EZGİ ASAROĞLU ANLATTI!

“Bir Dilim Aşk” dizisiyle kamera önüne geçtiğinde henüz 17 yaşındaydı. Ama asıl çıkışını “Hatırla Sevgili”nin Rüya’sı olarak yaptı. Ardından sinema filmleri geldi. Geçtiğimiz ay vizyona giren “En Mutlu Olduğum Yer”in başrol oyuncusu Ezgi Asaroğlu, oyunculuk kariyerini, son filmini ve yaşam tarzını anlattı.

EZGİ ASAROĞLU ANLATTI!

Sizi oyuncu olmaya yönelten neydi? Yeteneğiniz olduğunu nasıl fark ettiniz?

- Bu dalda mutlu olabileceğimi düşünen annemdi. Sektöre adım atmamı sağladı ama birkaç sene hiç ilgilenmedim. Üniversiteye hazırlanıyordum, teklifleri geri çeviriyordum. Sonra yönetmenliğini Yüksel Aksu’nun yaptığı “Bir Dilim Aşk” dizisiyle oyunculuğa başladım.

Genç yaşta bu kadar hızlı bir yükselişi bekliyor muydunuz?

- Aslında her şey olması gerektiği gibi yavaş yavaş oldu. Hiçbir projede tesadüfen yer almadım, bilinçli seçtim. Arka arkaya içime sinen işlerin gelmesi şanstı tabii ki. Ne istediğinizi bilmeniz, hayattaki duruşunuz ve seçimleriniz, dünyaya bakış açınız gibi pek çok unsur da etken.

Güzelliğin oyunculukta avantaj olduğu söylenir. Sizce bu doğru mu? Güzelliğiniz size kapıları açtı mı? Yoksa sadece güzel bir kız olarak görülüp, yeteneğinizin göz ardı edildiğini düşündüğünüz anlar oldu mu?

- Güzelliğin sadece görüntüden ibaret olmadığı, küçük yaşlarda öğretildi bana. Güzellik, artı değerlerle pekiştirilirse anlamlı. Kendimle barışığım, iyi yanlarımı geliştirmeye, kötü yanlarımı törpülemeye çalışıyorum ve gerisine de kafa yormuyorum açıkçası.

ÜNİVERSİTENİN ÇILGIN YANLARINI YAŞAYAMADIM

Henüz 23 yaşındasınız. Yaşıtlarınız hâlâ üniversite öğrencisi veya hangi alanda kariyer yapmak istediklerine karar vermeye çalışıyor. Siz ise çoktan yönünüzü seçip, yol almaya başladınız. Çok erken bir başlangıç olduğunu düşünüyor musunuz?

- Bu benim seçimimdi. Bilinçli tercihlerle iyi projelerde yer almam, oyunculuğu sevmemi ve devam etmemi sağladı. Küçük yaşta iş disiplinini öğrendim, dolayısıyla üniversite hayatının sorumsuz, özgür ve çılgın yanlarını yaşayamadım. Zaman zaman buna özlem duysam da, oyunculuğu çok seviyor olmam bunu telafi ediyor. Oyunculuk sayesinde, farklı dünyalarda yaşayabiliyor, farklı kişiler olabiliyorsunuz. Herkes tek bir hayat yaşarken, siz birçok hayatı aynı anda yaşayabiliyorsunuz. Bu da fedakârlığa değer sanırım.

Dizi oyuncularının ne kadar yoğun bir tempoda çalıştığı malum. Sizin bir gününüz nasıl geçiyor? Kendinize vakit ayırabiliyor musunuz gerektiği kadar?

- Ülkemizde oyunculuğun ne yazık ki bir mesaisi yok. Özellikle dizi çekimlerinde, çok uzun saatler çalışmak gerekiyor. Yorucu bir tempo. Arta kalan vakitleri de ancak dinlenmek için ayırabiliyorsunuz. Çalışmadığım dönemleri, yeni proje değerlendirmeleri, kişisel gelişim çalışmaları, biraz dinlenme ve yakınlarıma zaman ayırma, yapabiliyorsam ortam değişikliği, seyahat ile dolduruyorum.

