Komik, eğlenceli, naif, insanı sarıp sarmalayan ve aklına kazınan yüksek bir enerji. Bütün bunların yanında son derece duyarlı ve güçlü bir karakter. Şahsına münhasır tam doğru bir tanımlama. Ses Dergisi’nin mart sayısı için objektif karşına geçen ünlü oyuncu, samimi açıklamalarda bulundu. İşte karşınızda her yönüyle Gonca Vuslateri…
‘Gönül İşleri’ dizisine nasıl dahil oldunuz.Canlandırdığınız ‘Kader’ karakterinden bahseder misiniz? Aslında hikayeye Erol Avcı’dan başlamak gerekir. Yanılmıyorsam TMC’yle üçüncü işim. Setlere dair öğrendiğim çok şeyi TMC setlerinde öğrendim. Sonra kendi kanatlarımla uçtum, lakin kendisi beni unutmamış.
Yalan Dünya’dan sonra uzun bir boşluk girdi araya -3 ay gibi bir süreç- ama bana uzun geldi işte.Bir gün birden Erol Abi aradı. Hikaye de böyle başladı. Kader, bir aşiretin kızı. Avrupa’ya okumaya gitmiş, sonrasında geri dönüyor; çünkü bitmesi gereken bir kan davası var. Bu da ancak Bedir’le evlendiğinde olabilecek bir şey. Bu yüzden Gönül İşleri’ne Bedir’in nişanlısı olarak dahil oluyor.
Kader – Bedir – Sevda aşk üçgenini nasıl değerlendiriyorsunuz? Enteresan bir üçgen… Sanırım farklı kültürden ve geleneksel bir yapıdan kopup metropol hayatına uyum sağlayan tüm kadınlar aynı benim oynadığım karakter gibi ‘Kader’lerini yaşıyor. Bir yanda bir kan davası, diğer yandan bu davadan içten içe hoşnut olacak kadar aşık bir kız!
Son iki senedir diziler eskisi kadar izlenmiyor. Yalan Dünya’nın erken bittiğini düşünüyor musunuz? Erken bittiğini düşünmüyorum. Bence mantıklı oldu. Orada 2,5 yıl güzel şeyler kazandım. Tüm dizi süreçleri de bir ya da maksimum iki yıl olmalı. 90 dakika dizi çekiminin acılarından muzdarip olmak insanda hoş anılar kalmamasına yol açabilir.
Sette “Şu kadar saat çalışırım”, “Karavanda şunu isterim” veya “Şu sahnelerde oynamak istemem” gibi kurallarınız var mı? Ben, o kuralları koyabilecek koşullarda bir öğrencilik geçirmedim. Sağlam ve sağlıklı bir yoksulluktan geliyorum. Orta gelirin altına düşmüş ve 17 yaşından beri para kazanan biriyim.
Animasyon, sosyo-ekonomi raporları, vestiyerlik, figürasyonluk, edebiyat dergisi aklıma şimdilik bunlar geliyor ama ne iş yapmadım ki… Alın teri başka bir şey ve ben o başkalığa mükemmel sahip çıktım. Ne karavanı, ne saati, ne sahnesi derdim olmaz. Benim yüzümden aç kalmış bir işçi varsa sette o vakit külahımın ucu yanar ve kurallar konur elbette.
Televizyonda veya sinemada izlediğiniz ve “Bende burada olsaydım” dediğiniz film ve rol var mı? Yok. Hepsini şevkle izliyorum. Benim ‘izleyici olmak’ ve ‘izleyici kalmak’ arasındaki ayrımı yapacak bir olgunluğum mevcut. Bunu hangi heves zedeleyebilir ki diye gerekirse kendime dahi meydan okurum.
Hakan Akkaya yakın arkadaşınız.Geçenlerde onun organizasyonunda sunuculuk yaptınız. Nasıldı? Mükemmel geçti. Sunuculuğu seviyorum. Harika geçti diyebilirim.
