"Kara Para Aşk" dizisinin yakışıklı oyuncusu Engin Akyürek, Sabah Gazetesi'nden Sonat Bahar'la bir söyleşi gerçekleştirdi. İşte Sonat Bahar'ın kaleminden Sabah'ta yayınlanan o yazı...
Kara Para Aşk dizisinde Ömer karakterini canlandıran Engin Akyürek, çoğunluğunu kadınların oluşturduğu büyük bir hayran kitlesine sahip. Zamane jönlerinin aksine modellikten gelen bir geçmişi yok.
10 yıldır basamakları ağır ağır ve kararlı bir biçimde çıkıyor. Karşısındakine 'Ben starım' baskısı yaratmayan Ankaralı Akyürek, "İstanbul'a hayallerimin peşinden geldim" diyor
Pat diye şöhreti, dahası jönlüğü yakalayan bir isim değil Engin Akyürek. 'Jön'daşları gibi modellikten oyunculuğa geçiş yapan bir isim de değil.
Gökten zembille inmeden, kariyer basamaklarını teker teker, adım adım dikkatle çıkmış, bu hali karakterine de yansımış.
Karşısındakine temkinli yaklaşıyor, adım adım ilerletiyor sohbeti.
Tam içini açacak, gardını düşürecek diyorsunuz, sizi ters köşeye yatırıyor.
İçini açıyor ama istediği kadar. Gardını düşürüyor ama çabuk toparlanıyor.
İçtenliği ve samimiyeti laubalilik boyutunda değil. Mesafeyi koruyor, çok da iyi yapıyor.
Hatta konu yakışıklılık, karizma, kadınların hayranlığına geldi mi, utanıyor.
Bunca kadına "Ahhhh canım" dedirten bu adamdaki utangaçlık, belli ki geçmişe dayanıyor.
Üne ve şöhrete kavuşmadan önce, pek de kızların ayılıp bayıldığı bir tip olmadığını, aksine ergenlik döneminde sivilceleri nedeniyle aynalara küs kaldığını konuştukça öğreniyorum.
Benim onu yakışıklı bulmamsa ergenliğinden epey sonraya denk geliyor doğal olarak! Engin Akyürek'e "Vay be hoş çocukmuş" dediğimde, o Fatmagül'ün Suçu Ne? dizisindeki Kerim'i canlandırıyordu.
Romantik halleri, güzel bakışlarıyla 'eski' jönlerden sıkılmış birçok kadın gibi bana da ilaç gibi gelmişti. Yabancı Damat'taki, fazla uzun boylu olduğu için kambur duran, azıcık da 'ezik' Kadir'den ne kadar farklıydı.
Meğer ben geç keşfetmişim, birçokları onu Bir Bulut Olsam dizisinde görüp, oyunculuğuna tam not verip, bugünlere geleceğini görmüş bile... Benim ayıbım! Neyse...
Engin Akyürek'ün kafamdaki imajıyla birlikte röportaja hazırlanmaya başladım. Zeki Demirkubuz'un Kader filmindeki Cevat karakterini canlandırdığını fark ettiğimde, küçük bir şok yaşadım. Evet yaa o filmdeydi gerçekten...
"Vay be" dedim, tekrar... Adam tırnaklarıyla kazıyarak bu noktaya ulaşmıştı... Sonunda röportajın yapılacağı gün geldi çattı. Kara Para Aşk dizisinin çekimlerinin yapıldığı Haydarpaşa Tren Garı'nda buluşacaktık.
Dizi setinde kendini fazlalık hisseden, elini kolunu, kendini nereye koyacağını bilemeyen biri olduğum için, gösterilen tabureye çöktüm. Beş dakika sonra set ara verdi ve Engin Akyürek yanımdaki tabureye oturdu, çayını içmeye başladı.
O mu benden çekiniyordu, ben mi ondan, bilemeden bir süre yapacağımız röportaja dair sohbet ettik. Kesinlikle zora koşan, kapris yapan, 'Buraların starı benim' tarzı bir adam değil. Tüm sorulara "Olur, tabii" diye cevap veriyor...
Şöyle ki; - Tren rayında fotoğraflarınızı çekelim Engin Bey?' - Tabii...
- Çekim bitince ışık kaybolmadan işe koyulalım... - Tabii. Bol tabii'li, uzlaşmacı başlayan tanışma faslından sonra çekimlerin bitmesini bekledik. Kara Para Aşk ekibinin misafirperverliğiyle zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Ara ara fotoğrafçı arkadaşım Cem Uçak "Gün batacak, ışık kaçacak" diyerek acıklı gözlerle bana bakıyordu ama hiçbiri olmadı, şans bizden yanaydı...
