Gümüşlük’te eğlence olsun diye açtığı kulübeden bozma minicik bir lokantadan eğlence dünyasını yönetenler arasına girmiş bir isim Emre Ergani...
O, artık Ali Ağaoğlu, Fettah Tamince, Mehmet Ali Yılmaz, Serdar Bilgili gibi dört büyük iş adamının mekanlarını yönetiyor. Bugünlerde Dubai’yi “rakı-balık” ile tanıştırmaya da hazırlanan Ergani özel yaşamında ise geçmişe sünger çekip yeni eşiyle beyaz bir sayfa açıyor.
* “İnsanlar isimlerinin kaderini yaşar” derler... Emre, “aşık” ve “müptela” demekmiş... Sen neye aşıksın? - Hayatımda ilk defa aşığım İzzet, karıma... Didem ile 18 senedir tanışıyoruz, hiç evlenmek gibi bir niyetimiz yoktu. Oysa şimdi uyanınca, evin içinde bile onu özlemek çok özel bir lüks.
* Aşk artık herkes için büyük bir lüks... Çocukluğun lüks içinde mi geçti peki? - Lüks içinde geçtiğini söyleyemem. Üç kişilik bir aileydik biz; ana, baba, çocuk... Dadım vardı ama 20 yaşına kadar annem baktı bana.... Bir de Meral Okay.
* Nasıl yani? - Ankara’da oturduğumuz lojmanda karşı komşumuz rahmetli Meral Okay’dı. Okuldan dönünce kapıyı çalmazdım bile, direkt onlara giderdim. Meral abla bana sucuk, domates, peynir, reçel ile garip bir sandviç hazırlardı.
Seni oğlu yerine mi koyuyordu? - Yok canım o zaman çok gençti, kardeşi gibiydim. * Peki neden Meral bakıyordu sana, annen çalışıyor muydu? - İkebena hocasıydı.
* Ben bir origamiyi bilirim. İkebana neymiş? - Japon çiçek süsleme sanatı. * Umarım baban Türkçe’sini bildiğim bir iş yapıyordur! - Yıllarca Maliye Bakanlığı’nda, Doğuş Grubu ve Garanti Bankası’nda çalıştı.
* Anlaşılan vizyon anneden, para idaresi babadan miras... - Yok abi ne idaresi... Harcama kısmını çok iyi biliyorum ama parayla ilişkiyi sevmiyorum. Hayatta en büyük sermayem, ismim...
“İsmim kartvizitim” diyorsun yani... Peki küçükken kartivizitinde ne yazmasını isterdin? - Abuk sabuk şeyler... Bir ara astronot olmak istiyordum, Einstein’ın hayatını izledikten sonra bilim adamı olmaya karar vermiştim.
* Sen evi falan da havaya uçurmuşsundur Einstein olacağım diye... - Evi değil ama kendimi yaktım. Mumlarla yaptığım bir deneyde kaşlarımı, gözlerimi yakınca artık Einstein olamayacağımı anladım ve Cumhurbaşkanı olmaya karar verdim.
Cumhurbaşkanı mı? Ben de kendimi küçükken Zagor zannederdim. - Seninki hayal ama benimki gerçek... 1980 yılının 23 Nisan’ında bizi okuldan alıp Cumhurbaşkanlığı köşküne götürdüler... Üç çocuk köşkteyiz. Ben oturdum koltuğa... Bayağı bir olay olmuştu, TRT bile verdi, bütün gazeteler yazdı. Çok şeker bir şeydi...
İşte bak ne oldum demeyeceksin... Cumhurbaşkanıyken kulüpçü oluverdin... - (Gülüyor) Onun hikayesi de şöyle... İlk eşimden boşandıktan sonra bir gün her şeyi bırakıp Bodrum’a gitmeye karar verdim. Gidişim de çok komiktir; motosiklete heves etmişim ama kullanmayı pek bilmiyorum. Arabamı satıp bir motor aldım. Sonra atladım ona, aslan gibi hayallerimin Bodrum’una doğru bastım gaza...
Bodrum ahalisi ne yaptı aslanı motorun üzerinde görünce? - Bırak Bodrum’u, Kadıköy’dekiler bile göremedi. Daha köprünün üzerindeyken korkudan dizlerimin bağı çözüldü, ödüm koptu. Baktım kullanamıyorum, aldıktan altı saat sonra motoru yarı fiyatına sattım ve Bodrum’a bir otobüs bileti aldım.
Sonra? - Bir restoran açmayı düşünüyorum ama beş kuruş para yok. O ara eski patronumun eşi Carol’a aklımdakileri anlattım. Sonra iki Züğürt Ağa ortak olduk. Gümüşlük’te minicik, kulübe gibi bir evi restoran yaptık.
