İzzet Çapa, Fatih Altaylı ile röportaj yaptı. Sezen Aksu'nun yeni albümünü soran İzzet Çapa'ya Altaylı, "Onu beğenip beğenmemek beni aşar. Sezen Aksu’ya ancak saygı duyulur" dedi.
"Bir takım zırtapoz gazeteciler yöneticilerinden çok daha zengin oldular mesleği kirleterek"
Fatih Altaylı’yla mutad öğlen yemeği buluşmamızı bu defa Nişantaşı’nın lezzeti asla eskimeyen mekanı Tatbak’ta yaptık. Fiyatlar hala makul, kebaplar 40 yıldır aynı tatta. Sohbete her zamanki gibi siyasetten girdik, Sezen’le devam ettik, Acun’a bir uğrayıp medyanın zırtapozlarının hatrını sorarak noktaladık. Allahtan bu sefer tedbirli gidip yanıma kayıt cihazını da almıştım. Çünkü müthiş formda bir Fatih Altaylı’yla karşı karşıyaydım. Buyrun efendim o muhabbetin sanattan siyasete, spordan medyaya kaleme gelmiş hali…
Son sohbetimizden sonra Trump Amerika’ya başkan oldu. Bizim Meclis’ten de Başkanlık Referandumu geçti. Eminim her ikisiyle de ilgili söyleyecek çok şeyiniz vardır…
O kadar zaman oldu mu konuşmayalı yahu? Telefonla sık konuştuğumuz için bu kadar zamandır bir araya gelmememize şaşırdım vallahi. Trump meselesi komik. Hatırlarsın Trump’ın seçileceğini aylar önce söylemiştim. Hatta seçim akşamı Habertürk’te programdaydık, 11 konuk vardı. Hepsi de ABD uzmanı. “Hillary’nin kazanması banko” diyorlardı. Bir ben “Trump başkan olacak” dedim ve haklı da çıktım.
Medya artık kimseye seçim kazandıramıyor
Medyanın öngörülerinin çıkmadığını kabul ediyorsunuz yani…
Yıllardır söylediğim bir şey var; medya artık kimseye seçim kazandıramıyor. Zaten desteklenen aday kazanacak diye bir şey de yok. Ama öte yandan medya seçilmiş yönetimleri yıpratabilir. Liderler de bunun farkında ve ilk iş medya ile kavga etmeye başlayarak medyanın güvenilirliliğini ortadan kaldırıyorlar. Basının kendilerine yönelik olası eleştirilerinin önünü baştan kesiyorlar. Medyayı hasım ilan ederek, gelecek eleştirilerin güvenilir olmasını engelliyorlar. Bu taktik artık dünyanın her yerinde tuttu. Medyayı ve egemen sınıfları aynı kefeye koyup, ezikliğini, fakirliğini, kaybeden olmasını sisteme bağlayanları kendi etraflarında kenetlemeyi başarıyorlar.
Trump’ın seçilmesine sevinenler ciddi hayal kırıklığı yaşayabilir
Trump aslında zannettiğimiz kadar marjinal davranmıyor mu demek istiyorsunuz?
Trump da böyle başladı işe. Çok eğlenceli olacak bir dönem. Ancak hemen şunu söyleyeyim, Trump’ın ABD Başkanı seçilmesine Türkiye’de sevinenler de bir süre sonra çok ciddi bir hayal kırıklığı yaşayabilir. Trump ve en yakın adamları son derece anti-Müslüman bir söylem kullanıyorlar. En yakın danışmanı doğrudan doğruya Kuran-ı Kerim’i suçlayan açıklamalar yaptı. Bunu ne kadar sürdürebilirler bilmiyorum ama nedense Türkiye’deki siyasal İslamcı kesim ‘şimdilik’ bu üslubu görmezden geliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan AB’nin zaaflarını çok iyi teşhis edip, parmağında oynatıyor
Yine son sohbetimizde Türkiye’nin uluslararası siyasette Doğu’ya doğru evrilen bir makas değişikliğine gittiğini vurgulamıştınız. Amerika’nın yeni başkanı ve ABD’siz Astana zirvesinin ışığında nasıl değerlendirirsiniz bu değişikliği?
Durum aynen bu. Bak artık AB’deki toplantılara katılmıyoruz. Gözümüz bugünlerde Brüksel’de değil, Astana’da mesela. Başka bir eksende siyaset yapıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan AB’nin zaaflarını çok iyi teşhis edip, parmağında oynatıyor. Korkularını parmağına doladı çekiştiriyor. Avrupa medeniyetinin kendini nasıl inkar ettiğini, nasıl iki yüzlü olduğunu gösteriyor herkese.