Günün en güzel saatlerinde önce Haydarpaşa Garı'nda, ardından Double Tree Hotel'in terasındaki 360'ta bir çekim gerçekleştirdik. Fotoğraflar yüzümüzü güldürdü... Söyleşiye geçmeden önce küçük bir Engin Akyürek biyografisi sunmakta fayda var: 33 yaşındaki Akyürek, Ankara doğumlu. Ankara Üniversitesi Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü'nden mezun.
Üniversite yıllarında tiyatro ile ilgilenen ve birçok oyunda rol alan Engin Akyürek, 2004 yılında Türkiye'nin Yıldızları yarışmasıyla tanındı. Önce Yabancı Damat'ta karşımıza çıktı sonra sinema filmi Kader'de. Filmdeki performansı ile 2006 ÇASOD ve SİYAD Umut Veren Genç Oyuncu ödülünü aldı. Bir Bulut Olsam ve Fatmagül'ün Suçu Ne? kariyerinin dönüm noktaları... İki sezondur Kara Para Aşk'ta Ömer karakterini canlandırıyor.
- Tarih okumuşsunuz ama oyuncu oldunuz. Türkiye tarihinde hangi dönemi anlatan bir yapımın içinde yer almak istersiniz? - Güzel soru. Herhalde çekilmeyen bir dönemimiz kalmadı. Kişisel olarak göç almadan önceki İstanbul'u çok merak etmişimdir, ilgimi çekmiştir.
Bozulmamış, bu kadar nüfus almamış halini, gerçek İstanbulluların yarattığı kültürü bilmek, görmek isterdim. O hali sinemamıza da tam anlamıyla aktarılmadı. Göçle beraber İstanbul'un yavaş yavaş bozulmaya başladığı süreç, çok sinematografik bir his de yaratıyor kafamda. Yakın tarihimizde daha değerli, daha ilgi çekici birçok olay oldu ama bu hissi çok merak ediyorum. Cumhuriyet sonrası İstanbul'a resimsel olarak bir bakmak lazım.
- Hayatınız film yapılacak olsa, bu sitcom mu, dram mı yoksa aksiyon mu olur? - İçinde komedi de olur, aksiyon da... Birbirinin içine geçmiş bir hikaye olur. Çok şanslı olduğumu düşünüyorum çünkü hayatımda çok dramatik olaylar, çok büyük travmalar olmadı. Travması olmayan bir film olurdu benimki.
- Ankaralısınız. Bir Ankaralı olarak İstanbul'la ilk tanışmanızı merak ediyorum... - Doğma büyüme Ankaralıyım. 22 yaşımda trenle geldim İstanbul'a... O zamanlar uçak bu kadar yaygın değil. Zaten İstanbul-Ankara arası trenin insanda yarattığı nostaljik bir his de var... Çok soğuk bir gündü, kar vardı Sene 2003.
Birinci olarak tamamladığım oyunculuk yarışmasının ilk elemelerine katılmak için gelmiştim. Deyim yerindeyse bavulumu aldım, trene bindim, Haydarpaşa Garı'na indim. Burada amcamlar vardı. Sonra süreç başladı.
- O genç delikanlı trenden indi, koca İstanbul karşısında. Yarışmaya girecek ama bugünleri hayal edebiliyor muydu? - Bu kadarını düşünmedim. Bizim yarışma oyunculuk üzerine yapılanların ilkiydi. Önümde bir örnek yoktu ki hayal edeyim. Herkesin bir hayali vardır elbet. Ankara'dan kalkıp İstanbul'a gelmiştim ve benim de hayallerim vardı, iyi bir şeyler yapmak istiyordum.
Ama diziler bu kadar yaygın değil, böyle bir yarışmadan çıkan bir örnek yok önümde. Bugünleri hayal edemedim... Oyunculuk yapmak istiyordum ve bunun için heyecanım vardı. İçimde iyi bir şeyler yapacağım hissiyatı vardı.
- Bir Ankaralıya İstanbul ilk etapta nasıl geliyor? - İstanbul dışındaki her yer taşra. İstanbul'un bir duygusu var, karmaşık geliyor, büyük geliyor, algılayamıyorsunuz, hızına yetişemiyorsunuz ve korkutucu. Ben bir de oyunculuk yapmak istiyordum. İstanbul'un bir özelliği ve güzelliği var, geleni bırakmıyor, beni de bırakmadı!