İşler nasıl böyle büyüdü? - İkimiz de ne yaptığımızı bilmiyoruz. Evimizin salonu gibi orası... Ama İstanbullular bir tuttu, patladı işler; uçtu orası... Sonra kafamda yeni fikirlerle İstanbul’a döndüm.
Burada nereye diktin kulübeyi? - O zamanki ortaklarımın Nişantaşı’nda bir mobilya mağazaları vardı. “Burada bir bar yap” dediler. Biber Bar doğuverdi. Hemen genç ve heyecanlı bir kadro topladım.
Kimler vardı bu dinamik kadroda? - Fethi Pekin’in eşi Nurkan, Cem Yılmaz’ın şimdiki eşi... * Ahu Yağtu... - Evet, o ve birkaç ciciş kızım... Altı ay içinde açtık Biber’i...
Ne alaka, Ahu Yağtu mankenlik mi yapıyordu orada? - Yok canım... Hiçbirimizin belirli bir görevi yok... Öylesine açtık işte... İlk aylarda borç içinde yüzüyoruz. Tam “yapamadım ben, bırakalım bu işi” derken bir baktım her şey değişti.
Kaderin garip cilvesi mi bilemem bir gün gittim, girilmiyor o küçücük bara. Türkiye’nin en önemli isimleri orada...
* Eşin, evlenirken gece hayatının senin metresin olduğunu kabul etti mi? - Petrol işinde olsaydım Şırnak’ta haftanın altı günü ayaktaydım. Sonuçta bir şirket yönetiyorum. Eşim paketi alırken beni olduğum gibi kabul etti. Zaten 24 saat eğlenen, dağıtan insanlar değiliz ki...
Ama çapkın olduğun konuşulur... - Hiç değil biliyor musun? Evden çıkmadan aylarca yaşayabilirim. Zaten Didem’le evlendikten sonra beni gece yarısından sonra sokakta gören varsa söylesin, taş olayım.
Anladık iyi bir kocasın da peki nasıl bir babasın? - Kızımı 18 yaşına kadar medyadan ve bu hayattan korumayı kendime misyon edindim. Artık 19 yaşına geldi, kendi kararlarını verebilir. Şimdi Londra’da işletme okuyor Şima...
Kızın senin gibi gece hayatında olan ve senin karakterinde bir adamla evlenmek istese ne yaparsın? - Öyle bir şey olsa vallahi zevkten ölürüm, üstüne para veririm. Evini barkını kurarım... Didem’den de bir oğlum oldu... Ömer’im daha 2,5 yaşında...
Ömer’in altını da değiştiriyor musun? - Değiştirmez miyim? Onun için canımı veririm. Ömer öğle uykusuna yatmasın da daha çok göreyim diye dadısıyla kavga bile ediyorum.
Zamanında “evlilik müessesini beceremiyornum” demişsin... - O zaman sansasyonel bir ayrılık yaşamıştım. Olay uzamasın diye susmayı tercih ettim ve böyle bir açıklama yaptım. Halbuki ben mülayim, karısını sevdiğinde sadece evliliği için yaşayabilecek bir adamım.
Gelelim Puff Diddy meselesine... Koskoca rap’çiye rakip mi oldun? - Adam sadece rap’çi değil, başarılı bir iş adamı ve Ciroc Votka’nın dünyadaki yüzü. Ben onun Türkiye şubesi oldum. Diddy tüm dünyada Ciroc ile birlikte anılıyor ve markanın en büyük hayranı sayılıyor. Zaten bu tür lüks markalar kendi karakterleriyle bütünleşen marka elçileri seçiyor.
Sen de bu suratla Ciroc’un Türkiye yüzü mü oldun? - Sen istediğin kadar dalganı geç, ben çocukluğumdan beri artistim.
“Emrecik”mişsin de haberimiz yokmuş! - Yaa o çok matrak. Bir gün annemle Vakko’ya gidiyoruz... 4-5 yaşında falanım. Orada beni görüp beğeniyorlar. Babamdan gizli Vakko’nun defilelerine çıkardılar. Sonra bir anda en çok aranılan çocuk manken oldum. Ajansım Başak Gürsoy’du. 100’e yakın reklamda oynadım.
100 reklam filmini de gizleyemediniz herhalde peder beyden? - Öğrendi ama iş işten geçmiş. Adile Naşit’le reklamlarda oynayınca hemen ilk film teklifi geldi, orada bomba patlıyor tabii. Babam diyor ki “No way”, annem diyor ki “Yes way”. Yes, no derken babam galip geliyor.