ABD eski gücünde değil söylemine zerre katılmıyorum
AB’yle durum böyle, peki ya ABD?
Bazılarının diline doladığı ‘ABD eski gücünde değil’ söylemine zerre kadar katılmıyorum. Çok güçlüler. Oyunu istediği gibi kuruyorlar. Kimse de bir şey yapamıyor. Rusya, sadece ABD’nin izin verdiği alanlarda oyuna girebiliyor. Trump döneminde bu sınırları nereye kadar genişler, nereye kadar daralır hep birlikte göreceğiz. Astana Zirvesi ilginç. Türkiye’nin kontrol ettiğini düşündüğü ÖSO zirve öncesi posta koyuyor, ABD davetli ama sadece büyükelçi düzeyinde katılıyor zirveye. Yani gözlemleyecek, dinleyecek ama içinde olmayacak.
Batı’dan da NATO’dan da kopamayız. Karşılıklı dans ediyoruz
Ne yani, Batı’dan tamamen koptuğumuzu mu düşünüyorsunuz?
Türkiye’nin tam anlamıyla makas değiştirmesi imkansız. Batı’dan ya da NATO’dan kopamayız. Bunu biz de, NATO da biliyor. Karşılıklı dans ediyoruz. Ağırlığımızı göstermek için inadına birbirimizin ayağına basıyoruz. Ama bu politikayı üretenler bizim ayağımızın çok sağlam olduğunu unutmamalı. Alt tarafımızda Kürt sorunu varken, bir anda ayağımız ezilebilir.
Davutoğlu hakkında tek bir olumlu sözüm bile yoktur
Büyük iddialarla sahaya çıkan Ahmet Davutoğlu’nun siyasi ikbali pek bi’ kısa sürdü. Sizce bizi Ortadoğu bataklığına sokan Davutoğlu muydu?
Davutoğlu ile yıldızımızın asla barışmadığını hatırlatmama gerek bile yok sanırım. Hakkında yazdığım tek bir olumlu yazı göremezsin. İlk olarak, 2003 yılında Abdullah Bey’in Başbakanlık’ta verdiği bir yemek esnasında tartışmıştık. Tehlikeli bulduğumu ta o zaman yazmıştım Hürriyet’te. Sonrasında da hem gazetede, hem de yüzüne karşı hep eleştirdim. Türkiye’yi ve bölgeyi felakete sürükleyecek bir hayal dünyasında yaşadığını o zamanlardan beri altını çizerek söyleyegeldim. Ama hiçkimse, “Suçlu Davutoğlu” diyerek işin içinden çıkamaz. Ona bu politikayı sürdürme imkanını verenler de yanlış yaptı. Anlayacağın milletçe hata yaptık…
Trump’ın medyaya karşı tavrı Erdoğan’a çok benziyor
Biz ülkemizdeki iktidar-medya kavgalarına çoktan alıştık. Fakat bunun en şiddetlisi şu sıralar Amerika’da yaşanıyor. Yeni dünyadaki bu savaşta Trump mı şekil değiştirecek, yoksa medya mı hizaya gelecek?
Trump’ın medyaya karşı tavrıyla, Türkiye’de Erdoğan’ın medyaya karşı tavrı çok benzeşiyor. Medya kendini yıpratmadan o medyayı yıpratarak işe başladı. Medyayı güvenilmez hale getirecek. Zaten güvenilirliği yerlerde sürünen medyayı bir anlamda kriminalize edecek. Hali hazırda Trump’ın oy aldığı kesim, medyanın ulaştığı bir kesim de değil ama yine de ön alarak medyayı kirli gösteriyor.
Amerikan sisteminde medya ve Hollywood’un çok büyük güç olduğu söylenir. Fakat görüyoruz ki, her ikisinin de ağır muhalefetine rağmen başkan seçildi Trump. Medyanın eski gücünü yitirdiği yeni bir çağın kapıları mı aralanıyor?
Az önce söylediğime dönüyoruz yine. Medya bir lidere seçim kazandırmaz ama kazanmış bir lideri yıpratıp zora sokabilir. Seçmen artık medyayı siyaset oyunun bir parçası olarak görüyor. Halk adına değil, kendi çıkarına göre hareket ettiğini düşünüyor. Keza sanat dünyasını da aynı şekilde değerlendiriyor.
Trump inatla ve ısrarla medyanın ahlaksızlığına ve yalancılığına vurgu yapıyor. Gerçekten bu kadar kötücül olabilir mi gazeteci, yazar ve programcı takımı?