GÜÇLÜ, DİK BAŞLI, AÇIK, NET VE SERT

Hayalinizde nasıl rolleri canlandırmak var?

- Her rolde farklı bir yanımı, içimdeki farklı bir parçayı keşfediyorum. Sınırlarımı zorlamayı seviyorum. Böylece neyi, ne kadar yapabileceğimi gözleyebilme şansım oluyor. Heyecan verici bir süreç bu. “Monster”da Charlize Theron’un canlandırdığı karakter gibi ekrana baktığımda bambaşka birini göreceğim zor ve iddialı karakterler ilgimi çekiyor. Lars Von Trier’nin ve Michael Haneke’nin filmleri de, izledikten sonra oradaki rollerden birini oynama isteği bırakıyor bende.

Her insanın içinde zaten birlikte barındırdığı iyilik ve kötülüğü ve içsel çatışmalarını ekrana gerçek hayatmış gibi aktarabildiğinizde gerçek başarıyı yakalamış oluyorsunuz. Seyirciye empati yaptırabilecek yorumu getirmek... Ben de bunu yapmak istiyorum.

2009-2010 sezonunda üç sinema filminde yer aldınız. Bu planlanan bir şey miydi? Son filminiz “En Mutlu Olduğum Yer” neden içinde yer almak istediğiniz bir proje oldu?

- Arka arkaya sevdiğim projelerin gelmesi tesadüf tabii ki... Seçimler bana ait ama içime sinen üç projenin aynı yıla rastlaması şans oldu. Hepsi de birbirinden farklı özgün projelerdi. “En Mutlu Olduğum Yer”de Elif karakterini canlandırdım. Yaşam enerjisi yüksek, atılgan, maceraperest, özgürlüğüne düşkün bir kız. Güçlü, dik başlı, açık, net ve bazen de sert.

Filmde şehirli iki gencin beklenmedik bir şekilde tanışıp, birlikte bir seyahate çıkmaları ve seyahat sırasında gelişen olaylarla birlikte birbirlerini tanıma süreçleri anlatılıyor. Biraz da büyüme, kendini keşfetme ve aşkı bulma hikâyesi denilebilir. Alt başlıkları okuyabilen seyirci filmde pek çok detay yakalayacaktır. Karaktere, yönetmenimizle, karakterin çocukluğundan bugününe kadar her şeyi, konuşarak hazırlandım. Beraber masa başında beyin fırtınası yaptık ve çok faydasını gördük.

Her şart ve koşulda birinin yanında olmak düşüncesi size korkutucu geliyor mu?

- Hayır, bu kolay yapabildiğim bir şey. Bence paylaşma ve dayanışma olmazsa, hayatta bir şeyler hep eksik kalır. Önemli olan bireyselliğinizi kaybetmeden, kendiniz olarak kalabilmek ama farklılıklardan da beslenebilmek...

KİMİ ZAMAN FAZLA MANTIKLI OLUYORUM

Bugüne kadar yaptığınız en çılgınca şey ne oldu?

- Bilemiyorum, çılgınlık göreceli bir kavram.

Kendinizi ne tarz bir kadın olarak tanımlıyorsunuz?

- Coşkulu, hayata pozitif bakabilen, kimi zaman hassas ve kırılgan, kimi zamansa fazla mantıklı ve katı olabilen, özgür ruhuyla gelişime ve dünyaya açık; paylaşımı seven...

HİÇ OLUMSUZ TEPKİ ALMADIM

Sokakta tanınıyor musunuz? Nasıl bir his bu? Rahatsız ediyor mu yoksa gururlanıyor musunuz?

- Oyunculuk göz önünde olmayı gerektirdiği için, sokakta tanıyanlar oluyor tabii. şimdiye kadar olumsuz bir tepki almadım. ışinizi iyi yapmaya çalışıp, izleyiciye saygı duyarsanız onların da yaklaşımının ve desteğinin öyle olacağını düşünüyorum.