Youtube’da yayın hayatına kaldığı yerden devam eden Katarsis’in bu haftaki konuğu sosyal medya fenomeni Ece Ronay oldu. Programda Ece Ronay, hayatta kalma savaşı verdiği çocukluğunu, büyüme hikayesini, ailede gördüğü ağır şiddeti, sokakta geçen ilk gençliğini, yetiştirme yurdu dönemini, gece kulüplerinde çalıştığı yılları ve “fenomen” olma yolculuğunu ilk kez tüm içtenliği ile anlattı. Ayrıca, ‘’Ben buna sessiz kalamazdım.” dediği ve bir daha da hiçbir yerde anlatmak istemediği Mehmet Ali Erbil
İNSANLARIN DESTEKLERİ BENİ AYAKTA TUTTU!
Ece Ronay programın başında son günlerde medyada tartışılan konular üzerine şu sözleri aktardı; ‘’Hayatımın yorucu bir dönemimdeyim. İnsanların sürekli hakkımda bir fikrinin olması, tanıdık tanımadık herkesin benimle ilgili konuşması, yargılaması ve sürekli kendimi ifade etme zorunluluğu beni çok yıprattı. Güçlü durmaya çalıştıkça olup biteni içime attım ve patlamak üzereyim. Son yaşanılan olayda özellikle şunu anladım. Ekran önündeki görüntümü seven sevmeyen herkes bir şekilde bana destek oldu. Ortada alenen bir haksızlık olduğu zaman sizi sevmeyen, arkanızda durmayan veya destek olmayan hiç kimse kalmıyor. Türkiye’de bu konuların destekçilerinin olması da beni çok mutlu etti. Beni güçlü tutan en büyük şey bu oldu. Medyada hakkımda konuşulanlara rağmen mesaj kutuma girdiğimde bir tane kötü bir mesaj almamak beni ayakta tutan en önemli şeydi. Oldum olası kendini korumayı öğrenmiş biriyim. Zaten öğrenmiş olduğum bu şey yaşadığım olayla çok daha pekişti. Yaşamım boyunca yalnızlık çektim. Eğer yalnız bir kadınsanız maalesef ki kendi kendinizi korumak zorunda olduğunuzu bilirsiniz. Kendimi korumak için her şeyi yapmak zorunda olduğumu biliyordum. Çünkü bir başkası benim yerine bunu yapmayacaktı. Hele ki karşındaki insanlar sizden çok daha fazla kariyer sahibi ve maddi açıdan sizden daha üst bir sınıftaysa sizi koruyan pek kimse olmuyor. Ben kendimi korumayı öğrenmiştim şimdi de bunu pekiştirmek zorunda kaldım.’’
KİMSE BENİM KADAR KORKUSUZ VE CESURCA DAVRANMADI!
Yaşadığı olayları içtenlikle aktarmaya devam eden Ece Ronay, sözlerini şu şekilde sürdürdü; ‘’Bu hayatta iyi ki varım diyebildiğim hiçbir şey yok. Yaşamasam da olabilirmiş diyebiliyorum bazen. Çünkü en son ki cesaretimin ve korkusuzluğumun sebebi de bu. En fazla ne olabilir ki diyorum bazen. Yolun sonu hepimizin için ölüm. Kendimi fark ettiğim dönemlerde yalnızlığın bir zorunluluk olduğunu düşündükçe onunla mutlu olmaya çalıştım. Yalnızlığı sevmeye çalıştıkça ise hep kendimi yıprattım. Artık ne için yaşayabilirim ki dedim kendime. Bundan sonrası için başkasına muhtaç bir yaşam istemediğim için ayakta kalmayı seçtim. Bundan ötesi yoktu artık benim için. Hayattaki bu tek başınalık güvenebileceğim insanlara da yansıdı. Hayatımda güven eksik diyebilirim. Gerçekten güveneceğim insan sayısı çok az. Beni depresyona sokan da bu oldu maalesef. Yoksa yaşadığım bu olay benim hayatta yaşadığım en kötü şey değil, hatta en basitlerin arasında. Sadece güvendiğim insanların tepkileri beni üzdü. En ufak bir şey de bile destek olduğum insanlardan bir telefon dahi almamak kötü oldu. Biz kadınların sesi olmak istiyoruz diyen biri bile çıkıp benimle röportaj yapmadı. Ben adliye kapısından kendi sesimi duyurmaya çalışırken görüntülerimi kırpıp başka şekillerde lanse ettiklerini de gördüm. Tüm bunlar bir şeylere güvendiğim zaman maalesef ki sonuçların ne kadar kötü olabileceğini düşünerek hareket etmem gerektiğini öğretti. Düşünerek güvenmem gerekiyormuş demek ki. İnsanlar çünkü benim kadar korkusuz ve cesur şekilde anlatamıyor. Bir olay oldu ve herkes bir şekilde bu olayın ekmeğini yemeye çalıştı. Bu süreçte en büyük zararı ve yıpranmayı ben gördüm. Bu maalesef hiç kimsenin umurunda bile olmadı.’’