Elbette değil. Toplum neyse medyası da odur. Toplum kötücülse, medya ya biraz daha kötücüldür ya da biraz daha az kötücüldür. Aynen toplumda olduğu gibi medyada da iyiler de yer alır, kötüler de. Ahlaklı da vardır ahlaksız da. Fakat yine de medya çok göz önünde olduğu için toplumun genelinden daha temizdir. Ama medyanın kendini çok seçkinci şekilde konumlandırması halkla arasında bir iletişim zaafiyeti yaratıyor. Tarihte dönem dönem entelijansiya ile toplum arasında böyle kopukluklar yaşanmıştır. Bunun sonuçları da hiç iyi olmaz. Düşünen ve bilen insanlara her zaman ihtiyaç vardır. En açık örneği Kamboçya’da yaşandı. Pol Pot rejimi, tüm aydınları, bırak aydınları okuma yazma bilen herkesi, “Aydındır kesin!” diyerek öldürmeye kalktı, ölüm tarlalarına yolladı. Aydını olmayan toplumlar geri gidip, büyük sorunlar yaşamaya açık hale gelirler.
Oray bizden sonraki kuşağın en iyi yazarlarından biri
Kurucusu olduğunuz Habertürk gazetesi, medyanın en önemli transferlerinden birine imza atıp Oray Eğin’i kadrosuna dahil etti. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Oray Eğin bizden sonraki kuşağın iyi yazarlarından biri. İyi bir kalemi, geniş bir dünyası var. Ben gazeteyi kurarken de Oray’ı almak istemiş ama bazı şartlar koşmuştum. Bu yüzden de anlaşamamıştık. O da daha sonra verdiği bir röportajda “İyi ki gitmemişim Habertürk’e. Testimi geçemedi” demişti. Ne mutlu ki, Habertürk şimdi Oray’ın testinden geçmeyi başardı. Habertürk için iyi bir kazanç olduğunu düşünüyorum.
Ahmet Hakan’da ekrana yansıyan bir samimiyet sorunu var ki, işte asıl onu aşmak çok zor.
Yıllarca televizyonda programcılık ve yöneticilik yaptınız. Bu işi en iyi bilen isimlerden birisiniz. Sizce Ahmet Hakan’dan anchorman oldu mu? Bir kanalın patronu olsaydınız Ahmet Hakan’ı anchorman yapar mıydınız?
Aydın Bey’in iyi ve etkili yazarlarını anchorman yapmak isteği hep vardı. 2004 yılında bir gün beni ofisine davet edip, “Fatih, Kanal D Haberi senin sunmanı istiyorum” dedi. Ben sunarsam daha etkili olacağını düşünüyordu. Teklifi reddettim. “Sunamam, iyi olmaz. Ben yorumcuyum. Ana haber bülteninde yorum yaparsam en başta siz rahatsız olursunuz. Yorum yapmazsam da orada olmamın anlamı yok. Ancak kötü bir spiker olurum” dedim. Çok ısrar etti ama kabul etmedim. Sonunda Arzuhan’la oturup haberi sunacak bir gazeteci bulmamızı istedi. Biz de sevgili Arzuhan Yalçındağ ile oturup “Kanal D Ana Haber’i kimler sunabilir?” diye bir liste hazırladık. En başta rahmetli Mehmet Ali Birand vardı. Ardından Cüneyt Özdemir, o dönem Milliyet’te yazan Can Dündar ve en sonda da gruba o sıralarda yeni gelmiş olan Ahmet Hakan… Yıl 2004’tü. Bugün ben olsam bir yorumcuya haber sundurmam. Hele hele de Doğan Grubu gibi sıkışmış bir grupta asla. Ahmet Hakan orada hiçbir şey yapamaz. Bülteni hafifletse kendine yakıştıramaz, ağırlaştırsa hiç olmaz. Yorum yapması da zaten imkansız. Yaptığı her yorum, söylediği her söz grubu bağlar, başlarına iş açar. Bir de bunlara Ahmet Hakan’ın kendi imajını koruma çabasını ve haberin mutfağında olmamasını da eklerseniz ortaya çok iyi bir tablo çıkmaz. Ahmet Hakan’a haber sundurmanın iyi bir fikir olmadığını yakında anlarlar. Tabii bir de Ahmet Hakan’da ekrana yansıyan bir samimiyet sorunu var ki, işte asıl onu aşmak çok zor.
Muhafazakarlaşmıyoruz, muhafazakar taklidi yapıyoruz
Ülkede son dönemde ciddi bir muhafazakarlaşma tartışması yaşanıyor. Sizce gerçekten de muhafazakarlaşıyor muyuz Fatih Bey?