O zamanlar Yeşilçam’da bakışı sert, başı kabak çocuklar makbuldü herhalde... - 13-14 yaşına kadar saçlarım kıvır kıvırdı. Ama ben filmlerde gördüğüm düz saçlı artistlere özenip gittim bir gün berbere, “Şu kıvırcık saçları düzelt” dedim. “Defrize yapalım” deyince kuaförde yaptıramadığım için kremini alıp eve gittim.
Evde kremi güzelce yedirdim kafama. Bu arada Tom Miks-Teksas okuyarak yarım saat vakit geçirdim. Ulan hakikaten benim saçlar pırasa gibi oldu. Kulakların arkasından akıp gidiyor. Çektim bluejean’i, koştum bilardoya... Ayaklarda kovboy çizmeleri, fiyakam yerinde... Birkaç top vurdum. Sonra saçlarımı bir havayla elimle geriye attım. Kaldı mı hepsi elimde?
Eyvah... - Eyvah ki ne eyvah... Meğer o kremin kutusunda kep gibi küçük bir naylon varmış. Onu kafana takıp ilacı üzerine sürmen gerekiyormuş. Ben kafaya direk bocalamışım tüpü!
Kaldın mı oracıkta kel? - Kel kalsam iyi... Uzun saç modası olduğu devirde ben oldum mu dazlak. Üstüne tüm kafa derim yanmış. Kısa saça o zamandan alıştım.
* Bunca senelik iş hayatında hiç unutamadığın bir rezalet var mı? - Olmaz mı? Bodrum’da Havana Beach Club’ı açmıştık. Cem Boyner sponsor. Açılış günü bir baktık ki çimler yetişmemiş. Bir aklı evvel çıkıp “Yeşil çim boyası ile boyayalım” dedi. Fıs fıs boyattık her yeri..
Çim boyası mı? - Abi zaten sorun orada. Öyle bir boya yokmuş ki... Herhalde su bazlı boya getirmiş adam. Gece misafirler geldi, İstanbul’un bütün jet sosyetesi içerde. Mustafa Koç da bana jest yapıp 60 arkadaşıyla gelmiş.
Öyle bir anlatıyorsun ki galiba yeşil ışık, kırmızıya dönecek... - Utancımdan kırmızıya dönen ben oldum.... Başta Mustafa Koç ve arkadaşları dahil herkesin bembeyaz etekleri, çorapları, ayakkabıları yemyeşil oldu.
Bu fiyaskoya rağmen aldı yürüdü sonra Havana ama... - Bir ay sonra kapıdan dönüyordu herkes. Bu arada can dostum Kenan’ın da (Doğulu) Şaziye diye kendi dükkanı vardı Bodrum’da. Arada sırada da Havana’ya geliyordu. Bir gün 1-2 şarkı okudu, bir anda patladı beach party’ler.
2013 için projeleri nedir Emre Ergani’nin? - Dubai’de Salt diye bir rakı-balıkçı açıyorum. Dubai, Türk mezeleri ve Türk rakısı ile tanışacak. Fettah Bey’le (Tamince) ilk projeyi Rixos Pera’da yapmıştık. Sonra Rixos Dubai’ye geçtik. Şimdi orada bir de Al Jamal açacağız.
Dilin sürçtü herhalde! - Al Jamal dediysek kod adı Al Jamal... O konseptte Arabik bir restoran açmayı planlıyorum, izninle...
Benimle hayali ortaklığını geç de gerçek ortakların kim onu söyle... - Türkiye’nin dört büyük iş adamıyla birlikte çalışıyorum. Fettah Tamince, Serdar Bilgili, Mehmet Ali Yılmaz, Ali Ağaoğlu...
Bu kadar büyük balıkların yanında hamsi olmak zor olmuyor mu? -Şimdiye kadar en rahat çalıştığım insanlar onlar. Zannettiğin gibi egoların savaşı olmuyor.
Peki neden sen? - Bunun en güzel cevabı Ersoy abimden öğrendiğim vşu söz galiba: “Genç bilse, yaşlı yapabilse...”
Senin tek şarkıcı dostun Kenan Doğulu mu? - Mustafa Sandal sıkı dostumdur, lokum gibi insandır. Onunla da bir tekne maceramız var. Bir gün denize açıldık. Onlar teknede gitar falan çalıyorlar, ben denizde jet ski’nin üzerindeyim. Sonra hatırladım ki, uyku ilacı almışım. Bir uyku bastırdı, “Hemen çekin beni yukarı” dedim.
Denizdeyken nasıl uyur ki insan? - İlacı alınca nerede olsa uyurum. Güverteye uzandım, tam dalıyorum, saatimi, cüzdanımı, küpeyi çıkarıp sol tarafa koymuşum.
“Koymuşum” diyorsun... Fark etmedin mi? - Fark etsem güverte yerine denize atar mıydım hepsini? Senin anlayacağın 100 bin dolar gitti denize... Hem de 40 metre derinliğe...