırım. Hiç plan yapmadık, kardeşi olacağını biliyorduk, o kadar. Allah, bir değil iki uygun gördü.
■ İkizleriniz kuvözde kaldı. Zor günleri nasıl aştınız?
Sabretmek, hayatın en büyük öğretisi... İnanmak ve Allah'a sığınmaktan başka çarem yoktu. Bir de sevgi... Ama sınırsız, çok güçlü, çok büyük bir sevgi... 45 gün geçirdik yoğun bakımda. Güçlü olmaktan başka çarem yoktu ki. O zor günleri ben değil, bu iki kahraman aştı.
■ Atlas kardeşlerini kıskandı mı?
Pek sağlam duruyor, ama aralarda olmadık şeyler de isteyebiliyor. Temelinde, sevgi bataryaları, fazlasıyla dolu bir çocuk. Ufak tefek kıskançlıklar olacaktır ama abartacağını hiç düşünmüyorum.
■ Neler yiyorsunuz, nasıl besleniyorsunuz? İkizleri de siz mi emzirdiniz?
Atlas'ı bir seneden fazla emzirdim, şükürler olsun... Ama ikizlere ancak yetebiliyorum. O kadar sarsıldım, o kadar şaşkın ve yorgundum ki, doğum sonrası doktorlarım da bana hak verdi. Rejim listelerini pek sevmem, ama sağlıklı dengeli beslenmeyi severim. Unlu gıdaları çoktan hayatımdan çıkardım. Sebze, meyve ise olmazsa olmazım. Zaten iştahlı tipim, ama dengelemeyi biliyorum o da yetiyor bana.
■ İşlerinizi çocuklarınıza göre mi ayarlıyorsunuz?
Her şey çocuklarımın günlük programlarına, sağlıklarına, neşelerine, isteklerine göre ayarlanıyor. Her şey ve herkes bekleyebilir, ama çocuklarım bekleyemez. Sadece işler değil, hayatın tümü bekleyebilir.
■ Bu devirde üç çocuğa bakmak zor mu? Sizce ekonomik durumu iyi olmayan bir aile üç çocuğa bakabilir mi?
Önce işin manevi kısmından bahsedelim; çok ama çok zor... Annenin ruhu,
ilişkisi, hayatla meseleleri gibi detaylar var... Hepsinin bir şekilde rafa kaldırılmış olması gerekir ki, bu sabır testinden başarıyla geçilsin. Uykusuzsan bile hayat dolu olmalısın. Hasta olma hakkın bile yok. Şimdi mesela ben, bütün ev halkını, önümüzdeki hafta, erkenden grip aşısı yaptıracağım. Ekonomik kısmına gelirsek elbette çok zor. Bir değil üç bebeğe birden bakmak, ama iyi bakmak. Doktor kontrolleri, aşıları, sağlıklı beslenmeleri, gelişim süreçlerinin takibi maddi güç gerektiriyor. O aşılardan biri aksayamaz, aksamamalı sonuç çok riskli olur. Yuva, okul, her şey para ve her anne evladına en güzelini vermek için çırpınır. Ama bebekler inan bereketiyle, uğurlarıyla geliyor.
■ Sanat hayatınıza başladığınızdan beri birçok sosyal sorumluluk projesinde yer aldınız. Atlas'tan doğduktan sonra bu projelerin sayısı arttı sanırım. Doğru mu?
Aslında daha önce de birçok sosyal sorumluluk projesinde yer aldım, ama Atlas'tan sonra belki daha fazla göze çarptı. Çünkü anne olmuştum. Bu sahip olduğum şöhretin çok daha ötesinde, kutsal bir taç. İnandığım sosyal sorumluluk projelerine hep destek verdim, ciddi çalışmalar yaptım. Para kazanmadan da olağanüstü neticeler görmek beni çok mutlu etti.
■ Eşiniz Mustafa Bey çocuklara vakit ayırabiliyor mu? O da çok yoğun mu çalışıyor değil mı?
Ohoo, Mustafa, sürekli çalışan, yerinde durmayan bir adam. Yazın sürekli turneleri oluyor. Ama bizim ailede, çocuklara vakit ayıramamak diye bir kavram yok. Çocuğuna vakit ayıramayan kişi eksiktir. Mustafa iyi bir baba. İlgili, duyarlı, yorulmayan bir baba. Aksini düşünmüyorum bile...
■ Eşinize hâlâ aşık mısınız, yoksa aşk yerini sevgi ve saygıya bıraktı mı?
Üç çocuktan sonra hepsi birbirine karıştı...
■ Peki ablamı seviyor musunuz?
Tabii ki, seviyorum. Seni de, rahmetli ve kıymetli anneni de seviyorum. Avşarlar sizi seviyorum.

HASTANE KORİDORUNDA DAHA DA KENETLENDİK
İkizlerden sonra loğusalığı yaşayamadım, alacağım var" demişsiniz bir röportajınızda. Başka çocuk yapmayı düşünüyor musunuz?
Yok canım daha neler... Çocuklar bir büyüsün, takarım kurdelemi içeriz loğusa şerbetini, yaparız bir keyif günü. Demek istedim ki doğum ertesi, "Hiç naz yapmadım, ayaklarımı uzatıp bir an bile dinlenmedim." Atlas'ın en bilinçli, en akıllı zamanları geldi. Uzun uzun ilgi ve bilgi istiyor. Soruları hiç bitmiyor. Hem de ne sorular, bir sağdan bir soldan çapraz sorgu gibi. Üç evladımı da sevgiye, ilgiye, güvene tok, mutlu ve bilinçli yetiştirebilmek için artık "Tamam" diyorum.

Loğusalık döneminizde aldatılırım korkusu yaşadınız mı?
Yok canım daha neler? Biz daha da kenetlendik, el ele hastane koridorlarında yürürken, doktorlardan bebeklerimizle ilgili bilgi alırken, gece gündüz hastaneye anne sütü taşırken, içimde böyle bir şüpheyi barındırmam mümkün mü? Evliliğimizin enbüyük garantisi, aldatılma korkusu yaşamamak. Elbette anlaşmazlıklarımız oluyor, hallederiz ya da edemeyiz aldatılmak evliliğimizde barınamayacak bir virüs.