BABAMIN ŞİDDETİ BENİ EVİMDEN SOĞUTTU!
Çocukluğunda yaşadığı şiddetti gözyaşlarına boğularak anlatan Ece Ronay, o dönemleri şu sözlerle anlattı; ‘’En başta çok güzel bir ailede olduğumu düşünüyordum. Okula başlayana kadar lüks bir hayat içinde yetiştim. Evdeki her şey çok güzeldi. Annem ve babamın bana olan ilgisi çok güzeldi. Ben yedi yaşındayken erkek kardeşim doğdu. Kardeşim üç yaşına geldiğinde onun zihinsel engelli olduğunu öğrendik. Annem ve babam bu olayla ilgili büyük bir travma yaşadı. Bu durumu kabullenemediler. Kardeşimin zihinsel engelli oluşuyla ilgili süregelen dönemde, babamın daha sonradan işlerinde iflas edişi evde anlamsız bir şiddetin oluşmasına sebep oldu. Evdeki günah keçisi zamanla ben oldum. İyi gitmeyen şeyler yüzünden genellikle ailemle problem yaşıyordum. Kardeşimden dayak yediğim de oluyordu. Engelli bir çocuğa karşılık da veremezsin. Evdeki bu anlamsız şiddetin üzerine şiddete alıştım. Çocukluğumdan beri aslında bunlarla büyüdüm. Büyüdükçe babam sinirini bana çok daha fazla yansıtmaya başladı. İlkokul sekizinci sınıfa giderken bir erkek arkadaşım olduğunu duyduğunda bana çok sinirlendi. Aramızda da gerçekten bir ilişki yoktu. Bu süreçten sonra birbirimizden nefret etmeye başladık. Çok basit sebeplerden dolayı sürekli kavga eder olmuştuk. Babamın seni dershaneden alacağım dediği gün çok kötü bir olay yaşadım. Beni şehir dışında ıssız bir yere götürdü ve gözüme tornavida doğrultarak tehdit etti. O gün ondan kurtulduğum zaman evden tamamen koptum. O gün eve döndüğümüzde ondan özür dileyip bir daha yapmayacağım dedim ve o evden çıktından sonra kaçtım. O an evden kaçmak çok iyi geldi. Daha ne kadar kötüye gidebilir ki diye düşünerek evden kaçmıştım. Bir kız arkadaşım vardı. O da aileyle benim durumuma benzeyen problemler yaşıyordu. Onunla iki üç gün aç karnımıza parkta kaldık eve gitmedik. Biraz üşüdük, aç kaldık ama o bana çok iyi geldi. Sonra üçüncü gün eve tekrar gittim üstümü değiştirip yine evden kaçtım. Babam beni bu sebepten dolayı sürekli dövdü. O dövdükçe ben yine evden kaçtım. Neden ne diye bu şiddete maruz kaldığımı anlayamadan bunları yaşadım.’’
EVDEKİ ŞİDDET YÜZÜNDEN İNTİHAR ETMEYE KALKIŞTIM!