Güldürme beni. Muhafazakarlaşma falan yok sadece muhafazakar taklidi yapma gücümüz artıyor. Kendini muhafazakar diye tanımlamaya başlayanları görünce “Acaba muhafazakar değil de marjinal olsalar ne yapacaklardı” diye düşünüyorum. Bugün artık ben bile bunların yanında muhafazakar kalırım. Dindar rolü yapmakla, muhafazakar olmak bambaşka şeyler.
Siyasetin üst noktalarından hiç FETÖ’cü çıkmaması normal mi
Sizce FETÖ işinde sona gelindi mi, yoksa Pensilvanya’daki hokkabaz başka tavşanlar çıkarabilir mi şapkasından?
Ben FETÖ meselesi ile ciddi ciddi bir mücadele olduğunu düşünmüyorum. Bürokrasinin üst düzeyinden, siyasetin tepe noktalarından hiç FETÖ’cü çıkmaması sence normal mi? FETÖ tavşan çıkaramaz ama Türkiye’de bir çöküntü yaşanırsa FETÖ dediğimiz yapı yeniden güç kazanmaya ve köşe başlarını ele geçirmeye başlar. Ki zaten hala pek çok köşe başını koruduğunu düşünüyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan çok doğru bir çıkış yaptı geçenlerde. İtirafçı meselesi beni hayli endişelendiriyordu ve Tayyip Bey de bu duruma işaret etti. Nedense FETÖ ile çok iyi mücadele ettiğini bildiğim bazı önemli isimler, bu mücadeleyi sürdürebilecekleri noktalardan alındılar mesela. Biri bana bunun sebeplerini izah etsin de durumu anlayalım.
Sezen, kötücül insanların çok olduğu bir ülkede iyi kalpli biridir
Valla ben çok beğendim ama sizin görüşünüzü merak ediyorum. Sezen Aksu’nun son albümünü nasıl buldunuz?
Sezen bu ülkenin en iyi ozanlarından biridir, hatta belki de birincisidir. Kötücül insanların çok olduğu bir ülkede, iyi kalpli biridir. Onu beğenip beğenmemek beni aşar. Sezen Aksu’ya ancak saygı duyulur.
Türk dizileri o kadar yavaş ilerliyor ki sıkılıyorum
Dışarıdan bakan sizin evde sürekli Rus klasikleri okunup, Bach dinleniyor zanneder. Gerçekten de hiç yerli dizi seyretmez misiniz?
O dediklerini ortaokulda okuyup bitirdim İzzet’çiğim. 50 yaşından sonra hala klasikleri okuyorsan boşuna okuma derim. Elbette sürekli okuyorum, şimdilerde çünkü çok boş vaktim var. Ama birkaç yıldır takıntım bilim. Çok yoğun bir biçimde farklı bilim dallarında kitaplar ve makaleler okuyorum. Roman falan da okuyorum ama öyle söylediğin gibi Rus klasikleri değil. Sürekli Bach da dinlediğim yok ama genelde klasik müzik dinlediğim doğrudur. Şimdilerde takıntım Kreisler ve Piazzola. Bunu da geçen gün, pikabın yanında biriken plakları dolaba yerleştirirken fark ettim. Türk dizilerini ise gerçekten seyretmiyorum. O kadar yavaş ilerliyorlar ki, sıkılıyorum. Hani eski VHS videolar olsa kaydedip çarpı iki hızla izleyeceğim.
Yabancı dizilerden favorim Banshee
Peki yabancı dizilerden hangileri ilgi alanınıza giriyor bu aralar?
Pek çokları gibi House of Cards’ı izliyorum. Narcos’u seyrettim, üçüncü sezonunu bekliyorum. True Detective’in ilk sezonu iyiydi, ikinci sezon kötü olduğu için bıraktım. Ama favorimi soracak olursan Banshee, iki kere izledim. Bir de Amerikan talk şovlarının müzmin takipçisiyim.
Ben olsam kariyerimi Ertuğrul Özkök gibi yönetmezdim
Kimi sever kimi nefret eder ama medyamızın en önemli şahsiyetlerinden biridir Ertuğrul Özkök. Uzun yıllara dayanan dostluğunuz olduğunu biliyorum. Sizce Özkök kariyerini doğru yönetiyor mu? Geldiği noktayı nasıl değerlendiyorsunuz?
Konuştuklarımızı yazacağını bildiğim için bu soruna yanıt vermeme hakkımı kullanıyorum. Dostlarımla ilgili medyaya konuşmam. Ancak şu kadarını söyleyeyim, ben olsam kariyerimi öyle yönetmezdim. Ama eğlendiğini biliyorum.