Giyim konusunda da Hakan Akkaya’yla çalışıyorsunuz. Ne tarz giyinmeyi seviyorsunuz? Her tarzı seviyorum, her şeyi. Giyimim, ruh halimin yansıması tüm karakterleri yansıtsın. Hakan ile çalışmayı seviyorum. Pek çalışmak denilemez aslında öyle sıkı bir dostluğumuz var ki neye ihtiyacım varsa hisseder, konuşur.
Yalnızca kendi markası değil; yeri gelir başka öneriler de sunar. Görsellik ve giyim hakkında Hakan Akkaya ve Hakan Öztürk hep bir numaradır.
Hakan Bey size çok müdahale ediyor mu? Gerektiğinde eder. Sonu da gülmeyle biter ama fırçası keskindir. Bazen idare ederim “Aman kızmasın” diye sonra bir bakarım ki haklı çıkmış.
Dışarıdan bakıldığında çok eğlenceli, komik bir genç kız görüyoruz. İç dünyasında Gonca nasıl bir kız? Yine komik. Çok komik, çok hevesli, her şeye hevesli. Yaşamakla ilgili söylenecek ne varsa duymaya çalışan bir ruh hali.
Günde üç kez paspas yaptığınız doğru mu? Temizlik hastası mısınız? Küçük ama bana yeten bir evim var ve hayvan beslemeyi çok seviyorum. Hayvanlarım olduğu için önce onların hijyenini düşünürüm, silerim evet. Hiç yorulmam.
İnsanlar size, “Çok zayıfsın. Sırrınız ne?” diye soruyor mu? Hiç sormuyorlar, sormasınlar. Baba tarafı Abhazya göçmeni. Genelde zayıf ve kemiklidir hatlarımız. Zayıflık oraya çekmiş olabilir. Anne tarafım, gayet kilolu çünkü.
Sosyal medyayı etkin şekilde kullanıyorsunuz.Sosyal medya olayına genel bakışınız nedir? Bence dünyanın son yıllarda başına gelen en güzel ve en kötü şey. Birileri atomu keşfeder birileri de atom bombasını. Böyle düşünmek lazım.
Sizin için “Cihangir kızı Nişantaşı kızı oldu” deniliyor.Taşınmaya nasıl karar verdiniz? Cihangir’de kısa bir süre yaşadım, şimdi yaşadığım evin tadilatı sürerken. Cihangir, sevdiğim bir semttir. Yakın arkadaşlarım orada oturuyor, bende yeri ayrıdır.
Müzikle de aranız iyi. Sesiniz nasıldır? DJ’lik veya albüm teklifi gelse ne düşünürsünüz? Müzik konusu çok uzun hikaye. Her şey bir yana, müzik bir yana. Geçen evde şarkı mırıldanıyorum. Babam içerden “Detone oldun” diye yanıma geldi ve “Orada şöyle bir nağme gerekir” deyip söylemeye başladı. Ben de eşlik ettim.
Oysa yaptığım şey kütüphanede kitap düzenlemekti. Sıradan bir hayatı basit ve duru akılla birleştirmenin tek yolu müzik.DJ’lik çok farklı. Fakat bir playlist yaparım, gider çalarım keyfime göre bir yerde. O durumum var işte. (Gülüyor) Albüm teklifi her yıl geliyor. 35-40 yaşımda şarkı da söyleyebilen oyuncu albümü yaparım. Şimdilik söz yazmakla uğraşıyorum.Öğrenmesi çok zevkli.
Aşk ve evliliğe ne mesafedesiniz? Çocuk özlemi var mı? Çok yakınım. Ama evliliğe inancım yok. Annem de babam da torun istiyor bunu hissediyorum. Haklılar da… Erkeğin zaaflarının, kadının direncinden daha baskın olması bir evliliği yalnızca zoraki sebeplerle vadelendirebilir.
Asıl otoritenin ‘sevmek’ olduğunu anlayamayacak kadar silik yazılmış durumda, bütün ‘seni seviyorum’lar… Aşk - evlilik - çocuk üçgeninin iç ‘acı’larının toplamı ne zaman ‘mutluluk’ ederse o zaman evlenirim.