Çocukluğunda yaşadığı dram ile yüzleşen Ece Ronay, sözlerini şu şekilde sürdürdü; ‘’Kendimi çok değersiz hissettim dönemlerden geçtim. Bu benim bedenimdi ve benim bedenime sürekli zarar verdiler. Bunlar zaten baba ve kardeş olduğu için anlatabileceğim ve şikayet edeceğim hiç kimsem yoktu. Annem evde olmadığı zaman böyle şeyler yaşıyordum. Annemin yapabildiği sadece araya girebilmekti. Sen kendi karnını doyurmazsan hiç kimse senin karnını doyurmak için bir çabaya girmiyor. Bu hayatta sen kendini korumak zorundasın, sen hayatta sürekli kendin için bir şeyler yapmak zorundasın. Ben bunu yıllar önce deneyimledim. Yemek yiyebilmek için bile şunu yaptığımı hatırlıyorum. Yaşça bizden büyük insanlar tanışmak için ben ve arkadaşımı yemeğe davet ederlerdi. Biz yemek yiyip oradan kaçardık. Bu çok utanç verici bir nokta ama maalesef bunu da yaptık. Bunun daha ilerisi çok çirkin noktalar. Lise birinci sınıftayken yatılı bir okulda kaldım. Okul hayatımın bir dönemi yatılı okullarda geçti. O dönem fen lisesinde başarılı bir öğrencilik hayatı geçiriyorum. Hatta kendime bir arkadaş dahi edinmiştim. Beni anlayan çok düzgün bir kişiydi. Okulun müdürü benim o kişiyle arkadaş olmamam için elinden geleni yaptı. O sağlık meslek öğrencisi onunla senin ne işin olur diyerek bana kızdığı oluyordu. Bu benim anlam verebildiğim bir şey değildi. Ben müdürün bu lafını dinlemeyi tercih etmedim. Sonra o beni babama söyledi ve babam okula gelerek herkesin ortasında beni çok kötü dövdü. O günden sonra artık gerçekten o ev benim için bitmişti. Olaydan sonra eve götürdü beni ve odaya kilitledi. O ada aklınca ben evden kaçmayayım diye böyle bir şey yaptı ama bu sefer ben bunun üzerine intihara kalkıştım. Artık kendi başıma bir hayatım olmayacak ve hep bunlara maruz kalacağım diyerek bunu göze aldım. Bileğimi kestim ve kardeşimin ilaçlarını içtim. Ölürüm artık diye beklerken annem beni fark etti ve beni kusturmaya çalıştı. O an duyduğum bir ses beni bambaşka bir insana dönüştürdü. Babam kesin arkadaş olduğu o çocuktan hamiledir. Şu an yüzümüze bakmaya utandığı için bunu yapıyordur dedi. Hamile olmasa bunu yapmazdı dedi. Bunları duyduktan sonra kendi içimde bir aydınlanma yaşadım. O günden beridir kendime, kendi başına bir hayat kurmak için yaşıyorum.’’
AİLEMDEN ALINIP ÇOCUK YURDUNA GÖNDERİLDİM!
Evde gördüğü şiddet yüzünden yıllar geçtikçe ailesinden giderek uzaklaşan Ece Ronay, çocukluğunda yaşadığı talihsizlikleri anlatmayı sürdürdü. Ece Ronay, Gökhan Çınar’a karşı yaşadıklarını şu şekilde aktardı; ‘’Bir gün arkadaşım Ayşe ile buluşacaktık. O da başka kızlarla kavga etmiş. Onunla buluşmaya gittiğimde bir anda tam kavganın ortasında kaldım. Orada ikimiz onlarca kız tarafından dayak yedik. Ben o kavga esnasında bıçaklandım. O olayda polisler beni aileme teslim etti. Ertesi gün beni bıçaklayan kız hakkını helal et diyerek evimize kadar geldi. İlk defa birisi beni insan yerine koyup özür dilemişti. Ben de kızın özrünü kabul ettiğim için babam annemi dışarı attı ve bizi rezil ettin diyerek beni dövmeye başladı. Bağırış çağırış olunca annem de dışarıdan bir şey yapamadığı için polisi çağırmış. Polis geldi ve sen bu ailede yaşamak istiyor musun diye sordu. Hayır dedim ve beni çocuk yurduna götürdüler. Orada da kendimi kabul ettirmek için çok çabaladım. Zamanla tespih sallayan, kaşına çizik atan biri haline dönüştüm. Kısa bir dönem orada kaldıktan sonra ailemi aradım mecburen özür diledim ve daha sonra anneannemlerde yaşamaya başladım. Bu dönemden sonra babama karşı büyük nefret duymaya başladım. O sürekli üzülsün ve ağlasın istiyordum. Bir tepki versin istiyordum çünkü artık. Kimse benden özür dilememişti. Sonra üniversite kazandım ve İstanbul’a geldim. Maddi açıdan annem yine elinden geleni yapmaya çalıştı bu dönem. Arkadaşımın biri bana para kazanabilmek için DJ’lik yapmamı önerdi. Mayo giyip sahneye çıkman gerekiyor sadece diyerek beni bu işe sürüklediler. Bunlar alışık olduğum türden şeyler değildi. Utandığım oluyordu. Öyle açık giyinen biri de değildim. Bunun için sürekli alkol alıyordum. Alkolik olduğum dönem oldu. Çok iyi şeyler değildi bunların hiçbiri. Kötü bir dönemden geçtim.’’
