Güneşi Beklerken dizisinin sevilen oyuncuları Emre Kınay ve Yağmur Tanrısevsin Hürriyet Gazetesi'nden Ömür Gedik'in sorularını cevapladı.
“Güneşi Beklerken” seti... Baba kız rollerinde Emre Kınay ve Yağmur Tanrısevsin... Kınay, evde kızı Duru’ya söylediği “aşkım kızım” sözünü dizide Yağmur’a söylemiş. Bunu duyan Duru’nun babasına verdiği tepki için Emre Kınay şöyle diyor: “O da küçük bir kadın sonuçta!”
* Neler yapıyorsun bu aralar Emre? - Hiçbir şey yapmıyorum, sezon sonu artık... Çok turne oldu bu sene, herhalde 50 bin km. yapmış, dünyayı bir tur dönmüşümdür. Viyana’dan Gaziantep’e kadar gezdim.
* En büyük coşku nerede yaşandı? - Ankara... Bunu her tiyatrocu söyler; Ankara’nın seyircisi olağanüstüdür. Artık Karadeniz’i kaybettik. Ben neredeyse Karadeniz’e hiç turne yapmıyorum.
* Azalıyor mu tiyatroya ilgi sence? - Tiyatroya ilgi azalmıyor, tiyatronun yolunu kapatıyorlar. Bu kadar dürüstçe ve açıkça söylüyorum. Yoksa halk geliyor tabii ama ben salon alamazsam neye yarar? Bir de maliyeti çok yüksek.
* Küçük yaşlarda da böyle kavgacı bir ruhun var mıydı? - Vardı. İnatçı yapımdan geliyor.
* Bir tek sen uğraşıyormuşsun gibi geliyor dışarıdan baktığımda. O kadar azsınız ki. - “Düzenime çomak sokarlar, aman öyle olur” diye konuşmayıp da aslında benim gibi düşünen çok insan var. Ama bu oportünistliğin sonuca faydası yok. Bir gün “eyvallah” dediklerinin önünde el pençe duracaksın böyle devam edersen. Ben secde etmeyeceğim.
* Peki çomak soktuğunda zarar gördün mü? - Salonumu kapatmaya çalıştılar işte. Bugün daha yeni savcılıktan bir kağıt aldım. Usulsüz olarak alt salonumu kapattılar. 2010’dan beri uğraşıyorum.
* Salonun neyinden rahatsız oluyorlar sence? - Rahatsızlar mı onu da bilmiyorum ki... Milli Eğitim’den her hafta 100 kişi davetli geliyor tiyatroya. Kültür Bakanlığı’ndan görevliler geliyorlar. Biz her oyunda en az yüzde 30 davetliye oynuyoruz. Benim kavga etmek gibi bir derdim yok. Sadece işimi yapmaya çabalıyorum.
* Senin gibi çok başkaldıran oldu. Bazılarının hakikaten bütün işleri kesildi ve piyasadan silindiler. Senin televizyonda da tiyatroda da hâlâ var olabilmeni neye bağlıyorsun? - Nazar değdirmeyelim (gülüyor). Çocuğumun rızkıdır belki de... Bir de ben kimseye yandaş değilim ki. Tiyatrocunun işi taraf olmamaktır. İşimi yapmaya çalışıyorum ve diyorum ki benim işimi yapmama engel olma. CHP’lilere de aynısını söylüyorum.
27 Mart’ta Cumhuriyet Halk Partisi bana bir çikolata, bir demet çiçekle gelmişti. Beni sadece 27 Mart’ta hatırlayacaksan aman git! Sadece hükümeti değil onu da konuşalım. 27 Mart’tan 27 Mart’a tiyatro hatırlayan bir sol parti olabilir mi? Dünyanın neresinde var böyle bir örnek? Ben kimseye yandaş değilim, gözüme eğri görünen her şeyi söylemekle yükümlüyüm.
* Özel hayatın ne durumda? - Çok parlak değil. Çok güzel başlıyor. Ve sonrasında... * Arıza mısındır? Niye olmuyor? Çok da arızaymış gibi durmuyorsun gerçi... - Yok, evde arızayımdır açıkçası.
* Ne yapıyorsun? - Ben çok sokak sevmem. Ev severim; yemek yapalım, evde eğlenelim, sohbetimizi evde yapalım isterim. Ayda en fazla 3-4 gece çıkmayı severim.
* E tam ev adamısın işte daha ne? - Neden bilmiyorum işte ama olmuyor. Kalabalık bir aileden gelince kapıyı tek başına açıp eve girdiğinde fena oluyorsun.
* Duru istiyor mu senin yeniden bir yuva kurmanı? - Yok, evlenmemi istemiyor. Sonuçta o da bir küçük kadın. Tabii ki kız arkadaşım olduğu zaman hemen tanıştırmıyorum ama tanıştırdığımda ve durumun ne olduğunu aşağı yukarı anladığında direkt blok koyuyor.