Acun’un yerinde olsam medya krallığı kurmazdım
Her konuda olduğu gibi memleket Acun konusunda da ikiye bölünmüş durumda. Kimilerimiz seviyor ve programlarını dört gözle bekliyor. Bazılarıysa çoktan hayatından çıkardı Acun’u. Sizin Acun’la ilgili düşünceleriniz ne? Yoksa bazılarının dediği gibi başarı grafiği gerçekten baş aşağı mı gidiyor?
Acun bir başarı öyküsüdür. Bu yüzden de sevilmemesi normaldir. Siyasi bakışı, özel hayatı falan beni hiç ilgilendirmez. Neredeyse ilk gençliğinden beri tanırım ve Fenerbahçe muhabirliğinden, medya patronluğuna uzanan öyküsü müthiş. İki program üzerinden kendine medya imparatorluğu değilse de, bir medya krallığı veya düklüğü kurdu. Ben onun yerinde olsam böyle bir şey yapmazdım. Bence göre rahatını bozdu.
Halk Acun haberlerini görmek istiyorsa vermek durumundasınız
Bazı medya siteleri Doğan Grubu’nun Acun ve Acun’la ilgili tüm haberlere ambargo koyduğunu yazdı. Bu tavrı etik buluyor musunuz?
Rakip oldukları için böyle bir şey yapmış olabilirler ama ben bu tip şeylere hep karşı oldum. Sonuçta gazeteler halka satılıyor ve halk Acun istiyorsa siz onun haberlerini vermek zorundasınız.
Adam 20 bin dolara gazeteye reklam vereceğine üç gazeteciyi 10 bin dolarlık geziye götürüyor.
Gazetecilerin haber kaynaklarıyla kurduğu ilişkiler de çok tartışılıyor. Ballı geziler, akçeli hediyeler, akrabalara kurdurulan şirketler üzerinden devşirilen astronomik meblağlar gırla gidiyor. Bu meslekte otuz yılını devirmiş biri olarak gazetecilerin sizce hangi hediyeleri kabul etmesi, hangi lansmanlara katılması etiktir?
Yıllar önce Hürriyet’te ekonomi sayfasındaki şirket haberleri bölümünü reklam departmanı pazarlasın önerisinde bulunmuştum. Çünkü diğer türlüsü gazetenin zararına oluyordu. Adam 20 bin dolara reklam vereceğine üç gazeteciyi 10 bin dolarlık bir geziye götürüyor ve sayfa sayfa haber çıkartıyor ki bu reklamdan daha etkili. Gazeteciler böyle gezilere en azından gazete ile koordinasyon halinde gitmeli. Daveti yapan kurum gazetenin iş ortağı ise olabilir. Ama sadece gazetecinin iş ortağı ise bu asla etik değil. Akçeli hediyelerle ilgili de yine Hürriyet’te olduğum dönemde bir yazı kaleme almıştım. Yılbaşıydı ve ben “Yeter artık gazetecilere bu kadar hediye falan yollamayın. Ben istemiyorum kardeşim” dedim. Ertesi gün bir kadın gazeteci “Ben istiyorum. Çok da hoşuma gidiyor” diye yazdı aynı gazetede.
Bir takım zırtapoz gazeteciler yöneticilerinden çok daha zengin oldular mesleği kirleterek
Bordrosundaki maaşı 10 bin liralar civarında dolaşan bazı gazetecilerin milyonluk arabalara binmesi ve şahane evlerde oturması nasıl izah edilebilir? Sizce medyada da her yıl yenilenmek zorunda olan bir mal beyanı şart mıdır?
Mal beyanı zaten veriyor köşe yazarları ve yöneticiler. Vallahi ben bilemem. Ama bu dediğin tipte kişiler ve işler mümkün değil gizli kalmaz. Gazete yöneticilerinin ve patronlarının bunlara karşı tavır ve hatta önlem alması lazım. Çünkü sonuçta bu yapılan gazetecilikle bağdaşmadığı gibi, bir anlamda kurumun parasını çalmaktır. Gazetenin gücünü kendi gücün gibi satışa çıkarıyorsun demektir. Sadece patronun değil, meslektaşlarının da parasını çalıyorsun. Bak ben pek çok gazete yöneticisi tanırım. Bunların büyük bölümü hiç de zengin değildir. Onlara kızılır, küfür edilir ama en azından mali anlamda namuslu, onurlu insanlardır. Buna mukabil bir takım zırtapoz gazeteciler, hedefteki bu kişilerden çok daha zengin olmuşlardır mesleği kirleterek…
superhaber.tv