Geçmişinde basketbol koçluğu ve müzisyenlik de var ama onun kafaya taktığı tek şey oyunculuk. Emre Kızılırmak’ın, yeni dizisi ‘Bir Deniz Hikâyesi’, parçalanan aileleri ve baba-oğul ilişkisini ele alıyor. Meğer genç oyuncunun da anne babası yıllar önce boşanmış.
Emre Kızılırmak, Hürriyet Pazar'dan Hakan Gence'ye konuştu. İşte o röportaj...
Bir Deniz Hikâyesi’ Yeşilçam filmlerini aratmayacak tatta. Bazen sizin de “Bu kadar da olur mu” dediğiniz anlar oluyor mu? Bazen alışıldık Yeşilçam hikâyelerini andırıyor ama bir yanı da gerçek hayattan fazlasıyla izler taşıyor. Parçalanmış aileler her tarafımızda... Anne ve babası ayrı birçok çocuk var. Mesela benim anne-babam 18 yaşımdayken ayrıldı.
Onları görmeye İzmir’e gidiyorum ve hâlâ annemin yanındayken babamdan, babamın yanındayken annemden ayrı kalıyorum. Biz bu hikâyelerin en çarpıcılarından birini ‘Bir Deniz Hikâyesi’nde anlatıyoruz.
Bugüne kadar ‘Aslan Kral’dan ‘Hayat Güzeldir’e onlarca film baba-oğul ilişkisini anlattı. Bu karakteri çıkarırken benzer filmler size kılavuzluk etti mi? Basketbol koçluğu yaptığım yıllarda 6-12 yaş arası çocuklarla çalışıyordum. İstediğiniz şeyleri onlara aktarabilmek için onların bakış açısına sahip olmak gerekiyor.
Onların diline aşinayım ve onlarla birlikte çocuk olabiliyorum. Emir Berke (Zincidi) ile anlaşmak için de kendimi zorlamıyorum. Zaten tanışır tanışmaz, sanki uzun zamandır vakit geçiriyormuşuz gibi yakın olduk. Set arkasındaki şakalaşmalarımız hiç bitmiyor. Bu da sahnelere yansıyor.
Zengin kız-fakir oğlan... Sizin dizinin anatemasında da bu var. Dizilerde ve romanlardaki gibi, aşkta statü bu kadar belirleyici mi? Aşkta statü yoktur. Neden olsun?
Peki sizin hikâyedeki gibi yapılan her kötülüğe rağmen ayakta kalabilen aşklar var mı? Tabii var. En yakın örneği büyükbabam ve anneannem. Son nefeslerine kadar birbirlerini sayıkladılar. Yan yana gömüldüler. Ve hâlâ mezarda birbirlerine sarılmış şekilde uyuyorlar.
Tam jönlük merdivenlerini tırmanırken 29 yaşında aniden evlendiniz... Bu sektör için stratejik bir hata değil mi? Bence değil, en azından benim için öyle olmadığını söyleyebilirim. Sizin söylediğiniz şekilde ünlü olmak bazıları için bir seçenek olabilir ama benim seçtiğim yol çok farklı. Benim isteğim, yaptığım işle takdir edilmek. Kısaca tek derdim oyunculuk.
Bazı oyuncular gelen senaryoları önce eşlerine okutuyor. Sevişme, öpüşme sahnelerinin üstüne çizikler atılıyor. Siz de eşine danışan adamlardan mısınız? Eşimin fikirlerine de değer veriyorum ancak kendisinin böyle bir müdahalesiyle hiçbir zaman karşılaşmadım. Siz o sahnelerde oyuncuların böyle duygularla mı öpüştüğünü zannediyorsunuz?
Bilmem, hiç kamera karşısında öpüşmedim... Karşınızda 60 kişi varken, biz gerçeğe yakın ve ‘mış’ gibi yapıyoruz. Olaya profesyonel yaklaşıyoruz. “Oh ne güzel iş” diye düşünenler varsa olayın aslını bilmiyor demektir.
‘Bir Deniz Hikâyesi’ bir yana sizin hikâyeniz nerede başlıyor? Babam Sivas, annem Samsunlu. Ben Ankara’da doğdum, İzmir’de büyüdüm. Eskişehir’de üniversite okudum.
Çok karışıkmış... Aslında en başa sararsak babam ve annem Ankara’da üniversite okurken tanışıp âşık olmuşlar. Ardından hayat onları Ege’ye taşımış. Babam beden eğitimi öğretmeni ve aynı zamanda basketbol antrenörüydü. Tabii beni de 6 yaşımdan itibaren basketbola başlattı. Bir yanda da atletizm...
Hayata bakış açım sporla şekillendi diyebilirim. Basketbolun yanında farklı neler yapabilirim diye düşünürken müziğe olan yeteneğimi fark ettim. Bir gitarım vardı. Onunla uğraşırken birkaç parça çalmayı öğrendim. Ardından bir müzik grubu kurduk. Bunu okul konserleri ve şenlikler takip etti.
‘Rockstar’lık ve basketbol sevdası neden rafa kalktı? E gruptaki en yakın arkadaşım Eskişehir’de üniversite kazanınca benim de hayalim onun yanına gitmek oldu. Bir sene sonra Anadolu Üniversitesi Spor Bölümü’ndeydim. Aynı evde yaşamaya başladık.
Ama anlaşamadık ve beni evden attılar (Gülüyor). Başka müzik grubu kurmak istedim ama bir daha o kadar sorumluluk sahibi birileriyle karşılaşmadım. Bu sırada İstanbul’da hafta sonları basketbol koçluğu yapmaya ve harçlığımı çıkarmak için ajansa kaydolup çeşitli işlere gitmeye başladım.
Spor eğitmeni olmuşken 2007’de Best Model’e katıldınız. “Uzun boyluyum, elim yüzüm düzgün, bari tescilleneyim” mi dediniz? Hayır. Halam devamlı televizyonda Best Model yarışmalarını izliyor ve “Katıl, senden iyisini mi bulacaklar” diyordu. Bir gün İstanbul’dayken telefonuma “Best Model ön elemelerine bekleniyorsunuz” mesajı geldi.
Halam benim adıma başvurmuş. Yarışmada ikinci oldum. Seul’de Manhunt International’da en iyi podyum mankeni seçildim. Bu sırada gelen teklifleri kabul etmedim, önce okulu bitirip mezun oldum. Sonunda Erler Film’de deneme çekimlerine katıldım. Ve televizyon kariyerim ‘Aşk Bir Hayal’ dizisiyle başladı.