* Önce Duru’yu fethet daha sonra Emre’yi durumları yani... - Beni fethedecek biri zaten Duru’yu fetheder. Çünkü Duru’nun vermiş olduğu karar benim ve annesinin mutluluğu ile ilgili... Duru ikimizi de çok seviyor. Annesiyle ilgili gözü arkada değil. O huzurlu ve mutlu şu anda.
* Duru dinledi mi annesinin (Emine Ün) şarkısını? - Tabii dinledi. Klipleri kaydettik, albümünü aldık. * Nasıl buluyorsun peki? Var mıydı niyeti Emine’nin? - Vardı. İnsanların bir şey üretmeye çabalaması fikrine her zaman olumlu bakarım ben. Üretsinler. Nereye varacağı önemli değil. Önemli olan onu üretmek için gösterdiğin emek.
* Destekliyorsun yani? - Tabii ki destekliyorum.
* Boşanmayı nasıl yönettiniz? - Ben baba figürünün, özellikle kız çocuğunun gelecek hayatında, seçimlerinde, kuracağı yuvada ya da kuracağı ilişkilerde çok önemli olduğunu düşünüyorum. Duygusuz, ilgilenmeyen, boşlayan, özellikle kötü gününde çocuğunun yanında olmayan babaların kızları, sonraki hayatlarında mutlu beraberlikler kuramıyor. O yüzden ben hayatta önceliğimi tamamen Duru’dan yana kullandım.
* Peki dizideki rolün gerçekte sana ne kadar benziyor? - Dizideki baba benden bir tık daha ilgisiz ama prensipleri ve disiplini itibariyle benziyoruz. * Niye tuttu bu dizi bu kadar sence? Bekliyor muydun? - Hiç beklemiyordum. Bu dizi internetten de çok izleniyor.
* Duru izliyor mu diziyi? - Duru için kaydediyorum, erken yatıyor okulu var. O yüzden video kayıtlarından izliyor.
* Diziyi izlerken, “Babama başkalarına da ‘baba’ diyor” diye kafası karışıyor mu Duru’nun? - Eskiden oluyordu. Ben Duru’ya evde “Aşkım kızım” derim. Dizide de kullandım bunu. Televizyon izlerken duydu, dönüp bana baktı gülerek, sevgilisini birine kur yaparken yakalamış gibi bir ifadeyle “Aşkım kızım demişsin baba. Senaryoda mı yazıyordu?” dedi.
“Hayır kızım hani ben daha samimi, daha sıcak olsun diye o deyimi kullandım. Seyirciler de sevdi. Öyle kullanacağım izin verirsen” dedim. Neyse ki Yağmur’u da çok seviyor, Hande ablasını da. Sevmeseydi kullandırır mıydı bilmiyorum. İyiyiz şu anda, bir sıkıntı yok.
* “Televizyon işleri, tiyatroya katkı olarak baktığım projelerdir” demiştin. Biraz açıklar mısın?
- Öyle demedim aslında. Onu da senin sayende düzelteyim. “Televizyondan gelecek popülerite tiyatroya bir seyirci bile kazandıracaksa, o popüleritenin başımın üzerinde yeri var” dedim. Ben televizyona müteşekkirim. O televizyonlar beni istihdam ederek Türkiye’de Duru adında bir tiyatronun kurulmasına destek oldu.
* Duru Tiyatro lokomotif oldu. Bundan gurur duyuyorsundur... - Duru Tiyatro’yu 2007’de kurdum. Öncülerden olduk. O sayede alternatif işler, alternatif hikayeler, yazarlar çıktı.
* Tiyatro ne ifade ediyor senin için? Farkı ne? - Tiyatroya zarar vermek üzere tiyatroyu dile pelesenk edip hedef göstermeleri, seyircide karşı reaksiyon yarattı. Ve bu da salona seyirci olarak döndü. Tiyatro sözünü hiç sakınmadan, gözünün içine baka baka söyleyen tek sanattır.
* Siyaset ve politika desem? - Tiyatro tehdit oluşturduğu için bütün siyasiler karşıdır ve karşı taraf olarak alırlar. Sadece muhafazakarlar değil, komünistler de...
* Eleştirsen de sevilmeyen adam olmadın ama sen... - Çünkü ben seven adamım. Ben bu ülkenin insanlarını çok seviyorum.
* Egon var mı Emre? - Hayır, hiçbir egom yok. * Bu meslekte egosuz yaşanabiliyor mu? - Ağır geliyor bana egolu olmak. “Senin gibiler” diye başlayan bir cümle kurulduğunda ya da “Tabi senin tuzun kuru” denildiğinde alınıyorum. Hayır, benim tuzum kuru değil, ben zengin filan bir adam da değilim.
* Paraya nasıl bakıyorsun? - Yok param. * Nasıl yok paran? - Yok işte... Tiyatro yapıyorum ben. Yalan da söylemiyorum.
