Elçin Sangu: Yaptığım hiçbir şeyden pişman olmadım
Güzel oyuncu Elçin Sangu, Glamour’un ilk sayısına konuştu.
Sangu, “Hayatta yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadım’’ diyor.
Elçin Sangu’yla ilgili sosyal medyada ilk okuduğum yorum bu. Kendisiyle ilgili “entry”ler dağları aşmış durumda ama dikkatimi en fazla çeken cümle bu oluyor.
Müthiş bir hayran kitlesi var. Çok sevildiği açık. Ama sokakta gördükleri zaman tek yapacakları şey “selfie” çekmek olan bir kitle değil belli ki.
Çok seviyorlar; güzelliğini, oyunculuğunu, hayata bakışını, konuşmasını… Bunu bir kenara not ediyorum.
Bu tespit de sosyal medya kaynaklı. Bir kadının başka bir kadını güzel ve çekici bulması;
bunu da herhangi bir kıskançlık sosuna batırmadan ifade etmesi naif bir durum. Kendisiyle röportaj yapmaya gidecek bir erkek için de çıtayı fazlasıyla yukarı çeken bir ifade.
Elçin’le tanışmıyoruz. Evet, belki tanışmıyoruz ama birinci dakikada “topuklu kadını” olduğunu anlıyorum.
Değişik kıyafetleri giymekten, kamera karşısında olmaktan o kadar zevk alıyor ki… Ve evet, bahsedildiği kadar da güzel.
İlk oyuncağını hatırlayıp hatırlamadığını soruyorum. Soruların nispeten kolay yerden geldiğini düşündüğünü anlıyorum.
“İlk oyuncağım arabaydı. Babam almıştı. O zamanlar tepki veren bebekler yeni çıkmıştı. Ben onlardan birini istiyordum. Bir dönem arabayla idare etmiştim ama babam ne yapıp edip o bebekten bulmuştu.
Merak ettim, ileride yazmayı hayal ettiği filminin nasıl hatırlanmasını ister. “Acı-tatlı bir sos gibi hatırlanmasını isterim. İçinde birçok tadı barındıran, çeşitliliği olan şeyleri severim ben.
Bu hayatta ters köşeleri ve tezatları sevimli buluyorum. Anti-kahraman severim mesela; onlar bana daha gerçekçi gelir. O yüzden bir film yazarsam kesinlikle acı-tatlı bir sos gibi olurdu tadı.”
Hayat tecrübelerin toplamından ibaret. Bugün her birimiz, hayatımızın bir dönemine müdahale etme şansı verilse, dönüp bir şeyleri düzeltmek isteriz.
İnsan, yaşamak istedikleriyle, pişmanlıklarının toplamıdır. Elçin Sangu bu tanımlamanın bir istisnası gibi. “Biraz klişe gelebilir ama bu hayatta yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymadım...’’
Aslında Kurt Seyit ve Şura’da oynarken gelen tepkilerden iyi bir şeyler yaptığımı anlamaya başlamıştım. Ama tam anlamıyla ‘oldu bu iş’ dediğim nokta Kiralık Aşk’tır.
Bir kere Defne karakteriyle çok uyuşuyorum ben. O sakarlığı, şapşallığı, gülmeyi ve eğlenmeyi sevmesi…
İnsanlar televizyonu açtıklarında kendilerini gülümsetecek bir şey görmek istiyorlar. İşte dizi bu isteğe karşılık veriyor.