- O yüzden mi Anadolu yakasında yaşamayı tercih ediyorsunuz? - Yıllarca Avrupa yakasında yaşadım. Anadolu yakasına taşındıktan sonra, "Neden bunca zaman kendime bu haksızlığı yaptım?" diye düşündüm, kendime kızdım. Anadolu yakası sakin, yerleşik. Bir Ankaralının Anadolu yakasını tercih etmesi çok doğal.
- Belki de bu yüzden Gece yarısı alkolden ayakta duramayacak halde taksiye binerken yakalanmadınız... Hiç böyle bir şey hatırlamıyorum... - Ben de böyle bir şey hatırlamıyorum. Bunu kendimi korumak adına mı yaptım bilmiyorum ama konforum için yaptığımı söyleyebilirim. Daha rahat yaşabilmek için, nefes alabilmek için yaşamımı böyle şekillendirdim.
Ankara'daki hayatımda değişen bir şey yok! Hâlâ aynı mahallede oturuyoruz
- Ailenizden söz edelim... - Annem ev hanımı. Babam, Ankaralıların yüzde 80'i gibi devlet memuru. Çocukluğumda arkadaşlarımın babalarının büyük çoğunluğu memurdu. Ve böyle bir hayat kurgumuz vardı. Hatta arkadaşımın babası memursa sorun yoktu, onunla görüşebilirdim. Çünkü memursa, ailesi belli bir kültür ve eğitim vermiştir diye düşünülürdü. Bir kardeşim var. Şu anda asker. Hatta yeni yolladık onu askere.
Kastamonu'da ama Batman'a geçecek. O bankacı. Anne ve babam ben bu işlere başlamadan önce oturduğumuz yerde yaşıyorlar hâlâ. Oradaki hayatımız aynen devam ediyor. Ben oradan ayrıldıktan, oyunculuk yapmaya başladıktan sonra hayatımızda çok bir şey değişmedi. Sadece annemin yıllardır görüşmediği insanlar, diziyi izleyip arama ihtiyacı hissediyor. Ailemle bağım hiç kopmadı; bayramlarda, her fırsatta giderim yanlarına.
- Bu memur zihniyeti size de yansımış galiba... Kariyer basamakları emin adımlarla çıkılmış... - Muhakkak yansımıştır. Böyle bir zihniyetle büyütüldüm.
- Hangi özellikleriniz için anne ve babanınıza teşekkür edersiniz? - Çok zor soru... Fiziksel olarak anneme benziyorum.
- Mahallenin, okulun popüler delikanlılarından mıydınız? - Mahalledeki kızlar ben önlerinden yürürken "Aaa Engin" diye kendinden geçmiyordu. Erkekler için ergenlik dönemi çok problemli oluyor. Biri çıkıp, "Ergenlik döneminde herkes bana hastaydı" diyorsa onunla bir oturup sırrını konuşmak isterim.
Yüzünde sivilcelerle çok da çekici olmuyor insan o dönem. Kişiliğimin daha bir oturduğu, üniversite yıllarında tiyatro da yapıyordum, ufak ufak ilgi görmeye başlamıştım. Her şey yerli yerine oturduğunda, İstanbul'a gelmiştim bile. Yani lise ve ortaokul vasat geçti.
Beğenilmek hoşuma gidiyor
- Oyuncunun halini en iyi oyuncu mu anlar? - Aynen öyle. Sette de öyledir. O anki ruh halinizi en iyi anlayabilecek olan bir başka oyuncudur. Çünkü biz sette çok yalnızız aslında. Herkesin düşünmesi ve halletmesi gereken bir şeyler var. Oyuncu bir karakterle ilişki kurduğu için cümleler, laflar hepsi kafasından geçer. Bu yüzden çok yalnız hissedersiniz.
- Bir role hazırlanmanın karın ağrısı nasıl bir şey? - Biri bir karakter hayal etmiş ve siz onu ortaya çıkarmak için çırpınıyorsunuz. Bir insanı gerçek hayatta tanımak, nasıl zaman ve süreç istiyorsa, karakteri tanımak da öyle. Tanıyamadığınız, yanlış tanıdığınız durumlar ortaya çıkabiliyor. Bazen insan kendine çok objektif yaklaşamayabilir, zaaflı yanlarını görmek istemeyebilir.