Televizyondan kazanmıyor musun? - Kazanıyorum ama tiyatrom var benim. * Tiyatroya harcıyorum diyorsun. - Tiyatro bir vakum gibi çeker. Ne kostümü bitiyor, ne bina boyası bitiyor, ne koltuğu bitiyor, ne ışığı bitiyor, bitmiyor yani. O yüzden bir yıl çalışmasam, tiyatroyu kapatabiliriz.
* Çılgınlık yapar mısın? - Yaparım ya (gülüyor). * Nedir en büyük çılgınlığın? - Evden işe gidiyorum diye çıkıp kendimi Marmaris’te bulduğum olmuştur. Öyle bir dellendiğim, aynı üst başla uçağa bindiğim zamanlar oldu.
* Nasıl baş ediyorsun hayatla? - Baş edemiyorum bazen, çok ağır geliyor. * Cesur buluyor musun kendini? - Hayır, son derece ödleğimdir. Ödüm kopuyor bana bir şey olur diye. Korkağım, korkuyorum evet... Yani birisi tehdit ettiği zaman korkuyorum. İnsanım çünkü...
* Yaşlılıkta nerede görüyorsun kendini? Hala tiyatro sahnesinde mi? - Yok, emekli olacağım az kaldı. Çünkü şiddete karşı 25 yılımı verdiğim bu meslekte yanlış bir yol izlemişim, çok da başarılı bulmuyorum o manada kendimi.
Ben bu ülkede bitmeyen bir şiddet özlemi görüyorum ve doğru kitlelere ulaşarak şiddetin insana dönen bir bumerang olduğunu yeterince anlatamadığımı düşünüyorum. Gelsin başka arkadaşlarım anlatsın, onlara o zemini hazırlayayım derdindeyim artık.
* Ne yapıyor görüyorsun kendini peki? Nedir planların? - Denize bakar görüyorum. Yazarken görüyorum... Belki yazarım. Belki değil kesin yazarım.
YAĞMUR TANRISEVSİN: MELİS MELANKOLİK BİR KARAKTER * Dizide Melis’e yeni bir kardeş geldi. Tek çocukken birden her şeyi paylaşmak durumunda kalmak zor değil mi? - Zor tabii, o yüzden kıskançlık yapmaya başlıyor. Yıllardır aşık olduğu ilk aşkını da elinden alıyor üstelik Zeynep.
* Siz gerçekte kaç kardeşsiniz? - İki kardeşiz. Bir de ablam var. * Var mı kıskançlık arada? - Hiç yok. Ben aslında Melis karakteriyle çok zıtım. O yüzden ilginç geliyor. Kendimi keşfediyorum.
* Dizide bol bol ağlıyorsun, gözyaşların tükenmedi mi? - Alışkanlık oldu çünkü sürekli ağlamam gerekiyor. Melis çok melankolik bir karakter. * Yani ağlamak için göz damlası kullanmıyorsun? - Yok. Gerçekten ağladığın zaman, hissettiğin zaman o his daha güzel yansıyor seyirciye.
* Okulun devam ediyor, öyle değil mi? - Güzel Sanatlar Seramik Bölümü’nde 4. sınıf öğrencisiyim hâlâ... Resim çizebiliyorum, heykel yapıyorum. Bunu dizide de kullanmaya başladık.
* Nasıl başladı oyunculuk? - Mersin’den buraya geldim. Üniversiteye giderken başladım oyunculuğa. Küçüklüğümden beri merakım vardı zaten. Emre Kınay’la çalışmak gerçekten benim için büyük bir avantaj oldu. İlk başladığım zamanla şu an arasında çok fark olduğunu biliyorum.
* Emre en çok hangi konuda uyarıyor seni? - Hep bana “Diyaframdan nefes al” diyor. Özellikle de ağlama sahnelerinde ve haykırışlarda...
* Şöhret nasıl bir şey? Neler değiştirdi hayatında? - Aslında hiçbir şey değiştirmedi. Ben şuna inanıyorum; ünlü olmanın getirdikleri seni değiştirmiyorsa sen zaten çok güzel bir hayat sürüyorsun. Ama seni değiştiriyorsa, etkileniyorsan bu çok kötü, çünkü o geçici bir şey.
Geçtiğimiz günlerde bir hayranının çektiği fotoğrafla rol arkadaşı Kerem Bursin’le birlikte olduğu ortaya çıkan Yağmur Tanrısevsin, röportajda özel hayatıyla ilgili şöyle demişti...) * Haftanın kaç günü settesin? - Altı gün sette oluyorum.
* Bir de okuyorsun. Özel hayatına zaman kalıyor mu? - Kalıyor. Ama çok değil. Daha hevesimi alamadım birçok şeyden. “Tamam bunlar beni tatmin etti” diyene kadar böyle devam edeceğim. Benim için önemli olan mutlu olmak. Mesleğimle mutluyum. Oyunculuğu çok seviyorum. * İş mi aşk mı? - Şimdilik iş...