HEP KENDİMİ KORUDUM!
Sosyal medyada fenomen olduğu dönemlere kadar yaşadığı zorlukları anlatmayı sürdüren Ece Ronay, şunları ifade etti; ‘’Fenomen olmamı tamamen Allah’tan gelen bir şans olarak görüyorum. Ben okulumu maddi açıdan sürdüremeyince ve DJ’likten de doğru düzgün para kazanamayınca farklı bir yol bulmaya çalıştım. O dönemlerde kötü şeylere de maruz kaldım. Ben bakireydim daha önce hiçbir cinsel ilişkim olmamıştı. Buna rağmen kendimi korumayı hep sürdürdüm. Sonra okuluma başlamadan önce yaz tatilinde kız arkadaşımın yazlığında o meşhur olduğum karpuz videosunu çektim. Sonradan bilinir biri haline geldim. Ne olduysa o videodan sonra oldu ve sonra fenomen oldum.’’
SADECE ÖZÜR BEKLEDİM!
Magazin gündeminin dilinden düşmeyen ve çok konuşulan olay ile ilgili sözlerini sürdüren Ece Ronay, programın kapanışına doğru şu sözleri söyledi; ‘’Bu olay ile ilgili paylaşım yaparken bunun bu kadar büyüyeceğini düşünemedim. Bu kadar büyük bir gündem olacağını hiç tahmin edemedim. Düşüncem sadece şuydu, o beni tehdit etti, ben de paylaştım. O özür diler ve konu kapanır diye düşünmüştüm. Tek amacım susmuyorum işte ve tehditlinize boyun eğmiyorum demekti. Siz beni ezemezsiniz diyerek bunu yaptım. Sadece bana yapılanı göstermek istedim herkese. İftira atmaya çalışsam başka şeyler de söyleyebilirdim. Sadece özür bekledim. Beni suçlu çıkartmak için her şeyi yaptılar. Ben kendi mecramda başarılı olan bir insanım. Televizyon tarafında beni tanımayan insanlar benim reklam yapmaya çalıştığımı düşündüler. Mesele reklam değildi. Ben başından beri kendisine hep düzgün yaklaştım. Gelip klibimde oynadı. Birbirimize etkileşim olarak destek sağlayacağız diye konuşmuştuk. Benim saygılı duruşuma rağmen bana karşı çirkin bir dönüş yaptı. Ben ona geri çekilme şansını dahi verdim mesajda. Hayır Mehmet Ali Bey acaba yanlış kişiye mi yazıyorsunuz diye mesaj iletmeme rağmen devam etti. Sonradan senin nişanlı olduğunu bilmiyordum dedi bana. Bir yerlerden kendisini korumaya çalışıyordu hep. Döndü dolaştı kendi ayağına dolaştı. Ben şunu bile söyledim. Eğer herhangi bir çocuk yurduna kütüphane yapmayı kabul ederseniz ben bu olayı daha fazla büyütmeyip hatta sizinle uzlaşıp şikayetimi geri çevireceğim dedim. Ama üstüne üstlük bana maddi tazminat davası açtılar.’’