Oysa karakteriniz böyle biriyse onu içinizden çıkarırsınız, kendi zaaflarınızla da yüzleşirsiniz. Bir karakterin sizin duygularınıza ve hayatınızdan detaylara ihtiyacı var. Ama o karakter siz de değilsiniz. Samimi ve doğrudan ilişki kurmak gerekir karakterle. Onu kandırmaya ve idare etmeye çalıştıkça cevabını size kötü oyunla verir.
- İnsanın kendini oyunculuğundan koruması da zor olsa gerek! - Kesinlikle. Bir taraftan da bir Engin var. Bunun dengesini yakalamak gerekiyor.
- Her rol bir sınav mı? - Değil, ama her rol birini tanıma şansı. Bir karakteri kabul ettiğimde birini tanıma heyecanı yaşıyorum. Sınav dediğimiz şey birini tanımak, onunla birlikte bir yolculuğa çıkmak ve hayatta hiç düşünmediğiniz duyguları yaşamak.
Oyunculuk çok enteresan meslek, hiç ilgilenmediğiniz şeylerle ilgilenme ve bilgi sahibi olma şansı verir. Polislik mesela... Kara Para Aşk'ta bunları öğrendim.
- Zeki Demirkubuz ne öğretti size? - Zeki Abi'yle çalıştığımda yaş olarak çok küçüktüm. Bir oyuncunun kariyerindeki kırılma noktalarında onu zorlayacak yönetmenlerle çalışması gerekiyor. Benim böyle bir şansım Zeki Abi'yle oldu. Çok kısa bir süre çalıştık ama sinema oyunculuğunun nasıl bir şey olduğuna dair kafamda bir şeyleri oturttu.
- Bir Bulut Olsam'ı kariyerinizin dönüm noktası olarak tanımlıyorsunuz. Fatmagül'ün Suçu Ne? dizisinde saçlar uzadı ve jön olduğunuzu mu fark ettik? - Mustafa Bulut bir anti-kahramandı. O karakteri bir jön olarak görmek istemeyebilirsiniz. Ama Fatmagül'deki başroldü.
- Saçların da etkisi yadsınamaz... - Galiba öyle (gülüyor).
Güzel bir bakışınız var, onu çalışarak mı ortaya çıkardınız, doğuştan mı? - Bu benim doğamda olan bir şey ve o an öyle bakayım, güleyim diye düşünmüyorum.
Daha çok duygularla ilgilenirim. Özellikle öyle bakayım diye kolladığım bir durum değil.
- Siz dizi sektöründe romantik adam ihtiyacına mı karşılık geliyorsunuz? - Oynadığım karakterlerle alakalı bu. İçgüdüsel olarak bu karakterler için mi tercih ediliyorum bilemiyorum. İnsanların beni tanıdığı projeler ve seyirciyle ilişki kurduğum işler öyle oldu.
Kendimi kategorize etmiyorum. Yarın öbür gün başka bir şey oynarsınız ve o kafalardaki romantik adam imajı dağılabilir. Engin'den çok oynanan karakterlerin seyircideki karşılığından kaynaklanıyor bu algı.
- Engin Akyürek denince "Ayyy canım" diyen bir sürü kadın var. Bu sizin hoşunuza gidiyor mu? - Hoşuma gidiyor tabii ki. Bir insanın beğenilmesi çok güzel bir şey. Yaptığım işten dolayı beğeniliyor olmak beni mutlu ediyor. Ve onlar çok tutarlı ve hoş bir kitle.
Sosyal medyayı çok kullanmadığım için menajerim aracılığıyla takip ediyorum. Destekleri beni çok mutlu ediyor. Bir şarkıcı ya da politikacı olmadığım için hayatlarında birebir olamıyorum ancak oynadığım karakterlerle hayatlarındayım.
ki masum karakterin bir araya gelme hikayesi - Kara Para Aşk'ın ikinci sezonunda izleyicileri neler bekleniyor? - Artık seyirci gerçeği biliyor. Onun yarattığı bir gerilim olacak. Hikayenin nereye gideceğini bilmiyorum ama karakterleri ve yaşayacaklarını düşündüğümde heyecanlı günler bizi bekliyor diyebilirim. Aşk tabii ki bu sezonda da var
Kara Para Aşk sezon fragmanları yayınlandı. Ömer, abisi tarafından tutuklanırken Elif'e sürpriz hazırlıyor. Neler olacak? - Ömer, Elif'le abisinin arasında kalacak. Bir tarafta abisi, diğer tarafta sevdiği kadın. Sevdiği insan artık bir suçlu, abisi katil. Ömer'in bunları anlaması ve çözmeye çalışmasıyla geçecek bir sezon daha...
Dizide Ömer'in en yakınındakiler 'pisliğe' bulaşmış görünüyor. Tek temiz kalan Ömer gibi... Bu böyle devam eder mi? - Ömer bu hikayenin en masum karakteri, aslında Elif de öyle. İki masum karakterin bir araya gelme hikayesini anlatıyoruz.
Elif'in kara para aklaması polis olan Ömer'i nasıl etkileyecek? Bir yandan da evlilik teklifi var... - Ömer bu dizide duruşuyla, adalet anlayışıyla bir şeyler söylüyor zaten, "Aşk mı, değerlerimiz mi?" Bunlar bu sezon Ömer'i en çok meşgul edecek konular.
Bu konuda insan nasıl davranır ya da modern insanın tepkileri nasıldır hepimiz tahmin edebiliyoruz. Ömer'in bunların dışında bir şeyler söyleyen bir adam ve söyleyecek de...
Bu yaz nasıl geçti? - Dalışla geçti. Kaş'taydım. Birkaç yıldır dalışa merak saldım ve çok keyif alıyorum. Yurtdışında dalış yapmak istiyorum. Dalış özgürlük hissi bana göre. Kimileri balık görmeyi, kimi de derin dalışı seviyor. Ben mavinin yarattığı hissi ve suyun içinde olma halini seviyorum. Konuşamadığınız, kendinizle olduğunuz bir alan. Zihninizi boşaltıyorsunuz bir yandan, meditasyon diyebilirim. Kaş'ın dışında Ankara'da da zaman geçirdim.
Sizi en çok kim eleştirir? - Sevdiğim insanlar.
- En çok kimin lafını dinlersiniz? - Sevdiğim insanların lafını dinliyorum. İlla "Benim dediğim doğrudur" inadım yok. Doğru olana karşı bir adalet duygum var. Yaptığımız işten dolayı kendi doğrularınız olması ve bunda ısrarcı olmanız gerekiyor ama bunları doğru enerjide ifade etmeniz gerekir. Kavgacı ve agresif biri değilim.
En iyi arkadaşınız kim? - Çok var... Ankara'daki arkadaşlarımla da görüşüyorum. Güzel bir arkadaş grubum var.
Düzenli tertipli biri misiniz? - Bazen çok düzenli oluyorum, bazen inanılmaz dağılıyorum. Evde bir dağılıyorum, sonra toparlanıyorum. Evde kitaplarım ve filmlerim çok düzenlidir. Ama çantam inanılmaz karışık, hiçbir şey bulamazsınız. Biraz ruh halimle alakalı.
İkili ilişkilerde en çok ne sinirlendirir sizi? - Samimiyetsizliğe dayanamıyorum. Samimi değilseniz birçok negatif duyguyu da yanınızda getiriyorsunuz.
İşi öğrendikçe, yaşınız da ilerledikçe insanları daha iyi tanıdığınızı düşünüyor musunuz? - Kendinizi daha iyi tanıdıkça, insanları daha iyi anlıyorsunuz ve empati gelişiyor. 20'li yaşlardaki savrukluğun sebebi de o, kendinizi çok iyi bilmiyorsunuz aslında. O kafa karışıklığında insanların ne düşündükleri ve hissettikleriyle ilişki kurmak istemiyorsunuz.
- Egosantrik bir iş yapıyorsunuz, yarışınız kendinizle mi, başkalarıyla mı? - Kendimi bir yarışta hissetmiyorum. Hayatı yaşamaya geldik. Mesleğimi yapıyorum. Öyle bir derdim yok.
- 30'ların başında olmak bir erkeğe ne gibi artılar getiriyor? - Şaşırıyorsunuz. Bir şeyler değişiyor. Aynaya bakınca bir şeylerin değişmesinden söz etmiyorum, içte bir şeyler değişiyor.
Kararlarınızı daha net veriyorsunuz. Hayatla ilgili tercihleriniz, hayatınızdaki insanlar, bakış açınız, hayat ritminiz yerine oturmaya başlıyor.
40'a geçerken daha farklı olacak sanırım. O zaman daha 'adam' olacağım.
Hayatla ilgili daha keyifli bir noktaya geleceğim. Hayatın tadını çıkarmaya 40'ında başlayacağım.